onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
"Neden Her Sarayda Bir Soytarı Olmalı" Sorusuna 15 Cevap

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

"Neden Her Sarayda Bir Soytarı Olmalı" Sorusuna 15 Cevap

Arslan Ural Karabağlı
26.01.2015 - 23:25 Son Güncelleme: 23.07.2021 - 12:43

Soytarıların, soytarılığın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Peki, soytarı kime derler? Ali Poyrazoğlu, 'Soytarılık mertebesine ermeye karar vermiş, yaşamını bu yola adamış, kahkahanın gerçeği açığa çıkaracağına inanan herkese soytarı denir.' diye aktarıyor.

İlhan Selçuk ise, 'Soytarı, zanaatının koşullarında, kişilere ve olaylara yönelik yergileri gülmeceye dönüştürüp taşı gediğine koymasını bilen kişidir.' der.

Aşağıdaki galeri, Cemal Tunçdemir'in (www.amerikabulteni.com) sitesindeki Tarihte ‘saray soytarısı’ kimdi? Ne iş yapardı? | Amerika Bülteni yazısı kaynak kullanılarak hazırlanmıştır.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

1. Soytarı Kelimesinin Kökeni

1. Soytarı Kelimesinin Kökeni

Soytarı’ kelimesi, Arapça, sahte fallus takarak gülünç ve çoğunlukla müstehcen oyunlar oynayan kişiler için kullanılan ‘sa’tir’den geliyor. Arapça ‘satir’in kaynağı ise Eski Yunanca’da sahte penis ve keçi ayaklarla tasvir edilen mitolojik yaratık ‘satyros’.

2. Sir Thomas More'un Kaleminden Soytarılar

2. Sir Thomas More'un Kaleminden Soytarılar

Utopia'nın yazarı Sir Thomas More'dan 'En akıllı, en alim insanların soytarıları ile arkadaş olduklarını' öğreniriz. Rönesans'ta İtalyan prensleri şöhret sahibi soytarılarıyla iftihar eder, birisine bir nezaket göstermek istedikleri zaman soytarılarını bir süreliğine ona gönderirdi.

3. Soytarılar Çok Yönlüdür

3. Soytarılar Çok Yönlüdür

Soytarılar şiirden, müzikten, tiyatrodan anlar. Soytarıların çoğu yer ve gök bilimleriyle ilgilidir. 15. asrın başına Meksika'da İmparator Montezuma'nın sarayında soytarılar felsefe yapardı. Mısır'da firavunların mezarlarındaki resimlerden anladığımıza göre, firavunların soytarılığını yapan cüceleri vardı. 13. Charles döneminde Fransa'yı imparatorun değil soytarısı Marais'nin yönettiğini yazar tarih kitapları.

4. Soytarıların Tek Görevi Eğlendirmek Değildir!

4. Soytarıların Tek Görevi Eğlendirmek Değildir!

Elbette ki kralı eğlendirmek, keyiflendirmek gibi bir görevi vardı. Ama bununla sınırlı değildi. Soytarı, Kral’ın gittiği her yere giderdi. Asla yanından ayrılmazdı. Hatta yatak odasına bile girebilirdi. Düzenle kaos arasındaki çok ince bir çizgide görev yapardı. 

Çünkü en önemli görevi, kimsenin yüzüne karşı gerçekleri konuşamayacağı kişiye (kral, derebey, hükümdar vs) sürekli doğruyu söylemekti. Etrafları yalakayla çevrili krallar, kendilerine doğruyu söyleyebilsin diye etraflarında bir soytarıyı mutlaka tutardı. Soytarının becerisi, krala, rahatsız edici gerçeği, mizahi bir tarzda kralı rencide etmeden, küçük düşürmeden söyleyebilmekti.

5. Tarihten Çarpıcı Hükümdar-Soytarı Diyalogları

5. Tarihten Çarpıcı Hükümdar-Soytarı Diyalogları

Bunu da çoğunlukla bir dörtlükle, bir halk şarkısı şeklinde ozanca, dans, kıyafet ve mimikleriyle komikçe dile getirirlerdi. Hükümdarlığın üst düzey yetkililerini, piskoposların veya hükümdarın yozluğunu, tembelliğini, yönetimle ilgili dokunulmaz görülen herşeydeki yanlışı hicvedebilirdi.

Örneğin bütün gece sabaha kadar içip, akşama kadar sızması nedeniyle bir çok devlet işini aksatan II. Charles’ın soytarısı, bir sabah Kral daha yeni uyumaya hazırlanırken odasına girmiş ve onu uyutmamıştı. ‘Peki tamam, duyayım hatamı, söyle’ diyen krala, ‘bütün ülkenin diline düşen hatanızı burada söyleyerek başımı derde sokacak değilim’ diyerek zekice bir karşılık vermişti.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

6. Gerçeği Konuşmak Soytarılara Düşer

6. Gerçeği Konuşmak Soytarılara Düşer

Soytarılar, ciddi politik kararlarda bile kimsenin konuşmak istemediği gerçeği dile getirebilirdi. 1386 yılında Avusturya Dükü IV. Leopold, İsviçre’ye saldırma kararını özel savaş konseyinde tartışmaya açtı. Bütün konsey üyeleri kararın ne kadar isabetli olduğunu söyleyerek alkışlıyor ve İsviçre’ye girmenin yolları üzerine kafa yoruyordu. 

Gerçeği konuşmak Dük’ün yanı başında oturan soytarıya düştü: ‘’Sizi ahmaklar, hepiniz İsviçre’ye nasıl gireceğinizi biliyorsunuz da, bir taneniz bile geri nasıl çıkabileceğimizi söylemiyor..!’’

7. Bir Soytarı VIII Henry Gibi Bir Krala "Harry" Diye Seslenebilir

7. Bir Soytarı VIII Henry Gibi Bir Krala "Harry" Diye Seslenebilir

Soytarılığın tarihi ve uygulamalarıyla ilgili müthiş bilgiler içeren ‘Fools are Everywhere’ kitabının yazarı Beatrice K. Otto’ya göre soytarı, krala sululuk yapabilecek ve hatta krala, lakap isim takarak o lakapla hitap edebilecek tek kişiydi. Etraflarında doğruyu konuşan tek insan olmaması belki de soytarı ile bilge krallar arasında sıkça sıra dışı bir ahbaplık yaşanmasının sebebiydi.

Sert kişiliğiyle bilinen İngiliz Kralı VIII. Henry’nin, kendisine herkesin ortasında ‘Harry’ diye hitap eden efsane soytarı Will Somers ile ahbaplığı meşhurdur. Somers, VIII. Henry’nin önünde asla eğilmez, konuşmaya başlamadan önce ‘yüce majestelerigibi hitapları asla kullanmaz ve lafını asla esirgemezdi.

8. Osmanlı'da Saray Soytarısı Geleneği

8. Osmanlı'da Saray Soytarısı Geleneği

Osmanlı sarayında soytarı bulundurma geleneğini Yıldırım Bayezid başlattı. Osmanlı'da saray soytarıları daha çok Araplar'dan veya Habeşliler'den seçilirler, ya esir pazarlarından satın alınır veya saraya hediye olarak gönderilirlerdi. Cüceler, kamburlar ve hadımlar en çok rağbet gören soytarılardı.

9. Osmanlı Sarayında Cüce Olmak Zor!

9. Osmanlı Sarayında Cüce Olmak Zor!

Soytarının on parmağında on marifet olması gerekirdi. Padişahı sinirli olduğu zamanlarda güldürmeleri, yeri geldiğinde de anlattıklarıyla ve yaptıklarıyla düşünmeye sevketmeleri gerekiyordu. Hükümdara bu derece yakın oldukları için, soytarıların güvenilir kişilerden seçilmelerine özen gösterilirdi.

Türkiye'de 16. asrın sonlarından itibaren devlet kurumlarının giderek yozlaşması üzerine işleri gayrimeşru yollardan halletmek günlük bir alışkanlık háline gelmiş ve çarkın içinde soytarılar da yeralmışlardı. Bu soytarıların başında, Üçüncü Murad'ın Nasuh ve Cuhud isimli cüceleri gelmekteydi.

10. III Murad'ın Meşhur Nasuh ve Cuhud İsimli Cüceleri

10. III Murad'ın Meşhur Nasuh ve Cuhud İsimli Cüceleri

Cüce Nasuh ile cüce Cuhud, saraydan dışarıya pek çıkmayan Üçüncü Murad'ı avuçlarının içine almışlar ve tayinlerde bile etkili olmuşlardı. Her iki soytarının da gayrimeşru yollardan biriktirdikleri büyük miktarda servetleri vardı. 

Sonraki senelerde gözden düşüp hapse atıldıklarında yapılan tahkikatta soytarıların kurduğu büyük bir rüşvet ağı ortaya çıkartılmış ve makamlarını soytarılara verdikleri rüşvetlerle elde eden birçok devlet görevlisi azledilmişti.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

11. Tarihçi Peçevi'nin Anlatımıyla, Üçüncü Murad'ın Döneminden Bir Hikáye

11. Tarihçi Peçevi'nin Anlatımıyla, Üçüncü Murad'ın Döneminden Bir Hikáye

‘...Maskaranın biri padişah ihsanda bulunacağı zaman ‘Yok Hünkárım bugün altın istemem 100 değnek isterim' dedi. Sebebi sorulunca, ‘Hele ellisini vurun ondan sonra sual buyurun' diye cevap verdi. Sultan, ‘Vurulsun' buyurdu ve soytarı elli adet sopayı yedikten sonra ‘Durun, bir ortağım var, ellisini de ona vurun' diye bağırdı. Ortağının kim olduğu sorulunca da ‘Her gün sultanımın huzuruna davete gelen bostancı, huzurdan ayrılışında ‘Seni ben getirdim, aldığın bahşişin yarısı benimdir' deyip paramın yarısını elimden alıyor. Dolayısıyla, bugün yediğim dayağın yarısı da bostancının hakkıdır' cevabını verdi. Üçüncü Murad, soytarının bu látifesinden hoşlanıp ihsanını artırdı ve bostancıya da elli değnek vurdurduktan sonra ‘Bir daha böyle işler yapmamasını' tenbih etti. Soytarı, maskaralıkla kazandığı parasına el koyan bostancıdan zekásını kullanarak kurtulmuştu.'

12. Soytarının Tam Zıttı Olan Başka Bir Karakter "Şakşakçı"

12. Soytarının Tam Zıttı Olan Başka Bir Karakter "Şakşakçı"

Soytarıların hükümdar, kral ve derebeyine bağlılığı samimiydi. Her hangi bir çıkarın, makamın peşinde olmadıkları için, kralı veya derebeyi kötü akıbetten korumak için duyması gerektiğini düşündükleri gerçeği söylemekten çekinmezlerdi.

Kral ve derebeylerin etraflarında sadece soytarılar yoktu, şaklaban veya şakşakçılar da vardı. İngilizce’de ‘buffoon’ deniyor şaklabana. ‘Şaklaban’ eski Türkçe’de alkış sesinin ismi olan ‘şak’tan geliyor. Ahmet Vefik Paşa ‘şakşaki’ yani ‘alkışçı ve dalkavuk’ diyor.

13. Hep Destek Tam Destek Ama Anlamadan Dinlemeden...

13. Hep Destek Tam Destek Ama Anlamadan Dinlemeden...

Şakşakçı, hükümdar ne demiş ilgilenmez bile. Hükümdar söylerse söylesin, isterse biraz önce söylediğinin tam tersini söylesin, mutlaka alkışlar ve derhal bu sözü destekleyecek bir argüman geliştirmeye çalışır. 

‘Dal-kavuk’ bir yönüyle ‘sarıksız kavuk’ demektir. Sarık, eskiden ‘ilmin’ sembolüydü. İlim sahibi haysiyet sahibidir. Yani doğruya doğru, eğriye eğri demekten çekinmez. Dal-kavuk ise doğru ve eğri ile değil, hükümdarı kararında veya düşüncelerinde tatmin edip eğlendirmek ve böylece maddi iltifatına mazhar olmakla ilgilenen kişidir.

14. Sarayda Soytarı Yoksa Kimse "Kral Çıplak" Diye Bağıramaz!

14. Sarayda Soytarı Yoksa Kimse "Kral Çıplak" Diye Bağıramaz!

Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen‘in ünlü “Kralın yeni elbisesi” adlı masalında, dış görünüşünden başka hiçbir şey umurunda olmayan krala iki uyanık terzi, olağanüstü bir elbise dikme sözü verirler. Terzilerin iddiasına göre, ‘’bu elbiseyi sadece, ahmaklar ya da makamını gerçekte haketmeyenler göremez“. Kralın yardımcılarının hiçbiri elbiseyi görmediği halde makamlarını kaybetmemek için krallarına gerçeği söyleyemez. 

Kral da ahmak damgası yememek için susmakta. Ve Kral nihayet birgün, halkın arasına yeni elbisesiyle yani çıplak şekilde çıkar. Başlarına birşey gelmesin diye korkan ahali aslında olmayan elbiseye övgüler dizip çıplak kralı alkışlarken, kalabalıkta bir çocuk, “Aaa kral çıplak!” diye bağırır. “Neden krala kimse bunu söylemiyor?” diye de sorar. 

Güç, mevki sahiplerinin etraflarını sadece yalakalarıyla doldurmasının sonuçlarını anlatan olağanüstü bir örnektir 'Kralın yeni elbisesi' masalı.

15. Dalkavuklar Toplumun Kanser Hücreleridir

15. Dalkavuklar Toplumun Kanser Hücreleridir

Dalkavuklar, bir devlet, bir toplum ve bir hüküm sahibi için, kanser hücresi gibidirler. Yedikleriyle hızla büyüyüp yayılırken, toplumu, devleti veya muktediri kaçınılmaz tükenişe sürüklerler. İşte bu nedenle kadim zamanlarda bilge kralın soytarısı olurdu, dar görüşlü ahmak kralın dalkavuğu ve şakşakçıları…

Kaynaklar:

http://amerikabulteni.com/2014/12/07/tarihte-saray-soytarisi-kimdi-ne-is-yapardi/

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=3351935&tarih=2005-10-09

http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/17/cp/yaz1253-30-101-20050611-101.html

http://semrabayraktar.blogspot.com.tr/2013/10/dalkavuk-ve-soytari.html

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
147
24
9
7
5
3
2
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın