Evrenin varoluşuyla ilgili kabul edilen, birçok ölçüm ve deneylerle kanıtlanan Bigbang yani büyük patlama izahı, evrenin bir başlangıcı olduğunu söyler. Bunun için bilim, başlangıca doğru yani geriye doğru yola çıkar. Kâinatın tek ve temel malzemesi olan enerjinin sonsuz yoğunlukta, atomik ölçeklerde olduğu tekillik (singularity) denilen bir noktaya kadar gider. Öteye geçmez, geçemez. Zira Büyük patlama, aynı zamanda bilimin başlangıç sınırıdır, eşiğidir. Bilimin keşfettiği, kullandığı tüm fizik, doğa yasaları büyük patlamadan itibaren var olmuştur. Bu yüzden geçemez. Bunun için fizik profesörü Richard A. Muller’in kitabından alıntı yaparak devam edeyim.
“Büyük patlama “öncesinde” ne uzay vardı ne de zaman; aslında bu bahiste öncesinde sözcüğünün hiçbir anlamı yok. 'Zaman başlamadan önce ne oldu?' sorusu anlamsız. Çünkü önce diye bir şey yoktu. Bu sorulara yanıt verilemez çünkü anlamsızdırlar.” Richard A. Muller Şimdi, Zamanın fiziği S.140.
Muller’in söylediği “Büyük patlama ‘öncesinde’ ne uzay vardı ne de zaman.” İfadesi bilim için zaman henüz oluşmadığından dolayı “önce” durumu olamayacağını belirtiyor. Ancak aynı zamanda çok daha önemli bir durumu belirtiyor. Büyük patlama (Bigbang) öncesinde uzayın olmadığını bildiriyor. Öyleyse büyük patlama öncesine özellikle enerji ve uzay konusunda ayrıntılara girmemiz gerek. Zira bu konularda bilimle özellikle fizikle çok ilgilenmeyen birçok insanının kafasında yanlış bir algı, yanlış bir durum bilgisi vardır.
Birçok kişiye göre evrenin varoluşu şöyledir; “Bir boşluk, bir uzay vardı. Kimisinin de hiçlik dediği yer. İşte burada rastlantısal veya akıllı tasarım sonucu enerji oluştu ve bu boşluğun içinde harekete geçerek hızla genişlemeye başladı ve evreni oluşturdu”. Ancak bu düşünce yanlıştır. Zira bilim, bizim algıladığımız, var olan uzayın, enerjinin oluşturduğu uzay olduğunu söyler. Yani uzay, Bigbang’le başladı ve var oldu. Yukarıda da verdiğim gibi bilimsel verilere göre enerji, Bigbang’i oluştururken dışında genişleyebileceği uzay denilen devasa bir boşluk, bir alan yoktu. Hiçlik denilebilecek hiçbir şey yoktu, hatta yok bile yoktu! Dahası evren hâlâ büyük bir hızla genişliyor ama yine dışında bir boşluk, bir uzay yok.
Bunu daha anlaşılır şekilde şöyle söyleyebilirim. Bizim evrenimizin oluşturduğu ve hala genişlemekte olan uzayın iç yüzeyi var ama dış yüzeyi yoktur. Evreni bir balona benzetirsek, bu balonun içi vardır dışı yoktur. Bizim algıladığımız tüm boşluk, tüm uzay balonun içidir. Balonun dışında bir boşluk hatta balonun dış yüzeyi bile yoktur.
Şurası enteresandır, evrenin dışında bir boşluk, genişleyeceği bir alan yok ama aynı zamanda genişlemeyi engelleyecek bir unsur da yok. Buna da balondan örnek verirsek; bizim fizik yasalarımıza göre balonun şişebilmesi için dışında boşluk, bir alan olması gerekir. Örneğin; eğer balonu avcunuzun içinde sıkarsanız o balon şişemez. Kastettiğim dış engel budur. Ama evren genişlemesinde böyle bir engel yok. Bunu çok ekstrem bir kurguyla açıklayayım:
Diyelim ki evrenin genleşmesi durdu, sınırı sabitleşti. Ve yine diyelim ki teknolojimiz de bu sınıra gitmeye müsait. Peki, eğer evrenin sınırına gidersek ne olur? Cevap basit; sınıra kadar gideriz ama bu sınırı geçemeyiz. Öyle duvar, tavan ya da manyetik kalkan gibi bir engel olduğu için değil, sınırın dışı, öbür tarafı yok! Herhangi bir boşluk, mekân yok! kısaca fizik yok. Dolayısıyla biz fizik varlıklar olduğumuz için evrenin sınırını geçemeyiz.
Yorum Yazın
Evren biziz, her bir hücremizle.