Görüş Bildir
The Sopranos Hakkında Bilmeniz Gereken 20 Gerçek
Öncelikle bilmeniz gereken şey, şimdiye kadar yapılmış en iyi televizyon dizisi olduğu gerçeğidir. Breaking Bad, OZ, sadece peygamberlerdir. Ama Sopranos tanrıdır. Sopranos'un yeryüzüne gönderdiği kutsal metinlerde ''bir dizi gerçek yaşantınızın içerisine nasıl girebilir?, onu en iyi yapan şey nedir? David Decesare bu kadar güzel dizi yapmayı nereden öğrendi '' gibi soruların cevabı rahatlıkla bulunabilir.  En kaba haliyle Sopranos, İtalyan asıllı Amerikalı bir sülalenin New Jersey'deki yaşantısını, suç, drama, insan ilişkileri, aile gibi kavramlarla mükemmel harmanlayan, pul biber Scorsese'den karabiber Godfather'dan inceler taşıyan nefis bir italyan mantısıdır. Zamanın milenyumunun en iyi hediyesi. Dizilerin kültürel fenomenidir. Şimdi. Biraz daha yakından bakalım.
Daha Önce Hiç Görmediğiniz Tarihi Kareler
Soyu tükenmiş hayvanların son fotoğraflarından tutun da nanik yapan Stalin’e, samuraylardan ilk bilgisayara, Einstein’ın şık plaj modasından on bir yaşındaki Hitler’e, torununa hikâye anlatan Tolstoy’dan Berlin duvarının yıkılışına kadar çeşitli tarihi anları ve figürleri yakalayan nadir fotoğraflar, insanı şaşırtıcı, ibretlik ve keyifli bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Dünyaya ve Türkiye'ye Yeni Bir Lider Kuşağı Yaratma Zamanı Geldi
Stefano D'anna: Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin hangi tarafta olduğu belirledi dünyanın kaderini. Bu ne kadar önemli bilemezsinizTEDxReset Konferansı için Türkiye’ye gelen ve mayıs ayı ortasında İstanbul’da bir haftalık bir ‘liderlik eğitim programı’ düzenleyecek olan İtalyan yazar/sosyolog/ekonomist Stefano D’anna ’ya göre dünyaya ve Türkiye’ye yeni bir lider kuşağı yaratma zamanı geldi. Radikal gazetesinden Ahu Özyurt ’a konuşan D’anna, “İnsanoğlu hep kapana kısıldığını, bir labirente hapsolduğunu düşünür. Labirent’in çıkışı yoktur biliyorsunuz. Ama varlığı da zaman ile tanımlıdır. Labirentten, hapisaneden çıkmak istiyorsanız yükselmeniz gerek. Bu da ancak zamanın üzerine çıkan liderlerle olur. Beynimiz de bir labirenttir aslında. İnsanoğlu kendi kendini hapsediyor” dedi. D’anna, “Altın ve kurşun arasında sadece 3 proton fark var. İnsanlık da bu noktada şu anda. Düşünün, kurşundaki üç proton fazlalığı attığınızda altın oluyor. İnsanlık da geçmişinden gelen yüklerden, önyargılardan, korkulardan arındığı anda altın olacak” diye konuştu. Stefano D’anna’nın yeni kitabı “ Dünya için yeni bir Düş” adını taşıyor. Yakında Türkçe olarak da piyasaya çıkacak olan kitabın yanında bir de “Düşleyenin Günlüğü” adında bir defter satışta olacak. D’anna’ya göre “düşleyen kişinin” mutlaka günlük tutması ve zamansız düşünebilmesi gerekir. Stefano D’anna, Türkiye’nin zamanın dışına çıkabilmek açısından çok şanslı olduğunu söylerken şu örneği veriyor: “Zamanın dışına çıkmak, başka bir dünyaya gitmek demek. Siz camiye girerken çok güzel bir gelenek olarak ayakkabılarınızı çıkarıyorsunuz. Bu aslında dünyevi olanı, gündelik olanı da dışarıda bırak demek. Ama içeride bakıyorum hala elektronik saatler filan var. Oysa orası tamamen zamanın dışına çıkmanız, başka bir vizyonu hayal etmeniz gereken bir yer. Keşke içeride de saat vs gibi zamanı anlatan şeyler olmasa.” Türkiye ile Yunanistan arasında, İstiklal Savaşı’ndaki o kritik noktadaki tek büyük farkın Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyleyen Tanrılar Okulu kitabının da yazarı D’anna, “ Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin hangi tarafta olduğu belirledi dünyanın kaderini. Bu ne kadar önemli bilemezsiniz. Sadece tek bir kişinin bile ne kadar güçlü ve değiştirme gücüne sahip olduğunu gösteriyor” dedi. Stefano D’anna, “düşlemek ve liderlik öğrenilir” dedi ve , Mahatma Gandhi ve Nelson Mandela ’nın çok özel “düşleyenler” olduğuna dikkat çekti. “Dünyada belki de en az anlaşılan kelimedir eğitim. Eğitim kelimesinin İngilizce’deki karşılığı education, Latince’deki ex-duco’dan gelir. Dışarıda bırakmak anlamına gelir. Eklemek değil, ayıklamak, azaltmak, basitleştirmek. Gerçek eğitim yüklemez, azaltır. Azaldıkça da daha net görürsünüz, daha berrak algılarsınız. İyi eğitim alanlar da daha basit düşünebilen, daha alçak gönüllü ama daha net karar veren liderlerdir. Düşleyen liderler bunların içinden çıkar” diye konuştu. Stefano D’Anna’nın yeni kitabının yanında piyasaya sürülen “Düşleyenin Günlüğü” de çok çarpıcı. Günlüğün sol sayfaları iş, randevular ve günlük hayata ayrılmış. Sağ sayfalar ise boş ve D’anna özellikle bu sayfalara birşeyler yazarak başlamak gerektiğini söyledi. “Kendi içinizde bir dünya var ve buna vakit ayırın, dinlemeye, gözlemeye, yazmaya vakit ayırın. Bu gerçek bir düşleyenin mutlaka yapması gereken bir egzersizdir. Yaptıkça da hiçbirşeyin tesadüfi olmadığını farkedersiniz. Düşlediğiniz herşey birer birer gerçeğe dönüşür” dedi. Stefano D’anna’nın kurduğu “Dünya için Geleceğin Liderleri” Okulu 11-18 Mayıs tarihlerinde dünyanın dört bir yanından lider adaylarını İstanbul’da bir araya getiriyor. Program; Düşleme Sanatı, Bütünlük, Timelessness ( Zamandan Bağımsızlık ), Liderlik, Drama, Özgüven, Müzik, Nefes, topluluk önünde konuşma sanatı, spor , beslenme gibi derslerin hepsini kapsıyor. Başvurular için www.futureleadersfortheworld.comT24
Dragon Uzay İstasyonuna Ateşlendi
Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki teknik arıza nedeniyle fırlatılması ertelenen Dragon uzay kapsülü, dün gece ateşlendi. Kapsül, uzay istasyonundaki mürettebata gıda, donanım ve Robonaut 2 robotunu götürüyor.ABD’nin Florida eyaletindeki Cape Canaveral Uzay Üssü'ndeki fırlatma rampasına yerleştirilme işleminin ardından başlatılan geri sayım ile Amerikan şirketi SpaceX'e ait roket TSİ 22.25’te uzaya gönderildi. Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ) 2 bin 268 kilogram ikmal malzemesi götürecek Dragon robotik kargo kapsülünü taşıyan roketin fırlatılması, istasyonun dış tarafındaki kritik öneme sahip bir destek bilgisayarının 11 Nisan’da arızalanmasını göz önünde bulunduran NASA için ayrıca önem taşıyor. UUİ’deki astronotlar, bilgisayarın yenisiyle değiştirilmesi için gerekli malzemelerin ulaştırılmasının ardından sorunu gidermek üzere uzay yürüyüşüne çıkacak. Dragon’un üçüncü kargo görevi Dragon kapsülünde gıda ve acil onarım malzemelerinin yanı sıra NASA'ya ait 'Robonaut 2' adlı insansı robotun iki bacağı da bulunuyor. NASA tarafından el becerisi isteyen aletleri kullanabilecek şekilde geliştirilen Robanout 2'nin yapılacak bazı ufak değişiklikler ve güçlendirmelerin ardından UUİ'de astronotlarla çalışması bekleniyor.Dragon aracını uzaya götürecek Falcon 9 roketi, NASA ile 1.6 milyar dolar değerinde, 12 yük taşıma uçuşu yapmak üzere sözleşme imzalayan özel Amerikan şirketi SpaceX tarafından üretildi. Cape Canaveral Üssü'nden yapılan fırlatma, şirketin NASA için yerine getirdiği üçüncü yük taşıma görevi olarak kayıtlara geçti. Kaynak: AA|Al Jazeera
Her 5 İnternet Kullanıcısından Biri "Bağımlı"
Gazi Üniversitesinde yapılan 'Bilgisayar ve İnternet Kullanımı Bağımlılık Araştırması'na göre, katılımcıların yüzde 18'i internet bağımlısı.Bilgisayar ve internet kullanımı bağımlılık araştırmasına göre, katılımcıların yüzde 18'i internet bağımlısı. Bağımlılık 16-24 yaş grubunda, erkeklerde, bekarlarda, ortaokul ve lise mezunlarında, işsizlerde, aylık geliri bin TL'nin altında olanlarda ya da 5 bin TL'nin üzerinde olanlarda daha fazla görüldüğü ifade edilen araştırmada, sırasıyla oyun, pornografi ve sosyal amaçlı internet kullananlarda bağımlılık daha fazla çıkıyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü İş Sağlığı ve Güvenliği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mustafa İlhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bilgisayar ve internet kullanımının kimi zaman bağımlılık haline geldiğini belirterek, bununla ilgili araştırma yaptıklarını söyledi. Bilgisayar ve internet kullanım sıklığının hızlı biçimde artmasının, bireylerin bu alana ayırdıkları zamanda da artışa neden olduğunu dile getiren İlhan, 2005 yılında 7 milyon 270 bin internet kullanıcısına sahip olan Türkiye'de, 2012 Haziran ayında bu rakamın 36 milyon 455 bine ulaştığını söyledi. Türkiye İstatistik Kurumunun 2012 Yılı Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması sonuçlarına göre, bilgisayar ve internet kullanım oranının en yüksek olduğu yaş grubunun 16-24 olduğunu ifade eden İlhan, eğitim durumuna göre en fazla internet kullanım oranının yüzde 93 ile yüksekokul, fakülte ve daha üstü kişiler olduğunu bildirdi. İlhan, bilgisayar ve internetin aşırı kullanılmasının, bilgisayar/internet bağımlılığı riskini de beraberinde getirdiğinin altını çizerek, şunları kaydetti: 'İnternet bağımlılığı, genel olarak internetin aşırı kullanılması isteğinin önüne geçilememesi, internete bağlı olmadan geçirilen zamanın önemini yitirmesi, yoksun kalındığında aşırı sinirlilik hali ve saldırganlığın olması ve kişinin iş, sosyal ve ailevi hayatının giderek bozulması olarak tanımlanabilir. İnternet kullanımı ile ilgili zihinsel meşguliyet, internet kullanımını sınırlama ve kontrol etme ile ilgili yineleyici düşünceler, erişim isteğini durduramama, işlevselliğin çeşitli düzeylerde bozulmasına karşın internet kullanmayı sürdürme, giderek artan sürelerde internette zaman geçirmek, kullanma olanağı bulunamadığı zaman arama ve aşerme davranışları gibi internetin aşırı ve kötü kullanımı; bağımlılığın belirtileri arasında yer almaktadır.' İnternetin bağımlılık şeklinde kötüye kullanımının, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin sınıflandırma sisteminde yer almadığını, toplumsal bir sorun haline gelmiş olan ' internet bağımlılığı' nın daha önceden kabul edilmiş 'Madde İstismarı ve Bağımlılığı' kavramının genişletilerek, 'Madde Kullanımı ve Bağımlılık Bozuklukları' başlığı altında yer aldığını aktaran İlhan, 'Ülkemizde genç nüfusun yoğunluğu göz önüne alındığındainternet bağımlılığı, toplumun büyük bir kesimini doğrudan ilgilendiren sosyal bir sorun niteliği taşımasının yanında, internet kullanım sıklığının giderek artması, bağımlılık sorunun sık görülmeye başlamasıyla da önemli bir sağlık sorunudur' dedi. Kanunlara aykırı içeriklerin internette kısıtlanması gerektiğini düşünenler fazla İlhan, 'Bilgisayar ve İnternet Kullanımı Bağımlılık Araştırması'ın 2014 Mart ayında Ankara Gölbaşı, Sincan ve Etimesgut ilçelerinde toplam bin 390 kişi ile yüz yüze görüşülerek yapıldığını ve araştırmada araştırma ekibince geliştirilen araştırma formu ve internet bağımlılığı ölçeğinin kullanıldığını söyledi. İlhan'ın verdiği bilgiye göre, toplumu temsil eden örneklemde yapılan araştırmada, katılımcıların yüzde 68,4'ü internet kullanırken, yüzde 31,6'sıinternet kullanmıyor. İnternete en sık erişim yerleri yüzde 68.1 ev, yüzde 17 cep tel/tablet bilgisayar olarak dikkat çekiyor. Katılımcıların yüzde 71.7'si masaüstü/dizüstü bilgisayara sahipken, bu bilgisayarların yüzde 88.1'inde internet bağlantısı bulunuyor. Katılımcıların yüzde 90,3'ü cep telefonuna sahip iken, yüzde 48,2'sinin telefonunda internet bağlantısı bulunuyor. Tablet bilgisayar, katılımcıların yüzde 18,7'sinde bulunuyor ve bunların yüzde 18'inde internet kullanılıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 38,1'i işyerinde internet kısıtlaması olması gerektiğini düşünürken, yüzde 39,4'ü kısıtlama olmaması gerektiğini belirtiyor. Katılımcıların yüzde 38,8'i internet içeriğinin kısıtlanmaması gereken serbest bir yer olduğunu düşünürken yüzde 36,4'ü tam tersini düşünüyor. Kanunlara aykırı olan içeriklerin internette kısıtlanması gerektiği düşüncesi yüzde 66,8 ile 'evet' olarak belirtilirken, yüzde 23,4 ile 'hayır' olarak ifade ediliyor. Katılımcıların yüzde 68,3'ü ahlaksız içeriklerin internette kısıtlanması gerektiğini düşünürken yüzde 22,2'si kısıtlanmaması gerektiğini belirtiyor. Katılımcıların yüzde 26'sı hiç internet kullanmıyor Araştırma sonucuna göre, katılımcıların yüzde 47.8'i düzenli olarak internet kullanırken, yüzde 26.5'i hiç internet kullanmıyor. İnternet kullanım süresine bakıldığında katılımcılar yüzde 48.8'i 0-9 saat, yüzde 30.3'ü 20 ve üzeri saat haftalık internet kullanıyor. Araştırmaya katılanların interneti en çok kullanma amaçlarının dağılımı incelendiğinde, katılımcıların yüzde 34.4'ü sosyal, yüzde 25.2'si haber, yüzde 13'ü oyun için, interneti kullandıklarını belirtiyor. Katılımcıların yüzde 20,9'u kendisini internet bağımlısı olarak görürken, yüzde 79.1'i internet bağımlısı olarak görmüyor. Araştırmada kullanılan internet bağımlılığı ölçeğine göre ise katılımcıların yüzde 18,2'si muhtemel internet bağımlısı ya da internet bağımlısı olarak çıkıyor. Bağımlılık 16-24 yaş grubunda, erkeklerde, bekarlarda, ortaokul ve lise mezunlarında, işsizlerde, aylık geliri bin TL'nin altında olanlarda ya da 5 bin TL'nin üzerinde olanlarda daha fazla görülüyor. Sırasıyla oyun, pornografi ve sosyal amaçlı internet kullananlarda bağımlılık daha fazla çıkıyor.AA
Twitter Yerine AKPitter
Twitter ve YouTube gibi sosyal paylaşım sitelerinin yasaklandığı günlerde tanıştığımız ve “ AKP’nin kendi Twitter’ı ” olarak nitelenen ‘ AKPitter ‘ adlı sitenin kurucusu Tahsin Çetinkaya , “ AKP ile yalnızca büyük bir gönül bağımız var. Başbakan kapat desin, kapatırım ” dedi. Taraf’tan Tunca Öğreten’e konuşan Çetinkaya, yaklaşık bir ay önce faaliyete geçen sitenin AKP’ye ait olduğu iddiaları için “ AK Parti ile bir bağımız yok. Ancak parti ile büyük bir gönül bağımız var. Başbakan bugün, ‘Siteyi kapat’ dese, gözümü bile kırpmadan kapatırım ” ifadelerini kullandı. Ancak, sitenin açılış sayfasında parti logosu ve büyük boy bir Tayyip Erdoğan fotoğrafı var. Site hakkında bilgi verilen bölümde de ‘ AKP Tabanlı Sosyal Ağ ‘ ifadesi dikkat çekiyor. Adana’da yaşayan Çetinkaya, AKPitter’ın üye sayısının 470 bin civarında olduğunu belirtiyor. Tasarımın Twitter’la hemen hemen aynı olduğu sitede, ek bazı özellikler de var. Mesela, Twitter’daki 140 karakter sınırı AKPitter’da 200’e çıkarılmış. Bu durum için AKPitter’da, “ Bizim söyleyecek daha çok sözümüz var ” sloganı kullanılıyor. Aylık giderlere dikkat çekilen haberde şu ifadeler kullanılıyor, “ Twitter gibi, anlık trafiğin yoğun olduğu bir sitenin aylık sunucu giderlerini göz önüne alırsak, Çetinkaya’nın site için ciddi bir giderinin olduğunu da söyleyebiliriz. Üstelik AKPitter, sosyal medyadaki mobil gereksinimleri de karşılıyor. Site, Android telefonlar için bir de mobil yazılım geliştirmiş. Henüz site üzerinde gözümüze çarpan bir reklam olmadığı için de, site kurucusunun nereden maddi destek aldığını da sorgulamakta fayda var. Belli ki Çetinkaya, AKPitter projesi için bir yerlerden maddi destek aldı ya da alıyor. “ DİKEN
Reklam
Ne Don Ne Kuraklık…İktidarın Gündeminde Tarımın Adı, Çiftçinin De Tadı Yok
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran'ın, kuraklık ve donun dışında hükümet politikalarının da zor çiftçiyi zor durumda bıraktığını belirterek, ' ​Türkiye bu yıl eşi görülmemiş bir kuraklık felaketi ile karşı karşıya… Kuraklık, don felaketi ve önümüzdeki dönemde beklenen aşırı sıcakların etkisiyle tarım sektöründe felaket kapıya dayanmış durumda… Buna karşı duyarsız davranan hükümet gerekli önlemleri almıyor. Ne don ne kuraklık... İktidarın gündeminde tarımın adı yok, çiftçinin de tadı yok. AKP oyunu aldığı çiftçiyi yüzüstü bıraktı' dedi.CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarım ve çiftçilerin içine düştüğü zor durumla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Umut Oran'ın açıklaması şöyle:Yağışsız geçen kış mevsimi yüzünden yaşanan kuraklığın yanı sıra, don felaketi ve önümüzdeki günlerde beklenen aşırı sıcaklar nedeniyle Türk tarımında çok zor bir dönem yaşanıyor. Yurt sathında ciddi tarımsal rekolte düşüşü ve azalacak ihracatın da etkisiyle büyük ekonomik kayıplar bekleniyor.Ancak kuraklık felaketinin faturasını, başta üreticiler olmak üzere, tüketiciye kadar olan zincirdeki herkes ödeyecek.Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, tarımsal kuraklıktan endişe ettiklerini açıklarken, buna karşı halkı 'yağmur duası 'na çağırmıştı. Hükümet yerel seçimler öncesinde; yaklaşan felaketi görmezden geldi ve önlemler konusunda hiçbir somut adım atmadı, aynı duyarsızlığı hala sürdürüyor.Kuraklığın en çok etkilediği ürünlerin başında buğday geliyor. Türkiye genelinde buğday üretiminin yüzde 20-30 oranında azalması bekleniyor.Hem kuraklık hem de 30 Mart gecesi yaşanan büyük don felaketi nedeniyle düşen tarımsal üretim, ürün fiyatlarını artırarakgıda enflasyonu nu körükleyecek.Kuraklığın etkisi tarımla sınırlı kalmayacak hidroelektrik santrallerdeki elektrik üretimini düşürerek enerji de sıkıntıya yol açacak. Özellikle İstanbul, Ankara, Bursa, Konya gibi büyük kentlerde de içme suyu sıkıntısı yaşanması bekleniyor.Doğal yaşamın her alanını tehdit eden kuraklığa karşı bütüncül bir yaklaşımla gerekli önlemler alınmalıdır. Halka; tarım, sanayi vb. tüm su kullanıcılarına kuraklık olayının olası etkileri ve kuraklıkla mücadele ve bilinçli su kullanımı yöntem ve teknikleri anlatılmalıdır. Türkiye su yönetimini planlamalıdır. Tarım, sanayi ve evlerdeki su kullanımı birbirine entegre edilmelidir. Şehir içme ve kullanma suyu stratejileri ve eylem planları en az 40-50 yıllık olmak üzere uzun vadeli olarak oluşturulmalıdır. Şehir atık suları arındırılarak peyzaj alanlarının sulamasında kullanılmalıdır.​​Türkiye bu yıl eşi görülmemiş bir kuraklık felaketi ile karşı karşıya… Kuraklık, don felaketi ve önümüzdeki dönemde beklenen aşırı sıcakların etkisiyle tarım sektöründe felaket kapıya dayanmış durumda… Buna karşı duyarsız davranan hükümet gerekli önlemleri almıyor.Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 1 Ekim 2013 - 31 Mart 2014 tarihleri arasında kümülâtif yağışlar, genel olarak normalin altında kaldı. Kümülâtif bazda yağışlarda normale göre yüzde 28,1; geçen Su Yılına göre ise yüzde 37.5 azalma gözlendi. Umut Nisan-Mayıs yağışlarına bağlansa da uzmanlara göre, tohumun büyüyebilmesi için gereken su bahar değil kış yağmurlarından karşılanıyor. Yani 2013 yılından 2014'e devreden şiddetli meteorolojik kuraklık bu yıl kaçınılmaz olarak Türkiye'yi derinden etkileyecek.Özellikle Güney ve Doğu Marmara, Kuzey Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu'nun batısı ile Orta ve Doğu Akdeniz'de; yani Türkiye'nin büyük bölümünde tarımın bu gelişmeden ciddi biçimde etkilenmesi bekleniyor. Bu bölgelerde önemli tarımsal rekolte düşüşleri ve ekonomik kayıplar ortaya çıkacak . Bu felaketin ağır bir faturası olacak. Bu faturayı başta üreticiler olmak üzere tüketiciye kadar olan zincirdeki tüccar, sanayici, ihracatçı vb. herkes ödeyecek. Kuraklık tarım, gıda, başka olmak üzere tüm ekonomiyi olumsuz etkileyecek, bunun çevreye, sağlığa olumsuz etkileri olacak .Kuraklığın etkisi tarımla da sınırlı kalmayacak; hidroelektrik santrallerdeki elektrik üretimini düşürerek enerji alanında da soruna yol açacak. Özellikle İstanbul, Ankara, Bursa, Konya gibi büyük kentlerde de içme suyu sıkıntısı yaşanması bekleniyor.Hükümetin gündeminde bile yer almadıKuraklık, insan yaşamı ve sağlığını, sosyoekonomik ve ekolojik sistemleri doğrudan ya da dolaylı olarak ciddi biçimde olumsuz etkileyecek bir tehdit…Bu tehlikeye karşı hükümet tarafından ciddi tek bir adım atılmadı. Hükümet yerel seçimler öncesinde, yaklaşan bu felaketi görmezden geldi, konunun gündeme getirilmesini bile istemedi.Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, tarımsal kuraklıktan endişe ettiklerini açıklarken, buna karşı halkı ' yağmur duası'na çağırdı. Eker, ' Dua edelim, yağmur ve rahmet eksilmesin. Bereketiyle gelsin. Ama endişe ediyoruz. Şu anda tarımsal kuraklıkla ilgili bunu söyleyebilirim. Yağmur gelirse büyük ölçüde rahatlarız ' sözleriyle, hükümet olarak bu konudaki acizliklerini ortaya koydu.Kuraklığa karşı önlemler konusunda hiçbir somut adım atmayan hükümet, aynı duyarsızlığı hala sürdürüyor.Muhtemelen mutat uygulama kapsamında üreticilere kredi borcunu erteleme şeklinde bir uygulamaya gidilecek. Yani kuraklık tarımı yakıp kavurduktan sonra, il bazında oluşturulacak komisyonların yapacağı hasar tespiti çalışmasına göre zararı yüzde 30'u aşan üreticinin kredi borcu bir yıl süreyle ertelenecek. Yani her şey olup bittikten sonra… Ama bu önlemler yaraları sarmaya yetmeyecek.Bir de 'don' vurdu…Kuraklık endişesi büyürken, üreticiler bir de 30 Mart gecesi yaşanan don felaketi ile yurt çapında ağır bir darbe yedi. Don felaketi nedeniyle özellikle Malatya ve bölgesindeki üreticilerin geçim kaynağı ve aynı zamanda en önemli bir ihraç ürünü olan kayısı da ağır zarar oluştu. Dünya kuru kayısı ihracatının yüzde 80'ninden fazlasını Türkiye yapıyor.Özellikle Doğu Karadeniz bölgesi ekonomisinin iki ana direği olan fındık ve çay da don felaketinden büyük zarar gördü. Fındık üretiminde ve ihracatında dünyada ilk sırada yer alan Türkiye yılda 600-700 bin ton kabuklu fındık üretiyor ve bunun yaklaşık yüzde 80'ini ihraç ediyor. Karadeniz'de az sayıda üreticinin alternatif ürün olarak tarımını yaptığı kivide de don nedeniyle büyük zarar meydana geldi. Bu gelişmeler Karadeniz Bölgesi tarımsal üretiminde bu yıl büyük bir kayıp yaşanacağını gösteriyor.Marmara ve Karadeniz bölgesinin yanı sıra bazı İç Anadolu illerinde önemli bir geçim kaynağı olan meyvecilik de don felaketinden ağır darbe yedi. Ekonomisinde meyveciliğin önemli yer tuttuğu bu bölge ve iller bu yıl ciddi kayıp yaşayacak.AKP, oylarını aldığı çiftçiyi yalnız bıraktı…Don felaketinin seçimden önce değil de tam da seçimin olduğu gece yaşanması ayrı bir talihsizlik… Seçimde kırsal kesimden ciddi oranda oy alan AKP, don felaketine maruz kalan çiftçiyi kaderiyle baş başa bıraktı. Bu felaket seçimden belli bir süre önce yaşansaydı hükümet oy kaygısıyla, bir şekilde üreticilere destek yönünde bazı adımlar atmak zorunda kalacaktı. Ancak AKP seçimde çiftçinin oyunu aldıktan sonra, bu konuda bir önlem alma gereği duymadı.ABD çiftçiye anında 173 milyon dolar destek verdiBu yıl Türkiye gibi tarımı ve ekonomisi kuraklığın etkisinde olan ABD'de devlet üreticiye anında destek oldu. Başkan Obama, California'da kuraklıktan etkilenen çiftçileri ziyaret ederek ilk aşama olarak 173 milyon dolarlık destek paketi açıkladı. Bu destek, çiftçi üretime devam etsin diye verildi. Kuraklık için çiftçiye yapılan destek nedeniyle ABD tarım krizi yaşamıyor.Türkiye'de ise çiftçiler kuraklığın etkilerini tam olarak tahmin edemediği için hangi ürünleri ekeceklerine karar veremediler. Çiftçilerin üretime devam edip etmemesi hükümetin umurunda bile değil. Hükümet üretimi teşvik etmek ve geliştirmek yerine ithalatla durumu kurtarmaya çalışıyor. Çiftçiler zarar ettikleri için üretimden vazgeçiyor, 3 milyon hektardan fazla arazi ekilmiyor; yanlış tarım politikaları nedeniyle Türkiye beş yıldır buğday ithal ediyor.Tarım alanları AKP döneminde 3.3 milyon hektar daraldıAKP iktidarı döneminde izlenen ekonomi politikalarının bir sonucu olarak girdi ve ürün fiyatları arasındaki makasın aleyhte açılması nedeniyle tarım ve hayvancılıkla geçinen kesimin geçim koşulları zorlaştı. Ürün-girdi paritesi bozuldu; çiftçi sattığı ürünün parasıyla üretim için gerekli girdileri satın alamaz hale geldi. Bunun da etkisiyle 2002-2013 döneminde hububat ve diğer bitkisel ürünlerde işlenen toplam tarım alanı 3.3 milyon hektar azalarak 23.9 milyon hektardan 20.5 milyon hektara geriledi. Uzun ömürlü bitkiler de dâhil edildiğinde toplam alan 3 milyon hektara yakın azalmayla 23.8 milyon hektara düştü.Buğday üretimi bu yıl yüzde 20-30 düşecekKuraklığın en çok etkilediği ürünlerin başında buğday geliyor. Türkiye genelinde buğday üretiminin yüzde 20-30 oranında azalması bekleniyor. Bu da buğday fiyatının yükselmesi ve ithalata başvurulması anlamına geliyor. Ekim-Kasım döneminde köklerinin serinde olması, izleyen dönemde kar örtüsü altında kalması gereken buğday, arpa gibi hububatlarda, bu koşullar yaşanmadığı için ciddi bir verim kaybı yaşanacak. Bundan sonra düzenli yağış olsa bile mevsiminde yağmur olmadığı için hububatta ciddi üretim düşüşü bekleniyor.Kuraklık sadece hububat değil, sebze ve meyve üreticilerini de vuracak. Kuraklık ve don felaketinin faturası çok ağır olacak. Sadece çiftçi-üretici değil, esnaftan, tüccara, sanayiciden tüketiciye kadar herkes bu ağır faturayı paylaşacak.Gıda enflasyonunu körükleyecek…Dondan zarar gören ürünlerin önemli bölümü Türkiye'nin dünyada söz sahibi olduğu geleneksel tarım ürünleri. Aynı zamanda üretildikleri bölgelerdeki üreticinin temel geçim kaynağı ve hem bölge hem ülke ekonomisinde önemli bir ağırlığa sahip… Hem kuraklık hem de don felaketi nedeniyle düşen tarımsal üretim, ürün fiyatlarını artıracak ve bu da kaçınılmaz olarak gıda enflasyonunu körükleyecek.Büyük kentlerde susuzluk çilesi kapıda…Kış aylarında yeterli yağış olmaması nedeniyle son on yılın en kurak dönemini yaşayan Türkiye'de büyük şehirlerin içme suyu temini de tehlike sınırına yaklaşıyor. Özellikle 15 milyona yakın nüfusu ile dev bir metropol olan İstanbul'da bu yaz su kesintileri olabileceği belirtiliyor. İstanbul'un barajlarındaki doluluk oranı hızla aşağı düşüyor. Bir yıl önce yüzde 91.2 oranıyla en yüksek seviyeye ulaşan İstanbul barajlarındaki doluluk oranı izleyen dönemden itibaren düşüşe geçerek yüzde 30'lara inmiş durumda. Başkent Ankara'daki barajlarda da doluluk oranı da yaklaşık aynı düzeylerde... Ankara'nın ana içme suyu kaynağı olan Çamlıdere'de oran sadece yüzde 35...Kuraklığa karşı hangi önlemler alınabilir?Doğal yaşamın her alanını tehdit eden kuraklık konusu bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilip, buna karşı gerekli önlemler alınmalıdır.Kuraklığa karşı önlem konusunda asıl görev devlet kurumları ve belediyelere düşüyor. Ancak vatandaşlarımız da tasarruf ve bilinçli kullanım konusunda duyarlı olmalıdır.Halka ve tarım, sanayi vb. tüm su kullanıcılarına kuraklık olayının olası etkileri ve kuraklıkla mücadele ve akılcı su kullanımı yöntem ve teknikleri anlatılmalıdır.Kuraklığın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilirliği konusunda toplumsal bilinç ve farkındalık yaratılmalı, buna yönelik eğitim sistemleri oluşturulmalıdır.Türkiye su yönetimini planlamalıdır. Tarım, sanayi ve evlerdeki kullanım, birbirine entegre edilmelidir. Örneğin kent atık suları arındırılarak peyzaj alanlarının sulamasında kullanılabilir.Yeraltı ve yerüstü sulama sahalarında salma sulamadan basınçlı sulamaya geçişle yüzde 30-40 tasarruf edilebilir.Şehir içme ve kullanma suyu stratejileri ve eylem planları en az 40-50 yıllık olmak üzere uzun vadeli olarak oluşturulmalıdır.Su kaynaklarının çevresinde yapılaşmaya izin verilmemelidir.
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Fondaki Detay Tartışma Yarattı
17 Aralık operasyonunda bakan çocukları kadar Ebru Gündeş'in eşi Reza Zarrab da çok konuşulmuştu. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, AB Bakanı Egemen Bağış ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile kurduğu iş ilişkileri ve rüşvet iddiaları yolsuzluk ve rüşvet soruşturması iddianamesine girmişti. Önce Sabah Gazetesi'ne röportaj veren Zarrab ardından hükümete yakınlığıyla bilinen A Haber ekranlarına çıktı. Yapılan görüşme için hazırlanan çekim alanındaki ayrıntı dikkat çekti. Zarrab'ın arkasında yer alan Türk Bayrağı sosyal medyada tartışma konusu oldu. #RezaCumhurbaşkanıOlsun başlığıyla çok sayıda tepki mesajı geldi. Reza Zarrab'ın programda yaptığı açıklamalarının satır başları: Ben bu sezon Trabzonspor'un resmi sponsoruyum. Sponsor olarak Trabzon'daki fotoda nerde oturmalıydım? Altın ihracatıyla ekonomiye, çok önemli katkım oldu. Ben engellendim. İran'da tutuklanan Zencani'yi tanımıyorum, yapılanlar tamamen algı operasyonudur. Kara para aklamadım! Altın ticaretimin hepsinin belgesi var. Uçaktaki altınları satmamı istediler. haberartibir.com.tr
Xbox One Şimdiye Kadar Ne Kadar Sattı?
Bildiğiniz gibi yazılım devi Microsoft , geçen yılın sonlarına doğru yeni nesil oyun konsolu Xbox One'ı duyurmuştu. Sony'nin konsolu PlayStation 4 ile rekabet içerisinde olan Xbox One'ın uzun bir aradan sonra yeni satış rakamları açıklandı. Xbox'ın pazarlama ve işletme başkan yardımcısı Yusuf Mehdi , yeni nesil oyun konsolun satış rakamlarına dair bazı açıklamalarda bulundu. Yapılan açıklamara göre Xbox One, düzenlenen lansmandan bu yana tüm dünyada 5 milyon adet s atış rakamına ulaşmayı başardı. Bu rakama perakendecilerin de dahil olduğunu belirtelim. En son yayınlanan NPD verilerine göre , Mart ayında ABD'de 311.000 adet Xbox One satıldı. Yine aynı ayda en çok satılan oyunun da Titanfall olduğu belirtiliyor. Öte yandan Xbox One'ın ezeli rakibi PlayStation 4 ise 7 milyon adet satış rakamına ulaşmıştı .teknokulis
Altın Lale En İyi Film Ödülü ‘Ben O Değilim'in
33- İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale Ulusal Yarışma En İyi Film Ödülü’nü Tayfun Pirselimoğlu’nun yönettiği Ben O Değilim filmi kazandı. Altın Lale En İyi Yönetmen Ödülü İtirazım Var filmiyle Onur Ünlü’nün oldu. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü de İtirazım Var filmindeki rolüyle Serkan Keskin kazandı. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü ise Ayhan Hanım filmindeki rolüyle Vahide Perçin aldı. Onat Kutlar anısına verilen Jüri Özel Ödülü Kazım Öz’ün yönettiği Bir Varmış Bir Yokmuş filmine verildi. Seyfi Teoman En İyi Film Ödülü’nü Görkem Şarkan yönetmenliğindeki Nergis Hanım filmi kazandı. Ulusal Yarışma En İyi Kurgu Ödülü Şarkı Söyleyen Kadınlar filmiyle Reha Erdem’in oldu. Ulusal Yarışma En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü Silsile filmiyle Ahmet Sesigürgil’e verildi. Ulusal Yarışma En İyi Senaryo Ödülü Ben O Değilim filmiyle Tayfun Pirselimoğlu’na verildi. Altın Lale Uluslararası Yarışmada isebu yıl, 12 film yarıştı. Altın Lale Uluslararası Yarışma Jüri Özel Ödülü Taş Bebek filmine verildi. Altın Lale Uluslararası Yarışma Ödülü’nü Eskil Vogt’un Körlük filmi kazandı. 33- İstanbul Film Festivali Ödül Töreni’nde diğer ödüller şöyle dağıldı: Radikal Gazetesi Uluslararası Halk Ödülü: Tom Çiftlikte (Xavier Dolan) Radikal Gazetesi Ulusal Halk Ödülü: Sesime Gel (Hüseyin Karabey) FIPRESCI Uluslararası Yarışma: Dünyada 20.000 Gün (Iain Forsyth- Jane Pollard) FIPRESCI Ulusal Yarışma Ödülü: Bir Varmış Bir Yokmuş (Kazım Öz) Sinema İnsan Hakları Özel Mansiyon Ödülü: Trans X İstanbul (Maria Binder) FACE Ödülü: Eksik Resim (Rithy Panh) En İyi Müzik Ödülü’nü Sesime Gel filmiyle Ali Tekbaş, Serhat Bostancı, A. İmran Erin ve Ben O Değilim filmiyle G. Komendakis paylaştı. zete.com
Facebook'un Tetiklediği Bir Sorun Daha!
Eğer siz de Facebook'ta çok zaman geçiriyorsanız, bu araştırmanın sonuçları hoşunuza gitmeyecek!Facebook, geçen zaman içerisinde depresyon, yalnızlık, kıskançlık ve benzeri pek çok duygusal rahatsızlığa sebep olmaktan suçlandı. Yeni bir araştırmanın sonucuna göre ise, sosyal medyayı sevmemek için bir sebep daha var: Yeme bozukluğu...Florida State Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan Pamela K. Keel , bu sonuca 960 genç kadın ile anket yaparak vardı. Keel, öğrencileri iki gruba ayırdı. Gruplardan biri, kendi Facebook evrenlerinde 20 dakika geçirirken, diğer grup, Wikipedia üzerinde benekli yabankedisi üzerine yazılar okuyarak, YouTube üzerinde bu şirin yağmur ormanı kedisine ait videolar izledi. İki grup da başka hiçbir web sitesine girmemek üzere talimat aldı.Ortaya çıkan sonuç şu şekilde: ' Facebook üzerinde 20 dakika geçiren kadınlar, kilo ve şekil koruma hakkında daha fazla endişe gösterdiler ve kontrol durumundaki kadınlara göre kaygıda daha fazla artış gözlemlendi. Bu da gösteriyor ki, Facebook yeme düzeni bozukluğu risklerini etkiliyor. ' Araştırmanın sonuçları ise, ' Do You 'Like' My Photo? Facebook Use Maintains Eating Disorder Risk ' adlı bir makalede yayınlanmış durumda.Keel, Facebook'ta zaman geçiren kadınların yeme bozukluğu sorununu daha fazla yaşamalarının sebebinin kendilerini diğer kadınlarla karşılaştırmalarından, daha doğrusu diğer kadınların dikkatle sunulmuş görünümleri ile karşılaştırmalarından kaynaklandığını düşünüyor. Akran etkilerinin ve geleneksel medyanın yeme bozukluğu için risk faktörü olduğu ise zaten kanıtlanmış bir durum.Keel açıklamasında ' Artık, mayo içerisindeki ince ve idealleştirilmiş kadınların görüntülerine ulaşabildiğiniz tek yer dergi kapakları değil. Artık arkadaşlarınız dikkatle düzenlenmiş fotoğraflarını Facebook sayfalarında paylaşıyorlar ve sürekli olarak bu etkiye maruz kalıyorsunuz. Bu durum, zaten yeme bozukluğu riskini arttırabildiğini bildiğimiz iki şeyin çok özel bir birleşmesini sunuyor. ' cümlelerini kullanıyor.Tabii ki bu durum, Facebook'un 'karşılaştırma sorunu' ile suçlanmasının ilk örneği değil. Geçtiğimiz yıl, iki Alman üniversitesindeki araştırmacılar, sosyal medya üzerinde, özellikle başkalarının tatil fotoğraflarına bakarak geçirilen zamanın kıskançlık ve hayat ile genel bir memnuniyetsizlik durumunu tetiklediğini iddia etmişlerdi.
Reklam