Nükleer Atıkların Boğazlardan Geçeceği ÇED'de Gösterilmiyor
Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin atıklarının Boğazlar’dan geçeceğine ve bunun ÇED raporunda belirtilmediğine dikkat çeken bir rapor yayımlandı. Greenpeace de nükleer atık geçişi tehdidine dikkat çekmek için İstanbul Boğazı’nda pankart açtı.
Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunun eksiklerine dikkat çeken bir rapor daha yayımlandı.
Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Dr. Dolunay Özbek’in, Greenpeace’in talebiyle hazırladığı rapor, nükleer atıkların deniz yoluyla taşınmasının, Türkiye’nin Boğazlardan geçişi düzenleyen hukuk politikasıyla çeliştiğine dikkat çekiyor.
Greenpeace eylemcileri de bugün, konuya dikkat çekmek için İstanbul Boğazı’nda, üzerinde ‘Nükleer atık geçemez’ ve ‘Nükleer tehdide dur de’ yazılı pankartlar açtı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na üçüncü kez sunulan ÇED raporunun değerlendirilmesine bir gün kala yayımlanan Deniz Hukuku ve Türk Boğazlarından Geçişin Düzenlenmesi Bağlamında, Mersin’den Nükleer Atıkların Deniz Yoluyla Taşınması adlı raporu yazan Dr. Özbek ciddi tehditlerden söz etti.
“Hazırlanan ÇED raporunda, nükleer atıkların akıbeti ve dolayısıyla da ne şekilde taşınarak nereye götürüleceği hakkında bir belirsizlik olmakla birlikte, yapılan anlaşmanın koşulları itibariyle, atıkların Boğazlar dahil olmak üzere Türkiye’nin deniz alanlarından gerçekleşeceği kesinlikle söylenebilir.
“Böylesi ciddi bir konunun ÇED raporunda yer almaması başlı başına bir zaaftır. Konunun hukuki boyutu bir yana, denizyolu ile yapılacak nükleer yakıt veya atık taşımasının da deniz çevresine ve trafiğine etkisi de değerlendirilmemiş durumda.
Üstelik aşırı tehlikeli nükleer yüklerin geçişini Türkiye’nin kendi eliyle sıradanlaştırması, seyir emniyetini ve çevre güvenliğini sağlamak amacıyla 1994’ten beri itinayla uyguladığı deniz trafik düzenlemelerinin varlık sebebine zıt olacaktır. Bu da, Boğaz’da büyük kazaları azaltmayı başarmış olan bu düzenlemelerin şimdiye kadar başarıyla savunulmuş olan meşruiyetinin bir kere daha sorgulanmasına yol açabilecektir.”
Raporda öne çıkarılan noktalar şöyle:
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, nükleer maddelerin tehlikeye zaaflarının en yüksek olduğu zamanın, taşınmaları sırasında olduğu görüşündedir.
Türkiye, Boğazlar’dan geçerek diğer ülkelere giden, doğalgaz ve petrol gibi tehlikeli yük taşıyan tankerlerin geçişini, bu tankerlerin gecikmesi pahasına düzenleyip sıraya koyar. Oysa Türkiye’nin daha da tehlikeli bir yük olan nükleer atık taşıyan gemileri Boğazlar’dan geçirmesi riskli olduğu kadar, hukuk politikası açısından da tutarsızdır.
Nükleer atıkların taşınması yüksek riskli bir faaliyettir ve nükleer maddelerin dışarıdan gelecek bir saldırıya veya sabotaj riskine karşı en açık kaldıkları zaman taşınmaları sırasıdır.
Dünyada birçok devlet, nükleer atıkları kıyılarının 200 deniz miline kadar dahi yaklaştırmamaktadır.
Kıyı devletleri çevre koruma haklarını ileri sürerek, klasik seyir haklarını reddetmekte ve nükleer atık taşıyan gemilerin kendi deniz alanlarından geçişlerine şiddetle karşı çıkmaktadır.
Nükleer atık veya yakıt şeklinde radyoaktif yük taşınmasının risklerinin, deniz çevresi ve kıyılardaki hayat üzerindeki etkilerini, geniş katılımlı bir tartışmaya açacak bir ÇED ile etraflıca değerlendirilmemiş olması esaslı bir eksikliktir.
Greenpeace dün de, Akkuyu nükleer ÇED raporunun eksikleriyle ilgili, Viyana Doğal Viyana Doğal Kaynaklar Üniversitesi’nin hazırladığı raporu yayımlamıştı.
Bianet