Bizler gerçekten bu hayatın her şeyinin farkında mıyız, yoksa bir rüyanın ya da bir uykunun içinde mi yaşıyoruz da farkındalığımızla bir 'şuur sıçraması' yaparak uyanabilmek üzere bir durumun mu içindeyiz?
Gördüğünüz bir rüyanın içine gelinse ve size 'Şu anda bir rüyanın içindesiniz, gelin bu rüyadan uyanalım.' denilse, 'Hayır, zaten sizi karşımda görüyorum ve her şey zaten gerçek, ben neyin içinde uyanayım?' diyebilirsiniz. Çünkü kişi, uyanık olduğunu zanneder. Oysa her birimiz, aslında kendimizden yansıyarak yaratılan bir rüyanın içindeyiz. Nasıl ki ruhsal rüya dediğimiz o hâlin içerisinde görülen her şey beynin içinde oluşuyorsa – o gün yaşananlar, hissedilenler, görülenler, istekler ve tüm deneyimler bir mesaj niteliğinde özümüze yansıyorsa – bu fiziksel hayat dediğimiz rüya içinde de aynı şey geçerlidir.
Bu noktada, tıpkı ruhsal rüyada olduğu gibi, bu hayatın da bir rüya olduğunu fark etmek çok önemlidir. Peki, bu farkındalık nasıl mümkün olabilir? Öncelikle, hayatımızdaki olayların bir 'matematiksel düzen' olduğunu fark etmeliyiz. Çocukluğunuzdan itibaren yaşadığınız olaylara dikkat edin. O olayların benzerlerini, farklı görüntülerle de olsa yaşamaya devam ettiğinizi göreceksiniz. Annenizle yaşadığınız bir durumun, ilerleyen yıllarda farklı 'dişi enerji', madde, dünya, para ya da ekonomiyle benzer şekilde tekrarlandığını fark edebilirsiniz. Ya da babanızla ilgili bir durum, gelecekle ilgili planlarınızda, ruhsal tarafınızda ya da manevi enerjilerinizde benzer şekilde karşınıza çıkabilir. Eğer dikkatle bakarsanız, bu döngüleri görebilirsiniz.
Bedeninizdeki organlar dahi bu döngülerin bir parçasıdır. Örneğin, sağ organlarınızda ya da belirli bir elementle ilişkilendirilen bölgelerde, babanızla ilgili konuların tekrarlandığını fark edebilirsiniz. Tıpkı 'Fibonacci dizilimi' gibi, kainatın içinde her şey fraktal bir düzenle tekrar tekrar yenilenir. Bu kodlama, bu sistem, tamamen bir simülasyonun parçasıdır ve bu simülasyon, bizim kendi içimizden yansıyarak oluşur.
Diyebiliriz ki; sen öyle mükemmel bir sistemsin ki, hayat dediğin şey senden yansıyor. Hayatın yönetmeni, yapımcısı ve başrol oyuncusu sensin. Diğer her şey ise belki de figüranlardan ibaret. Ancak bu roller, senin ifadelerin, hallerin, duyguların ve düşüncelerinle senden yaratılır ve sen eğer bu sahnenin tamamen kendinden yansıdığını fark edemezsen, çektiğin filmin içinde bir figüran gibi oynamaya devam edersin. Bu filmin yazarı, yönetmeni ve yapımcısının sen olduğunu fark ettiğin anda ise uyanış, farkındalık başlar. O zaman, hangi duygu ve düşünceyle neyi yarattığını, hangi olayları hayatına çektiğini ve bu rüya dediğin hâl içinde nasıl bir gerçeklik oluşturduğunu görebilirsin.