Uluslararası Tüketici ve Duyusal Bilimler Konferansı Consense 2024’te En Stratejik Mesele: Gıdanın Geleceği
Bu özel bir röportaj oldu. Gıda mühendisi Ebru Akdağ ile yaptık. Kendisi bir mücadele insanı. Onu tanıdığımız alan “gıda hurafeleri”. Hatta geçtiğimiz yıllarda yazdığı Soframızdaki Hurafeler kitabıyla, gıdayla ilgili hurafeleri, söylentileri, yalanları kaleme dizdi. Onu daha önce de Instagram’daki “gidahurafeleriavcisi” hesabıyla takip ediyorduk. Onu Consense 2024 Fuarı’nda yakaladık. Uluslararası Tüketici ve Duyusal Bilimler Konferansı (CONSENSE 2024) olarak adlandırılan etkinlik, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin (İTÜ) Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde yapıldı. Orada da sevgili Ebru Akdağ ile güzel bir sohbet yaptık.
Bir kere Consense 2024’e dair pek çok not aldım. Bunlar benim yorumlarım değil, konferanstan alınan notlar. Bu notlara göre;
Bu önemli konferanstan notlar verdikten sonra röportaja dönelim.
- Peki bu olgu, buradaki okuryazarlık nasıl oluşur?
Ayrıca gıda okuryazarlığımızı geliştirmenin sürekli bir süreç olması gerektiği de bilinmelidir. Bilim ve teknoloji geliştikçe, öğrenilmesi gerekenler de artacaktır. Bu yolculukta bilimin doğası gereği bazen daha önce bildiklerimizi farklılaştırmamızın da doğal olduğu ve eskisiyle çelişen bilimsel bir bulgunun şüphe değil, bilime güveni perçinlemelidir. Bilim ve teknolojideki ilerlemelerle birlikte yeni bilgiler, daha iyi uygulamalar ve hatta önceki anlayışlarımızı sorgulayan bulgular ortaya çıkabilir.
Bu yolculukta, insanların hem yeni bilgilere açık olması hem de bu bilgileri eleştirel bir gözle değerlendirebilmesi büyük önem taşır. Bu da, gıda okuryazarlığının sadece bilgi edinmek değil, aynı zamanda bu bilgiyi güncellemek ve sürekli olarak anlamlandırmak üzerine kurulu bir yolculuk olduğunu gösterir. Tıpkı Alvin Toffler’ın ünlü sözündeki gibi “21. yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil; yanlış öğrendiklerini unutamayan, yeniden öğrenmeye, değişime ve dönüşüme açık olmayanlar olacaktır.”
- Her konuda etkileyiciler olduğu gibi, influencerlar gıdada da etkili. Gıda influencerlarının negatif ve pozitif etkileri neler?
- Peki bu insanların olumsuz tarafları?
Bir de işin olumsuz tarafına bakmak gerekiyor. En sık rastladıklarımız arasında bilimsel dayanağı olmayan diyetler, 'mucizevi' gıdalar ve yasaklı listelerle insanları yanlış yönlendirenler oluyor. Kuşkusuz bu ciddi bir toplum sağlığı riski oluşturuyor. Bazıları ise sürekli olarak yeni ürünleri tanıtarak tüketim kültürünü pekiştiriyor. Gördüğünüz gibi sosyal medya üzerinden ürün tanıtımları yoğun bir şekilde yapılıyor ve bu, tüketicilerde gereksiz tüketim alışkanlıklarına yol açabiliyor. Biliyoruz ki bunların bir kısmı şeffaf olmayan sponsorlu içeriklerle taraflı olmasına rağmen tarafsızmış gibi algı yaratmaya çalışıyor.
Gerek geleneksel gerekse sosyal medyada, gıda alanındaki bilgi kirliliği yaratan açıklamalara yönelik ciddi bir denetleme ve yaptırım söz konusu olmaması da en önemli eksikliklerin başında geliyor. Her isteyen her istediğini söyleyebilmesi, bilgi kirliliğinin geometrik bir şekilde çoğalmasına neden oluyor ve bununla mücadeleyi de her geçen gün daha zorlu hale getiriyor.
- Biraz fütürizm diyelim. Sence geleceğin gıdaları nasıl olacak?
- Peki Ebru. Bu kapsamda, geleceğin gıdalarına yönelik tahminleri özetlemeni istesem ne dersin?
Şöyle yorumlardım. Bunlar rasyonel tahminler olsun.
Bitki bazlı proteinler ve ürünler, sürdürülebilirlik ve sağlık odaklı beslenmenin temel taşı olacak.
Laboratuvar (Hücre Kültürlü) hayvansal ürünler, yani hayvan kesimine gerek kalmadan, hücre kültürüyle üretilen et ve süt ürünleri yaygınlaşacak.
Fermentasyon teknolojileriyle geliştirilen yeni jenerasyon gıdalar, besleyici ve sürdürülebilir protein kaynakları sunacak.
Yüksek protein içeriğine sahip böcekler, alternatif bir protein kaynağı olarak gıda sistemine entegre edilecek.
Hayvansal ve bitkisel proteinlerin bir arada bulunduğu hibrit gıdalar, protein tüketiminde yeni bir denge sağlayacak.
Yoğun yaşam tarzlarına uyumlu besin takviyeleri ve haplar, temel besin ihtiyacını karşılayan pratik çözümler sunacak.
Algler ve su bitkileri, çevre dostu ve yüksek besleyici özellikleriyle geleceğin protein kaynağı olacak.
3D baskı teknolojisi ile kişiye özel, yaratıcı ve besleyici gıdalar üretilebilecek.
Temeli NASA’da atılan havadaki karbon dioksiti fermentasyon ile proteine dönüştürülmesiyle, sürdürülebilir ve düşük çevresel etkiye sahip bir gıdalar yaygınlaşacak.
- Özel bir konudan soru gelecek. Çok popüler olan kişiselleştirilmiş gıdalar hakkında ne düşünüyorsun?
- Peki bir tarım ülkesi dediğimiz Türkiye için biraz da üretime dair soralım. Inovatif gıda, Ar-Ge, Ür-Ge Türkiye’de doğru yapılıyor mu bunları daha doğru yapmak Türkiye’ye ne sağlar?
Ülkemizde inovatif gıda, Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) ve Ür-Ge (Ürün Geliştirme) çalışmaları, gıda sektöründe gelişen bir alan olmasına rağmen, hala istenen düzeyde sistematik ve yaygın bir şekilde yapılmıyor. Türkiye’de, sahip olduğu zengin tarım ve gıda kaynakları potansiyeline rağmen, bu alanlarda daha fazla yatırıma, inovasyona ve stratejik planlamaya ihtiyaç duyulduğu çok açık. Halbuki bu çalışmaların daha doğru ve sistematik bir şekilde yapılması, Türkiye'ye birçok ekonomik, çevresel ve sosyal fayda sağlıyor.
Ülkemizin hali hazırda bu alanda geri kalmasının nedenlerinin başında Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarının düşük paya sahip olması geliyor. Türkiye’de Ar-Ge’ye ayrılan bütçeler, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında daha sınırlı kalıyor. Bazı büyük şirketler Ar-Ge merkezlerine yatırım yapması çok umut verici, ancak ülkemiz gıda sektörünün çok büyük bir bölümünün orta ve küçük işletmelerden ve dolayısıyla küçük bütçeli şirketlerden oluşması, devletin sağladığı desteklerin ise sınırlı kalması temel engeller arasında.
Öte yandan Türkiye, tarım, gıda işleme, yerel ürünler ve gastronomi alanlarında büyük bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyel yeterince yenilikçi yaklaşımlarla değerlendiremiyoruz. Geleneksel ürünlerimizin çok kıymetli, onları kaybetmemekle beraber, geleneksel ürünlerden katma değerli geleceksel alternatifler çıkartmayı da bilmeliyiz.
Türkiye'de üniversitelerle gıda sanayisi arasında daha güçlü bir işbirliği özendirilmeli. Akademik çalışmaların daha tasarım aşamasında sanayiye ve ticarileşmeye dönüşmesi hedeflenmeli. Potansiyellerin değerlendirilebileceği, ihtiyaçların karşılanacağı, tabiri caiz ise rafta kalan makalelere değil, sanayinin yapraklarını eskittiği çalışmalara ihtiyacımız var.
Türkiye, inovatif gıdalar ve gıda teknolojileri alanında güçlü bir Ar-Ge ve Ür-Ge altyapısı geliştirirse, küresel pazarda daha rekabetçi hale gelecektir. Özellikle endemik çeşitlerin değerlendirildiği bitki bazlı gıdalar, sürdürülebilir ambalajlar, fonksiyonel gıdalar ve yüksek teknolojili üretim yöntemlerinde inovasyon, Türkiye’yi uluslararası alanda öne çıkarabilir.
- Gıda israfı hakkında ne düşünüyorsun kısaca?
- Ebru. Dijital tarım uygulamaları ve markalı gıdalar konusunda Türkiye’nin ürünlerin ekonomik projeksiyonu ve bunun Türkiye açısından önemi nedir?
- Ebru acaba Türkiye’de dijital tarım uygulamalarının önünde önemli engeller var mı?
Kesinlikle var. Geçimlik çiftçilik, çiftçilerin yaşlanması, dijital okuryazarlık eksikliği ve gençlerin tarıma ilgisinin düşük olması, bu engellerin başında geliyor. Küçük çiftçiler, maliyetli dijital tarım teknolojilerine yatırım yapma konusunda doğal olarak isteksizler ve teknolojiyi kullanmakta zorluk çekiyorlar. Teknolojiyle daha barışık olan genç nüfus ise çiftçiliğe ilgi duymuyor. Ayrıca, kırsal bölgelerdeki internet altyapısının yetersizliği, devlet teşviklerinin azlığı ve tarımsal kooperatiflerin yetersizliği de dijitalleşmeyi zorlaştıran diğer faktörlerdir.
Bu sorunların aşılması için çiftçilere dijital okuryazarlık eğitimleri verilmesi, gençlerin tarıma çekilmesi, teknolojiye erişimin kolaylaştırılması, altyapı yatırımları yapılması ve kooperatiflerin güçlendirilmesi gibi çözümler ön plana çıkıyor. Bu şekilde Türkiye'nin tarım sektörü dijitalleşmenin getirdiği faydalardan daha fazla yararlanabilir ve tarımda verimlilik artışı sağlanabileceğine inanıyorum.
Ülkemiz gıda sektörünün uluslararası arenada markalaşmış örneklere sahip olması çok mutlu edici. Ancak burada da daha fazla örnekle dünya markası çıkarmamız gerekiyor. Markalı gıdalar, gıda ürünlerinin belirli kalite standartlarına uygun şekilde üretilip pazarlanarak daha yüksek katma değer yaratan ürünler. Markalaşma, gıda ürünlerinin yalnızca yerel pazarlarda değil, uluslararası pazarlarda da daha rekabetçi hale gelmesini sağlar. Türkiye’nin yerel lezzetleri, coğrafi işaretli ürünleri ve geleneksel gıda ürünleri, markalaşma stratejileriyle küresel pazarlarda daha fazla talep görebilir.
- Bir de Türkiye’nin yerel ürünlerin uluslararası alanda markalaşması konusunda ne deriz?
- Son sorum olacak Ebru. Türkiye’nin gıda markalaması konusunda avantajları ve dezavantajları nelerdir? Sektörel dinamikleri nasıl bu alanda?
Türkiye’nin gıda markalaması konusunda çeşitli avantajları bulunuyor. En başta zengin tarımsal çeşitliliğimiz ve coğrafi konumumuz çok önemli avantajlardan. Coğrafi işaretli ürünler de Türkiye'nin özgün ve kaliteli gıda ürünlerinin uluslararası pazarda fark yaratmasını sağlayabilir. Ülkemizin Mezopotamya topraklarında doğmuş zengin mutfak kültürü ve yüksek potansiyelli gastronomi turizmi markalaşma için yolumuzu açabilir.
Öte yandan var olan bazı dezavantajlarımızın üstesinden gelmeyi öğrenmeliyiz. En başta küçük ölçekli ve dağınık üretim yapışı ile markalaşmanın bir hayal olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Bazı durumlarda yetersiz kalite standartları, kontrolsüz pestisit kullanımı ve sertifikasyon eksikliği, uluslararası pazardaki rekabette elimizi zayıflatıyor. Gıda güvenliği ve izlenebilirlik konusundaki eksikliklerimiz, Türk gıda markalarının uluslararası pazarlarda yeterince tanıtılmaması, potansiyel müşteri kitlesine ulaşmayı zorlaştırıyor. Yine yüksek teknoloji ve inovasyonun sınırlı kullanımı, gıda markalarının kalite ve rekabet gücünü azaltıyor.
Ebru Akdağ kimdir?
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!