onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Fırat Tanış: Kendimce Bir Adalet, Eşitlik Anlayışım Var

Fırat Tanış: Kendimce Bir Adalet, Eşitlik Anlayışım Var

Demokrat Haber
23.01.2015 - 10:59 Son Güncelleme: 23.01.2015 - 12:24

Kimi zaman “F Tipi” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da” gibi filmlerle izleyicisinin karşısına çıktı, kimi zamansa “Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam” ya da “Geniş Aile”de… Fırat Tanış bu yoğun temposuna bir de müzik ekledi. Dinleyicileri uzun zamandır onun performanslarını takip etse de ilk albümünü Jehan Barbur’un prodüktörlüğünde çıkarttı. Her ne kadar adını “İblis” değil “Mor’üyalar” koymak durumunda kalsa da… En tepkili olduğu şeylerden biriyse kendisinin ideolojilerle anılması. Bu konuda da net konuşuyor, kendini “Sosyalist ya da komünist değilim” diye ifade ediyor ve ekliyor: “Kendimce adalet anlayışım var. Bu bazen birileriyle çakışıyor”

Albümünüzün “İblis” adıyla çıkacağı duyurulmuştu. Ancak “Mor’üyalar” adıyla yayınlandı. Neden adı değişti?

Benim bir kızım var. “İblis” adında bir albüm çıkartamazdım. Çünkü İblis İslam edebiyatında da, tasavvufta da hep vahşi şeyler yapar. Sırf bu nedenle bana “Neden adı İblis!?” diye tepki gösterecekler var.

“İBLİS GÜZEL ŞARKI YANLIŞ ZAMAN”

Şarkının sözleri de iddialı. “Cennette kaybolmuş İblis yürüyor, Zemzemin sarhoşu olmuş dönüyor İblis” diyorsunuz.

Bana tepki gösterecek olanlar belki dinlememiş olacaklar. Sadece kapaktaki “İblis” yazısını, benim boynuzlu fotoğrafımı göreceklerdi. Güzel şarkı ama yanlış zaman.

Sonrasında da Charlie Hebdo katliamı oldu. Bu “cesaret gösterilecek” bir alan değil miydi?

Bu konuda “hadi” diyecek bir tasarrufum yok, zaten böyle biri de değilim. Buna değmez.

Bu nedenle de albümün adı “Mor’üyalar” oldu. Mor “Lilith” hikayesi nedeniyle kadınların haklarını temsil eden bir renk aslında.

Düşünmemiştim. Eğer bir mağdurun yanında olduysam ne mutlu. “Mor’üyalar” lise tiyatrosunda doğaçlama bir oyunumuzdu. Herkesin eşit olduğu bir yerdi. O yan yanalığın bende anlamı büyük.

“SOSYALİST YA DA KOMÜNİST DEĞİLİM”

Albümde siyasi-ideolojik bir yan yok. Sizce şarkılarınızın içinde en azından satır aralarında “mesaj” bekleyenler yok mu?

Bu bir tanımlama hastalığı. Beni sosyalist ya da komünist sanıyorlar. Değilim. Ne komünizm ne de sosyalizm hakkında bilgi sahibi değilim. İşin ekonomi politiğinden anlamam, parti ilişkilerinden hiç haberim yoktur. Kendimce bir adalet, eşitlik anlayışım, kişisel ilkelerim var.

Sizinle ilgili bu algıyı kim yarattı?

Şöhret denilen kavramın getirdiği önyargıların toplamı. Önyargı her zaman olumsuz değil ama böyle bir şey.

“Devrimden Sonra” ve “F Tipi” filmlerinde yer almanız sizin böyle algılanmanıza neden olmuş olamaz mı?

Mutlaka benim yapıp ettiklerimle de ilgilidir ama acaba sorun o başkalarının gözünde mi?

“DEVRİM OLSA TÜRBANLILARA NE OLACAK?”

Eleştiriniz sert değil mi?

O zaman şöyle bir soru sorayım: Bu ülkede devrim olduktan sonra türbanlı insanlar ne olacak, sürecek misin? Biri bana bunu anlatsın. Bugün baktığınızda partili çocuklar sokaklarda somurtkan şekilde ellerinde gazete tutuyorlar. Halbuki gülümsemeleri gerekli.

“SANATÇILARIN SÖYLEDİKLERİ ÇOK CİDDİYE ALINIYOR”

Siz nasıl anılmak istiyorsunuz?

Bu kadar kaba bir ciddiyetle hatırlanmak yerine, yaptığım işlerin keyfiyle anılmak isterim. Sanatçıların söylendiği her şey çok ciddiye alınıyor. Sanki hepsi filozof. Bu böyle mi?

“SANATÇILAR TOPLUMUN “MAL”I MI?”

Sorun şöhrette mi?

Sorun topluma “mâl” olmak. Bence “a”nın üzerinde şapka yok. Doğrusu “mal” olmaktır. Sanatçılar toplumun malı mıdır? Sanatçı belasından kurtulamadık gitti. Ne sanat, ne sanatçı, bu kavramları unutalım mı?

“YAPTIĞIM İŞ YETENEK GEREKTİRMİYOR”

Unutursak ne diyeceğiz? Yeni tanımlar mı bulacağız?

Müzik yapmanın beni ayrıcalıklı kıldığına inansam 40 albüm çıkarırdım. Oyunculukta da yaptığım şeyin yetenek gerektirdiğine inanmıyorum. Yetenek safsatası yaratılan bir illüzyon. Öncelikle sanatı sanatçılardan kurtarmak lazım.

“CUMHURİYETİN SANATTA ISKALADIĞI BİNLERCE ŞEY VAR”

Bu sanat ve sanatçı duruşunda Cumhuriyetin ilk yıllarının etkisi var mı?

Cumhuriyetin sanat kurumlarına belli bir şekil verdiği bir gerçek. Böylesi bir siyasetin o dönem moda olduğunu da düşünebiliriz. Fakat beraberinde ıskaladığı binlerce şey var. Mesela bugün devlet tiyatrolarında “r”ye vurgu yapılıyor. Hangi insan günlük hayatta “yor” diyor? Brütüs’ü oynuyorsan bize ihanet duygusunu hissettirmen lazım. Konya’daki Mehmet Ağabey “Bana o adam bu dükkanı nasıl sattı?” diye düşünmeli.

Fakat bunlar tartışılacağına…

Bunlar tartışılacağına “AKP iktidarında şunlar bunlar” tartışılıyor. Sol tandanslı yayın sanki Türk tiyatrosunda iyi şeyler olduğunda yazıyormuş gibi kötü bir şey olduğunda “sansür var” diyor.

Yok mu?

Var tabi. Oradaki sorun ilişkilendirme biçiminde. “Ben oyunculuk yapacağım” deyip bir kuruma giriyorsun. Sonra Genel Sanat Yönetmenin “Bunu şöyle deme” diyor. O zaman ya içeride mücadeleni ver ya da çık. Üçüncü bir yol da yaratabilirsin. Ama bu durumu kabul edenler sonra gidip etrafta şikayet ediyor.

Sorunlar yeni başlamadı diyorsunuz.

Bir kurumun içinde oyunculuk yapıyorsun ve beraber oynadığını tercih edemiyorsun. Bu tüm ödenekli kurumlarda böyle. Bu durum AKP öncesinde de böyleydi. Üretim araçları senin mi?

Sanatçıların adları sadece tiyatro tartışmalarında değil beyanlarıyla da anılıyor. Mesela Yavuz Bingöl

Kişisel olarak tanımıyorum ama yazılı mülakat vermesi gerekiyor bence. Herkes konuşarak bir şeyi anlatamayabilir.

FIRAT TANIŞ’TAN “BARIŞ ATAY” YORUMU

Bir başka tartışma konusu da Barış Atay ile ilgiliydi.

Biz hepimiz burada saçma sapan bir oyunun piyonları oluyoruz. Sosyal medya tehlikeli bir alan. Orada iktidara yönelik muhalif söylemlerinin hiçbiri sözünü ulaştırmak istediğin kitleye ulaşmıyor. Çünkü internet kullanmıyorlar. Onlar iktidarın medyasını izliyor, meydanlarda muktediri takip ediyor, radyo dinliyorlar. Sen burada üç beş tane troll’ün iki yıldır yaptığı sistematik dokunuşlara huylanıyorsun ve reakisyon gösteriyorsun.

“MUHAFAZAKAR SANAT TARTIŞMASINDA TAKLAYA GELDİM”

Sanatla ilgili bir başka tartışma “muhafazakar sanat” üzerineydi. Sizin de bu konuda eleştirileriniz vardı.

Bir ara ben de bu taklaya geldim ama cehaletten. Kendini muhafaza eden başka formlara kapalı sanat gibi algılandı. Babanın sazla yaptığı müzik “yöresel” olarak görülemez. Burada biçim saplantısı var.

Muhafaza etmekle din aynı şey değil. Sanat yaban otu gibidir. Her yerde biter. Muhafazakarlıktan neyi kastediyorlar? Mesela minyatür diye bir dünya var, o kadar zengin ki! Bir yıldır memlekette olup biten önemli köşe taşı olayları minyatüre aktarmaya çalışıyorum.

Bu çeşitliliği İblis’te mi yakaladınız?

Tam da böyle bir şarkı, aslında bir minyatürün tasviri. O dilden, o coğrafyaya yakın bir tasvir. Zaten ben resim yapmak istedim, müzik bahaneydi.

Serdar Korucu / BirGün

Kaynak: http://www.demokrathaber.net/roportaj...
İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
Türkiye ve Dünya'dan güncel ve özel haberler
Tüm içerikleri
right-dark
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
5
2
2
2
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam