Beynimizin esas işi: Örüntü algısı
'Harfleri karıştırılmış bir metinden, arka arkaya dizilmiş farklı ses frekanslarından, gün içinde karşılaştığımız ilgili-ilgisiz birçok ipucundan anlamlar üreten bu sistem, zihnimizin örüntü tanıma sistemidir ve farkında olmasak da yaşamımızı etkileyen irili ufaklı tüm kararlar, bir şekilde bu sistemin karmaşık bilgi işleme süreçlerine bağlıdır.
Zihnimizin önemli yeteneklerinden bir tanesi etrafımızda gözümüze çarpan her şeyi kendisini oluşturan bileşenleri ayırmak ve bu bileşenleri ayrı ayrı inceleyerek bütünü nasıl meydana çıktığı hakkında fikir yürütme yeteneğidir. Aslına bakarsanız duygularımızla dünyayı tanımlamamız ve anlamlandırmamız, aslında büyük oranda bu örüntü algısı ile ilgilidir. '(S. 256, 263 Sinan Canan, Değişen Beynim)
Prof. Canan kitabında örüntü algısı konusunda ayrıntılı açıklamalar yapmış. Ancak ben konuyu çok kısa olarak açıklayayım:
Öncelikle beynimiz hayatta kalmak, beslenmek ve üreme şansını arttırmak için evrilmiş, şekillenmiştir. Doğadaki tüm canlılar gibi insan da çevresinde faydalı, zararlı, hatta ölümcül tehdit olacak nesneler, başka canlılarla, olaylarla çevrilidir. Doğal olarak hayatta kalmak için etrafında olan biten her şey hakkında mümkün olduğu kadar bilgi sahibi olması çok önemlidir. Bu yüzden beyin, düşünceden eyleme, öğrenmeyle yönelik yapılan her aşamayı ödüllendirir. Bu yolla bireyi öğrenmeye, keşfetmeye motive eder. Çünkü belirsiz bilmediği şeyler tehlikeli, zararlı ya da tam tersi faydalı da olabilir. Dolayısıyla beyin, ne yapacağına, nasıl davranacağına karar vermek için bunların ne olduğunu ne işe yaradığını keşfetmek, öğrenmek üzere donanmıştır. Bu yüzden beyin, göze gelen verilerden anlamlı bir sonuç oluşturmak için gördüğü şeyle ilgili örüntüyü takip eder ve parçalı bilgilerden bütünü oluşturur. Örneğin yeşil yaprakların arkasındaki kamufle olmuş bir aslana ait göze gelen parça parça sarı benekleri birleştirir ve yaprakların arkasında bir aslan olduğunu anlar.
Özetlersek, görme olayında beyin, tümüyle görüntülerin hafızalardaki kayıtlı bilgileriyle karşılaştırılarak anlamlı bir sonuç çıkarır. Örneğin, sinemada dev perdede izlediğiniz filmlerdeki insanları, arabaları, nesneleri yakın planda görünce bunlar dev gibi, neden bu kadar büyük diye düşünmediğiniz gibi aynı filmi cep telefonunuzda izlediğinizde aynı araba ve insanlara bunlar ne kadar küçük karınca gibi demezsiniz. Çünkü beyinde bu nesneler doğal ölçülerindeki boyutlarında ortalama bilgileriyle kayıtlıdır. Beyin oradan tahmin ederek size görseli oluşturur. Onun için size normal gelir ve şaşırmazsınız. Özetlersek beynimiz gördüğü şey ne kadar karmaşık, belirsiz olursa olsun illaki onun ne olduğu, nasıl bir şey olduğunu öğrenmek, tahmin etmek şeklinde evrilmiştir. Konumuza dönersek beyin soyut resimlere baktığında da aynı yöntemleri kullanır.
Renkler, formlar, çizgilerden oluşan soyut bir resim izleyen her beyin, evrimsel yapısı gereği, bilincinde olsun olmasın, zorunlu olarak bu karmaşık görüntüde bir örüntü arar, bütüncül bir sonuç arar, ne olduğunu bilmek ister. Ve çeşitli karmaşık işlemler yoluyla bir bağlam oluşturup kendince anlamlı hale getirmeye çalışır. Böyle evrilmiştir, mekanizma böyle işler.
Her neyse, bu konularla ilgili beynimizde çok şaşırtıcı özellikler vardır. Örneğin eğer beynin yapısına bakarsanız aslında beyin belirsizlikten soyuttan haz etmez hatta nefret eder. Aynı şekilde tesadüfleri de sevmez. Bu konuyu işleyen Prof V. S. Ramachandran’ın kitabındaki “Tesadüflere duyulan tiksinti” başlığından alıntı aktarayım. “Beyniniz tesadüflerden kaçmak için sürekli akla yatkın genel bir alternatif yorum peşine düşer.” (Öykücü Beyin. S.305)
Soyut resme doğru gözlükle bakmak için mecburen beyinle ilgili bu çok şaşırtıcı gerçeklere devam edeceğim.
Instagram
X
Facebook
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio