Instagram’da Sürekli Story Paylaşma İhtiyacı Hissediyorsanız Sizin İçin Kötü Bir Haberimiz Var!
Sosyal medyada paylaştığımız her şey biz her ne kadar farklı biri izlenimi bıraktığımızı zannetsek de bizden izler taşır. Bu izler öylesine derin olabiliyor ki yapılan araştırmalar Instagram'da sık story paylaşma güdüsünün altında yatan farklı kodlar olduğunu söylüyor.
Neler söylüyorlar, kulak verelim.
Instagram paylaşımlarımız birkaç tıkla bizlerin emrinde olsa da kontrolü direkt olarak bizde değil. Bizim farkında olmadığımız çokça gösterge de paylaşımların ardında saklı.
Kontrollü ölçümlerde bu sistemin %70 oranında doğru teşhiste bulunduğunu da belirtelim.
Sistem şöyle çalışıyor: Dr. Christopher Danforth'a göre kişilerin story ve fotoğraf paylaşma sıklığı arttığında sistem olası bir akıl sağlığı sorunu için tetikleniyor, ölçümler başlıyor.
Kişiler doktora gittiklerinde teşhis edileceklerinden haberdar oldukları için söylemlerinde kimi değişikliklere gidebilseler de analiz edildiklerini tahmin etmedikleri Instagram gibi bir sosyal mecradaki rahatlıkları araştırmacıları doğru sonuca yaklaştırdı.
Artan sıklığa bakılarak ön teşhis koyulan kişiler üzerinde yapılan detaylı muayenelerde 166 katılımcının 71'inde tutarlı sonuç ortaya çıktı.
Sık story ve fotoğraf paylaşma güdüsü depresif ruh halinin kuvvetli yansımalarından biriydi fakat tek etkili unsur değildi.
Paylaşımlardaki renk dağılımı da diğer bir tetikleyici olarak ölçüldü.
Mavi, siyah, gri tonlarının yoğun olduğu paylaşımlar görece daha sağlıklı kişilerin tercih etmediği türdendi.
Story ve paylaşımlarda filtre kullanımı da önemli bir belirleyiciydi.
Depresyon eğilimi olan katılımcılar daha az filtre kullanıyor, daha sade görüntüler paylaşma eğilimi gösteriyordu. Örneğin bir filtre kullanıyorlarsa o filtre genellikle Inkwell oluyordu, yani fotoğrafı siyah beyaz hale getiren, renkleri basite indirgeyen bir filtre.
Görece daha sağlıklı katılımcılar fotoğrafların renklerini daha parlak hale getiren filtreler kullanıyordu.
Tabii filtreler ve paylaşım sıklığından net, köşeli bir sonuca varmak mümkün değil. Çalışmayı yürüten Dr. Danforth da her ne kadar tutarlı sonuçlara erişseler de yanılma paylarını yüksek görüyor, kullandıkları yöntemin modern yöntemlerin bir adım gerisinde olduğunu kabul ediyor.
İlginç bir noktaya daha odaklandı araştırma ekibi, çalışma paylaşım sıklığının yanında paylaşılan objeleri de ele aldı.
Hayatından kesitler paylaşmaktan çekinen, bu yönüyle daha az paylaşımda bulunan kişilerin de ilginç biçimde depresyona yatkın olduğu sonucuna ulaşıldı.
Bir yandan da paylaşım sıklığı görüldüğü üzere iki ayrı belirleyici olarak anıldı, ilkinde sık paylaşım diğerinde ise kişinin hayatından kesitleri nadir paylaşması depresyon belirtisiydi. Birbiri arasında bu denli geçişken formüllere bakarak tek bir kural olmadığından bahsetmek zor olmasa gerek.
Sosyal medyanın, özel olarak da Instagram'ın bizleri gerçeklikten söküp alma konusundaki becerisinden hepimiz haberdarız.
Tehlike, bu farkındalığın güvencesiyle sosyal medyaya ayrılan zamanda kısıtlamaya gitmemenin bir noktadan sonra iradeyi devre dışı bırakmasında. Bu noktadan sonra depresyonun kilidini açacak biçimde sosyal medyaya entegre olmak, sık paylaşım yaparak da bu tetiklenmeyi sürekli güncellemek işten bile değil.
Sözün özü, sık paylaşım sosyal uyum eksikliğinde de rol oynuyor, dolaylı olarak yine depresyonun kaynaklarından biri oluyor aslında.
Çalışma sonrasında klinik ölçümlerin bile zorlandığı depresyon teşhislerinde bu tip değişkenleri kullanmak gelecekte yöntemlerin iyiden iyiye değişebileceğini düşündürdü. Tabii hayatımızda bir nevi hobi olarak yer verdiğimiz sosyal medyanın olası hastalık teşhislerimiz için kullanılacak olmasına sevinmek çok da kolay değil.
Yorum Yazın
şey var bi de kendi storyini 162773 kere oynatmak
Allah kimseyi Whatsapp'ta story paylaşacak kadar düşürmesin.
Niye kardeş açıklar mısın ?
bu haberi story'imde paylaştım