Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Levent Uysal Yazio: Gelecek Kuşaklar ve Kuşak Teorileri 1
Şu an hissettiğim en büyük başarısızlığımı söyleyeyim mi? Oğlum Efe ile şu anda doğru diyalog kuramamak. Onun beni anlamaması, benim onu anlayamamam. Ya da böyle düşünüyor olmamız. Bunu elbette psikologlarla konuştum, farklı yollar,
farklı seçimler var. Üç tane negatif durum var bu geçiş evresinde, bunu görüyorum. Bu süreci en iyi şekilde yönetmeye çalışıyorum. Elbette benim de hatalarım oluyor, kendime öz eleştiri getiriyorum bu süreçte. Kuşakları anlamamak. Hüsran gibi bir şey iş yerinde, sosyal hayatta, evinde… Sanırım en büyük uğraşlarımızdan biri anlamak olmalı.
Bakın bir anekdot ile anlatayım bunu.
Örneğin, mütevelli heyet başkanlarının %80’i aynı tip giyiniyor.
Bu role, bu uygun olarak içselleştirmişler. Ama bana göre, gençlerle çalışıyoruz, bu yüzden o gün uyandığımda kendimi ne iyi hissettirecekse onu giyiyorum. Ayrıca gençler neyden hoşlanıyor, neyi takip ediyor bunları da inceliyorum. Çünkü aynı dili konuşmazsak anlaşamayız. Bunun için, ben diğer meslektaşlarıma göre farklıyım, ama topluma ve kendime göre olması gerektiği gibiyim. Kurallı uyumsuz. Gençlerle bir söyleşim varsa, gidip kravat ceket vs gibi sıkıcı bir öngörüntü ile başlamaya gerek yok. Onlardan biri olduğumu hissederlerse, benim sözlerime değer vereceklerini düşünüyorum. Yoksa ‘öteki’ olurum. Sıkıcı olurum. Okulun müdürü olmak ile okulun kurucusu ve destekleyicisi olmak arasında fark var. Kurucu ve destekleyici, iki taraf arasındaki dengeyi kuran, iki tarafı da dinleyen, kurumdan fayda sağlayan
tiplerin rol modeli olmalı. Onlardan biri olmalı. Kuşakları anlamak zorundayız, onların içinde erimeliyiz.
Biraz kuşaklardan söz etmek istiyorum.
Türkiye’de şu an beş kuşak birlikte yaşıyor: 1927-1945 arası doğan Sessiz Kuşak, 1945-1964 arası doğan Bebek Bombardımanı Kuşağı, 1965-1979 arası doğan X Kuşağı, 1980-1999 arasında doğan Y Kuşağı ve 2000-2018 arasında doğan Z Kuşağı.
İki dünya savaşı arasında doğmuş olan Sessiz Kuşağın artık neredeyse tamamı iş yaşamında aktif olarak bulunmuyor ancak bu kuşak, sıkı çalışmayı, saygıyı ve sadakati çalışma dünyasına yerleştiren kişiler. İsmin tam nereden geldiği bilinmese de, bu kuşağın pek çoğunluğu, o dönemde fikir beyan etmenin tehlikeli olduğunu düşünüyordu. İlk defa 1961 yılında, Time Magazine, “The Younger Generation” makalesinde bu terimi kullandı. Bu kuşak, Birinci Dünya Savaşı sonrası Büyük Buhranın çocukları ve İkinci Dünya Savaşını en yakından deneyimleyenlerden. Pek çoğu ailesini ve sahip olduklarını kaybetti ve yerinden edildi. Dünya Savaşı sonrası hem ekonomik sorunlar devam etti, hem de ağır siyasi rejimlerin baskısı altında kaldı. Kendinden bir önceki jenerasyonun yaptığı gibi sisteme karşı durmak yerine, sistemle birlikte çalışan bir kuşak oldu. Başlarını aşağıda tutan, çok çalışan, kurallara uyan, risk almayan kişilerden oluşuyordu.
Savaş sonrası, genişleyen ekonomi ve artan yaşam standartlarıyla birlikte, ortaya çıkan nüfus artışının çocukları ise bebek bombardımanı kuşağı olarak adlandırılır. İletişim şekli olarak yüz yüze sohbeti tercih eden, geçmiş öğretileri kullanarak çözüm arayışında olan, çalışma hayatları boyunca emeklilikte rahatlık ve düzenli bir hayat hayali kuran bir nesildir. Eğitim hayatlarında ise geleneksel sınıflara alışıktırlar ve soru-cevap tekniği, geri bildirim, derse katılım ile öğrenirler. Öğrenme süreci için otorite figürü olan öğretmene ihtiyaç duyarlar. Önceki kuşağa göre daha varlıklı, daha aktif, bedenen daha fit ve dünyanın geleceğine dair daha iyimserdirler. Bu kuşağın en fazla eleştirildiği özellikleri ise, tüketim davranışlarındaki artıştır. Diğer kuşakların, gereksiz olduğunu düşündüğü alış-veriş alışkanlıkları olabilir. Bu kuşak, rasyonel aklı ve düşünmeyi temsil eder. Hem çocuklarına hem annelerine bakmış bir nesildir ki bu sebeple, kalabalık ailelerin son temsilcisi olarak görülebilir.
İngiltere ve Birleşik Devletler örneğine bakarsak, bebek bombardımanı kuşağı bugün nüfusun büyük bir bölümünü kapsamakla birlikte, ev, araba ve gemi gibi malların yüzde seksenini ve cilt ürünleri gibi kozmetik ürün alımının da yüzde ellisini oluşturuyor.
Buna bağlı olarak, bu kuşağın büyük bir bölümünün 2007-2009 yıllarıyla başlayarak emekli olmasının, ekonomide yavaşlamaya sebep olduğu da görülmektedir. Bu kuşak aynı zamanda, oy verme yüzdesi en yüksek olan kuşak.
Şu anda 30-40 yaşlarında olan X Kuşağı; darbeler, Vietnam Savaşı, Berlin Duvarının yıkılması, Soğuk Savaşın bitmesi gibi tarihi süreçlere tanık olmuş bir nesildir. Bebek bombardımanı kuşağının aksine, ekonominin büyüme eğrisinin yavaşlaması sonucu, yüksek yaşam beklentilerini karşılayamamıştır. Bu sebeple de daha talepkârdırlar. İş değiştirme yatkınlıkları vardır, çeşitliliğe açıktırlar ve farklılıkları sağduyu ile karşılarlar, bireyseldirler, kendi özyönetimleri vardır ve kendi kendine çalışarak ve okuyarak öğrenebilen bir nesildir. Öğretmenler artık onlar için idol değildir. İletişim şekli olarak, önceki kuşağın aksine telefon ve bilgisayara alışmışlardır. Gelecekle ilgili, iş-hayat dengesini sağlama endişeleri vardır.
Önceki kuşağa göre, X Kuşağının aileleriyle ilişkileri daha problemlidir ve ebeveyn gözetimleri daha azdır çünkü boşanma gibi bir kavramla tanışmışlardır. Bu bağlamda, sosyal değerlerin farklılaştığı bir dönemde çocukluk geçirdikleri söylenebilir. Sonuç olarak daha bireyci, bağımsız, pragmatik ve eleştireldirler.
Milenyum Kuşağı olarak da adlandırılan Y Kuşağı; globalleşmenin, aşırı bireyciliğin ve medyanın etkisi altında büyüdüğünden, gerçekçi olmayan taleplere sahip olabiliyor.
Özellikle iletişim teknolojisi konusuna hâkim olan bu kuşak, diğer kuşaklara bakıldığında en esnek yapıdaki kuşaktır. Farklı iletişim şekillerine hâkimdir. Bireyciliğin altında büyüseler de grup çalışmasına yatkındırlar ve etkin olarak başkalarıyla çalışabilmektedirler. Problem çözme yetenekleri gelişmiştir ve farklı kaynakları kullanabilmektedirler. Beyin fırtınası ile çözüme ulaşmayı tercih ederler, sorgulama güdüleri fazladır çünkü ne kadar fazla bilgi ve fikrin olduğunu bilirler, buna ulaşabilirler.
Kendi öğrenme biçimlerine tamamen ters olan, geleneksel eğitim anlayışının problemlerine, ezberci sisteme ve sınavlara; kendinden önceki kuşaklardan kat be kat fazla maruz kalmışlardır. Bu sebeple de eğitim kurumlarına yabancılaşmışlardır. Okulu yaşamın bir parçası olarak görmek yerine, yaşama başlamak için bir araç ve zorunlu bir yol olarak görürler. Geleneksel eğitim anlayışının dışındaki her alanın aslında keyifli bir öğrenme ortamı yaratacağını düşünürler ve kendi öğrenim süreçlerini düzenleyebilirler. En büyük problemleri, geleneksel eğitim anlayışının,
düzenledikleri teknolojiyle iç içe olan öğrenme süreçlerini anlayamamasıdır.
Sürecin tadını çıkarmak isterler. Saygının hak edene sunulması gerektiğine inanırlar. Harekete geçmek için anlam ararlar ve aynı anda birden fazla işi yapabilirler. Statik kalmazlar ve daha fazla deneyim için iş değiştirmekten korkmazlar. Sosyal medyaya fazla anlam yüklerler ve bu şekilde sosyalleşmekten rahatsızlık duymazlar. Belki de önceki kuşaklarla en fazla anlaşamadıkları nokta bu olabilir.
Yorum Yazın