Ben de Hayallerimin Peşinden Koşmak İstiyorum Neriman Ne Var Bunda?
-Ya peki benim hayallerim ne olacak Neriman? Böyle ot gibi yaşayıp tüketeyim mi bu ömrü?
-Aman ne yapıyorsan yap be!
-Bu mudur olması gereken tavır şimdi?
Hayatımdan sıkıldığımı uzun zamandır içten içe hissediyordum, fakat o gece köşe koltuğun geniş tarafında uzanmış, Neriman’ın soyduğu elmaları dilim dilim yiyip, TV’de “o ses Türkiye” izlerken daha bir derinden fark ettim bu gerçeği. Yerimde doğruldum, ağzıma tıktığım koca bir elma dilimini itinayla yuttuktan sonra, kendini yarışmanın heyecanına kaptırmış olan Neriman’a dönüp, ben sıkıldım dedim. İstismar edilmeye son derece açık bir cümle kurduğumu fark edip, anında düzeltmeye çalıştım, yani diyorum bu yaşadığım hayat bana ait değil Neriman, başkasının hayatını oynuyormuşum gibi hissediyorum. Hatırlasana, benim üniversitede ne hayallerim vardı. Sen üniversiteden atıldın Cemal unuttun mu diye donuk, kaba ve yıpratıcı bir laf söyledi. Ne alakası var şimdi yahu bunun okuldan atılmamla? Okuldan atılınca hayallerimden vazgeçmek zorunda mıyım, dinlemek istemiyorsan öyle de, saçma sapan konuşma diye duygusal tonları ağır basan bir çıkış yaptım. Tamam be takılıyorum, derken gözünü bir saniye olsun TV’den ayırmadı, sanırım o an için Athena Gökhan’ın eğlenceli yorumları daha çok ilgisini çekiyordu.
Acun ile yarışacak halim yoktu, o TV izlerken aklımda hayallerimi toparlamaya giriştim. Çünkü bu rutin, bu sıradanlık, bu monoton hayat beni günden güne eritiyordu bunu hissediyordum. Olmak istediğim insan değildim şu anda ve eminim ki hayallerimin peşinden koşmaya bir başlasam beni kimse durduramazdı. Şu an resmen başarılarıma uzaktan bakıyordum, her şeyin benim elimde olduğu, yüzümün güldüğü, sevdiğim şeyleri yaparak yaşadığım bir hayat bir adım atmama bakıyordu. Neden atmıyordum o adımı? Beni tutan neydi? İşim mi, Neriman mı? Ailem mi? Hayır hiçbiri, önümdeki engel sadece bendim. Bunu çok çarpıcı bulmuş olmalıydım ki, sesli şekilde tekrar etme ihtiyacı hissettim, Neriman da duymalıydı bunu; Önümdeki tek engel benim Neriman dedim. O sırada yarışmanın reklam arasına girmesiyle Neriman’ın dikkatini çekebilmeyi başarmıştım. Neyin önündeki engel canım? dedi, sanırım az önce söylediklerinin ne kadar can yakıcı olduğunu o da fark etmiş olacaktı ki bana canım cicim diye hitap etmeye başlamıştı. Hayallerim diyorum dedim, hayallerim ile ben arasındaki tek engel yine benim dedim. Hah bu gece de bu saçmalığı mı buldun boş bir hedef olarak deyip elmasından bir ısırık aldı. Bana da uzatıyordu ki sert bir dille reddedip, ne diyorsun sen ya? diye ses tonumu yükselttim. Aşkım dedi, sen üniversite yıllarında da böyleydin, sürekli kafaya takacak bir şeyler bulur, bunun üzerinde saatlerce konuşur, günlerce kafa yorar, sonra bir gün gelip sanki o iş hiç yokmuş gibi davranırdın dedi, yatay geçişi, çift ana dal projeni, Erasmus hikayeni, interrail maceranı anlattırma bana şimdi diyerek konuşmasını bitirdi. Haklıydı.
Onların hiçbiri benim hayalim değildi, yaşamış olduğum hevesleri bana hayallerimmiş gibi satmaya kalkma sakın dedim. Şu cümledeki Avrupai tartışma üslubu çok hoşuma gitmişti. Resmen bir Amerikan romantik komedisinde tartışan çiftler gibiydik, daha ziyade de ben. Heves mi? dedi, yahu bunların her biri için aylarını harcadın, ne elde ettin hiç? İnterrail ile Avrupa turu senin en büyük hayalin değil miydi ilk sınıfta? Öyle demiyor muydun? O zaman için öyle olabilir dedim, ama şimdi bugün bakıyorum da o tamamen bir hevesti. Kelimelere takılmış olmak canımı sıkıyordu, heves ile hayal arasında etimolojik bir tartışmaya girmek isteyeceğim en son şeydi. Oha etimolojik falan resmen iki entelektüelin, kütüphane koridorunda tartışmasına benzer bir an yaşıyor olabilir miydik? E peki bu günkü hayallerinin heves olmadığını nereden bileceğiz, bir on yıl sonra da çıkıp onlar hevesmiş demeyeceğinin garantisi nedir Cemal bana izah eder misin? dedi. Kabul etmeliyim ki güzel soruydu, ama işte korktuğum etimolojik şey buydu. Ya tamam bırak diyerek çok acemi bir cevap verdim. Tartışmadan kaçmak isteyen adam profili çizdiğimden emindim, bu andan sonra söyleyeceklerimin eski gücünü yitireceğinden korktum bir an için. Ama toparlandım ve benim hayallerim üniversite yıllarında peydah olmadı canım dedim, her dönemin içerisinde kendine özgü hevesler olur, ancak hayaller bütün bir ömre yayılmıştır dedim. Allah'ım resmen TV’de açık oturumda ya da bir sempozyumda konuşur gibiydim. Bu kadar dolu dolu ve ikna edici konuştuğuma ben bile inanamıyordum. Neriman duraksadı ve lütfen Cemal der misin bana nedir peşinden koşmak istediği hayaller dedi.
İstediğim kıvama geldiğini düşünüyordum, deminden beri o TV izlerken ben kafamda hayallerimi çoktan netleştirmiştim. Dünyayı görmek istiyorum dedim. Acayip bir kahkaha attı, bu ne çirkin bir gülüştü ya? Dalga geçme, eğlenme, küçümseme, hor görme, siktir çekme, vs. hepsi bu pis kahkahanın içine gizlenmişti. Ne oldu canım komik bir şey dedim de benim haberim mi yok dedim. Tıpkı bir sit-com setindeymişiz gibi hissettim. Gülme efektlerinin arasında ciddi olmaya çalışan baş karakter gibiydim. Ya affedersin de bunda gülünecek ne var? dedim. Ya şimdi bunun üniversitedeki Avrupa’yı baştan başa gezme hayalinle, pardon hevesinle ne farkı var? Sadece gezmek istediğin yerlerin sayısını arttırınca heves hayal mi oldu bir anda, güldürüyorsun işte beni böyle böyle diyerek ezdi içimi. Hem diye devam etti, durmaya niyeti yok gibiydi, sanırım reklam arasında bu konuyu noktalayarak yarışmasına sakin bir kafayla dönmek niyetindeydi. Üniversitedeki “heves”in bence bu hayalinden daha gerçekçiydi, evet, bunu tırnak içinde söylemişti tıpkı Amerikalılar gibi. Nedenmiş acaba? dedim. Çünkü dedi, o zaman 20 yaşındaydın ve Paris’te, Amsterdam’da hostelde kalabilirdin, hatta parkta bile yatabilir, sabahlayabilir, yürüyerek şehri geçebilirdin. Artık 40 yaşına yaklaştın bunları yapacak durumda değilsin… Durdu, ya sen orta yaş krizine falan mı girdin? diye hayret ifadesiyle sordu.
Aklımda daha bir sürü hayalim vardı peşinden koşmak istediğim, kitap yazmak, çakıl taşlarından tablolar yapmak, uçak maketi koleksiyonuma nadide parçalar eklemek, vb. bir sürü hayalim vardı ancak daha ilk hayalimde beni baltalamaya niyetli Neriman’a bunları anlatmamın hiçbir anlamı yoktu. Sen kaç para kazanıyorsun diye abuk sabuk bir yerden soru sordu, ne demek şimdi bu dedim nereye varmak istediğini hissederek. Sen söyle bi bana dedi, bilmiyormuş gibi davranma dedim. Yahu biliyorum da bi de sen de bakayım dedi. 3000 dedim, aylık düzenli ödemelerini düşünce ne kalıyor eline? Faturaları katma, sadece kişisel harcamalarını düş dedi, biraz düşündüm… 2000 falan kalır rahat dedim. Aşkım dedi, sen bu parayla, otobüsle gidilen Balkan turu bile yapamazsın, dünyayı nasıl gezeceksin bir izah eder misin kısaca diye dalga geçti. Bu bir hayal Neriman dedim. Elbette bunun peşine düştüğümde gereken fonları da sağlamayı düşüneceğim, sponsor bulup, blog tutarak bile gezebilirim, böyle yüzlerce insan var dedim. Sadece “pıhıhı” diye güldü.
Ya peki benim hayallerim ne olacak Neriman? Böyle ot gibi yaşayıp tüketeyim mi bu ömrü? diye çıkıştım sonunda, reklam arasının bitişine denk gelen çıkışımın Neriman’daki karşılığı, “aman ne yapıyorsan yap be!” şeklide oldu. Bu mudur olması gereken tavır şimdi? Diye üsteledim, sözümü Acun’un yeniden birlikteyiz lafı kesti. En güzeli hayal kurmak dedim içimden, bu hayalleri seslendirince mutlaka önüne geçmek isteyen birileri oluyor. Ne şanssızım ki bu kişi benim için hayatımı paylaştığım insan. Oysa “hayallerinden sakın vazgeçme” diyen bir sevgilim de olabilirdi, bana baltalı ilah düşmüştü. Sen elmanı ye, Acun izle, hayalleri olmayan hayal kuranın halinden ne anlasın ki? diye ağlanası bir cümleyle tartışmayı kapattım.
“He hee” dedi zalim gibi. He hee nedir ya?