“Ütopya Açlığı” Olarak Gezi’nin Mizahı
“Ütopya Açlığı” Olarak Gezi’nin Mizahı
Giriş
Bu yazı, Gezi Parkı olayları sırasında kentli protestocuların kullandıkları yeni bir siyasal iletişim biçimi olan mizahi sloganların içerik çözümlemesini konu edinmektedir. Mizahın protestolar sırasında bir siyasal iletişim formu olarak kullanılması, Cumhuriyet tarihinde daha önce ortaya çıkmamış, yeni bir sosyolojik olgudur. Mizah dergisi okuyucularıyla sınırlı olan medya kültürüyle dolayımlanmış “popüler kent” mizahı, protestolar sırasında kamusal alanda görünürlük kazanmıştır. Facebook, Twitter vb. yeni medya ortamlarının ânında tepki verme, etkileşimsellik, düşünce hızını artırma, kamusal tartışmaya katılmayı sağlama özellikleri ve internet erişimli mobil cihazların kullanımı, protestonun niteliğini değiştirmiştir. Sosyal ağların hızı, protestocuların hareket kabiliyetini artırmıştır. Protestolar sırasında sokak ile sosyal ağlar adeta birbirini beslemiştir. Mizah ve ironinin birleşmesi sonucunda ortaya çıkan “karnavalesk atmosfer”, geleneksel siyasal protesto biçimlerinden farklılaşmıştır. Ana-akım medyanın tekelleşmeye/oligopolleşmeye dayanan sermaye yapısıyla siyasi iktidarlara bağımlı olması nedeniyle sosyal medya, haber gizleme ve bilgi eşitsizliğinin[1] giderilmesinde ve yurttaşların politik aktör olarak kamusal tartışmalara katılmasında etkin bir medium olmuştur.
Sosyal medya ortamlarında cep telefonu uygulamaları kullanılarak (enformasyon paylaşımı için Twitter’dahashtag’ler oluşturulmuş, Facebook’ta olay yeri videoları ve görüntüleri, Instagram’da görüntüler paylaşılmış, güvenlik güçlerinin müdahaleleri belgelenmiş, protestocuların birbirlerine yönelik dayanışma mesajları paylaşılmıştır) ana-akım medyanın yapamadığı haberciliği birey-yurttaşlar yapmıştır. Böylece “Türkiye’de ilk kez bu kadar geniş katılımlı, yoğunlukta kendi merkezli kitlesel iletişim (self-mass communication) gerçekleşmiştir”.[2] Gezi Parkı olaylarında sosyal medyanın kullanımı, Douglas Kellner’ın yeni iletişim teknolojileri için ifade ettiği gibi ana-akım medyada politik tartışma alanından dışlanan grup ve bireylerin kamusal alana katılım olanaklarını genişletmesini sağlamıştır.[3] Böylece yurttaşlık kültürünü geliştiren ve siyasal katılımı artıran nitelikleri nedeniyle sosyal medya, “hürmetkâr/lütufkâr demokrasi”den katılımcı/müzakereci demokrasiye giden bir arayışın önemli bir aygıtı olmuştur.
Gezi Parkı protestoları, geleneksel protesto biçimlerinden farklı olarak 2000’lerin başında küreselleşme-karşıtı (yerel sorunlarla küresel dinamikler arasındaki bağlantıyı gözeten) eylemlerde karnaval imgelerini bir direniş taktiği ve stratejisi olarak kullanan (Seattle’da, Londra’da, Quebec’te, Cenova’da ortaya çıkan) “Şenlikli Muhalefet” ya da “Varlığın Şenliği” denilen geleneğin bir parçasıdır. Bu “kentsel devrim” hareketleri, devrimin, ütopyanın, Paris’te kısa bir süre ‘arzu’nun iktidara geçtiği 1968’in eskide kaldığına ilişkin ‘safsataları’ boşa çıkararak, İstanbul’un da “İsyankâr Kentler” listesine eklenmesini sağlamıştır.[4] Bu (toplumsal) hareketlerin belirgin özelliği, Lacan’ın ifadesiyle “arzusundan ödün vermek istemeyen” bir y__aşamsal’ın politik olan haline dönüşmesi ya da yaşamsal olanın “politikleşmesi”dir. Direnişin ve protestonun eğlenceli bir atmosferde olması, “yaratılmak istenen yeni dünyayı yansıtması” gerekliliği, Gezi Parkı’na da uğrayarak Deleuze’ün ifadesiyle “hayatın bir direnişine” dönüşmüştür. On dokuz gün boyunca süren protestolara katılan kitlenin büyüleyici enerjisi, şenlik ve cümbüş havasındadır. Siyasal iktidarın müdahaleleriyle “giderek daralan kamusal alan” kısmen de olsa “ferahlama” şansı bulmuş;[5] Kafkaesk gerçeklik geçici bir an yırtılmış; korkunun yıkıldığı ve her şeyin neşeye büründüğü bir karnaval imgesine yerini bırakmıştır. Gezi Parkı’nın yeniden sahiplenilmesiyle (temellük), kent alanı yaşayan bir mekân haline gelmiş; meta değeri olumsuzlanmış ve kullanım değeri öne çıkmıştır.
Bu farklı siyasal iletişim biçimi, akla Ortaçağ karnavalları üzerine öncü çalışmaları olan Mikhail Bakhtin’i getirmiştir. Karnavalesk atmosfer, öteden beri sosyal ağlar üzerinden birbirleriyle kesintisiz bir bağlantı halinde olan genç kuşağın içinde olduğu bir habitattır. Ağlarla birbirlerine bağlı olan bu kuşağın beslendiği kaynaklar arasında mizah dergileri; Zaytung, Ekşi Sözlük vb. internet içerikleri; ironi, hiciv, alay, yer yer edepsiz ve grotesk öğeler içeren mecralar bulunmaktadır. Sosyal ağlar, birer iletişim aracı olmanın çok ötesinde, belirli düşünüş ve davranış biçimleri, değer yargıları üreten birer atmosfer haline gelmiştir. Özellikle 140 karakterlik vuruşla sınırlı bir sosyal ağ olan Twitter, iletişim kuramcısı Marshall McLuhan’ı haklı çıkarırcasına fikir beyanını hızlandırarak iktidarın söylemlerini ironi ve mizah vasıtasıyla sürekli yapıbozuma uğratan yeni bir “politika” ya da “politik mizah” biçiminin oluşmasına neden olmuştur.