onedio
Görüş Bildir

Greenpeace Haberleri

Greenpeace ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Greenpeace ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Manisa'da Radyasyon Konusunda Tedbir Alınmalı
Manisa'nın Köprübaşı ilçesi çevresinde gerçekleştirdiğimiz bağımsız radyasyon ölçümü, bölgede kısıtlı bir alanda da olsa insan sağlığına zarar verebilecek ölçüde yüksek radyasyon bulunduğunu gösteriyor. Yetkilileri gerekli tedbirleri almaya çağırıyoruz.Manisa’nın Köprübaşı ilçesi çevresinde Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz bağımsız radyasyon ölçümü, bölgede belli bir alanda radyasyon seviyesinin insan sağlığını tehdit edebilecek düzeye ulaştığını ortaya koydu. Geçtiğimiz aylarda bu bölgede su ve toprakta radyasyon değerlerinin normalin çok üzerinde olduğunu gösteren raporlar gündeme gelmişti. Greenpeace radyasyon uzmanları, yaptıkları incelemede havadaki gamma radyasyon değerlerine odaklandı ve konuyla ilgili bir rapor ve radyasyon haritası yayımladı.Rapora göre, elde edilen yüksek radyasyon değerlerinin bir kısmının nedeni bölgedeki doğal uranyum varlığı olsa da, en yüksek değerlerin elde edildiği alan bundan 30 yıl önce pilot uranyum madenciliği projesinin gerçekleştiği bölge.Radyasyon değerlerinin bölgedeki ortalamanın 50 katına (4 mikrosievert/saat ila 6,5 mikrosievert/saat arasında) ulaştığı bu alan, Köprübaşı ilçesi Kasar Köyü’nün 500 metre ilerisinde, hemen yol kenarında bulunuyor. Alanın yüzeyinin yapısı ve yerel halktan alınan bilgiler ışığında uzmanlar, bu alanın geçmişte uranyum madenciliği çalışmasının yapıldığı alan olduğu sonucuna ulaşıyor. Raporda, bu alanda gerekli temizliğin yapılmadığının ve yerel halkın uyarılmadığının, etrafta herhangi bir uyarı levhasının bulunmadığının altı çiziliyor.Kasar çevresinde yüzeyi bozulmamış, doğal uranyum varlığına işaret eden alanlarda ise radyasyon seviyeleri yakın çevredeki benzer alanlarda yapılan ölçümlerden 1,5 ila 15 kat daha yüksek.Greenpeace Radyasyon Uzmanı Jan Beranek konuyla ilgili şunları söyledi:“Uluslararası radyasyondan korunma prensiplerine göre radyasyonun hiçbir dozu zararsız olacak kadar düşük risk kabul edilemez. Bu yüzden, kaynağı ne olursa olsun radyasyona maruz kalma sınırı olabildiğince düşük tutulmalıdır. Uranyum madeninin çıkarılması ve işlenmesi nükleer endüstrinin kirli, küçük sırlarından biri, nükleer enerjiyi destekleyenler ve “temiz enerji” olarak adlandıranların göz ardı ettiği bir durum.”Bilimsel çalışmalar, uranyuma maruz kalan insanlarda beyin ve böbrek rahatsızlıkları, ayrıca kalp ve damar sorunları görüldüğünü ortaya koyuyor. Bu sağlık riskleri, uranyum nedenli radyasyona uzun süre maruz kalmaya bağlı olarak artıyor.Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Yöneticisi Hilal Atıcı ise Türkiye’de yetkililerin sorundan uzun zamandır haberdar olduğunu söyledi.“Bölgede yer altı su kaynaklarında uranyum varlığına işaret eden bilimsel raporlar bulunuyor. Ancak bugüne dek bu konuda hiçbir önlem alınmadı. Bu durum bir kez daha gösteriyor ki, Türkiye'de radyasyon güvenliği konusunda yasal düzenlemelerde büyük açıklar var. Acil durumlarda kimin ne yapacağı bilinmiyor.”“Durum bu iken, Çevre Bakanlığı, nükleer santral için sicili hiç de temiz olmayan Rosatom'un sunduğu Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna onay vermeye hazırlanıyor. Nükleerle ilgili acil durum planları üzerine Türkiye’de yasal bir düzenleme bulunmazken nükleer santral için ÇED onayının verilmesi ileride halk sağlığı için geri dönüşü olmayacak ciddi sonuçlar doğurabilir. Nükleer santralde gerçekleşebilecek olası bir acil durumda kimin ne sorumluluk alacağı belli olmadığı için, insanlar geri dönüşü olmayacak şekilde yüksek miktarda radyasyona maruz kalabilir.”Hazırladığımız raporda yetkilileri aşağıdaki adımları atmaya çağırıyoruz.İnsan faaliyeti sonucu ortaya çıkan radyasyonlu alanlar temizlenmeli. Bu yapılana kadar da bu noktalardan geçen kişilerin radyasyona gereksiz maruz kalma durumunu engellemek için uyarı levhaları konulmalı.Yerel halk, yüksek dozlu uranyum içeren su kaynaklarını uzun süreli kullanmalarının zararları hakkında bilgilendirilmeli. Durum düzenli olarak izlenmeli ve gerek duyulursa temiz su kaynaklarına erişim sağlanmalı.Kasar yakınında çıkarılmış uranyumun Köprübaşı yakınında bir tesiste sarı pasta adı verilen uranyum konsantrasyonunu oluşturmak için kullanıldığı MTA tarafından rapor edilmiş, fakat bu işlem sonucunda ortaya çıkan radyoaktif atığın nerede depolandığı hakkında bilgi verilmemiş. Bu türden atıklar, yeraltı veya yerüstü suların kirlenmesine neden olabilir ve/veya radon gazının havaya karışması söz konusu olabilir. Bu yerin açıklanması ve bağımsız ölçümlerin yapılmasına izin verilmesi gerekmekte.Çevre Bakanı İdris Güllüce’den, çevreyi, insan sağlığını, gelecek nesilleri tehdit eden nükleer santral planına acilen dur demesini iste.
Apple, Google ve Facebook Greenpeace'ten Pekiyi Aldı
Küresel çevre örgütü Greenpeace, yeşil internetin peşinde. İnternette olan 2,5 milyar nüfusun, resimden müziğe, fotoğraftan e-maillere kadar dijital dünyada kapladığı alanın büyümesi çevre için de yeni riskler getiriyor. Zira çevre dostu olmayan veri merkezlerinin neden olduğu kayıp, dijitalleşmeyle sağlanan enerji kazançlarını geride bırakıyor. Greenpeace’ın dün yayımladığı Clicking Clean raporu da şirketlerin enerji tüketiminde belirleyici olan veri merkezlerini değerlendiriyor. Rapora göre, Apple, Google ve Facebook sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelim çabasında başı çekerken, Twitter ve Amazon kirli enerji geçmişinde çakılı kalmış. Microsoft ve Yahoo ise yolun henüz ortasında olan iki teknoloji devi. Raporda Türkiye’nin, enerji talebinin küresel ortalamanın üzerinde arttığı ülkelerden biri olduğuna da dikkat çekiliyor. Şirketlerin ayrı ayrı değerlendirildiği raporda, sektörün büyük oyuncularının genel görünümü yukarıda paylaştığımız infografikle özetleniyor. Siyah yani en kirliden, en çevre dostu olan yeşile doğru şirketlerin bir tür sıralamasını görmek mümkün. Listede yeşil internet konusunda liderlik Apple’da. Şirketin iCloud’u % 100 yenilenebilir enerjiyle sağlamaya yönelmesi, bütün sektör için çıtayı yükselten bir adım olarak görülüyor. Apple veri merkezleri için güneş, jeotermal ve rüzgar enerjileri kaynaklarını kullanıyor ve kararlılığıyla diğerlerine örnek oluyor. Facebook, 1,23 milyar kullanıcısıyla dünyanın en büyük veri merkezlerinden birine sahip şirketi, sürdürülebilir enerjiye olan bağlılığını artırmaya çalışıyor. Şirketin enerji kullanımının yarısını yenilenebilir kaynaklar sağlıyor buna karşın diğer yarısı kömür, nükleer ve doğal gazdan sağlanıyor. Facebook en yeşil şirketler arasında yer alıyor. Benzer şekilde Google’ın sürdürülebilir kaynaklardan enerji sağladığı Gmail, YouTube, GooglePlay’in dahil olduğu web tabanlı ürünleri, toplam tüketiminin yüzde 34′ünü oluşturuyor. Amazon, özellikle Amazon Web Services (AWS) ise listenin en karanlık şirketlerinden. Dünyanın en büyük dijital ekosistemlerinden biri olan AWS bugün Netflix, Pinterest, Spotify ve Vine gibi şirketlere hizmet veriyor. Doğal olarak bu şirketler de Amazon’la aynı kaderi paylaşıyorlar. Peki Amazon bu kadar kirli olmayı nasıl başarıyor? Yenilenebilir kaynaklar, AWS’in enerji tüketiminin yalnızca yüzde 15′ini oluşturuyor. Bununla birlikte AWS, incelenen şirketler arasında enerji kaynaklarıyla ilgili en az şeffaf olanı. AWS, müşterilerine ya da kamuoyuna enerji tüketimi hakkında açıklama yapmaya gerek duymuyor. Bir zamanların temiz enerji lideri Yahoo’nunsa rakiplerinin çabalarının gerisinde kaldığı göze çarpıyor. Yahoo, nun yaptığı yatırımlara karşın, Microsoft gibi henüz alacak yolu olduğu görülüyor.Raporda henüz bir veri merkezine sahip olmadığı belirtilen Twitter’ın, enerji kaynaklarına ilişkin bir raporlama yapmadığına da dikkat çekiliyor. Twitter’ın enerji kaynakları yeşil olmaktan epey uzak. Twitter, bir diğer sosyal medya şirketi Facebook’un oldukça gerisinde. Greenpeace teknoloji devlerini sürdürlebilir kaynaklara yönelmeye davet ediyor, bu heme şirketlerin hem de gezegenin geleceği için bir zorunluluk. GreenPeace Clicking Clean raporuna buradan erişebilirsiniz.webrazzi
Greenpeace Üyelerine Polis Müdahalesi
Hollanda’nın Rotterdam kentinde petrol taşıyan Rus tankerini durdurmak isteyen Greenpeace üyeleri gözaltına alındı.Kuzey Kutbu'ndan çıkarılan petrolü Avrupa'ya ilk kez taşıyan 'Mikhail Ulyanov' adlı Rus tankeri çevre örgütü Greenpeace'in protesto gösterisi ile karşılaştı. Ancak tankerin Rotterdam Limanı'na girişini engellemeye çalışan çevrecilere Hollanda polisi müdahale etti. Göstericilerin 260 metrelik tankerin çevresinde botlarla oluşturmaya çalıştığı barikatı dağıtan polis 30 göstericiyi de gözaltına aldı. Rus şirketi Gazprom'un kutuplardaki tartışmalı petrol platformunu protesto eden Greenpeace üyeleri, Peçora Denizi'ndeki petrol tesisisin sızıntı riski nedeniyle çevreye büyük zarar verdiğini savunuyor. Bölgenin koruma altına alınmasını ve sondaj çalışmalarının yasaklanmasını isteyen Greenpeace, Gazprom şirketinin Avrupa'ya bu yıl içinde 300 bin ton petrol göndermeyi planladığına dikkat çekiyor. Polis müdahalesine rağmen protesto gösterilerine devam edeceklerini söyleyen Greenpeace sözcüsü Alman haber ajansı dpa'ya yaptığı açıklamada, “Mücadelemize Kuzey Kutbu'nda devam edeceğiz” dedi. Geçen sonbahar aylarında Kuzey Kutbu'ndaki petrol platformuna çıkan 30 Greenpeace üyesi Rus makamları tarafından tutuklanmış ve uluslararası eleştirilerin ardından 70 gün sonra serbest bırakılmıştı. dw.de
Greenpeace Soma Kömür Madeni Faciası Bilgilendirme Raporu
13 Mayıs 2014 tarihinde Soma maden ocağında meydana gelen facianın olası nedenleri ve Türkiye’nin kömür ve maden politikaları üzerine bir inceleme ve değerlendirmedir. Şimdi karar vericilerin kömürden vazgeçmeleri ve temiz bir hava ile enerji geleceğine geçişte önderlik etmelerinin zamanı. Bugün gezgeni iyileştirmek ve herkesin hayat kalitesini artırmak için en doğru zaman. Greenpeace Soma Bilgilendirme raporu için raporu tıklayınız.
"Su Sıkıntılı Ülkeler Ligindeyiz"
CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, Dünya Çevre Günü’nde hükümete 10 maddelik kırmızı uyarı yaptı. “Bu uyarı mektubunu bu ülkeye kıyamayanlardan biri olarak yazıyorum. İçinde en küçük bir siyasi fırsatçılık, zerre kadar çatışma duygusu yok. Büyük kaygı var” diyen Pavey, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl 92 olan doğa ihtilaflı noktasının 167’ye yükseldiğine dikkat çekti. “Su sıkıntılı ülkeler ligindeyiz” dedi.Pavey’in, ‘Hükümete 10 kırmızı uyarı’ başlıklı yazılı açıklaması şöyle: “Parklarımıza attığınız gazların zehri temizlenmeden; ömürlerini adadıkları sularına, doğalarına sarılan Tortumlu Leyla’yı, Şimşirlili Havva Ana’yı, ağaçlarını koruyan Amasyalı gençleri dövdünüz. Masum ve cesur Anadolu insanına uyguladığınız resmi şiddeti kınarken; bu uyarı mektubunu bu ülkeye kıyamayanlardan biri olarak yazıyorum. İçinde en küçük bir siyasi fırsatçılık, zerre kadar çatışma duygusu yok. Büyük kaygı var. 1-Geçen yıl, ülkemizin doğa ihtilaflı 92 noktasını gösteren bir sivil toplum haritası sunarak dikkatinizi çekmeye çalıştık. Başaramamış olmalıyız ki; sorunlu alanlarımız bu yıl 167 noktaya yükseldi ( www.direncevre.org ). Doğamız hiçbir dönemde bu kadar tehdit edilmedi. Doğanın canı yanıyor ama dili olmadığı için ancak felaketlerle uyarıyor. Her felaketi bir şekilde atlattığımızı düşünüp, hatalarımızı gelecekte telafi etmeyi ummak, ölümcül bir yanlıştır. 2-Doğal kaynaklara olan talebimiz, dünyanın sağlayabileceği miktarı üçte bir aşıyor. Dünya nüfusunun yüzde 75′i tüketim oranlarının, doğanın kendini yenileme hızını aştığı ülkelerde yaşıyor. Bu oran Türkiye’de kırmızı alarm veriyor. Susuzluk, kuraklık, sel gibi doğa felaketlerinin artık sınırları yok. İçinde bulunduğumuz zamanın ihtiyaçlarını mirasyedi mantığı ile karşılarken, aynı ömür içinde buluşan genç kuşağın, var olma şansına zarar veren bir büyüme biçimini seçtiniz. Oysa tarım, balıkçılık ve turizm gibi sektörlerle de hem ekosistemi koruyup hem ekonomik kalkınma sağlayan yıldız ülkeler gözümüzün önünde duruyor. 3- UNEP’in verilerine göre Türkiye, Avrupa’da çölleşmenin başlayacağı ilk ülkelerden biri. Türkiye’de son 20 yılda kişi başına düşen yıllık su miktarı 4000 metreküpten, 1519 metreküpe inmiş. Sulak alanlarımız yarı yarıya azaldı. Bu haliyle “su sıkıntılı ülkeler ” ligindeyiz. 2030 yılında ise su kıtlığı olan ülkeler arasına gireceğiz. 2008 yılında yaşanan kuraklıkta tam yarım milyon çiftçi etkilendi. Maliyeti 2 milyar Euro.. Sulama alanlarımızın yüzde 94’ü konvansiyonel yöntemle sulanıyor. Bu yüzde 50 kayıp demek. Devletin hala anlaşılır bir tarım/sulama politikası yok. Hala derelerimizi kurutuyor. Ülkemiz hoyratça büyüyor. Gıda ve enerji üretimini belirleyen su kaynakları bu hoyratlıktan mağdur oluyor. Tek bir insan ömrü içinde balık türlerimizin yarısını kaybettik. Yiyecek fiyatlarında hızla katlanan artış önümüzde. Su sıkıntısı köylümüzün ekmeğini tehdit ediyor. 4- Yenilenebilir Enerji potansiyelimiz Almanya’dan fazla. Ancak Almanya’nın yenilenebilir enerjiden ürettiği elektrik, Türkiye’nin ürettiği toplam elektrikten daha fazla. Bizdeki oran yüzde 5, Almanya’da yenilenebilir enerji kullanım oranı yüzde 25,8… HES politikalarının ve kötü su yönetiminin yanı sıra, iklimimizdeki değişiklik sebebiyle 2080 yılına kadar yağışta ciddi bir azalma, sıcaklıkta da ciddi bir artış bekleniyor. Bu öngörü mevcut kötü politikalarla birleştirince 2023 oldukça kurak bir yıl olacak. Derhal HES’lerden vazgeçmek, su kaynaklarını korumak, geri dönüşümlü olarak değerlendirmek zorundayız. 5- Dünya Çevre Gününü ne yazık ki Soma felaketinin gölgesinde anıyoruz. Tarımdan maden sahalarına çevrilen alanlardan elde edilmesi planlanan 11.5 milyar ton kömür ve 80’den fazla kömürlü termik santral planı var. Bundan vazgeçmek zorundayız. Enerji Bakanlığı’nın kömür politikası, yüksek ve hızlı kâr hedefi; denetim ve güvenlik maliyetlerinin azaltılması, bizi maden felaketleri sıralamasında dünya birincisi yaptı. Tarım arazilerinde madencilik yapmak için bakanlıktan “kamu yararı” onayı almak yetiyor. Madencilik yapılan arazilerin uğradığı ciddi tahribat sonucu, bir daha o bölgelerde tarım yapılması mümkün olmuyor. Antalya’daki maden ocaklarının yüzde 90’ı ÇED istenmemiş alanlar… Kırsaldaki insanlarımızı yeraltında taşeron olarak çalışmaya mahkûm etmek yerine, bereketiyle başka kıtaları besleyebilecek çiftçilik politikalarına geçersek, hem yoksullukla mücadele eder, hem de insan hayatını korumuş oluruz. 6- Nükleer Enerji konusu Fukushima Faciası’ndan sonra Avrupa için neredeyse kapandı. Dünya’da nükleer enerji kullanım oranı 30 yıl öncesine gerilemiş. Almanya tesisleri tamamen kapatmayı planlıyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nde ise ‘atık yönetim planı’ bile yok. Nükleerin felaket getireceği aşikâr, bu nedenle yenilenebilir enerjiyi yeniden hatırlatmamız gerekiyor. Greenpeace’in Avrupa Birliği Yenilenebilir Enerji Konseyi ve Dünya Rüzgâr Enerjisi Konseyi ile birlikte hazırladığı Enerji [D]evrimi raporu, Türkiye’nin 2040′a kadar elektrik ihtiyacının %85’ini, kömür gibi kirli ve pahalı bir enerji yerine yenilenebilir enerjilerden karşılayabileceğini açıklıyor. En önemli kaynağımız da güneşimiz. Güneşin üzerinde parladığı ülkemizde onun enerjisinden her hanenin faydalanabilmesini sağlamak mümkün.. 7- İnşaat sektöründe 2000 yılından beri tercih edilen hazır beton kullanımı, betonlaşmanın dehşetli hacmini temsil ediyor..Türkiye’de 1988 yılında 1,5 milyon metreküp hazır beton üretiliyordu. 2011 yılında bu miktar 90 milyon metreküpe çıktı. Yani 60 kat arttı. TOKİ başta olmak üzere kötü inşaat yatırımlarının doğamızı 60 kat daha hızlı tahrip ettiğini görüyoruz. Avrupa’da, bu kullanımla bize yaklaşabilecek ülke yok. Almanya, 2011’de 42 milyon metreküp üretmiş. Rusya ise 70 milyon. Kimileri betondan servetler kazanıyor olabilirler ama doğası yok olmuş bir ülkede o servetin sefasını sürmek mümkün olmayacak. 8- Hava kirliliği görünmez bir katil. İnsanları fark etmeden öldürüyor. Sağlığa etkisi kadar, fazla nitrojen kirliliği ve asit yağmurları yoluyla doğaya da büyük zarar veriyor. 2011 verilerine göre dünyanın en kirli havaya sahip 50 şehrinin içinde Türkiye’den 7 şehir var; Iğdır, Batman, Afyon, Osmaniye, Siirt, Gaziantep, Isparta. Kaz Dağları sahip olduğu özelliklerinden ötürü “Oksijen Deposu” olarak adlandırılır. Hava kirliliği bu kadar ölümcülken, Kaz Dağlarının oksijenini baraj inşaası, madencilik faaliyetleri ve HES’le nasıl tehdit edebilirsiniz? Hava kirliliğini 2030 yılına kadar şimdikine oranla yüzde 20 oranında azaltmayı hedefleyen AB tedbirleri mevzuatını uygulamaya sokmaya mecburuz. 9-İklim ısındıkça karbondioksiti emme özelliği olan bitkiler, özelliklerini yitirip sera etkisine yol açan gazları üretmeye başlayacaklar. Sıcak hava nedeniyle, organik çürüme artacak ve bugüne dek sadece insanların ürettiği karbon emisyonlarına bitkilerin ürettikleri de eklenecek. Bilimin tahminleri doğru çıktığı takdirde; kuraklık, kuraklığın etkisiyle orman yangınları, seller, bizi tehlikeli boyutlarda tehdit edecek. Türkiye 2011 DOHA, 2012 DURBAN ve 2013 VARŞOVA İklim Zirveleri’nde “Günün Fosili” seçildi. Çünkü sera gazı azaltım hedefimiz ve iklim değişikliği öngörümüz yok. İlgili Bakan zirveye gitmedi. 47 Milyar 523 milyon liralık yatırım bütçemizde; iklim değişikliğiyle mücadeleye sadece 4 kalem ayrılmış. 4 milyon 94 bin liralık bütçe, bölünmüş yol yapmak için ayrılan bütçenin ancak 28’de biri.. 10- Doğa; ülkemizde de insan yaşamının sürdürülebilirliğini sınıyor. Doğamızdaki tahribat, Soma’da gördüğümüz gibi yoksulluğu katlıyor. Doğayı tahrip etmeye aynı hızda devam edersek, kişi başına gelir 2050 yılına kadar yüzde 7 azalacak. Hükümetin ekonomik başarısı ölçülürken gayri safi ulusal gelirle birlikte ekonomik sürdürülebilirlik dikkate alındığında; gerçek durumu daha doğru anlama ve ona göre plan yapma şansı elde edebiliriz. Yaşanabilir bir gelecek için, kendi aramızda, gelecek kuşaklarla ve doğayla olan ilişkiyi değiştirmek, acilen doğaya saygılı politikaları uygulamaya başlamak zorundayız. Doğa politikamızı yeniden gözden geçirmezsek 2023’lerde şu andaki ihtiyaçlarımızı karşılamak için bile; iki Türkiye’ye birden ihtiyaç duyacağız. Doğal sermayenin fütursuzca kullanılması, ülkemizin refahını tehlikeye atıyor; yiyecek, su ve enerji fiyatlarının aşırı yükselmesine yol açıyor. Limon fiyatları sadece geçen yıla oranla bu yıl dört kat arttı. Susam fiyatları ise altı kat. Aramızda yarattığınız büyük kutuplaşmaya rağmen bu ülke, doğamızın sunduğu bereket ortak servetimiz. Aynı özen ve dikkatle korumaya mecburuz. Zete.com
Greenpeace, Akkuyu ÇED Raporunu Eksik Buldu
Mersin’in Gülnar İlçesi’ne bağlı Büyükeceli’de kurulması planlanan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 3′ncü kez sunulan ÇED raporunu değerlendiren Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan, projede hala eksik pek çok nokta olduğunu söyledi.Pınar Aksoğan, en önemli eksikliklerden birinin, nükleer kaza halinde ortaya çıkacak zararın sorumlusunun kim olacağı sorusuna cevap verilmemesi olduğunu söyledi. Aksoğan, 5 bin 800 sayfalık ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunu değerlendirirken, raporda sorumluluk konusundan nükleer atıklara ve güvenlik konusuna kadar pek çok alanda eksiklikler olduğunu savundu. Nükleer santraldeki risklerin hiçbir koşulda sıfıra indirilemediğini, özellikle tasarım hataları, doğal afetler ve insan hatalarının en iyi teknoloji olsa bile risk faktörleri olduğunu kaydeden Pınar Aksoğan, rapora ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu gerçeği en son Fukuşima kazasında gördük. Bugün Akkuyu Nükleer Enerji Santrali Projesi’nin şeffaf olmayan bir şekilde işletilen ÇED süreci sonucunda ortaya çıkan rapor, projeye ilişkin her türlü maliyet analizine yer verirken, nükleer kaza halinde ortaya çıkacak zararın sorumlusunun kim olacağı sorusuna cevap veremiyor. Fukuşima kazası sonrası, santralin işletmecisi TEPCO’nun hukuki sorumluluğu üzerine almamış olması, sorumluluk konusunun, nükleer enerji santrallerinin meydana getirdiği felaketlerin yeni ve saklı kalan boyutunu ortaya koydu. Raporda tüm hukuki sorumluluğun adresi olarak gösterilen Akkuyu NGS şirketi, sermayesi ile sınırlı bir şirket olduğu için, Akkuyu’da gerçekleşmesi olası bir kaza sonrası, şirketin hukuki sorumluluğu üzerine alma kabiliyeti yok. Ayrıca ÇED’de referans verilen, sorumluluğun nasıl düzenleneceğini belirten uluslararası anlaşmalar da yetersiz. Kısacası mevcut durumda, olası bir kaza halinde maddi zararın halkın cebinden çıkan vergilerden alınacağını anlıyoruz.” Pınar Aksoğan, Greenpeace olarak ÇED raporunda tespit ettikleri eksiklikleri söyle sıraladı: “Henüz dünyada denenmemiş bir reaktör tipi kullanılacak ve rapor da buna dayalı tahminlerle yazılmış durumda. Türkiye’de uygulanacak ulusal güvenlik şartları ve bunların nasıl uygulanacağına dair bilgiler yetersiz. Raporda Avrupa standartlarına uyulacağı söyleniyor, oysa ki EUR (European Utility Requirements) standartları güvenlik standartları değil; şirketler ve toplumun daha iyi anlaması için tasarım, inşaat ve operasyon adına gerekli şartları oluşturmak için bazı genel güvenlik şartları içeriyor. Akkuyu NGS’de uygulanacak, ve denenmemiş bir model olan reaktörün tasarımını ve Rosatom’un bu şartlara uyup uymadığını ise bilmiyoruz. Amerika’nın California eyaletinde Mitsubishi tarafından yapılan bir santralde hatalı parçanın teminatı mümkün olmadığı için santral kapatıldı. Bir kaza olması durumunda Türkiye’nin tamamı ve komşu ülkeler de radyasyondan etkilenecek. Ancak acil durum raporunda 5 kilometrelik bir alan kapsam altına alınmış. Sismik araştırmalar, sel ve tsunami gibi etkilerin ise inşaat lisansı ile birlikte değerlendirilecek olması, Fukuşima kazasından sonra alınan derslerin Akkuyu ÇED raporuna yeterince entegre edilmediğinin bir göstergesi.” Aksoğan, atıkların Boğazlar yoluyla Rusya’ya gönderilmesi durumunda oluşabilecek risklerin raporda belirtilmediğini, atıkların Türkiye’de depolanması durumunda karşılaşılabilecek riskler ve bunlara dair önlemlere yer verilmediğine dikkat çekti. Aksoğan, değerlendirmesine şöyle devam etti: “ÇED’te defalarca gerektiği takdirde atıkların burada depolanacağı kapasitenin olduğu belirtiliyor. TAEK’in etkisizleştirildiği bu süreçte, nasıl bir denetim mekanizması işletileceği açık değil. Greenpeace’in nukleer.greenpeace.org adresi üzerinden yürüttüğü ve ÇED’in onaylanmamasını talep eden kampanyaya bugüne dek 200 bine yakın insan imzalarıyla destek verdi Ne ÇED Raporu’nda ne de Türkiye’deki mevcut hukuki mevzuatta sorumluluk konusuna cevap verilmiyor. Tüm hukuki sorumluluğun adresi olarak gösterilen Akkuyu NGS şirketinin, sermayesi ile sınırlı bir şirket olması nedeni ile Akkuyu’da gerçekleşmesi muhtemel bir kaza sonrası, şirketin hukuki sorumluluğu üzerine alma kabiliyeti yok. Nükleer enerji alanında olası bir kaza halinde ortaya çıkması muhtemel zarar kalemleri, sigorta mantığına göre ‘Sigorta edilebilir zarar’ değil. Akkuyu Nükleer enerji santralinin tasarımından inşaatına, işletilmesinden çalışacak personele kadar fiili olarak projeyi gerçekleştirecek şirketler Rusya’da kamu şirketi olan Rosatom ve diğer Rus şirketleri iken, hukuki sorumluluk bu şirketler tarafından üstlenilmiyor. 28 Haziran 2014 tarihinde yürürlüğe giren TCK ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun, ÇED kararlarına karşı açılacak iptal davalarının, temyiz sürelerinin süresini kısalttı ve yargı yollarını kısıtlayan bir düzenleme getirdi. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ÇED Raporuna ÇED olumlu kararı verilirse, Akkuyu ÇED Kararı da yeni hukuki düzenlemeye tabi olacak. Bu düzenlemeye göre etkili hukuki başvuru mekanizmaları ortadan kalkıyor. Hukuki mevzuatın ve kurumsal yapının yokluğunda, ÇED Kararlarının şekilsel, etkisiz yargı süreçlerine tabi tutulduğu bir ortamda nükleer enerji santrali kurulmaya kalkışılması beraberinde büyük felaketleri getirecektir.”DHA
Zeytinlikleri Korumak İçin 68 Bin İmza
Zeytinlikleri madencilik gibi faaliyetlere açacak kanun tasarısına karşı yaklaşık 68 bin imza toplandı. Gözler son kararı verecek 'Sanayi Ticaret Enerji Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda. 8 Temmuz'da yapılan Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda AKP Balıkesir milletvekili Cemal Öztaylan dahil muhalefet milletvekilleri ve zeytin üreticileri yasanın zeytini bitireceğini söyledi. Yasayı sadece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TOBB Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı İsmet Kasapoğlu desteklediğini belirtti. Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu'ndan çıkacak kararın ardından gözler son kararı verecek 'Sanayi Ticaret Enerji Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda. change.org üzerinden imza kampanyasını başlatan Ayvalık Zeytin Üreticileri Derneği Başkanı Salih Madra, komisyonda maden lobisi olarak nitelendirdiği İsmet Kasapoğlu dışında herkesin yasaya karşı olmasının çok olumlu bir gelişme olduğunu belirtti. Madra, komisyon toplantısında da toplanan imzaları klasör halinde iletmişti. Şimdi sayı 68 bini bulunca yeniden komisyonlara bu imzaları göndererek toplumun yükselen tepkisini iletti.Yasa ne getiriyor? Daha önce de altı kez değiştirilmeye çalışılan zeytin yasası 'Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı' ismiyle 16 Haziran'da TBMM'ye gönderildi. Tasarıda yer alan 'zeytinlik saha' tanımlaması ile 25 dekardan küçük sahalar artık zeytinlik saha sayılmayacak. Türkiye'deki zeytin bahçelerinin ortalama büyüklüğü 12 dekar olduğu için zeytinlik sahaların yarıdan fazlasının kanunun koruyuculuğunun dışına çıkarılacağı belirtiliyor. Yeni bir 'Zeytinlik Sahaları Koruma Kurulu' oluşturulacak. Dokuz üyelik kurulun yedisi kamu görevlisi olacak. Bu kurul onay verdiği takdirde, zeytinlik sahalarına üç kilometre mesafede madencilik faaliyetleri, petrol ve doğalgaz arama ve işletme faaliyetleri gibi yatırımlara izin verilebilecek. AB mevzuatında 1 dekarın üzerindeki alanlar 'zeytin yetiştirilen parsel' olarak tanımlanırken, 'zeytin ağaçları ile kaplı alanlar' ise asgari olarak 100 metrekare olarak boyutlandırılır.Yasa nükleer ve termik santral için mi? Komisyon toplantısında konuşma yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İlker Sert, yasanın Mersin Akkuyu’daki nükleer enerji santrali için gerekli olduğunu belirtti. 'Bu sahanın 3 kilometre çevresinde farklı noktalarda birisi yaklaşık 23 hektarlık, birisi 2.7 hektarlık olmak üzere, biri de 10 hektarlık alana dağılmış vaziyette zeytinlikler olarak özel şahıslara ait zeytinlikler var ve bizim 2016’da planımız burası için inşaat ruhsatının alınması. Eğer bu kanun bu şekilde kalırsa inşaat ruhsatının alınması ciddi anlamda tehlikeye girecek, yani o zeytinliklerden dolayı 20 milyar dolarlık bir nükleer enerji santralinin inşaat ruhsatının alınamaması gibi ciddi bir riskle karşılaşacağız.”   Sert, ayrıca Soma’da açılmak istenen termik santrali de örnek göstererek ÇED raporu olumlu kararı alınmış olan bu santralin de Zeytincilik Kanunu’ndaki hüküm nedeniyle yapamadıklarını söyledi. Bu konuyla ilgili açıklama yapan Greenpeace, daha yasa çıkmadan Soma'daki bu zeytinliklerin Soma Kolin Termik Santrali’nin yapımı için acele kamulaştırıldığını belirtti.Türkiye zeytinde 4. sırada Türkiye, 1 milyon 820 bin tonluk zeytin üretimi ile İspanya, İtalya ve Yunanistan'ın ardından dördüncü sırada yer alıyor. Nilay Vardar | Bianet
Nükleer Atıkların Boğazlardan Geçeceği ÇED'de Gösterilmiyor
Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin atıklarının Boğazlar’dan geçeceğine ve bunun ÇED raporunda belirtilmediğine dikkat çeken bir rapor yayımlandı. Greenpeace de nükleer atık geçişi tehdidine dikkat çekmek için İstanbul Boğazı’nda pankart açtı.Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunun eksiklerine dikkat çeken bir rapor daha yayımlandı. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Dr. Dolunay Özbek’in, Greenpeace’in talebiyle hazırladığı rapor, nükleer atıkların deniz yoluyla taşınmasının, Türkiye’nin Boğazlardan geçişi düzenleyen hukuk politikasıyla çeliştiğine dikkat çekiyor. Greenpeace eylemcileri de bugün, konuya dikkat çekmek için İstanbul Boğazı’nda, üzerinde ‘Nükleer atık geçemez’ ve ‘Nükleer tehdide dur de’ yazılı pankartlar açtı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na üçüncü kez sunulan ÇED raporunun değerlendirilmesine bir gün kala yayımlanan Deniz Hukuku ve Türk Boğazlarından Geçişin Düzenlenmesi Bağlamında, Mersin’den Nükleer Atıkların Deniz Yoluyla Taşınması adlı raporu yazan Dr. Özbek ciddi tehditlerden söz etti. “Hazırlanan ÇED raporunda, nükleer atıkların akıbeti ve dolayısıyla da ne şekilde taşınarak nereye götürüleceği hakkında bir belirsizlik olmakla birlikte, yapılan anlaşmanın koşulları itibariyle, atıkların Boğazlar dahil olmak üzere Türkiye’nin deniz alanlarından gerçekleşeceği kesinlikle söylenebilir. “Böylesi ciddi bir konunun ÇED raporunda yer almaması başlı başına bir zaaftır. Konunun hukuki boyutu bir yana, denizyolu ile yapılacak nükleer yakıt veya atık taşımasının da deniz çevresine ve trafiğine etkisi de değerlendirilmemiş durumda. Üstelik aşırı tehlikeli nükleer yüklerin geçişini Türkiye’nin kendi eliyle sıradanlaştırması, seyir emniyetini ve çevre güvenliğini sağlamak amacıyla 1994’ten beri itinayla uyguladığı deniz trafik düzenlemelerinin varlık sebebine zıt olacaktır. Bu da, Boğaz’da büyük kazaları azaltmayı başarmış olan bu düzenlemelerin şimdiye kadar başarıyla savunulmuş olan meşruiyetinin bir kere daha sorgulanmasına yol açabilecektir.” Raporda öne çıkarılan noktalar şöyle: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, nükleer maddelerin tehlikeye zaaflarının en yüksek olduğu zamanın, taşınmaları sırasında olduğu görüşündedir. Türkiye, Boğazlar’dan geçerek diğer ülkelere giden, doğalgaz ve petrol gibi tehlikeli yük taşıyan tankerlerin geçişini, bu tankerlerin gecikmesi pahasına düzenleyip sıraya koyar. Oysa Türkiye’nin daha da tehlikeli bir yük olan nükleer atık taşıyan gemileri Boğazlar’dan geçirmesi riskli olduğu kadar, hukuk politikası açısından da tutarsızdır. Nükleer atıkların taşınması yüksek riskli bir faaliyettir ve nükleer maddelerin dışarıdan gelecek bir saldırıya veya sabotaj riskine karşı en açık kaldıkları zaman taşınmaları sırasıdır. Dünyada birçok devlet, nükleer atıkları kıyılarının 200 deniz miline kadar dahi yaklaştırmamaktadır. Kıyı devletleri çevre koruma haklarını ileri sürerek, klasik seyir haklarını reddetmekte ve nükleer atık taşıyan gemilerin kendi deniz alanlarından geçişlerine şiddetle karşı çıkmaktadır. Nükleer atık veya yakıt şeklinde radyoaktif yük taşınmasının risklerinin, deniz çevresi ve kıyılardaki hayat üzerindeki etkilerini, geniş katılımlı bir tartışmaya açacak bir ÇED ile etraflıca değerlendirilmemiş olması esaslı bir eksikliktir. Greenpeace dün de, Akkuyu nükleer ÇED raporunun eksikleriyle ilgili, Viyana Doğal Viyana Doğal Kaynaklar Üniversitesi’nin hazırladığı raporu yayımlamıştı. Bianet