Görüş Bildir
Haberler
Türkiye-AB İlişkileri: Selçuk Bayraktaroğlu Röportajı

Türkiye-AB İlişkileri: Selçuk Bayraktaroğlu Röportajı

Mehmet
15.07.2014 - 20:16 Son Güncelleme: 15.07.2014 - 20:38

Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı Araştırma ve Dokümantasyon Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu, “Türkiye-AB İlişkileri” üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu

Öncelikle Araştırma ve Dokümantasyon Başkanlığı olarak

çalışma alanınız ile ilgili olarak bize bilgi verebilir misiniz? Bunun

yanı sıra biriminizin Türkiye’de eş güdümlü çalıştığı kurumlar var

mıdır?

Araştırma ve Dokümantasyon Başkanlığı, Avrupa Birliği (AB) ve

Türkiye-AB ilişkileri konularında yürütülen akademik araştırmaları takip

ederek, bu çalışmaları kurum içinde ve kurum dışında ilgili tüm

kesimlerle paylaşmaktadır. Araştırma Dokümantasyon Başkanlığı ayrıca,

Bakanlığımız internet sitenin genel düzenlemeleri, koordinasyonu ve

siteye güncel bilgi girişinin sağlanması gibi birçok çalışmadan da

sorumludur.

Türkiye’nin AB Katılım Müzakereleri hangi unsurlar üzerinden yürütülmektedir?

3 Ekim 2005 tarihinde düzenlenen Hükümetler arası Konferansta,

Türkiye’nin AB ile yürüteceği katılım müzakerelerinin hangi usul ve

esaslarla sürdürüleceğini belirleyen Müzakere Çerçeve Belgesi kabul

edilmiştir. Bu belgeye göre AB Katılım Müzakereleri 3 temel unsur

üzerinden yürütülmektedir:

  • Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi,

  • AB Müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması,

  • Sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB

  • ülkelerinin kamuoylarına, hem de Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir
  • iletişim stratejisinin yürütülmesi.

Avrupa Birliği Bakanlığı, bu 3 temel unsur çerçevesindeki tüm çalışmaları farklı mekanizmalar kurarak koordine etmektedir.

Türk Dış Politikasında AB yaklaşık 50 yıldır önemli bir yer

tutmaktadır. Sizce AB, Türkiye için ne anlam ifade ediyor ya da ne anlam

ifade etmeli? Bunun tersi olarak da Türkiye, AB için ne anlam ifade

ediyor?

Türkiye’nin AB üyelik sürecini her iki taraf için de bir kazan-kazan

ilişkisi olarak görmemiz gerekir. AB süreci bilhassa Türkiye’deki

reformların çıpası olması nedeniyle Türkiye açısından büyük önem arz

etmektedir. Zira Türkiye için asıl önemli olan AB üyesi bir Türkiye’den

ziyade AB standartlarında bir Türkiye’dir. Bu nedenle her ne kadar

müzakere süreci istediğimiz hızda gitmiyor olsa da, Türkiye bütün

kararlılığıyla çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir.

Öte yandan, önemli jeo-stratejik konuma sahip demokratik ve çağdaş

bir Türkiye AB’ye büyük faydalar sağlayacaktır. Türkiye’nin katılımı,

Avrupa iç pazarının büyüklüğünü arttıracak ve AB’nin küresel ekonomideki

göreceli rekabet yeteneğini güçlendirecektir.

Eğitimli ve dinamik nüfusu, bölgesindeki saygın konumu ve izlediği

vizyoner ve çok boyutlu dış politika ile Türkiye, Birlik için gerçek bir

kazanım teşkil edecektir. Türkiye’nin katılımı, AB’ye yük değil, katma

değer sağlayacaktır. Bu ilişkiyi üyelik nihai hedefiyle ilerletmek hem

Türkiye hem AB için stratejik bir öneme sahiptir.

Açıkçası oldukça realist bir bakışa sahip olduğum için AB’nin

geleceğini çok iyi görmüyorum. Özellikle tarihsel süreç içerisinde

AlmanyaFransa faktörü, ekonomik krizler, son seçimlerdeki tablo ve

İngiltere’nin AB’den olası ayrılık ihtimalini göz önüne aldığımızda

belki 20 yıl sonra AB’nin yıkılışına şahit olabilir miyiz?

Avrupa’nın mevcut durumu bazı kesimleri belli bir karamsarlığa itmiş

olsa da, bu sancılı dönemin ancak daha güçlü bir dayanışma ve daha derin

bir entegrasyonla aşılabileceği aşikârdır. Tarihinde birçok krize

tanıklık etmiş olan AB, bu krizlerden her defasında daha güçlü bir

şekilde çıkmıştır. Dolayısıyla, AB’nin bu krizden de daha güçlenerek

çıkacağını söyleyebiliriz.

2013 Nihai İlerleme Raporumuz sonrası açılan fasılların ne

yazık ki devamı gelmedi. Üstüne bir de Türkiye’deki iç politik

dinamikler eklenince süreç neredeyse kıpırdamıyor bile. Bu noktada

açıkçası Türk hükümeti, AB ile olan sürecin bu şekilde devam etmesini

yeterli gördüğünü ve aynı şekilde AB’nin de Türkiye ile yürüttüğü

sürecin bu şekilde devam etmesini yeterli gördüğünü düşünüyorum. Her iki

tarafın da mevcut durumdan mutlu olması ne yazık ki süreci

ilerletmiyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Sizlerin de bildiği gibi, 5 Kasım 2013 tarihinde Litvanya Dönem

Başkanlığı döneminde 22 No’lu Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların

Koordinasyonu Faslı müzakerelere açılmıştır. 3,5 yıl aradan sonra yeni

bir faslın açılması katılım müzakerelerindeki durgunluğun aşılmasında

önemli bir kırılma noktası olmuştur. Bu faslın açılmasıyla birlikte, 33

teknik fasıldan 14 tanesi müzakereler açılmış, bunlardan 1 tanesi de

geçici olarak kapatılmıştır. Geriye kalan 19 fasıldan 16’sı AB Konseyi

kararı veya bazı üye ülkelerin siyasi nitelikli tek taraflı

engellemeleri nedeniyle de bloke edilmiştir. Bloke edilmemiş 3 fasıl ise

genel olarak ülke ekonomisini doğrudan etkiledikleri için müzakerelerin

son aşamasında ele alınan fasıllardır. Türkiye hem bloke edilmiş, hem

de bu 3 fasılda AB standartlarına ulaşmak için çalışmalara tek taraflı

olarak devam etmektedir.

Elbette her dönem başkanlığında bir faslın müzakerelere açılması

sürdürülebilir bir yaklaşım değildir. Önümüzdeki dönemde AB tarafının

müzakerelere hız kazandırılması için somut ve samimi adımlar atmasını

bekliyoruz.

Avrupa Birliği’nde gerçekleşen son seçimlerde aşırı sağın ve

kısmen de aşırı solun gücünü arttırdığını gördük. Bilindiği gibi aşırı

sağın ve solun yoğunlukta olduğu bir toplulukta azınlıklara ve yeni

üyelere karşı olumsuz bir bakış açısı vardır. Türkiye’nin AB üyeliğini

destekleyen İngiltere’de bile bu durum yaşanırken ve bunun yanı sıra

Türkiye’deki güncel iç politikadaki dalgalanmalar sonrası Türkiye’nin

AB’ye pratik olarak girmesi mümkün müdür?

Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları sadece AB’yi değil, katılım

müzakerelerini yürüten bir ülke olarak Türkiye’yi de yakından

ilgilendirmektedir. Seçim sonuçları değerlendirildiğinde farklı

tercihlerin sandığa yansıdığı, aşırı sağ ve AB karşıtı görüşleri temsil

eden partilere verilen desteğin ciddi bir şekilde arttığı açık biçimde

görülmektedir.

Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları, Türkiye’nin AB üyeliğinin

kıtanın geleceği ve huzuru açısından ne denli elzem hale geldiğini açık

bir şekilde ortaya koymuştur. AB’nin bu mesajı doğru bir şekilde

algılayarak, Türkiye’nin katılım süreci önündeki yapay engelleri bir an

önce kaldırması AB açısından büyük önem arz etmektedir.

Bir önceki soru ile bağlantılı olarak Samuel Huntington’un

“Medeniyetler Çatışması” tezi ekseninde Türkiye’nin teorik olarak AB’ye

girmesi mümkün müdür?

Anadolu, yıllarca farklı inanç ve kültürlere mensup insanların bir

arada, iç içe ve karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde yaşadığı bir

coğrafya olmuştur. Geniş bir coğrafyanın merkezinde yer alan Türkiye,

siyasi, ekonomik ve kültürel bakımdan vazgeçilmez bir istikrar

unsurudur.

Bugün Türkiye medeniyetler arası diyaloğun geliştirilmesinde önemli

bir rol oynamakta ve bölgesindeki barış ve istikrara büyük bir katkı

sağlamaktadır. Medeniyetlerin ortak potası olan Türkiye’nin AB hedefine

kilitlenmesi, tüm dünya için önemli bir kazanımdır. Türkiye’nin AB

üyeliği medeniyetlerin bütünleşmesinin, farklılıkların bir arada hoşgörü

içerisinde yaşatılabileceğinin ve her türlü etnik, ırksal ve dini

mülahazalardan bağımsız olarak insanlığın ortak değerleri etrafında bir

araya gelinebildiğinin de en güzel örneği olacaktır.

Avrupa Birliği ile imzalanan “Geri Kabul Antlaşması” yaklaşık

3 sene gibi bir süreç zarfında karşılıklı olarak vizelerin

kaldırılmasını öngörmektedir. Ancak gerçekten planlandığı gibi 3 sene

içerisinde vizeler kalkacak mı? Ayrıca, Antlaşmadaki göçmenler ve

sığınmacılarla ilgili olan hususlar nasıl işleyecek?

16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Anlaşması ve

beraberinde imzalanan Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni, vizesiz

Avrupa’ya giden yolu açacak en önemli gelişmelerden birisi olmuştur. Bu

iki metnin eşzamanlı olarak imzalanması Türkiye’nin Geri Kabul

Anlaşması’nın şartlarını ancak Türk vatandaşlarına AB üyesi ülkelere

vizesiz seyahat imkanı tanınması ile kabul edeceğinin bir göstergesidir.

Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin ardından 3 – 3,5 yıllık

bir hazırlık süreci sonrasında AB, Türkiye tarafından şartların yerine

getirilip getirilmediğine karar vererek vize konusunda muafiyete onay

verecektir. Aynı şekilde Türkiye’nin de AB’nin vize muafiyetine ilişkin

taahhütlerini yerine getirmemesi durumunda Geri Kabul Anlaşması’nı

askıya alması mümkündür.

Küçük bir ihtimal de olsa Türkiye’nin AB ile olan

ilişkilerini sonlandırması sizce ticari ilişkileri ne yönde etkiler;

çünkü malumunuz ticaretimizin %50’ye yakını AB üye ülkeleri ile?

Bildiğiniz üzere Türkiye-AB ilişkilerinin en güçlü olduğu alanlardan

birisi ekonomik işbirliğidir. Nitekim 2013 İlerleme Raporu’nda da ifade

edildiği üzere 2012 yılında toplam 123 milyar Avro olarak gerçekleşen

Türkiye-AB ikili ticareti 2013 yılında da artarak devam etmiştir.

Türkiye-AB arasındaki ticaret hacmi sayesinde, Türkiye AB’nin altıncı en

büyük ticari ortağı olurken AB ise Türkiye’nin en büyük ticari ortağı

olmuştur. Ayrıca Türkiye’nin toplam ticaretinin yaklaşık % 40’ı AB ile

gerçekleşmekte ve Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık %

71’i AB’den gelmektedir.

Ekonomik verilere bakıldığında şu anda Türkiye’nin performansı,

birçok AB üyesi ülkeye kıyasla çok daha iyi durumdadır. Ayrıca OECD

tahminlerine göre Türkiye, bu büyüme oranlarını sürdürdüğü takdirde 2050

yılında dünyanın ve Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri olacaktır.

Son dönemde Erasmus’un Türkiye ayağının sonlandırılacağı ya

da Türkiye’ye ödenen hibe miktarının düşürüleceği konuşulmaktadır. Konu

ile ilgili olarak bize bilgi verebilir misiniz?

Daha önce “Hayatboyu Öğrenme Programları” bünyesinde yürütülen

Comenius, Erasmus, Leonardo da Vinci, Grundtvig Programları ile Gençlik

Programı ve 5 uluslararası işbirliği programı (Erasmus Mundus, Tempus,

Alfa, Edulink ve Sanayileşmiş Ülkelerle İşbirliği Programı) da dâhil

edilerek “Erasmus +” Programı adı altında toplanmıştır. 2014-2020

yılları arasında programlara başvurular bu yapı doğrultusunda işleme

alınacaktır. Bunun dışında Türkiye’nin alacağı hibe payında kısmi bir

azalma öngörülmekle birlikte Programın Türkiye ayağının sonlandırılacağı

bilgisi doğru değildir.

Son olarak Türkiye için AB’nin Şangay 5’lisine bir alternatif olabileceğini düşünüyor musunuz?

Türkiye’nin AB üyeliği stratejik bir hedef ve vizyon çerçevesinde

yarım asırdır devam etmektedir. AB perspektifi, Türk dış politikamızın

en önemli unsurlarından birisini oluşturmakta ve Türkiye’nin dış

politikasının diğer boyutlarını desteklemektedir.

Türkiye bir yandan AB ile üyelik müzakerelerini yürütürken, diğer

taraftan NATO’nun etkin bir üyesi olmaya devam etmektedir. Bununla

birlikte Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı, G-20, OECD, Dünya Ticaret

Örgütü gibi birçok bölgesel ve uluslararası kuruluşlarda etkin rol

oynamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin AB ile ilişkisi, başka örgütlerle

işbirliği geliştirmesine engel teşkil etmemektedir.

Türkiye’nin çok yönlü dış politikası gereği farklı uluslararası

kuruluşlarla ilişkiler yürütüyor olmasını Türkiye’nin AB üyelik

hedefinin bir alternatifi olarak değil, tam aksine tamamlayıcısı olarak

görmek gerekir. AB sürecini kararlılıkla sürdüren Türkiye, farklı

bölgelerle ve ülkelerle işbirliğini geliştirmeye devam

edecektir.Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü ile işbirliğine de bu

pencereden bakmakta fayda vardır.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0