1800'lü Yıllarda Tabutlara Zil Konulmasının Arkasındaki Korkunç Sebep
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
1800'lü Yıllarda Tabutlara Zil Konulmasının Arkasındaki Korkunç Sebep
19. yüzyılda insanların ölümünü kesin olarak tespit etmek tıbbın en karmaşık problemlerinden biriydi. Bu belirsizlik diri diri gömülme korkusunu doğurdu ve özellikle Avrupa ile Amerika'da canlı canlı gömülmemek için türlü yöntemler geliştirildi. Özellikle Almanya ve Amerika'da mezarlara yerleştirilen güvenlik tabutları ve içlerindeki çan mekanizmaları ölülerin hayata dönmesi halinde sinyal verebilmesi için tasarlandı. Tıbbi uygulamaların yetersizliği ve toplumsal korkular bugünün teknolojileriyle bile hayal edilemeyecek güvenlik sistemlerinin doğmasına yol açtı. İşte bir grup yaratıcı mucitin bu korkuyu yok etmek için bulduğu çözümler...
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
19. yüzyılın başları ölümün bilinmezliğine dair korkuların oldukça derin olduğu yıllardı. Tıbbın henüz gelişmemiş olduğu bu dönemde birinin ölümünün kesinlikle doğrulanması çok zordu. Bir kişi kalp atışları, solunum ya da bilinç kaybı gibi belirtilerle "ölü" sayılabiliyordu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Ancak bu durum pek çok defa ölü kabul edilen insanların hayata dönmesine yol açtı. O dönemin hastanelerinde ve morglarda cesetler günlerce ölüp ölmediğini anlamak için gözlemlerle bekletilirdi.
Ölü olduğunu düşündükleri birinin cesedi günlerce mutfak masasında tutularak aile üyeleri tarafından izlenir, bazen de yakınları ölenin uyanıp uyanmadığını görmek için nöbet tutarlardı. Ancak çoğu zaman kesin ölüm belirtileri çok geç ortaya çıkar ve korkunç bir şekilde insanlar "yanlışlıkla" gömülürdü.
1800'lerin ortalarında özellikle Almanya'da "canlı olarak gömülenlerin" hayatta kalabilmesi için tasarlanan 30'dan fazla farklı tabut tasarlandı. Bu tabutların ortak amacı gömülen kişinin bir şekilde hayata dönebilmesi durumunda yer üstündeki insanlarla iletişim kurmasını sağlamaktı.
En ünlü örneklerden biri Amerikalı mucit Franz Vester'in 1868'de patenti alınan "Geliştirilmiş Defin Kutusu"ydu. Vester’in patentinde yer alan tasarım bir ip aracılığıyla tabutun içindeki ölü bedenin eline bağlanan bir mekanizma içeriyordu. Bu ip tabutun kapağındaki kare borudan geçirilerek mezarın yüzeyine gömülen bir çana bağlanıyordu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Tabut yer altına indirildikten sonra eğer içindeki kişi hayata dönerse ellerini kullanarak ipi çekip çanı çalabiliyor böylece yardım çağırabiliyordu. Zil sesinin duyulmasıyla birlikte toprağın altındaki cesedin uyanmış olabileceği anlaşılacak ve bu durumda yardım gönderilecekti.
Tabutun üst kısmında ise kişinin gözlemlenmesini kolaylaştırmak için kaldırılabilen bir cam kapak bulunuyordu. Eğer kişi hayata döndüyse ve güçsüzse, merdiven aracılığıyla mezardan çıkabilirdi. Fakat hayatta olduğu ama çıkamayacak kadar zayıf olduğu durumlarda ipi çekip çan çaldığında yer üstündekiler onun yardımına koşabilirdi.
1800’lerin başındaki tıbbi durum göz önünde bulundurulduğunda ölüm ve yaşam arasındaki sınır gerçekten çok belirsizdi. Doktorlar bir kişinin ölüp ölmediğine karar verirken çoğu zaman yanılabiliyor ve bazen o kişilerin cesetleri tabutlara konulup toprağa gömülmeden önce birkaç gün boyunca bekletiliyordu.
Bu korkular yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide insanların akıl almaz icatlar yapmasına neden oldu. Erken gömülme korkusuyla insanlar kendilerini kurtarmak için her türlü olasılığı denemeye çalıştılar. Çanlı tabutlar bu dönemin en dramatik, bir o kadar da tuhaf icatlarından sadece biriydi.
O dönemde çoğu zaman icatla birlikte ölen kişinin aile üyeleri mezar başında nöbet tutar, dirilmesini bekler ve çan sesini duyma umuduyla zaman geçirirlerdi. Çan aslında o dönemin en ümit veren icadıydı; çünkü dirilen birinin hayatta olup olmadığını gösteren tek işaret bu çanın sesi oluyordu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bugün ölüm kesinlikle tıbbi olarak tanımlanabilir bir gerçek olsa da, o dönemde yaşanan korkular insanın hayatta kalma içgüdüsünün ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
Erciyes Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden 2019 yılında mezun oldum. Mezuniyetimin ardından alanımla ilgili kendimi geliştirmek amacıyla çeşitli kurslara katıldım ve bu süreçte birçok sertifika aldım. 2020 yılından itibaren editörlük, muhabirlik ve içerik üretimi gibi farklı pozisyonlarda görev alarak medya dünyasında aktif bir şekilde yer aldım. 2024 yılı itibariyle Onedio’da Yaşam Editörü olarak çalışıyorum ve siz okuyucularımıza güncel, ilgi çekici ve farklı içerikler sunuyorum.
Tüm içerikleri
Yorum Yazın