Ela Zehra Akoğul Yazio: Sahiden Kimsin Sen?
Sene bilmem kaç. Ancak on iki yaşındayım o zaman. Televizyonun artık eve yerleştiği ama dizi sektörünün, hanelerin en önemli değeri olmaya yeni başladığı zamanlardı. Sıkça büyük annemin ahşap merdivenli müstakil evinde, toplanıyorduk bütün aile. Bir yandan yemekler yapılır telaşla, bir yandan aile içi her mevzu tartışılırdı hararetle. O zamanlar büyük annem çocuklarının bu tartışmalarına ortayı buldurma cümleleri kurar, daha çok önemsediği bir şeyin heyecanı ile bekliyor gibi her durumu oluruna verirdi.
Akşam saatleri yemek yenip, herkes bir köşeye çekileceği sıra daha bir artardı heyecanı.
Bu bir içgüdüsel eylemsellik ve kahraman edinimi durumuydu
Kyoto Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, kahramanlara olan sevgimizin temelinin, daha konuşmaya bile başlamadığımız dönemde atıldığı ortaya çıktı. Altı aylık bebeklere üç ayrı animasyon izletildi. Bunların ilkinde bir karakter diğerinin üzerine atlıyor, üçüncü bir karakter ise sadece olanları izliyordu. İkincide, olanları dışarıdan gözlemleyen kaçıyor, üçüncüde ise üçüncü karakter olaya müdahale ediyordu. Görüntüler izletildikten sonra, bebeklere bu üç karakterin figürleri verildi. Henüz gelişmeye yeni başlamış olan bebekler “kahramanlık yapan” karakteri seçti. Yetişkinlerin kahramanlarla olan ilişkisi ise elbette bebeklik döneminkinden daha farklıydı. Klinik psikolog Robin Rosenberg, Simithsonian’da yazdığı bir makalede, süper kahraman hikayelerinin bize “Travma ve kayıpları anlamlandırmak, güçlerimizi keşfetmek ve onları iyi bir amaç uğruna kullanmak” için yardım ettiğini söyler. Lakin bu konuda bahsi geçen şahsi ihtimaller ile birlikte ortaya çıkan bilimsel veriler durumun en saf versiyonudur.
Yorum Yazın