Görüş Bildir
Dünya 'Kanser Dalgasıyla' Karşı Karşıya
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünyanın ‘kanser dalgasıyla karşı karşıya olduğu’ uyarısında bulunup, alkol ve şeker tüketiminin azaltılması gerektiğini söyledi. Kuruluş, kanser vakalarının 2035’e kadar, yılda 24 milyonu bulabileceğini fakat bu vakaların yarısının önlenebileceğini belirtti. WHO, kanserin önlenmesine yönelik çalışmalara yoğunlaşılması ve sigara kullanımı, obezite ve alkol tüketimiyle mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti. Dünya Kanser Araştırma Vakfı da, beslenme şeklinin kansere yakalanma riskinde oynadığı role ilişkin “tedirgin edici seviyelerde bir saflık” olduğunu söyledi. Yılda 14 milyon kişiye kanser teşhisi konuyor fakat bu rakamın 2025’e kadar 19 milyona, 2030’a kadar 22 milyona ve 2035’e kadar da 24 milyona çıkacağı öngörülüyor. Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Bürosu müdürü Dr. Chris Wild, BBC’ye yaptığı açıklamada “Küresel çapta kanserin yükü ağırlaşıyor ve bunun önemli bir bölümü nüfusun yaşlanması ve nüfusun artmasından kaynaklanıyor” dedi. Wild, “Kanser tedavisinin maliyeti, yüksek gelirli ülkelerde bile kontrolden çıkmış durumda. Kanserin önlenmesi kesinlikle kritik öneme sahip fakat bir şekilde ihmal ediliyor” diye konuştu. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014 Kanser Raporu’na göre önlenebilir kansere neden olan maddeler şöyle: Sigara içmek Enfeksiyon, mikrop kapma Alkol Obezite, aşırı şişmanlık ve hareketsizlik Güneş ve tıbbi tarama cihazlarının neden olduğu radyasyon Hava kirliliği ve çevre faktörleri Geç ve az sayıda çocuk sahibi olmak ve yeterince emzirmemeÇoğu ülkede kadınlar arasında en yaygın olan kanser türü meme kanseri. Fakat Afrika’da en sık rastlanan kanser kadınlar arasında rahim ağzı kanseri. Rahim ağzı kanserine genellikle, ‘human papiloma virüs’ (HPV) olarak bilinen virüs neden oluyor. HPV aşısı ve diğer tür aşıların yüz binlerce rahim ağzı kanseri vakasını önleyici olabileceği düşünülüyor. WHO raporunun editörlerinden Avustralya New South Wales Üniversitesi’nden Dr. Bernard Stewart, “kansere karşı önlemlerin dünyanın gelecek yıllarda karşı karşıya kalabileceği kanser dalgasıyla mücadele için kritik öneme sahip olduğunu” söylüyor. Dr. Stewart, çoğu kanserin ‘insan davranışlarından’ kaynaklandığını belirtip kendi memleketi Avustralya’da sıkça görülen bir örnekle “bedenin her iki tarafı kızarana kadar güneşlenmenin” de kansere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Dr. Stewart, ‘ne yapılması gerektiğini söylemenin’ Uluslararası Kanser Araştırma Bürosu’nun görevi olmadığını belirtip ekliyor: “Örneğin alkolün, araba kazaya sebep olmak ya da saldırıya sebebiyet vermek gibi olumsuz etkilerinin hepimiz farkındayız ama bir de, bunun konuşulmayan hastalık bulaştırma yanı var. Özellikle kanser konusunda hiç dikkate alınmıyor.” “Alkole rahat erişimin denetlenmesi, etiketlenmesi, tanıtımı ve fiyatı gibi meseleleri gündeme almalıyız.” Dr. Stewart, kansere yakalanma riskini artıran ve obeziteye neden olan şeker tüketiminin de benzer denetimlere tabi tutulması gerektiğini söylüyor. Dünya Kanser Araştırma Vakfı’nın İngiltere’de 2.046 kişi arasında yaptığı bir araştırma, katılanların yüzde 49’unun beslenme şeklinin kanser gelişimine sebebiyet vereceğinden haberdar olmadığını ortaya koydu. Araştırmaya katılanların üçte biri, kanserin irsi olduğu görüşünde. Fakat araştırmayı yapan vakıf, kalıtımsal yollarla bulaşan kanser oranının yüzde 10’u geçmediğini belirtiyor. Vakfın genel müdürü Amanda McLean, “Kansere yakalanma riskinin düşürülebileceğinden habersiz olanların sayısının bu kadar yüksek olduğunu görmek endişe verici” dedi. “İngiltere’de en sık görülen kanserlerin üçte biri sağlıklı bir kilo, sağlıklı bir beslenme ve düzenli fiziksel aktivitelerle önlenebilir.” “Bu sonuçlar, hala birçok kişinin yalnızca bir zar atışı gibi kansere yakalanma ihtimalleri olduğunu kabullendiğini gösteriyor. Ama bugün hayat tarzlarımızda değişiklik yaparsak yarın kanseri önleyebiliriz.” Vakıf, sebze, meyve ve çok tahıllı gıdalardan oluşan bir beslenme şeklini tavsiye ediyor ve alkol ile kırmızı et tüketiminin azaltılmasını, işlenmiş et tüketimine ise tamamen son verilmesi önerisinde bulunuyor. İngiltere Kanser Araştırma Merkezi’nin tütün kontrol sorumlusu Jean King de “Bu raporda en şoke edici verilerden biri, yılda görülen 14 milyon kanser vakasının gelecek 20 yılda küresel çapta 22 milyona çıkacak olması ve bu rakamın yarısının da önlenebilir olması” diyor. “İnsanlar, sağlıklı bir yaşam tarzını tercih ederek kansere yakalanma riskini düşürebilirler ama sağlıklı yaşamı destekleyecek bir çevre yaratmanın hem hükümetin hem de toplumun sorumluluğunda olduğunu unutmamak lazım.” “Eğer kansere yakalananların sayısını düşürmek için bugün harekete geçmezsek, gelecek yirmi yılda küresel kanser krizinin tam kalbinde olacağız.” BBC Türkçe
Google Özel Kontakt Lens ile Diyabet Hastalarını Sevindirecek
Google, diyabet hastalarının glikoz seviyelerini gözyaşlarından analiz edebileceği akıllı kontakt lensini tanıttı. Google, diyabet hastaları için akıllı bir kontakt lens yaptı. Lens, şeker hastalarının glikoz seviyesini göz yaşından analiz edebiliyor. Google’ın bu sayede, şeker hastalarına iğne ve kan olmadan kendi durumlarını gözlemlemenin kolay ve acısız bir yolunu sunmayı hedefliyor. Dünyada her 19 kişiden biri şeker hastası. Şeker hastaları için erken uyarı aracı yapılabilir mi diye incelemeler yapan Google, “Glikoz düzeylerinin belirli eşiklerin üstü veya altından geçtiğini göstermek için yanabilir küçük entegre LED ışıklar geliştiriyoruz” şeklinde belirtti. Küçük kablosuz üretim çip ve iki tabaka...
Sağlık Bakanlığı'ndan '4 Şubat Dünya Kanser Günü' Mesajı
Sağlık Bakanlığı, 4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda, kansere karşı alınması gereken önlemlere dikkat çekti. Açıklamada, 'Kansere karşı gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılında yıllık 22 milyon yeni vakanın ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu da 2008 ile kıyaslandığında yeni vakalarda yüzde 75 artış olacağı anlamına gelmektedir' denildi.Sağlık Bakanlığı, 4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla mesaj yayınladı. 4 Şubat'ın dünyada 'Kanser Günü' olarak kabul edildiği belirtilen açıklamada, 'Bu günde, insanların bilinç düzeyinin artırılması ve kansere ilişkin farkındalık oluşturulması için dünyada ve ülkemizde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Kanser, dünyada ve ülkemizde kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci ölüm sebebidir. Dünyada, 2012’de toplam 14,1 milyon yeni kanser vakası ortaya çıkmıştır. Bu vakalardan 8,2 milyonu kanser nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Dünyada en çok akciğer (yüzde 13), meme (yüzde 11,9) ve kolon (yüzde 9,7) kanserleri görülmektedir. Kanserden ölümler arasında ilk sırada yüzde 19,4 ile akciğer, yüzde 9,1 ile karaciğer ve yüzde 8,8 ile mide kanseri yer almaktadır' denildi.Açıklamada, kansere karşı gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılında yıllık 22 milyon yeni vakanın ortaya çıkacağının tahmin edildiği belirtilerek, 'Bu da 2008 ile kıyaslandığında yeni vakalarda yüzde 75 artış olacağı anlamına gelmektedir. Dünya genelindeki kanserlerin üçte biri önlenebilir, üçte biri de erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir durumdadır. Ülkemizde yılda yaklaşık 162 bin kişi kansere yakalanmaktadır. Kanser görülme sıklığı erkeklerde yüz binde 269,7; kadınlarda ise yüz binde 173,3’tür. Erkeklerde en sık yüzde 28 ile akciğer, kadınlarda ise yüzde 24 ile meme kanseri görülmektedir. Ülkemizde bölgeler arasında farklı kanserler görülmekle birlikte kanser görülme sıklığı açısından anlamlı bir fark yoktur' ifadelerine yer verildi.
Zayıflarken Ara Öğünleri Es Geçmeyin
Sağlıklı bir yaşam ve kilo vermek için ara öğünlerin asla atlanmaması gerekir. Bunun nedeni ise ara öğünlerde amaç kan şekerini dengede tutmak ve gerektiği kadar insülin salgılanmasını sağlamaktır. Ara öğünleri bilinçsiz tüketmek kilolardan kurtulmak yerine tam tersine kilo alımını hızlandırır. Örneğin karbonhidratlı ara öğünler fazla insülin salgılanmasına, bunun sonucunda hemen acıkmaya, dolayısı ile ana öğünlere fazlaca yüklenmeye vesile oluyor. Gün zarfında kaç öğün yemek yemeniz gerektiği tamamiyle bünyenizle alakalıdır. Zira her bünyenin kendine özel bir yapısı vardır. Hiç bir sağlık problemi olmayan kişilerin günde 2 defa ara öğün yemeleri yeterli olabiliyor. Ancak diyabet, hipoglisemi, hamilelik ve hamilelik diyabeti ile enerji gereksiniminin çok olduğu durumlarda 3 ara öğün...
Pritikin Diyeti
Diyet yapmayı düşünen herkes Pritikin Prensiplerini duymuştur. Az yağlı, vejetaryen olmayan ama genelinde baklagillerden, sebze ve meyvelerden oluşan bir diyet. Bu diyette yağ sadece %10 oranındadır. 1976 yılından bu güne 70.000’den fazla kişi Pritikin Longevity merkezlerine gidip nasıl sağlıklı yenildiğini, az yağlı yemek ve ara öğün hazırlamayı ve stres azaltan teknik ve egzersizleri hayatlarına dâhil etmeyi öğrenmiştir. Buradaki yaklaşım; kolesterolü azaltarak, diyabet hastalarının insülin almadan şeker seviyelerini normalleştirmelerini hedef alır. Diyeti uygulayanlar bütün bunların yanında bir de kilo verirler.Elma ve yulaflı yiyecekler gibi ‘kalorisi yoğun olmayan’ yiyecekler seçerek doyana kadar istediğiniz miktarda yemek yiyebiliyor, porsiyonlarınızı sınırlamak zorunda kalmıyorsunuz. Ve en önemlisi kilo vermek için aç kalmanız gerekmiyor. Kalori yoğunluğu yüksek olan yiyecekler kilo almanıza sebep olur çünkü doymak için kalori yoğunluğu düşük yiyeceklere oranla daha fazla kalori alırsınız. Örneğin 1/2 kilo çiğ ve yağsız brokoli 130 kaloridir. Fakat aynı miktardaki 2140 kaloridir. Herhalde kuralı anlamışsınızdır; brokoli iyiler, çikolatalı bisküvi de kötüler sınıfında. Pritikin Diyetinde Ne YiyebilirsinizPritikin bazı yiyeceklerin her lokmasının kalori deposu olduğunu söylüyor. Eğer kilo başına az kalorili yiyecekleri tüketirsek, bu yiyeceklerle doyarız ve hâlâ kalori açığımız olur ki bu da kilo vermek anlamına gelir. Şimdilerde kitaplarının bilerek göz ardı ettiği eski ve en bilinen diyet kuralını, kilo kaybetmenin temel prensibi olan alınan kaloriden daha fazla kalori harcanması formülünü Pritikin yeniden önümüze getirmiştir. Pritikin Prensiplerinde 20 sayfa, ara öğünden sosise kadar bütün yiyeceklerin kalori yoğunluk listesine ayrılmış, aralarında ne kadar çarpıcı bir fark olduğunu görebilmemiz için kilo/kalorileri şema olarak gösterilmiştir.Yiyeceklerin işlendikçe kalorilerinin artmasında şaşılacak bir şey yok. Mesela mısırın kilosu ortalama 980 kaloridir. Bunu Meksika Restoranında tortilla olarak yediğinizde kilo başı 4900 kaloriye çıkar, ama avokado sosuyla yendiğinde kilo başı 2900’e düşer. Amaç bu diyette mideyi doldurmak için çok miktarda sulu ve lifli besinler yenmesidir. Sebze, meyve, fasulye, baklagiller ve tabii, işlenmemiş baklagiller gibi yiyecekler doyma hissi verir. Bu besinler size ‘olağanüstü bir doygunluk hissi’ verecek diyor, Pritikin.Günde üç ana öğüne ilave olarak, çok hafif iki ara öğün almanıza da müsaade ediyor. Pritikin kalorilerinizi saymanızı istemiyor, yiyeceklerin ortalama kalori yoğunluğunu kullanarak alınan kalori hesaplanıyor ve bunun belirli bir değerin altında tutulmasını öneriyor. Egzersiz kesinlikle tavsiye ediliyor, özellikle yürüyüş en önemli egzersiz. Aynı kiloyu muhafaza edebilmek için ne kadar egzersiz yapılmalıdır Obezlerin kilo kaybetmesi ve kaybettiği kiloyu muhafaza etmesi üzerine yapılan gözlemleri temel alarak, ‘Hepimiz haftada 30 mil yürümeyi hedeflemeliyiz,’ diyor. Obeziteyle başı dertte olmayanlaraysa günde 30 dakikalık bir yürüyüş tavsiye ediyor. Tempolu bir yürüyüşle zaten onların da haftada 12-15 mil yürümüş olacaklarını belirtiyor.
'Kanser Dünya Genelinde Artıyor'
Türk Kanser Derneği Başkanı Burak Duruman 'Dünya Sağlık Örgütü'nün yayımladığı son raporlara göre, 2008'de 12,7 milyon yeni kanser tanısı konmuş, bu sayı 2012 yılında 14,1 milyona ulaşmıştır. 4 yıllık artış oranı yüzde 11'dir' dediTürk Kanser Derneği Başkanı Burak Duruman Duruman, kanserin vücudun her bölgesini etkileyebilen hastalık türü olduğunu belirterek kanserin tek bir hücreden ortaya çıktığını söyledi. Kanserin olağan sınırların ötesinde ilerleyen ve vücudun komşu organlarını ele geçirip, diğer organlara yayılabilen anormal hücrelerden meydana geldiğini ifade eden Duruman, sürecin 'metastaz' olarak anıldığını ve bunun kanser ölümlerinin temel nedeni olduğunu kaydetti. Duruman, normal bir hücrenin tümör hücresine dönüşmesi için çok aşamalı bir süreçten geçmesi gerektiğini dile getirerek 'Uluslararası Kanser Araştırma Kuruluşu (IARC) olan Dünya Sağlık Örgütü, kansere neden olan etkenlerin bir sınıflandırmasını yapmıştır. Yaşlanma, kanser gelişimi için önemli bir faktördür. Kanser olgusu yaşla birlikte önemli ölçüde artmaktadır. Bunun nedeni, büyük bir olasılıkla yaşla birlikte artan belirli kanser risklerinin oluşumudur. Sigara kullanımı, alkol kullanımı, sağlıksız diyet, fiziksel hareketsizlik, dünya çapındaki temel kanser risk faktörleridir. Kronik hepatit B, hepatit C virüslerinden kaynaklanan enfeksiyonlar ve bazı İnsan Papillom Virüsü (HPV) çeşitleri, düşük ve orta gelirli ülkelerde kanser için öncü risk faktörleridir' diye konuştu. EN TEHLİKELİSİ AKCİĞER KANSERİ Dünyada 2012 yılında 1,7 milyon kişiye meme kanseri tanısı konulduğunu ifade eden Duruman, aynı yıl tedavi gören meme kanseri hasta sayısının 6,3 olduğunu söyledi. Duruman 'Meme kanseri görülme oranı, 2008’den bu yana yüzde 20’den fazla, bu hastalık nedeniyle ölümler de yüzde 14 oranında artmıştır' diyerek en ölümcül kanser türlerinin akciğer, mide, karaciğer, kolorektal, meme ve servikal kanserleri olduğunu kaydetti. 8,2 MİLYON KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ Duruman, kanser ölümlerinin yüzde 30’dan fazlasının bireylerin yaşam tarzında temel risk faktörlerinin değiştirilmesi veya bunlardan uzak durmasıyla önlenebileceğini belirterek 'Bu faktörler, sigara kullanımı, obezite, az meyve ve sebze tüketimini içeren sağlıksız diyet, fiziksel aktivite eksikliği, alkol kullanımı, şehirdeki katı mineral yakıtların evde kullanılmasından kaynaklanan kapalı ortam dumanıdır' şeklinde konuştu. Duruman, Dünya Sağlık Örgütü’nün yayımladığı son raporlara göre, 2008’de 12,7 milyon yeni kanser tanısı konulduğunu anlatarak 'Bu sayı 2012 yılında 14,1 milyona ulaşmıştır. 4 yıllık artış oranı yüzde 11’dir. 2012’de yayılma oranına göre, geçtiğimiz 5 yıl içerisinde kanser tanısı konmuş ve şu an yaşamakta olan 32,6 milyon kişiyi göstermektedir. 2008’de kanser nedeniyle 7,6 milyon kişi hayatını yitirmiş, bu sayı 2012 yılında 8,2 milyona ulaşmıştır. Ölümlerdeki artış oranı yüzde 8’dir. Bu rapora göre, 2025’de yıllık kanser vakası 19,3 milyona ulaşacaktır. Akciğer yüzde 13, meme yüzde 12 ve kolorektal yüzde 10’la en çok rastlanan türlerdir' diye konuştu. AA
Reklam
Ünlülerin En Çok Beğendiği Filmler Listesi
Ünlülerin de tıpkı bizim gibi birer insan olduklarını düşünürsek elbette onlarında beğendikleri filmler, müzikler vb. şeyler vardır. Gerek hayranlıkla filmlerini izlediğiniz oyuncuların, eserlerini hayranlıkla dinlediğiniz şarkıcıların ve bir çok tanınmış ismin en beğendikleri filmlerden seçmeler yaptık ve karşınıza sunduk. Eğer içlerinden birisini seçip izlemeye karar verirseniz, şimdiden iyi seyirler.
Grip İle Mücadelede Uyku Şart
Grip hastalığına yakalandığınız dönemde dinlenmeyi ihmal etmeyin. Grip ile mücadelede, sağlıklı beslenme ve hijyen kadar “sağlıklı bir uyku” da son derece önemli rol oynuyor. Çünkü uykusuzluk, gribe ve birçok hastalığa davetiye çıkardığı gibi, hastalıkların iyileşme sürecini yavaşlatıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Ebru Aydın uykunun hastalıklarla mücadelede nasıl bir rol oynadığını anlatıyor. Yoğun ve yorucu iş temposuna bir de uykusuzluk ve grip salgını eklenince, vücut iyice güçsüz düşüyor. Aydın, kaliteli ve sağlıklı bir uyku ile hastalıklarla mücadelede önemli yol alınabileceğini belirtiyor. Ancak uyunacak ortam da çok önemli. Karanlık temel şartların başında geliyor. Zira melatonin karanlıkta salgılanan bir hormon. Dr. Aydın, melatonin eksikliği olan kişilerde gribal enfeksiyonların ve bazı bakteriyel hastalıkların daha fazla izlendiğini, hatta bu hastalıkların daha ağır geçtiğini söylüyor. “Bir temiz uyudum ki” sözü sizin için geçerli mi? Yoksa “başınızı yastığa koyup, şöyle deliksiz bir uyku çekip, sabaha da zinde” bir şekilde başlayabilmeye hasret misiniz! Yoğun ve yorucu iş temposuna uykusuzluk hele bir de son zamanlarda grip salgını eklenince, günler ve geceler tam anlamıyla kabusa dönüşebiliyor! Griple mücadelede sağlıklı beslenme ve hijyen kurallarına dikkat etmek kadar, sağlıklı ve kaliteli bir uyku da son derece önem taşıyor. Aydın, uykusuzluğun gribe yatkınlık yaratabildiği gibi, enfeksiyon nedeniyle de kişinin uyku problemi yaşayabildiğini, bunun da hastalıkların iyileşme sürecini yavaşlattığını belirtiyor. Vücudun direncini artırmak için uyku, olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. Uyku bozuklukları, pekçok hastalığa zemin hazırlıyor. Bağışıklık sistemini zayıflatıp gribe yol açabildiği gibi, diyabet, kalp hastalıkları, kalp ritim bozukluğu, obezite, depresyon hatta kansere davetiye çıkarabiliyor. Uyku sırasında özellikle karanlıkta salgılanan melatonin hormonunun önemine değinen Dr. Aydın, melatonin hormonunun faydalarına ilişkin her gün yeni çalışmaların ortaya çıktığını belirtiyor: “Sihirli kelime burada melatonin! Melatonin hormonunun bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğine dair pek çok çalışma var. Bağışıklık sistemi de normalde bir dedektif gibi çalışır. Her gün ya içeriden oluşan, kontrolsüzce çoğalan tümör hücreleri ya da dışarıdan bakteri veya virüs gibi zararlıların üzerinde dedektif gibi tarama yapar. Yolunda gitmeyen bir şey varsa dışarıdan gelen zararlılar varsa bunları temizler. Ve melatonin hormonunun görevini yapması için sağlıklı ve kaliteli uyku şart.” Melatonin hormonunun bağışıklık hücrelerini pozitif yönde etkilediğini belirten Dr. Aydın, melatonin eksikliği olan kişilerde gribal enfeksiyonların ve bazı bakteriyel hastalıkların daha fazla izlendiğini, hatta bu hastalıkların daha ağır geçtiğini söylüyor. Bağışıklık sisteminin zayıflaması kansere kadar gidebiliyor. Bu nedenle gece çalışan insanlar daha fazla risk altında bulunuyor. Uyku sırasında özellikle de karanlıkta salgılanan melatonin hormonu, vücuda tepeden tırnağa fayda sağlıyor. Peki melatonin hormonunun en fazla salgılandığı saatler hangileri? Dr. Ebru Aydın, “Melatonin salgılanan saatleri insanların kaçırmaması gerekiyor. Melatonin hormonu özellikle gece 11′den sonra salgılanmaya başlıyor ve gece 2′ye kadar en üst seviyeye çıkıyor. Sabaha doğru da yavaş yavaş azalıyor. O nedenle özellikle bu saatlerdeki uykuyu kaçırmamak gerekiyor. Tabii melatonin hormonunun en çok karanlıkta salgılandığını unutmamak gerekir. Bu nedenle uyunulan yerin karanlık olması, gece lambası kullanılmaması çok önemli” diyor. İhtiyaç duyulan uyku saati kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Kimi 8 saatlik uykuyla kendini zinde hissederken, kimine 6 saat yetiyor da artıyor. Buna karşın Dr. Ebru Aydın, genel olarak ortalama 7 saat insanların uyuması gerektiğini söylüyor ve uyarıyor: “Kuvvetli bir bağışıklık sistemi, sağlıklı bir ömür için 6 saatten az uyumamak gerekiyor. 6 saatten az uyuyan kişilerde örneğin kalp hastalıkları daha fazla izleniyor. Gündüz uykularının çok fazla önemi yok. Önemli ve gerekli olan gece 11′den sonra uyumak. Ancak sağlıklı ve kaliteli uyku için kesinlikle karanlık ortam şart. Televizyon başında uyumak ise, son derece sağlıksız ve yanlış. Bu arada oda ısısı da çok sıcak olmamalı.”
Reklam
Sarımsak Kilo Verdirir Mi?
Kilo vermenizi sağlayan sarımsak, aynı zamanda size yararı olan onlarca özelliğe sahip.Öncelikle sarımsakla ilgili önyargılarınızdan kurtulun. Onun kokusu ve tadının asıl değer katan özellik olduğunu biliyor musunuz?Sarımsağın içinde allicin denilen bir birleşen var ve bu madde sağlığınız için oldukça yararlıdır.Eğer kokusundan rahatsızlık duyduğunuz için sarımsaktan uzak duruyorsanız, doğanın mucizevi başka bir ürünü size yardıma koşacaktır; karanfil!Sarımsak iştahı kapatan bir besindir. Beyninize tokluk sinyali yollar.Eğer yemeklerinize sarımsak koyar veya bir parça sarımsağı yemekle beraber tüketirseniz, beyninize hızla ulaşan tokluk sinyali fazla yemenizi engelleyecektir.Sadece yeme eğilimini azaltmakla kalmıyor, metabolizma hızını da arttırıyor.Vücudunda adrenalin hormonunun salgılanması için, sinir sistemini uyarmak gerekiyor. Sarımsak metabolizma hızını yükselterek, kilo yakmaya ve kilo vermeye yardımcı oluyor.Yüksek kolesterolden şikayetçi olanlar için, ilaç niyetine sarımsak tüketmeleri öneriliyor.Kolesterolü düşürme etkisinin yanı sıra kalp krizi riskini de azaltıyor. Kalp sağlığı için sarımsak yiyin.Kandaki pıhtılaşma riskini azaltan sarımsak, kan trombositleri üzerinde etkilidir. Anti-enflamatuar etkisi vardır.Yapılan çalışmalarda hipertansiyonu olan kişilerde kan basıncını düşürülebilir olduğu ortaya çıkmıştır.Kanser riskini azalttığı, özellikle mide, kolon ve prostat kanseri üzerinde etkisi olduğu yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.Saç sağlığı için sarımsak önemlidir. Özellikle saç dökülmesinde etkili olduğu biliniyor.Cildinizi aknelerden temizlemek ve sağlıklı bir cilde sahip olmak istiyorsanız, sarımsak doğal bir ilaç görevi görecektir.Soğuk algınlığı konusunda sizi en çok destekleyen besin olan sarımsak, antioksidanlarla doludur. Bağışıklık sisteminizi güçlendirir.Sedef hastalığının ne kadar zorlayıcı olduğunu yaşayanlar bilir, çözüm bulmak zordur. Sedefle mücadele ederken, sarımsak size destek olur. Sedef olan bölgeyi sarımsak yağı ile ovun.Anti-mantar özelliklere sahip sarımsak, kaşıntılı ayak mantarından kurtulmak için iyi bir yoldur. Ilık su içine ezilmiş sarımsak koyun ve ayaklarınıza bu suyla banyo yaptırın.Alerjiye karşı savaş açtığınızda, sarımsak sizin en büyük destekçiniz olacaktır. Sarımsağın anti-arterit özelliği, mücadelenizde elinizi güçlendirir.Sarımsak, insülin salınımını arttırır ve diyabetiklerde kan şekeri seviyesinin yükselmesini sağlar.
Lahananın Bilmediğiniz Faydaları
Lahanayı sevmesek de çok faydalı. Lahana pek çoğumuzun bayılarak yediği sebzeler listesinde yer almaz. Ancak lahananın bu özelliklerini öğrendikten sonra alışveriş listenize ekleyeceğinizden eminiz! -Emziren annelerin genel sorunu olan göğüs şişmesine iyi gelir. Lahana yaprakları şişkinlik ve ağrıya karşı etkilidir. Emzirdiğiniz dönemde lahana yaprağını göğsünüze koyup bekleyin. Lahana yaprağı yavaşça vücut ısısına ulaşacak ve serin havlu koymuşsunuz hissi yaratacaktır. Pek çok kadın emzirdiği dönemde bu yöntemi denemektedir. -Lahana düşük kalorili ve antioksidan açısından zengin bir sebzedir. Yüzyıllardır antienflamatuvar etkisi sebebiyle tüketilen lahananın kansere karşı etkili olduğu da bilinmektedir. -Lahana mide ülserine ve diğer sindirim sistemi rahatsızlıklarına karşı etkilidir. Sabah bulantısı ve astıma da iyi geldiği söylenmektedir. -Lahananın içerisinde bulunan kimyasallar belli kanser tiplerine karşı etkilidir ve DNA’nın onarılmasında hücrelere yardımcı olur. -1 kase buharda pişirilmiş lahanada sadece 33 kalori bulunur. Ancak günlük K vitamin ihtiyacının %90′ını karşılamanıza yardımcı olur. -Lahanada bol miktarda manganez, B6 vitamini, folik asit, omega-3 yağ asidi, B1 vitamini, B2 vitamini, kalsiyum, potasyum, A vitamini, magnezyum ve 4 gramın üzerinde protein bulunur.
Erken Ölümün Başlıca Sebebi Votka
Rusya Kanser Merkezi, Oxford Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırmaları Kuruluşu tarafından yapılan araştırma, Rusya'da artan erken ölüm oranının aşırı alkol tüketiminden kaynaklandığını ortaya koydu.2011'de Rusya'da yetişkin başına alkol tüketimi 8 litresi votka olmak üzere yılda 13 litreyi buluyordu.Uzmanlar Rusya'da alkole bağlı erken ölümlerde, tüketilen alkol miktarından çok bir defada alınan alkol miktarının fazlalığının etkili olduğuna inanıyor.
Reklam
Muhammed Çetin Partisinden İstifa Etti
AK Parti'nin ihraç istemiyle Disiplin Kurulu'na sevk ettiği İstanbul Milletvekili Muhammed Çetin, partisinden istifa etti. Çetin, düzenlediği basın toplantısında partisini sert sözlerle eleştirdi ve AK Parti'den yeni istifalar gelebileceğini söyledi. Çetin, bu görüşünü de ''İçerdeki hazımsızlığı biliyorum. Çoğu kişi rahatsız. İçerde konuşulur. Yakında bu insanlar patır patır dökülür'' sözleriyle ifade etti. AK Partili Çetin, istifasını düzenlediği bir basın toplantısıyla açıkladı. Çetin, toplantıda şunları söyledi 'BİRÇOK ARKADAŞIM AYNI ŞEYİ YAPACAK' Hukukun serbest kalması karşısında sessiz kalmak mümkün değil. Birçok arkadaşımın da aynı şeyi yapacağını göreceksiniz. 'VAZİFE VERİLMEDİKÇE KONUŞMADIM' Ben hep kör noktaya oturdum, en arkaya. Kameralar beni çekemiyordu. Görme, görülme, kimseye yaranma durumum yok. Vazife verilmedikçe konuşmadım. Ülkemi, partimi hep savunmuşumdur. Söylenen şeyler cut and paste şekliyle birleştirilmiş şeyler. Koskoca camiaya tırpan saplanınca hızını alamayıp kendine de saplıyor. “BU BİR İNTİHARDIR” Bir arkadaşa o malum toplantıda ismini biliyorsunuz dedim ki ''Yürütülmekte olan bir savcıya diyorsun ki ölen savcının sonu gibi olacak diyorsun. Bu bir intihardır. Millet 2 şey anlar. Ya senin de o yolsuzluklarda ismin vardır.'' Hiç kötü niyet yok. O da ayağa kalktı, 20-30 kişinin duyacağı şekilde ''O savcı 10-15 senelik arkadaşım. İzmir’de liman hadisesi başlayınca ‘kimler tutuklanacak, hangi isimler ver. Dosyayı versene’ dedim. Savcı da 'Olur mu öyle şey' dedi. Ben de 'biz arkadaşız versene dosyayı' dedim. Vermedi. Bu cevaba kızıp o tweeti attım'' dedi herkesin içinde. AK Parti İzmir Milletvekili Ali Aşlık, tweet attı: Savcı Öz; Savcı Murat Gök gibi kendi sonunu kendi hazırlayacak İÇERDE HAZIMSIZLIK VAR Hiç kimseyle temasım yok. İçerdeki hazımsızlığı biliyorum. Çoğu kişi rahatsız. İçerde konuşulur. Yakında bu insanlar patır patır dökülür. O soğuk günlerde ayaklarım üşüdü, 2 gün rapor aldım. Sandılar ki ben haşhaşi konuşmasından sonra gidiyorum. Baktım burada iyi olamıyorum. Uçağa bindim İstanbul’a gidiyorum. Bir indim bir sürü arama olmuş. Televizyonlarda da kesin ihraç talebiyle Disiplin'e sevkedildiğim haberi varmış. Haberim yok ama. Beni göremedikleri için öyle tahmin etmişlerdir dedim arayanlara. Biraz sonra Emre Uslu aradı. Ben de o da ABD’deydim. Oradan tanışıyoruz. ''Habertürk ve TRT’de geçiyor'' dedi. ''Parti ciddiyeti varsa önce beni ararlar'' dedim. Danışmanımı aradım. ''Hocam yok böyle bir şey'' dedi. Akşam 17.05’de iki arkadaşın dilekçesi var diye haber geldi. Bugün de istifa kararı aldım. GÜLEN’LE İSTİFAYI KONUŞMADIM Fethullah Gülen’le görüşmem olmuştur, istifa etmem ya da siyasi şeylerle ilgili konuşmam olmadı. Konuşmam da. Gülen’i tanımıyorsunuz da. BU KADAR KALMAMA NEDEN OLAN GÜLEN’DİR Hocaefendi kimsenin şahsi tercihlerinin önüme geçmez. Onunla istişare ederseniz şahsi düşüncesini söyler. Benim bugüne kadar kalmama vesile olan Hocaefendidir. HOCAEFENDİ EMİR VERMEZ Hocaefendi kimseye karışmaz, emir vermez. Verdiğini yazanlar da yalan yazıyor. ONLAR ‘KAYIT VAR’ DİYORSA BEN DE AÇIKLAMA YAPARIM Benim amacım üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Belirli insanları sokağa çıkamaz hale getirmek değil. Onlar açıklamazsa ben de açıklamayacağım. Onlar kayıt var diyorsa ben de açıklamamı yaparım. Bosna’ya gittiğimde Volkan Bey böyle bir şey konuşulmuş diyorsa ben bir şey konuşmadım. Bunlar hikaye. BAŞBAKAN’IN SAĞLIĞI Başbakan’a sorun (Başbakan’ın kanser olduğu iddiası) Resmi açıklamada böyle bir şey olmadığı söyleniyor, biz de buna inanıyoruz. NATO toplantılarında delegasyon bir şeyler soruyor, arkadaşlar da cevap veriyordu. NATO toplantılarına bakın sorulup sorulmadığını görürsünüz. ‘BENİ KÖFTELİK İŞLERE BULAŞTIRMAYIN’ DEDİM Medyadan dökülünce keşfediyorsunuz. Gittiğiniz yerlerde AK Parti seçmenimiz kendi bölgelerindeki sıkıntıları anlatıyor biz de parti yönetimine aksediyoruz. Dolarlar, kasa kasa paralar… Emrullah Beyin ifadesine bakın. Benim keşfetmem eğer bölgemizde İstanbul vekiliyim, Türkiye’nin ticaretinin, yatırımının döndüğü yer. Orada şahsen tanıklık ettiğimiz hadiseler oldu. Bunları o zaman ifade ettik partiye. İstanbul’dan köftelik işlerle alakam olmadığını o götürüldüğüm toplantılarda öğrendim. Ben bu işlerde yokum, beni köftelik işlere bulaştırmayın dedim. Ben bağımsız olarak devam ediyorum. CEMAAT KONTENJANINDAN DEĞİLİM Cemaat kontenjanından gelmedim. Ben geldiğimde parti idarecilerine açıkça ifade ettim: ‘Ben AK Parti vekiliyim, iş verirseniz yaparım, vermezseniz öylece sessizce dururum.’’ HUKUK NE ÖNGÖRÜYORSA O YAPILIR Memleketin, sistemin dili hukuktur. Hukukta ne öngörülüyorsa o yapılır. Birilerinin sahte delil ürettiği ya da delil değiştirildiği iddia ediliyorsa buna hukuk sistemi karar verir. RAHATSIZIM DİYEN VEKİL ARKADAŞLARIM VAR Arkadaşlarım arasında, konuştuğum kişiler arasında ‘Keşke olmasaydı, rahatsızım, seçmenin önüme çıkamıyorum’ diyen insanlar var KASA KASA PARALAR VAR Kasa kasa gemi gemi giden paralar, yurtdışına götürülen gemiler, alınan havuzlar, villalar hepsi var. O kadar delil sunulmuş. Hakim ve savcıları değiştiriyorsun. Senin getirdiklerin de suç diyor. Onu da değiştiriyorsun. O da olmadı hukuk sistemini değiştiriyorsun. Hukuk herkese lazım HALKIN DEĞİL KENDİLERİNİN MENFAATLERİNİ DÜŞÜNÜYORLAR Başkaları ölmeyecekmiş gibi, sistem değişmeyecek gibi yaşıyorlar. Halkın değil kendi menfaatlerini düşünüyorlar. Mesele bu. Ayakkabı numaram 85 imiş falan hikaye bunlar. İSTİFASINI AÇIKLADI Ak Parti Merkez Yürütme Kurulu’nun “partiye zarar verdiği, parti içinde fitne yaratan konuşmalar yaptığı” gerekçesiyle kesin ihraç istemiyle tedbirli olarak Müşterek Disiplin Kurulu’na havale ettiği Çetin düzenlediği basın toplantısıyla istifasını açıkladı. Çetin’le birlikte 17 Aralık operasyonlarının ardından AK Parti’den ayrılan milletvekili sayısı sekize çıktı. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının ardından parti içine dönük eleştirileri nedeniyle Kütahya Milletvekili İdris Bal ihracı istenince istifasını açıklamıştı. Ardından eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Ankara Milletvekili Haluk Özdalga ve İzmir Milletvekili Erdal Kalkan, benzer süreçle partiden ayrıldı. Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile İstanbul Milletvekili Hakan Şükür ve Burdur Milletvekili Hami Yıldırım ise haklarında disiplin işlemi olmamasına karşın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımına tepki göstererek AK Parti’den ayrılmışlardı. Hürriyet
Ben Bir Şeyler Karaladım
O kadar farklı ki insanlar, milyonlarca ruh, hiç birinin birbiri ile alakası yok, milyonlarca farklı düşünce, milyarlarca farklı fikir. En gelişmiş canlı insanmış, daha dış dünyayı bilmiyoruz. Türlü türlü hallerimizi biliriz, arkadaşlarımızın, eşimizin, dostumuzun biliriz. Şöyle bir geri çekilip baktığımızda da hiçbiri birbirine benzemez. Ufak tefek şeyler oluyor tabi ki. Aynı düşüncelere sahip olmak, aynı şeyleri sevmek belki de aynı zevklerden tat almak. Ufak tefek diyorum çünkü beynimizin sadece %5′ini kullanıyoruz. Ara sıra düşünmüyor değilim, herkes de bir mükemmelliyeti arama var. Yok burası şöyle olsun, orası böyle olsun, saçı şu renk olsun, gözleri şu renk olsun, vücudu böyle, kasları şunun gibi, teni bunun gibi, vıdı vıdı. Tamam herkes böyle değil elbette ama genele baktığınız zaman her ne kadar arayış içinde olmadığını söyleyenler çıksa bile bir beklenti bir çıta aşaması hep var. En gelişmiş canlı olabiliriz ama aç gözlüyüz. İlla ki bir kriteri vardır herkesin ama buna bel bağlamamak lazım bence. Hani aşk, gönül, ot, bok tekerlemesi. Neyin ne zaman olacağını bilemediğimiz gibi hangi duygunun ne zaman kendini göstereceğinide kestirmemiz zor oluyor. Yani şu an siz yürürken karşınızdan gelen bayanın ya da erkeğin gözünüzün içine bakıp ufak bir tebessüm etmesi, yanınızdan geçtikten sonra siz acaba dönecek mi diye arkanıza baktığınızda arkasını dönmesi ve gerçekleşen duygu-düşünce fırtınasının olacağını nasıl kestiremezseniz, hayatınızı paylaşmak isteyeceğiniz insanında ne zaman ve nasıl karşınıza çıkacağını bilememeniz ve kestirememenizde bunun gibi bir şey. Olasılık ihtimallerini atlayın demiyorum tabiki de. En gelişmiş canlıyız ama seçiciyiz ne yazık ki. Kendinizi sıkıp strese sokabileceğiniz o kadar çok konu var ki hepsini bir ayda düşünüp saçlarınızı beyazlatabilir veya dökebilir, dilerseniz vitiligo denilen hastalığa yakalanabilir ya da isteğe bağlı olarak kanser olabilir, vücudunuzda beğenmediğiniz kemiklerin erimesine sebep olabilir ve kendinizi yatağa hapsedebilirsiniz. Peki değer mi gerçekten bu kadar sıkıntı çekmeye? Evet, bazen bende düşünüyorum kendi kendime isyanlara geliyorum “yeter ulan acı çekmeye mi dert yanmaya mı geldik dünyaya ooof oof” falan tarzı naralar attığım olmuştur yalan söylemeyeyim. Ama tamamen gereksiz olduğuna karar kıldım açıkcası. Gereksiz ve acınası. Sadece alkolün verdiği akıl almaz cesaret ve gazla verilen savaşlar onlar. Evet insanoğlunun doğasında var üzülmek, hayalkırıklıkları yaşamak, şok etkileri geçirmek, ufak çaplı bunalımlara girmek, hayattan soğumak, dışarı bakkala bile gitmemek istememek… Bunlar bizimle birlikte mutluluğumuza engel olması kaydı ile çıkmış lanet duygular, hisler, düşünceler. Bunları geçebilmekle, geriye dönüp gülmekle sanırım hayatta tecrübe kazanıyoruz. Tabi sabır diye bir şey var. Tüm bu olumsuzlukların içinden çırpınarak çıkmaya çalışan insan ( en gelişmiş canlı ) yeri geldiğinde pes edebiliyor, robot değiliz haliyle. Ama inanıyorum ki uçsuz bucaksız bir satranç tahtasındaki sayısız piyondan biriyiz ve asırlardır bitmeyen bir maçta düşe kalka ilerliyoruz. O kadar modern bir zamanda yaşıyoruz ki bundan 40 50 sene sonrasını insan hayal bile edemiyor. Tüm bu modern teknolojiye rağmen değişmeyen tek bir şey var “insan”, hani şu en gelişmiş canlı olan olumlu olumsuz tarifi olmayan tek duyguda aşk sanırım. Tamam kabul çok yaşamadım belki daha hayatımın baharındayım ama 90 yaşındada olsanız bunu yaşayabiliyorsunuz gibi gözüküyor. Yaşlandığınızda arkadaşlarınızla her zaman gittiğiniz bara g idip ertesi gün için bungee jumping planı yapıp önünüzü göremeyene kadar içemezsiniz ama aşık olabilirsiniz, plansızca evden çıkıp tek bir telefonla bir mekanda buluşup tanımadığınız insanlarla takılıp evinizin yolunu unutamazsınız ama aşık olabilirsiniz, kan kardeşinizle hayatınız pahasına onurunuz ve gururunuz için street fighter tarzı kavgalara giremezsiniz ama aşık olabilirsiniz ve bunun gibi aklınıza gelebilecek 850 milyar senaryo. Aşık olabilirsiniz yaşınız kaç olursa olsun. Ama gelin görün ki yaşınız kaç olursa olsun bu duyguyu tam anlamıyla anlatamazsınız, ağzınız kulaklarınıza varır, kalbiniz normalden çok daha hızlı atmaya başlar, heyecandan titreme gelir, ellerinizin içi terler, bir yerinde duramamazlık böyle bir haykırarak çığırmak istersiniz, daha önce aklınıza bile gelmeyen jestler, senaryolar, güzel anlar bir bir canlanmaya başlar gözlerinizde, beyniniz daha hızlı çalışmaya başlar, düşünce hızınız adeta ışık hızına çıkar, e bir yandanda aşkın vermiş olduğu müthiş huzuru yaşarsınız ama ona çok zaman kalmaz… bunun gibi tonlarca şey. Ne oldu, neyin var tarzı sorulara aşığım cevabı yetersiz kalır çünkü yaşadığınızın tarifi yok. Tamam aşıksınızda, sana bişey olmuş arkadaş. Burdan çok açık ve net aşkın hayatınıza pozitif enerji kattığını ispatlayabilirim. Bu güzel olan tarafı zaten, hani böyle olsa keşke hep, başlasa bitmese falan. Ama birde madalyonun diğer yüzü var işte. Hani o en derin duyguların yerini karanlıklara bıraktığı içinde kaybolduğunuz sarkıların varlığıyla içinizi kemiren sözlerin olduğu. Ah hele o bakışlar yokmu, insanın her halini anlatan, her içinden geçeni bir bir yansıtan. Amaçsız olduğunu falan hissediyor insan zamanla, aslında çok komik bir durum. Neden, neden diye sorarken kendine, isyana gelip unutuyor yaşadığı hayatı, soyutluyor kendini çoğu zaman en gelişmiş canlı “insan”. Neler yapmıyor ki kimi zaman değmeyeceğini bile bile bazen ise değeceğine kendini inandırarak kendini üzmeye ant içmiş insan modeli. O yüzden demem o ki anı yaşamaktan zevk almalı, o anı kendi yaratmalı, elindeki imkanlardan faydalanmalı, önünü kış tutmalı yaz çıkarsa bahtına şeklinde bir feslefeye inandırmalı kendini ve sebepsiz yere bile olsa mutlu olmaya odaklanmalı insan. Herşeyin balı mutluluk çünkü ister inanın ister inanmayın üzüntüde mutlulukla başlıyor o yüzden dengeli olmak lazım biraz hani. Yaşamaya mutlu olmakla çalışın. Keyif almanın zevkini kimi zaman aşk bile veremez bence..
Sigara Tiryakiliği: Neandertal Genlerin Mirası
Nature dergisinde sonuçları yayımlanan bir araştırmaya göre günümüz insanı bazı hastalıkların kökeninde yatan gen tiplerini Neandertaller ile çiftleşen atalarından kaptı. İltihabi bir bağırsak hastalığı olan Crohn hastalığı, Tip 2 diyabet ve tuhaf bir şekilde sigara tiryakiliğini de Neandertal genlerin taşıdığı düşünülüyor. Genom haritası Homosapien insanın Afrika'dan ayrıldıktan sonra Neandertaller ile beraber olduğuna işaret ediyor. Bugüne kadar Neandertal DNA'sının etkileri ve insan sağlığı üzerinde nasıl bir iz bıraktığı konusu açıklık kazanmamıştı.Afrikalı olmayan insanların genetik yapılarının yüzde 2 ila 4 arasında bir oranının Neandertallerden geldiği tahmin ediliyor.Soğuk iklimlere uyumHarvard Tıp Fakültesi'nden genetik bilimci Sriram Sankararaman ve meslektaşları 1004 kişinin genomunu inceleyerek farklı genlerin Neandertal versiyonlarına sahip olan bölgelerini belirledi.Bunlar arasında sigara bırakma zorluğuyla ilişkilendirilen bir gen varyantının Neandertal kökenli olduğunu öğrenmek epey sürpriz yarattı. Bu keşif Neandertal atalarımızın mağaralarda zincirleme sigara içtiği anlamına gelmiyor tabii. Araştırmacılar bu mutasyonun başka işlevleri de olması gerektiğini söylüyor. Modern insanın sigara içme alışkanlığını ilgilendiren özellik başka bir dizi genetik etkiden sadece biri olsa gerek. Araştırmacılar ayrıca Neandertal DNA'sının insan genomuna eşit biçimde dağılmadığını, daha ziyade gen haritasının cilt ve saçı etkileyen bölgelerinde yoğunlaşmış olduğunu gördü. Bu veri, bazı gen varyantları sayesinde Avrasya'nın serin iklimlerine doğru ilerleyen modern insanın çevreye daha kolay uyum sağlama imkanı bulduğunu gösteriyor.İngiltere'den Sibirya'ya İki tür birbiriyle karşılaştığı zaman, Neandertaller birkaç yüz bin yıldır soğuk iklim koşullarına ayak uydurarak yaşayagelmişti. Neandertaller, İngiltere'den Sibirya'ya kadar uzanan bir coğrafyaya yayılmış, bodur ve sağlam yapılı avcılardı. Fakat yaklaşık 30 bin yıl önce Homosapienler Afrika'dan çıkıp dünyaya yayılmaya başladığında Neandertallerin de türü sona erdi. Modern insanın genomunda ciltteki pigmentasyonu belirleyen bölgelerin Neandertal izleri taşıması boşuna değil. Science dergisinde ayrıntıları yayımlanan başka bir araştırmanın yazarlarından olan Washington Ünivesitesi öğretim görevlisi Benjamin Vernot, Neandertal gen ile cilt rengi değişen Avrupalı ve Doğu Asyalı modern insan nüfusunun evrimsel bir üstünlük kazandığını söylüyor.Gen mutasyonları Fakat öte yandan Neandertal kökenli başka gen varyantları Tip 2 diyabet, uzun süreli depresyon, lupus olarak bilinen deri veremi ve Crohn hastalığı gibi sağlık sorunlarının altında yatan etken. Neandertal atalarımız da bu hastalıklardan mustarip miydi yoksa gen mutasyonları sadece modern insanın genetik yapısında mı hastalık riski doğurmaya başladı sorusunun henüz kesin bir yanıtı yok. Harvard'lı araştırmacı Sriram Sankararaman, Neandertallerin genetiği konusunda elde ayrıntılı bulguların olmadığını, ama ileride yeni keşiflerin bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmamızı sağlayabileceğini söylüyor.
Reklam
Sağlıklı Yemekler Listesinde Sınıfta Kaldık
Dünyada açlıkla mücadelede önemli kurumlardan biri olan Oxfam, dünyada en sağlıklı mutfakların olduğu ülkeleri sıraladı.  125 ülkenin incelendiği liste, nüfus, yemeğe ulaşılabilirlik, gıdaların kalitesi, gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar, ülkelerdeki diyabet ve obezite gibi hastalıklar dikkate alınarak oluşturuldu. Türkiye ilk 25 ülke arasına giremedi ve listede 77'inci sırada yer aldı. Araştırmada, yeterli beslenme durumu, gıda maddelerine maddi açıdan ulaşma imkanı, yemek kalitesi ve yiyeceklerin sağlıklı olup olmaması kriterleri gözetildi. Hollanda dünyanın beslenme açısından en iyi ülkesi seçilirken, ikinci İsviçre, üçünü Fransa oldu. İlk 10'daki diğer ülkeler Danimarka, İsveç, Avusturya, Belçika, İrlanda, İtalya ve Portekiz olarak sıralanadı. Dünyada en kötü beslenme şartları Çad'da. Angola, Etiyopya, Madagaskar, Yemen, Nijer, Burundi, Mozambik de en altlardaki diğer ülkeler. Listede İngiltere 13'üncü, ABD 21'inci ve Kanada 25'inci olabildi. BDT ülkeleri içinde en iyi durumda olan, 33'üncü sıradaki Belarus. Rusya'dan sonra, 57'inci Belarus ve Ermenistan. Azerbaycan 91'inci. Rusya yiyecek yeterliliğinde iyi durumda. Açlık sınırında yaşayanlar da az. Ama yiyeceklerin kalitesizliği, pahalılığı, diabet oranı ile obezitenin artması olumsuz faktörler. turkrus.com
11 Yürek Burkan Fotoğrafla Katie'nin Son Arzusu
Katie'ye 18 yaşında üniversite öğrencisiyken beyin tümörü teşhisi konmuş. 1 yıl sonra ise akciğerinde tümöre rastlanmış. Yaşama sevincini kaybetmeyen Katie üniversiteye devam etmiş daha sonra ise sağlık durumu ne kadar kötü olursa olsun lise aşkı Nick ile evlenmişler. 15 Ocak 2005'te evlilik törenleri olmuş ve maalesef ki sadece 5 gün sonra Katie vefat etmiş.Yukarıda bahsettiğimiz olay tamamiyle gerçek ve Katie'nin anısına bir filmin çekimlerine başlanmış ve 2015'de gösterime girecek.   Galerinin başlangıcında Katie ve Nick'in hastane yaşamına dahil oluyoruz. Sonrasında ise Katie ve Nick'in düğünü muhteşem düğünleri var.Filmini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Reklam
Biber Gazı Kanser Etti
Gezi eylemleri sırasında ağzına yakın mesafeden biber gazı sıkıldıktan sonra ağzında yaralar oluşan, dilinin dörtte biri alındığı için konuşamayan Mehmet İstif’e (36), Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp Fakültesi’nde kanser teşhisi kondu. Yemek yiyemeyen ve 39 kiloya kadar düşen İstif, “O eylemde ağzıma gaz sıkılıncaya kadar benim herhangi bir hastalığım yoktu. Ben bu durumun nedeninin biber gazı ve diğer kimyasallar olduğuna inanıyorum. Biber gazının kullanımı yasaklansın” dedi. Cumhuriyet gazetesinden Abidin Yağmur'un haberine göre, Akdeniz Oyunları’nın açılış töreninin yapıldığı 20 Haziran’da Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki protesto gösterisine katılan Mehmet İstif’in yüzüne polis yakın mesafeden biber gazı sıktı. Gaza maruz kaldıktan sonra yüzünde, ağız içinde ve burnunda şiddetli yanma hisseden İstif, gaza maruz kalan diğer kişilerin de benzer şikâyetleri olması nedeniyle yanma hissinin geçeceğini düşündü. Ancak ertesi gün İstif’in ağzında şişlik ve yaralar oluştu. Toros Devlet Hastanesi’ne başvuran İstif’e burada yapılan muayenenin ardından enfeksiyon tanısı konularak sprey türü ilaçlar verildi. Ancak yaralar daha da kötüleşince İstif, birkaç gün sonra Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne başvurdu. Burada yapılan ilk incelemede Adli Tıp Birimi’nin “ağız içi yaralarına biber gazının neden olduğu” şüphesi kayda geçirildi ve İstif, Kulak Burun Boğaz Bölümü’ne sevk edildi. “Alerjik reaksiyon” tanısı konulan İstif, ameliyat edilerek dilinin dörtte biri alındı. Gazın içeriği açıklansın Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından ağustos ayında hazırlanan raporda “Yaralar basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte değildir. Vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olabilecek niteliktedir. Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması veya yitirilmesi niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi için şahsın olay tarihinden 6 ay sonra MEÜ Adli Tıp Anabilim Dalı’na muayene için gönderilmesi gerekir” denildi. Bunun üzerine İstif’in avukatları olay günü kullanılan biber gazının türünün belirlenmesi, söz konusu gazın içindeki kimyasal maddelerin tespit edilmesi ve son aşamada gaz kullanımının sınırlandırılması amacıyla girişimlerde bulundu. Yaralar kansere dönüştü Durumunun giderek kötüleşmesi üzerine geçen aylarda İstif, Türkiye İnsan Hakları Vakfı aracılığıyla tedavisi için Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp Fakültesi’ne götürüldü. Burada yapılan araştırmalar ve biyopsi sonucunda İstif’in dil kökündeki yaranın kansere dönüştüğü belirlendi. “Skuamöz hücreli karsinom” teşhisi konulan İstif, geçen günlerde İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne başvurdu. İstif’in dilinden alınacak numuneler önümüzdeki günlerde Çapa Tıp Fakültesi’nde incelenecek. İstif: Biber gazı yasaklansın Şimdilerde 39 kiloya kadar düşen, yemek yiyemeyen, konuşamayan Mehmet İstif, ailesiyle ve arkadaşlarıyla ancak yazılı olarak iletişim kurabiliyor. İstif, “O eylemde ağzıma gaz sıkılına kadar benim herhangi bir hastalığım yoktu. Gaz sıkıldıktan sonra ağzımda yaralar oluştu ve bu noktaya kadar geldi. Ben bu durumun nedeninin biber gazı ve diğer kimyasallar olduğuna inanıyorum. Biber gazının içeriği açıklansın. Biber gazından dolayı birçok insan öldü. Biber gazı yasaklanmalı. İnsan hakları kuruluşlarının bu konunun üzerine gitmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.Abidin Yağmur/ Cumhuriyet
Meme Kontrolü Yaptırmayı İhmal Etmeyin
Yılda en az bir kez meme kontrolü için mamografi çektirin.Her 10 kadından birinde görülen meme kanseri, rutin kontroller sayesinde zamanında tespit edilerek tedavisi yapılabiliyor. Meme etrafındaki dokuya giren ve tüm dokuya yayılan hastalık, vücudun diğer kısımlarına da sıçrayarak yeni tümörler oluşturuyor.Dr. Senai Aksoy, meme kanseri tedavisinin diğer kanser türlerine göre daha kolay olduğunu belirtiyor ve erken teşhisin önemine dikkat çekiyor. Hastalığın erken dönemde teşhis edilebilmesi için de, tarama programlarına girmek ve hastalığın nasıl takip edileceğini öğrenmek gerekiyor. Her kadının düzenli olarak en az yılda bir jinekolojik muayeneden geçmesi gerektiğini belirten Dr. Aksoy, özellikle 35 – 40 yaş arasındaki kadınlara, hiçbir şikayetleri olmasa da mutlaka mamografi veya ultrason çektirmelerini tavsiye ediyor.Meme kanserine maruz kalmak istemeyen kadınların 30 yaşından sonra 40 yaşına kadar üç yılda bir doktor muayenesinden geçmeleri ve her ay evde kendi kendilerine meme kontrolü yapmaları gerekiyor.Kendi kendine muayene için en uygun zaman, göğüslerin en yumuşak olduğu, adet kanamasının bitiminden sonraki 3 – 7. günler arasındaki dönemdir. 40 – 50 yaş arasındaki hastalara, ailevi özelliklerine göre yılda bir ya da iki yılda bir mamografi çektirmeleri tavsiye ediliyor. 50 yaşından sonra ise rutin mamografi ve doktor kontrollerinin başlaması gerekiyor.Ağrı şikayetiyle doktora başvuran hastaların sayısı çok az. Meme kanserinin en büyük belirtisi, meme çevresinde ortaya çıkan kitle. Kadınların çoğu memelerinde fark ettikleri bir kitle üzerine doktora başvuruyorlar. Bunun dışında akıntı, meme başından sıvı veya kan gelmesi, meme başında portakal kabuğu görünümünde içe çekilme veya iyileşmeyen yaralar, diğer bulgular arasında yer alıyor. Elle muayenede anlaşılmayan ve var olan kitleler mamografi ile tespit ediliyor. Dr. Senai Aksoy ‘a göre hastalığın erken dönemde tespit edilmesi, tedavi şansını yükseltiyor. Evresi ilerleyen meme kanserinde ise pek yapılacak bir şey kalmıyor.
Adet Dönemi Hakkında Bilmeniz Gereken 12 Şey
Adet dönemi hakkında bu uyarıları ve bilgileri göz önünde bulundurun!Adet, kadınların aylık kanamasına verilen addır. Adet olduğunuzda vücudunuz rahminizin astarını döker. Adet kanı, rahim boynundaki küçük açıklıktan geçerek, rahimden akar ve vajina yoluyla vücuttan çıkar. Çoğu adet döngüsü 3 ya da 5 gün sürmektedir.Adet, düzenli bir şekilde gelmeye başladığında buna adet döngüsü denir. Düzenli adet olmak vücudunuzun önemli kısımlarının normal bir şekilde çalıştığının göstergesidir. Adet, sağlıklı kalmanız için hormon adı verilen önemli kimyasallar sağlar ve vücudunuzu her ay hamileliğe hazırlar. Bir döngü, bir adetin başladığı günden gelecek adetin başladığı güne kadardır. Ortalama adet döngüsü 28 gündür. Döngüler yetişkinlerde 21 günden 35 güne, genç kızlarda ise 21 günden 45 güne kadar değişkenlik gösterebilmektedir. Adet döngüsünü ay boyunca hormonların artan ve azalan seviyeleri kontrol eder.Döngünün ilk yarısında östrojen (kadınlık hormonu) yükselmeye başlar. Sağlıklı olmanız açısından, özellikle güçlü kemikleriniz olmasına ve yaşlandıkça kemiklerinizin güçlü kalmasına yardımcı olduğundan, östrojenin önemi büyüktür. Östrojen ayrıca rahminizin astarının kendini yenilemesini ve kalınlaşmasını da sağlar. Rahmin astarı hamilelik oluşursa embroyu besler. Rahmin astarı büyürken, yumurtalıklardan birinde bir yumurta ya da ovum olgunlaşmaya başlar. Ortalama 28 gün olan döngünün yine yaklaşık olarak 14. günü civarında yumurta yumurtalıktan ayrılır. Buna ovülasyon yani yumurtlama adı verilir.Yumurta, yumurtalıktan ayrıldıktan sonra fallop tüpleri (dölyatağı boruları) boyunca rahme doğru ilerler. Bu sırada hormon seviyeleri yükselir ve dölyatağının hamilelik için hazırlanmasına yardımcı olur. Bir kadının en fazla hamile kalma ihtimali yumurtlamanın olduğu gün ya da 3 gün öncesidir. Ancak adet döngüsü ortalamadan daha uzun ya da kısa olan kadınların 14. günden önce ya da sonra yumurtlayabileceğini de unutmamak gerekir.Bir kadın, yumurtası, bir erkeğin sperm hücresi tarafından döllenirse ve dölyatağı duvarına tutunursa, kadın hamile kalır. Yumurta döllenmediyse parçalanır. Daha sonra hormon seviyeleri düşer ve rahmin kalınlaşmış duvarları adet zamanında dökülmeye başlar.Adet zamanınızda, kalınlaşmış rahim duvarları ve fazla kan vajinanızdan dökülür. Adetiniz her ay aynı olmayabilir. Diğer kadınlarınkine de benzemeyebilir. Vajinadan gelen kan miktarına göre adetiniz hafif, orta ya da yoğun olabilir. Buna adet kanaması adı verilir. Adetin uzunluğu da değişiklik gösterebilmektedir. Çoğu adet 3-5 gün sürmektedir ancak 2-7 arası da normal sayılmaktadır.Adet olmaya başladıktan birkaç ay sonrasına kadar adet döngüleri genellikle daha uzundur. Adet döngüsü yaşla birlikte kısalmaya ve daha düzenli bir hal almaya başlar.Kadınlar ağrı, aşırı kanama ya da adet atlama gibi çok çeşitli sorunlarla karşılaşabilmektedir.Bu terim genellikle 15 yaşına kadar adet olmamış genç kızlar ve adetleri hiçbir zaman uzun sürmese bile, 90 gün boyunca adet görmemiş kadın ve kızlar için kullanılır. Nedenleri arasında hamilelik, emzirme, aşırı kilo kaybı, yeme bozuklukları, aşırı egzersiz, stres, tedavi edilmesi gereken ciddi hastalıklar sayılabilir.Daha önce de belirtildiği gibi adetinizin düzenli olması, vücudunuzun önemli kısımlarının normal çalıştığının bir göstergesidir. Bazı durumlarda, adet görmemek vücudunuzun normal miktarda östrojen üretmeyi bıraktığı anlamına gelebilmektedir. Bu hormonların salgılanmamasının genel sağlığınızın üzerinde önemli etkileri olabilmektedir. Bu etkiler arasında polikistik over sendromu gibi hormonal sorunlar ya da üreme organlarında ciddi problemler sayılabilir. Eğer böyle bir sorununuz varsa derhal doktorunuza görünmelisiniz.Genç kızlardaki adet krampları prostaglandin adı verilen bir kimyasalın aşırı olmasından kaynaklanır. Kramplar çok şiddetli olsa da çoğu genç kızın ciddi bir hastalığı yoktur. Yaşça daha büyük olan kadınlarda ağrı bazen bir hastalık ya da uterus fibroidleri ya da endometriyoz gibi durumlar neden olabilmektedir.Birçok kadın için ısıtıcı yatak ya da sıcak bir duş almak bu krampları hafifletmektedir. Bu belirtilerin giderilmesinde Ibuprofen, Ketoprofen ya da Naproxen gibi bazı reçetesiz ilaçlar da kullanılmaktadır.Bu ilaçlar ağrılarınızı gidermiyorsa ya da ağrılarınız okulunuza ya da işinize engel oluyorsa, bir doktora görünmeniz gerekebilir. Tedavi yöntemi, şikayetinizin ne olduğuna ve ciddiyetine göre değişecektir.Bu kanamaların arasında, iki adet arası kanama, cinsel ilişkiden sonra kanama, adet döngüsünün herhangi bir yerinde lekelenme yaşanması, normalden daha fazla ya da daha yoğun kanama, menopoz sonrası kanama sayılabilir.Anormal kanamaların birçok nedeni olabilmektedir. Doktorunuz muayenenize, sizin yaş grubunuzda en sık görülen problemleri inceleyerek başlayabilir. Bu tür kanamaların çoğu genellikle ciddi bir sorunun belirtileri değildir ve tedavileri kolaydır. Ancak bazıları ciddi olabilmektedir ve tedavisi de nedenine göre değişecektir.Hem genç kızlarda hem de menopoza yaklaşan kadınlarda hormonsal değişimler, düzensiz döngülerin daha uzun sürmesine neden olabilmektedir. Neden hormonal değişimler bile olsa, tedavi olabilirsiniz. Diğer yandan bu değişimlerin uterin fibroidleri, polipler, hatta kanser gibi bazı ciddi hastalıklarla birlikte görülebildiğini de unutmamanız gerekir. Bu yüzden normal olmayan kanamalar yaşıyorsanız, doktorunuza görünmenizde her zaman fayda vardır.Bir genç kızın ilk olduğu yaş ortalama olarak 12′dir ancak bu her kızın bu yaşta adet göreceği anlamına gelmez. Genç kızların ilk adeti 8-15 yaşlar arasında görülmektedir. Çoğunlukla ilk adet göğüslerin büyümeye başlamasından 2 sene sonra görülür. Bir genç kız 15 yaşına ya da göğüslerinin büyümeye başlamasından 2-3 sene sonrasına kadar adet görmemişse, bir doktora görünmelidir.Kadınlar menopoza kadar adet görmektedir. Menopoz ise 45-55 yaşları arasında genellikle 50 yaş civarında ortaya çıkar. Menopoz bir kadının artık yumurtlamadığı (yumurta üretmediği) ve adet görmediği, dolayısıyla hamile kalamayacağı anlamına gelir. Adet görmek gibi menopoz da, kadından kadına değişiklikler gösterir ve yaşanan değişimler birkaç yıl içinde tamamlanır.Vücudunuzun menopoza yaklaşmaya başladığı zamana menopoz geçişi adı verilir. Bu geçiş 2-8 yıl sürebilmektedir. Bazı kadınlar ameliyat ya da diğer tedaviler, hastalık ya da diğer nedenlerden dolayı erken menopoza girebilmektedirler. 90 gün adet görmediyseniz, doktorunuza görünün. Doktorunuz hamilelik, erken menopoz ya da adetinizin durmasına ya da düzensizleşmesine neden olabilecek diğer nedenler için size birkaç test yapacaktır.Aşağıdaki durumlarda, doktorunuza görünmenizi tavsiye ederiz;15 yaşına kadar adet görmediyseniz; göğüslerinizin büyümeye başlamasından 3 sene sonrasına kadar adet görmeye başlamadıysanız ya da göğüslerinizin gelişimi 13 yaşınıza kadar başlamadıysa,90 günden fazla adet olmadıysanız,Adetin döngünüz düzenliyken birden aşırı düzensiz bir hal aldıysa,Adet döngünüz 21 ya da daha az veya 35 ya da daha fazla günde bir geliyorsa,Adet kanamanız 7 günden uzun sürüyorsa,Normalden daha yoğun kanamalar yaşıyor ya da 1-2 saatte birden fazla ped ya da tampon değiştirmeniz gerekiyorsa,Adetleriniz arasında kanamalarınız oluyorsa,Adetiniz süresince şiddetli ağrılar çekiyorsanız,Tampon kullandıktan sonra aniden ateşiniz çıktıysa ve mideniz bulanıyorsa doktorunuza görünmelisiniz.Pedinizi, kandan iyice sırılsıklam olmadan önce değiştirmelisiniz. Bu konuda kadınlar kendileri için en iyi olan sıklığı tercih etmektedirler. Tamponunuzu ise her 4-8 saatte bir değiştirmeniz gerekir. Kanamanız için gereken en düşük emiş gücüne sahip tamponları tercih ettiğinizden emin olur. Örneğin, adetinizin hafif olduğu günlerde küçük ya da normal tamponları tercih edin. Kanamanın hafif olduğu günlerde süper emici tamponlar kullanmanız toksik şok sendromu riskini arttırır. Toksik şok sendromu, ender görülen ancak ölümcül olabilen bir hastalıktır. Bu hastalığın nedeni toksin üreten bir bakteridir. Vücudunuz toksinlerle savaşamazsa, bağışıklık sisteminiz tepki verir ve vücudunuz şu belirtileri gösterebilir: Ani ateş (38 derece üzeri), kas ağrıları, ishal, kusma, baş dönmesi ya da bayılma, güneş yanığı şeklinde kızarıklıklar, boğaz ağrısı ve kanlanmış gözler.Ayrıca toksik şok sendromu riskini en aza indirmek için şu tavsiyelere uymanız gerekir:Paketteki tampon takım talimatlarına uyun.Adet dönemi esnasında değişkenlik gösteren kanamanız için en düşük emiş gücüne sahip tamponları tercih edin.Tamponunuzu en azından 4-8 saatte bir değiştirin.Yukarıda bahsedilen toksik şok sendromu belirtilerini öğrenin.Adet dönemleriniz arasında kesinlikle tampon kullanmayın.Bütün bu uyarıları ve bilgileri göz önünde bulundurarak, adetiniz veya adet dönemleriniz ile ilgili bir sorununuz olduğunu hissediyorsanız, mutlaka doktorunuza görünmenizi tavsiye ederiz.
İlk Transgenik Kuzumuz Çimen Neden Yeşil Yeşil Parlıyor?
İÜ Veteriner Fakültesi, Türkiye'nin ilk transgenetik kuzusunu ürettiklerini açıkladı. Hedef, sütünden ilaç üretilen 'transgenetik' sürüler oluşturmak. Ağzı ve tırnakları florasan ışık altında yeşil yeşil parlayan kuzuya Çimen adı verildi. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sema Birler başkanlığındaki ekip, ilk transgenik çiftlik hayvanını üretti. Türkiye 'nin ilk transgenik kuzuya ‘Çimen’ adı verildi. İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenen projede üç anneden elde edilen beş yavrudan bir tanesi transgenik olarak dünyaya geldi. Prof. Dr. Sema Birler, 'yakın bir gelecekte de sütünden biyofarmasötik üreten hayvanları elde edebileceklerini' söyledi. TAVŞAN İLAÇ OLDU Hayvan ve bitkilerin genlerine müdahale edilmesiyle ilgili itirazlar sürerken araştırmalar ve bu tür canlıların üretimi de sürüyor. Hayvanlardaki gen temelli çalışmaların iki kolu var. Birincisinde bu tür çalışmalar aracılığıyla diyabet, kanser, Alzheimer gibi çok sayıda hastalığın oluşma nedenleri ve tedavileri konusunda bilgi üretiliyor. Transgenik çalışmaların önemli bir diğer kullanım alanı ise sentetik olarak üretilemeyen ‘biyofarmasötiklerin’ yani ilaç veya ilaç benzeri maddelerin, transgenik canlılar aracılığıyla üretilmesi. Gelecekte biyolojik ilaç fabrikalarının oluşturulması yolunu açacak bu çalışmalar ile hayvan sütü gibi kolay elde edilebilen hayvansal ürünlerden değerli ilaç ve ilaç benzeri maddelerin üretileceği savunuluyor. Avrupa İlaç Dairesi, 2006 yılında transgenik keçilerin sütünden, 2009 yılında ise transgenik tavşanların sütünden elde edilen ilaçların insanlar tarafından kullanılmasına onay vermişti. NEDEN PARLIYOR? Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Sema Birler “Çalışmamız sonucu doğan transgenik kuzu bir sonraki aşamada sütünden ilaç elde edebileceğimiz yeni transgenik kuzular üretebilmemiz için önemli bir basamak. Değerli biyofarmasötik ilaçları transgenik koyunlardan üretmek düşüncesindeyiz. Ülkemizde üretilmeyen bu ilaçları yurt dışından ithal ediyoruz. Bu da ülke ekonomisinde büyük kayba sebep oluyor. Çalışmalarımızda ülke önceliklerini göz önünde bulunduruyoruz. Transgenik kuzumuzun özellikle tırnakları ve ağız kısmı, floresan ışık altında yeşil parlama gösteriyor. Koyun embriyolarına özel bir belirteç gen verdik ve bu gen transgenik kuzumuzun genomuna yerleşerek mukozalarda yeşil parlama yapan bir proteinin üretimine neden oluyor. Bu bizim için büyük bir aşama. Çalışmada kullanılan yöntemin, uygulama kolaylığı ve başarı yüzdesiyle benzer çalışmaların kolaylaşması konusunda katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Yakın bir gelecekte sütünden biyofarmasötik üreten koyunları elde etmeyi umuyoruz.”  CİHAN/AA
Reklam