ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ
ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ
ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ
Onu hemen hepimiz, ilkokul sıralarında sayfalarını çevirmeye başladığımız
Atatürk albümlerinden, Kurtuluş Savaşı’nı konu alan belgesel filmlerden
tanımaya başlamışızdır. Kimliği hakkında pek fazla bilgimiz olmasa da, çok
yakın bir göz aşinalığımızın olduğu gerçektir. Fotoğraflarda, Atatürk’ün
hemen bir adım gerisinde yer alan ve üzerindeki üniformasıyla heybetli bir
asker portresi çizen bu kişi, ‘Gazi Hazretleri’nin olası tehlikelerden korunması
için canını ellerine teslim ettiği; yaşamındaki en güvendiği insanlardan biri
olan emir subayı, yaveri, koruması Yarbay Rusuhi (Savaşçı) Bey’dir.Onun için
ne ansiklopedilerde, ne de tarih kitaplarında, hemen hiçbir bilgi verilmemiş,
kimi fotoğrafların altında yer alan ‘Seryaver Rusuhi Bey’ açıklamasından başka,
kendisiyle ilgili hiçbir not düşülmemiştir.
Pekiyi, ilkokul sıralarından
beri aşina olduğumuz, Atatürk’ün adeta gölgesi olmuş bu çakır bakışlı,
heybetli ‘zabit’ Rusuhi Bey kimdir?Asker bir ailenin, dört kız kardeşin yanı
sıra, tek erkek çocuğu olarak 1888 yılında İstanbul’da dünyaya gelen küçük
Rusuhi, babası Yüzbaşı Mustafa Razi Bev’in tayiniyle, ufak yaşlarda
Trablusgarb’a gidip orada ilkokul, ortaokul, eğitimlerini tamamlamış, 1904
yılında da dedelerinden miras geleneksel bir tavır içinde, askerliğe aşırı
sevgisi nedeniyle, İstanbul’a dönerek Çengelköy’deki Kuleli Askeri Lisesi’ne
yazılmış; burada aldığı başarılı eğitimden sonra da, Mekteb-i Harbiyc’yc
girerek 1910 yılında teğmen rütbesiyle mezun olmuştur.
İlk görev yeri Kağıthane’deki
Küçük Zabit Mektebimde ‘hocalık’ yapmaya başlayan Teğmen Rusuhi Bey, çalışmalarında
gösterdiği başarılar nedeniyle, 1911 yılında Beyrut’taki zabit mektebine tayin
olmuştur. Osmanlı imparatorluğumun çöküş dönemine rastgelen bu hareketli
günlerin arifesinde, İtalyanların Libya topraklarına göz dikmelerinin ardından
başlattıkları saldırılar Trablusgarp, Bingazi ve Derne’nin istila edilmesine
neden olur. Osmanlı devleti de bu saldırılara karşı koymak amacıyla
oluşturduğu takviye kuvvetlerini Libya’ya sevk ederek, oradaki yerleşik
kuvvetlerin güçlendirilmesini sağlar.İşte Rusuhi Bey dc bu takviye
kuvvetlerinin içindedir: Bingazi ve Dcrnc’deki ordulara katıldıktan kısa bir
süre sonra, Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal’in emrinde, Italyanlara karşı çetin
mücadelelere girişen Rusuhi Bey, bir çarpışma sırasında sağ el bileğinden
ciddi bir şekilde yaralanır.
Derne’deki Menzil Seyyar
Hastancsi’ndc ameliyat edilen Rusuhi Bey, Osmanlı İmparatorlugu’nun 15-18 Ekim
1912 tarihleri arasında İtalyanlarla imzaladığı UŞİ Barış Antlaşması
sonrasında, Mustafa Kemal ile birlikte, anavatana
döner.
Rusuhi Bey, Libya’daki hizmetlerinden ötürü, üstteğmenliğe terfi etmiştir.
Balkan Savaşları’na katılan Rusuhi
Bey, Çatalca’da ayak bileğine isabet eden bir kurşunla, ikinci defa yaralanarak
Gelibolu Hi- lal-i Ahmer Hastanesi’ndc ameliyat edilir.1913’ün ortalarında ise,
Mekteb-i Harbive’nin 8. Bölük Komutanlığına getirilen Rusuhi Bey,
imparatorluğun son yıllarında patlak veren I. Dünya Savaşı sırasında. Şark
Cephesine ne tayin
edilmiş, ancak savaş sırasında, göğsünden aldığı bir kurşunla üçüncü kez
yaralanarak Bağdat Hastanesi’nde tedavi görmüştür. 1915 yılında “fevkaladeden”
yüzbaşılığa tayin ettirilen Rusuhi Bey, Irak ve Suriye cephelerinde iki yıl
kadar lngilizlere karşı savaştıktan sonra, Erzurum’a tayin edilmiş, burada da
Ruslara karşı savaşmıştır. Ancak verilen bütün bu çetin mücadelelerin ve dökülen
kanların ardından savaş kaybedilmiş, sonunda da müttefik düşman orduları
Türkiye topraklarının büyük bir kısmını işgal etmişlerdir. Mütareke ve
barıştan sonra, İstanbul’da Mekreb-i Harbive’nin 9. Bölük Komutanlığına tayin
edilen Rusuhi Bey, çocuklarına bırakmış olduğu anılarında da dile getirmiş
olduğu gibi, o günleri içler acısı günler olarak tanımlar:
“Heyhat… Gene tayinim çıkmış,
Mekteb-i Harbiye’nin 9. Bölük
Komutanlığı’na getirilmiştim… Ama, ne çare… Şerefsiz bir tayin… Çünkü
istiklâl elden gitmiş, özgürlük yok olmuştu. İstanbul; Ingilizler, Fransızlar
ve İtalyanlar tarafından işgal edilmişti. Artık, devlet ve hükümet mefhumu
kalmamıştı…”
işgalin en hareketli ve zor
günlerinde, İstanbul’dan ayrılarak 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak
basan Mustafa Kemal, Ankara’ya geçmeden önce, Erzurum’da Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’ni kurar, ardından da Ku- vayi Milliye’yi örgütleyerek, düşmanı
Anadolu’dan atmaya hazırlanır.
Yazının devamı için:http://bilelimmi.com/ataturkun-bas-yavarinin-hikayesi/
Yorum Yazın