Görüş Bildir
Haberler
Yazar ve Anne Hatice Kübra Tongar: "Kendi Çocukluğumdan İlham Alarak Yazdım!"

etiket Yazar ve Anne Hatice Kübra Tongar: "Kendi Çocukluğumdan İlham Alarak Yazdım!"

Kocaeli Kitap Fuarı, bu yıl 800 yazar ve 530 yayınevi ile bir festival havasında gerçekleşiyor. Yazar, danışman ve anne olan Hatice Kübra Tongar, fuarı değerlendiriyor ve çocuk-ebeveyn ilişkisi üzerine dikkat çekiyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

- 5-13 Ekim tarihleri arasında Kocaeli kitap fuarında 800 yazar, 980 panel, söyleşi ve imza etkinliği, 530 yayın evi, sahaf ve STK katılımı olacak. Bir fuar değil festival gibi. Bu fuarlar ülkenin geleceğine gençliğe neler vadediyor?

- 5-13 Ekim tarihleri arasında Kocaeli kitap fuarında 800 yazar, 980 panel, söyleşi ve imza etkinliği, 530 yayın evi, sahaf ve STK katılımı olacak. Bir fuar değil festival gibi. Bu fuarlar ülkenin geleceğine gençliğe neler vadediyor?

Düşünmeyi, sorgulamayı, farklı fikirlere açık olmayı, ne kadar farklı olsak da saygı içinde yan yana durmayı; yani sağlam bir gelecek vadediyor diyebilirim. Kitapların en temel kazanımı bence bu saydıklarım. Bir kitap okuduğunuzda hem öğrenir hem düşünüp sorgular hem de yazarın penceresinden hayata bakarak fikren zenginleşirsiniz. Tüm bu kazanımlar için böylesi büyük ve zengin fuarlar çok kıymetli. Bununla birlikte katılımın yüksekliği bize şunu gösteriyor; “geleceğe dair ümit var.”

- Türkiye'nin en büyük kitap fuarı çok geniş katılımlı bir fuar. Siz de birçok yerde konuşuyorsunuz. Peki, kitap fuarında konuşmanın bir farkı var mı?

Bir kitabı yazarken kendi kendinizlesinizdir. Evinizde, oturma odanızda, kitaplarınız ve bilgisayarınızla baş başa bir üretim yaparsınız. Kendi kuytunuzda olur biter tüm bu süreç. Fuarlar ise yazarın kendi dünyasını satırlarıyla sunduğu okurlarıyla göz göze gelme fırsatıdır. Bu çok kıymetli. Benim evimde doğan bir kitabın, hangi evlere, hangi illere, hangi yüreklere girdiğini bire bir görmüş oluyorum. Bu çok heyecan verici. Kitap fuarları bu yönüyle yazarlar için bambaşka bir anlam taşıyor.

- Kocaeli'de fuarda gördüğünüz şey üzerinden soracağım, kitap çocukların toplumun geleceği mi gerçekten? Kesinlikle öyle. Sadece geleceği de değil, aynı zamanda bugünü! Kendi söyleşim ve imzam açısından söyleyecek olursam, yüzlerce çocuk elinde kitabıyla saatlerce söyleşi ve imza için sıra bekledi. Bu benim için şu demek; kitabımı almış, okumuş, bağ kurmuş, yazarıyla tanışmayı önemsemiş, bu niyetle saatlerce bekliyor, bir bedel ödüyor… Okumaya, kitaba, yazara böylesine önem veren bir nesil varken ülkece sırtımız yere gelmez diye düşünüyorum.

Kesinlikle öyle. Sadece geleceği de değil, aynı zamanda bugünü! Kendi söyleşim ve imzam açısından söyleyecek olursam, yüzlerce çocuk elinde kitabıyla saatlerce söyleşi ve imza için sıra bekledi. Bu benim için şu demek; kitabımı almış, okumuş, bağ kurmuş, yazarıyla tanışmayı önemsemiş, bu niyetle saatlerce bekliyor, bir bedel ödüyor… Okumaya, kitaba, yazara böylesine önem veren bir nesil varken ülkece sırtımız yere gelmez diye düşünüyorum.

- Eğitici atölye çalışmaları, paneller ve söyleşiler sayesinde Kocaeli halkı, entellektüel bir seyahate çıkıyor bu fuarla. Kente katkısı ne olur bu fuarın?

Kültür sanat hizmetleri, insan yetiştirmenin tohumudur. Düşünsenize, fuara bine yakın yazar katılıyor. Bambaşka konularda, başka başka söyleşiler yapılıyor. Bir okuldan farkı yok benim gözümde. Kentlerin insan kalitesi açısından gelişmesi adına paha biçilemez hizmetler bunlar…

- Fuarın Kocaeli'de yarattığı etki, diğer belediyeler ve organizatörler için "Ne yapılırsa yapılsın, işte böyle yapılsın!" dedirten bir örnek diyebilir miyiz?

- Fuarın Kocaeli'de yarattığı etki, diğer belediyeler ve organizatörler için "Ne yapılırsa yapılsın, işte böyle yapılsın!" dedirten bir örnek diyebilir miyiz?

Fuara beşinci defa katılıyorum ve her geldiğimde şunu söylüyorum: Davet aldığımda koşa koşa geldiğim fuarların başında geliyor Kocaeli Fuarı. Sistemli çalışan, güler yüzlü ekibi, mekânın rahatlığı ve imkanların fazlalığı, yazarlarla okurları buluşturan platformların sağlıklı yönetimi, size eşlik eden gerek güvenlik gerek imza destek personelinin profesyonelliği… Her bir detayı ince düşünülmüş, önemsenmiş, kaliteden ödün verilmemiş bir fuar Kocaeli fuarı. Kesinlikle diğer belediye ve organizatörler için örnek olacak nitelikte.

- Kitaplarınızda çocuk gelişimiyle maneviyatın iç içe geçtiği bir yaklaşım görüyoruz. Maneviyatın çocuk yetiştirmedeki rolü sizce neden bu kadar önemli ve bunu nasıl dengeliyorsunuz?

Bilimsel araştırmaların bize söylediği bir şey var. İnsan, kendinden üstün bir yaratıcıya inandığı ve bu inancın gerektirdiği sisteme uyumlandığı zaman rezilyansı gelişiyor. Bu psikolojik açıdan ihtiyacımız olan bir sistem. Ben de bir nöropsikolog olarak, çocuğun gelişimine ve psikolojisine dair bilgileri okurlarımla paylaşırken maneviyat şubesinin altını çizmeyi oldukça önemli buluyorum.

- “Bağırmayan Anneler” kitabınız ebeveynler arasında çok ilgi gördü. Bu kitabı yazarken kendi annelik deneyimlerinizden nasıl ilham aldınız? "Bağırmayan anne" olmayı başarabilmek sizce gerçekten mümkün mü?

Kendi anneliğimden fazlaca ilham aldım tabii. Ama asıl ilham, kendi çocukluğumdu. Ben bağırılan, şiddet gören bir çocuk olarak, huzursuz bir evde, mutsuz bir evliliğin içinde büyüdüm. Dolayısıyla şiddetin acısını yakından biliyorum. İşte tam da bu nedenle ebeveynlere gayet samimi bir noktadan “Bunu çocuklara yapmayalım.” diyebiliyorum. Çünkü şiddet davranışlarının acısı kaç yaşına gelirseniz gelin geçmiyor. Bu bağlamda diyebilirim ki, bağırmayan annelik “mümkün” olmanın öncesinde “gerekli”. Şiddetsiz iletişim yollarını her anne baba muhakkak keşfetmeli.

- Günümüzde birçok ebeveyn geleneksel yöntemlerle modern pedagojik yaklaşımlar arasında kalıyor. Siz bu iki yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi anneliğinizde bu iki yöntemi nasıl bir arada kullanıyorsunuz?

Aslına bakarsanız ben insanın psikolojik ihtiyaçlarını kafamda “geleneksel” ya da “modern” diye iki kutucuğa ayırmıyorum. Zaman ne olursa olsun ne kadar değişirse değişsin insanların psikolojik ihtiyaçları değişmiyor. Saygı duyulmak, sevilmek, ilgi görmek, adamdan sayılmak… gibi ihtiyaçlar yüz yıl önce de ihtiyaçtı, şimdi de ihtiyaç. Ben büyüklerimizin çocuk eğitimi yaklaşımını toptan “geleneksel” deyip tü kaka ettiğim bir noktadan ya da bilimsel bulguları “doğrusu budur” deyip yücelttiğim bir noktadan bakmıyorum meseleye. Davranışları, münferit olarak “doğru yaklaşım mı?”, “çocuk için böylesi daha mı faydalı?” veya “bu davranışın zararı var mı?” olarak ayrı ayrı değerlendiriyorum. Zira bilimsel bilgi de tek doğru ve değişmez gerçeklik değildir. Bilgi, değişir. Bilim, değişir. Lakin insanın, insan olma yolculuğundaki ihtiyaçları aynı kalır.

- Hem başarılı bir yazar, danışman hem de anne olarak iki önemli rolü başarıyla sürdürebiliyorsunuz. Annelik ve kariyer arasında denge kurma konusunda neler önerirsiniz?

- Hem başarılı bir yazar, danışman hem de anne olarak iki önemli rolü başarıyla sürdürebiliyorsunuz. Annelik ve kariyer arasında denge kurma konusunda neler önerirsiniz?

Önceliklerinizi belirlediğinizde ve rolleriniz arasında dengeli bir sistem kurduğunuzda sanırım her biri sağlıklı ilerleyebiliyor. Bahsettiğim şey, kadınlar için çok daha zor. Çünkü annelik, babalıktan daha fazla bakım ve etken ilgi gerektiren bir rol. Başlı başına emzirme süreci bile iki yıl boyunca sizi kariyerinizden uzaklaştırabiliyor. Bunlar işin reel kısmı. Ben şu soruları sorarak yolumu çiziyorum; hayatımın önceliği ne? İlk sıraya neyi koyuyorum? Çocuklarımı mı? O zaman annelik rolümün gereklilikleri ilk sırada. Sonra eşim ve evliliğim mi? İkinci pay buraya gidiyor. Sonra işim ve kariyerim mi? Ailemden geri kalan zamanı da burası için programlıyorum. Ama tabii bu benim yöntemim. Neticede herkesin hayat önceliği ve şartları farklı farklıdır.

- Ebeveynlerin hataları: Günümüz ebeveynlerinin çocuklarına yaklaşımda yaptığı en büyük hata sizce nedir? Bu hataların üstesinden nasıl gelebilirler?

Bence en önemli hata, ödevlere yaklaşım konusu. Ev ödevleri ve sınavlar (ben üç harfliler diyorum; malum LGS, YGS ) ev ortamının huzurunu bozan, ebeveyn çocuk arasında çatışma çıkaran konuların başında geliyor. Çocuk okuldan gelip rahatlaması ve okul dışı hayata katılması gereken zamanda odasında sürekli ödev yapmaya mecbur bırakılıyor. Evet, burada sistemin etkisini göz ardı edemeyiz. Lakin biz de bu yarışa çocuklarımızı sürmeye teşneymişiz gibi gözlemliyorum.

Bu konuda ailelere iki önerim var. Birincisi, su akar yolunu bulur. Rahat olun. Akademik olarak başarılı olacak çocuk zaten oluyor. Yeteneği olmayan çocuğu ise ne kadar ittirseniz de olmuyor. Her çocuk üniversite okumak zorunda değil. Farklı kabiliyeti olan çocukları zorla okutmaya çalışmayı doğru bulmuyorum. Aileler rahat ve sakin olsunlar.

İkinci önerim, evimizde bir ilim masası oluşturalım. Tüm ailenin okuduğu, yazdığı, ödevlerin yapıldığı, bilginin, ilmin paylaşıldığı, iletişimin esas olduğu bir masamız olsun. Göreceksiniz ki bilgiyi bu şekilde paylaşmak, çocuğun öğrenme hevesini arttıracak bir etki oluşturuyor. “Hemen odana git, ödevini yap” demekten çok daha işlevsel ve etkili oluyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

- Annelik, çoğu zaman kişinin kendini feda ettiği bir süreç olarak görülüyor. Sizce annelerin kendilerine vakit ayırmaları ne kadar önemli ve bu sınırları nasıl koruyabilirler?

Fedakârlık, kelimesi iki ayrı kelimeden oluşuyor farkındaysanız: Feda ve kâr. Önce bir kârım olacak ki kârımdan birazını feda edeyim. Diğer türlü özveri oluyor; yani anneler hep özünden, kendinden vererek tükeniyor. Anneler nasıl kar eder? Sadece “anne” olmadıklarını; aynı zamanda bir kadın, bir eş, arkadaş, evlat…vs. olduklarını fark edip “rol dengesi” inşa ederek. Her kadının sabah uyandığında ev işlerini aşan hedefleri olmalı. “Ben neden yaratıldım?”, “Dünyada neyi tamam etmek için gönderildim?” sorularının cevabını aramalı. Bu aşkın soru ve hedefler, kesinlikle annelik kalitesini de arttıran şeyler. Kendini arayıp bulan kadın, anneliğini de daha otantik inşa edebiliyor.

- Dijital dünyanın çocuklar üzerindeki etkisi günümüzde ebeveynler için büyük bir endişe kaynağı. Sizce çocukların teknolojiyle ilişkisi nasıl olmalı? Ailelere bu konuda ne tavsiye edersiniz?

Gerçekten kötü bir haldeyiz. Ama sadece “çocuklar” başlığında değil, “yetişkinler” başlığı daha sıkıntılı. Kendimize bir soralım: Bir yetişkin olarak ben, sosyal medya kullanımımı sınırlandıramıyor, kendimi sürekli çevrimiçi tutmak zorunda hissediyor, gözümü açtığımda ilk iş olarak elime telefonu alıyor, ekran süremi 5-6 saatlerde (ya da daha fazla) tutuyor, insanları linçliyor, hakaret ediyor, internet bağlantım kesilse strese giriyor, günümün büyük bölümünü ekran başında geçiriyorsam çocuğuma nasıl sağlıklı örnek olabilirim ki? Yetişkinlerin teknolojiye bakış açısını ve kullanım hatalarını düzene koyarsak çocuklar da düzelir zaten.

- Kitaplardan gerçek hayata: Kitaplarınızda yazdığınız yöntem ve tavsiyeleri kendi çocuklarınıza uyguladığınızda nasıl sonuçlar alıyorsunuz? Teori ile pratiğin örtüşmediği anlar oluyor mu?

- Kitaplardan gerçek hayata: Kitaplarınızda yazdığınız yöntem ve tavsiyeleri kendi çocuklarınıza uyguladığınızda nasıl sonuçlar alıyorsunuz? Teori ile pratiğin örtüşmediği anlar oluyor mu?

Pedagoji, çocuğu kitabına uydurma sanatı değildir. Kitaptaki genel çerçeveyi özümseyip bu genel çerçeve içinde otantik annelik davranışları ortaya koyma sanatıdır. Dolayısıyla tek bir doğru, tek bir davranış yoktur; belli bir çerçeve içinde özgün tutumlar vardır. Annelerin pek çoğu burada yanılıyor. Bununla ilgili bir örnek vereyim. Geçen gün bir anne “Hatice Hanım, siz çocuklarınızın beslenme çantasına not yazıyordunuz. Paylaşıyordunuz. Artık paylaşmıyorsunuz. Rica etsem yeniden paylaşır mısınız? Ben de bakıp yazıyordum” diye mesaj attı. Ona şu cevabı verdim: “Kendi anne yüreğinizden nasıl geliyorsa, çocuğunuza ne söylemek istiyorsanız nota onu yazın. Başka annenin yüreğinden geçenin aynısını yazmak için beklemeyin.” Anlatmak istediğim tam da bu.

- Annelik sürecindeki dönüşüm: İlk anne olduğunuz zamandan bugüne, annelik algınızda nasıl bir değişim yaşadınız? Hangi tecrübeler sizi en çok dönüştürdü?

Ohooooo, çok değiştim, çok. Annelik, çocuğu büyütmekten önce çocuğunun seni büyütmesi yolculuğu gibi gelir bana. En zayıf noktalarınızı, nefsinizi, kibrinizi, köşeli taraflarınızı, kabiliyetlerinizi, duygusal becerinizi, kalbinizin genişliğini ebeveyn olunca derinden deneyimliyorsunuz ve büyüyorsunuz. Ben 22 yaşında anne oldum, bugün 40 yaşındayım. Bunca yılda beni en çok dönüştüren tecrübeler, zor olanlardı sanırım. Örneğin, bir çocuğumun onkolojik şüphesi olan bir rahatsızlık seyri oldu ve benim için oldukça farkındalıklı ve dönüştürücü bir süreçti. Zira ölecek mi diye acı içinde çocuğunuzun ayak ucunda beklerken; kızdığınız, dert ettiğiniz, öfkelendiğiniz, hırs yaptığınız her şey anlamını yitiriyor. Canı üstünde olsun yeter, diyorsunuz.

- Annelik ve çocuk yetiştirme süreçlerinde eş desteğinin önemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda ebeveynlere nasıl bir yol gösterici öneri sunabilirsiniz?

Buna “eş desteği” dersek hata ederiz. Zira hayat müşterektir, ebeveynlik iki kat müşterektir. Çocuğun sağlıklı gelişiminde en az anne kadar baba da önemlidir. Kuş, tek kanatla uçamaz. Çocuğumuzu sağlıklı yarınlara uçurmak istiyorsak çift kanatlı bir yaklaşım mühimdir. Bir babanın çocuğuna bakması eşine yardım değildir; babalığının gereğidir. Bir erkeğin bulaşık makinesini yerleştirmesi eşine yardım değildir; o evde yaşıyor olmasının gereğidir. Rol tanımlarını doğru yapmamız şart. Çünkü zamanın gerçekleri değişti. Eskisi gibi çalışıp para kazanan “dış işleri bakanı” erkekler, evde evin düzenini sağlayan “iç işleri bakanı” kadınlar yok artık. Ya da çok azı böyle diyelim. Kadınların pek çoğu çalışıyor. Dolayısıyla bu zamanın ruhuna uygun yeni tanımlar yapmamız gerekiyor.

Röportaj: Hande İpekgil, Gamze İrez

Instagram 

Threads

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam