Görüş Bildir
Haberler
ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ

ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ

Levent Aybek
02.10.2018 - 16:44

ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ

ATATÜRK’ÜN BAŞ YAVARİNİN HİKAYESİ

Onu hemen hepi­miz, ilkokul sı­ralarında say­falarını çevir­meye başladığı­mız

Atatürk albümlerinden, Kurtuluş Savaşı’nı konu alan belgesel filmlerden

tanımaya başlamışızdır. Kimliği hak­kında pek fazla bilgimiz ol­masa da, çok

yakın bir göz aşinalığımızın olduğu ger­çektir. Fotoğraflarda, Ata­türk’ün

hemen bir adım gerisinde yer alan ve üze­rindeki üniformasıyla heybetli bir

asker portresi çizen bu kişi, ‘Gazi Hazretleri’nin olası tehlikelerden ko­runması

için canını ellerine teslim ettiği; yaşamındaki en güvendiği insanlardan biri

olan emir subayı, yaveri, ko­ruması Yarbay Rusuhi (Savaş­çı) Bey’dir.Onun için

ne ansiklopedi­lerde, ne de tarih kitaplarında, hemen hiçbir bilgi verilmemiş,

kimi fotoğrafların altında yer alan ‘Seryaver Rusuhi Bey’ açıklamasından başka,

kendi­siyle ilgili hiçbir not düşülmemiştir.

Pekiyi, ilkokul sıraların­dan

beri aşina olduğumuz, Atatürk’ün adeta gölgesi ol­muş bu çakır bakışlı,

heybetli ‘zabit’ Rusuhi Bey kimdir?Asker bir ailenin, dört kız kardeşin yanı

sıra, tek erkek çocuğu olarak 1888 yılında İs­tanbul’da dünyaya gelen kü­çük

Rusuhi, babası Yüzbaşı Mustafa Razi Bev’in tayiniyle, ufak yaşlarda

Trablusgarb’a gidip orada ilkokul, ortaokul, eğitimlerini tamamlamış, 1904

yılında da dedelerinden miras geleneksel bir tavır içinde, as­kerliğe aşırı

sevgisi nedeniyle, İstanbul’a dönerek Çengel­köy’deki Kuleli Askeri Lisesi’ne

yazılmış; burada aldığı başarılı eğitimden sonra da, Mekteb-i Harbiyc’yc

girerek 1910 yılında teğmen rütbesiy­le mezun olmuştur.

İlk görev yeri Kağıtha­ne’deki

Küçük Zabit Mekte­bimde ‘hocalık’ yapmaya baş­layan Teğmen Rusuhi Bey, ça­lışmalarında

gösterdiği başarı­lar nedeniyle, 1911 yılında Beyrut’taki zabit mektebine tayin

olmuştur. Osmanlı imparatorlu­ğumun çöküş dönemine rastgelen bu hareketli

günlerin arifesinde, İtalyanların Libya topraklarına göz dikmelerinin ardından

başlattıkları saldırı­lar Trablusgarp, Bingazi ve Derne’nin istila edilmesine

ne­den olur. Osmanlı devleti de bu sal­dırılara karşı koymak amacıy­la

oluşturduğu takviye kuv­vetlerini Libya’ya sevk ederek, oradaki yerleşik

kuvvetlerin güçlendirilmesini sağlar.İşte Rusuhi Bey dc bu tak­viye

kuvvetlerinin içindedir: Bingazi ve Dcrnc’deki ordula­ra katıldıktan kısa bir

süre sonra, Kurmay Binbaşı Mus­tafa Kemal’in emrinde, Italyanlara karşı çetin

mücadele­lere girişen Rusuhi Bey, bir çarpışma sırasında sağ el bile­ğinden

ciddi bir şekilde yara­lanır.

Derne’deki Menzil Seyyar

Hastancsi’ndc ameliyat edilen Rusuhi Bey, Osmanlı İmparatorlugu’nun 15-18 Ekim

1912 tarihleri arasında İtalyanlarla imzaladığı UŞİ Barış Ant­laşması

sonrasında, Mustafa Kemal ile birlikte, anava­tana

döner.                

Rusuhi Bey, Libya’daki hizmetlerinden ötürü, üstteğmenliğe terfi et­miştir.

Balkan Savaş­ları’na katılan Ru­suhi

Bey, Çatalca’da ayak bileğine isabet eden bir kurşunla, ikinci defa yaralanarak

Gelibolu Hi- lal-i Ahmer Hastanesi’ndc ameliyat edilir.1913’ün ortalarında ise,

Mekteb-i Harbive’nin 8. Bölük Komutanlığına getirilen Rusuhi Bey,

imparatorluğun son yıllarında patlak ve­ren I. Dünya Savaşı sırasında. Şark

Cephesine  ne tayin

edilmiş, ancak savaş sırasında, göğsünden al­dığı bir kurşunla üçüncü kez

yaralanarak Bağdat Hastanesi’nde tedavi görmüştür. 1915 yılında “fevkalade­den”

yüzbaşılığa tayin ettiri­len Rusuhi Bey, Irak ve Suriye cephelerinde iki yıl

kadar lngilizlere karşı savaştıktan son­ra, Erzurum’a tayin edilmiş, burada da

Ruslara karşı sa­vaşmıştır. Ancak verilen bütün bu çetin mücadelelerin ve dökü­len

kanların ardından savaş kaybedilmiş, sonunda da müt­tefik düşman orduları

Türkiye topraklarının büyük bir kıs­mını işgal etmişlerdir. Mütareke ve

barıştan son­ra, İstanbul’da Mekreb-i Harbive’nin 9. Bölük Komutanlı­ğına tayin

edilen Rusuhi Bey, çocuklarına bırakmış ol­duğu anılarında da di­le getirmiş

olduğu gibi, o günleri içler acısı günler olarak tanımlar:

“Heyhat… Ge­ne tayinim çıkmış,

Mekteb-i Harbiye’nin 9. Bölük

Komutanlığı’na getiril­miştim… Ama, ne ça­re… Şerefsiz bir tayin… Çünkü

istiklâl elden gitmiş, özgürlük yok olmuştu. İstan­bul; Ingilizler, Fransızlar

ve İtalyanlar tarafından işgal edilmişti. Artık, devlet ve hü­kümet mefhumu

kalmamış­tı…”

işgalin en hareketli ve zor

günlerinde, İstanbul’dan ayrı­larak 19 Mayıs 1919 tarihin­de Samsun’a ayak

basan Mustafa Kemal, Ankara’ya geçmeden önce, Erzurum’da Müdafaa-i Hukuk

Cemiyeti’ni kurar, ardından da Ku- vayi Milliye’yi örgütleyerek, düşmanı

Anadolu’dan atma­ya hazırlanır.

 Yazının devamı için:http://bilelimmi.com/ataturkun-bas-yavarinin-hikayesi/

İçeriğin Devamı Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın