Bakmayı, belki de o güne tekrar dönmeyi istemedim. Ve bir gün kendimle baş başa olduğum bir zamanda, henüz sonbaharı ilan eden yağmurlar da düşmemişken, bir anda o güne dönmek istedim. Acaba o gün, o fotoğraf çekilirken sustuklarımız, anlatamadıklarımız veya anlamadıklarımız nelerdi? Belki orada çok şey bulurum ümidiyle resmimize baktım. Neler gizlenmişti o karede? Yavaş yavaş konuşmaya başladı resim. Anlattıkça dinliyordum, daha çok anlatmasını istiyor, daha çok dinlemek istiyordum. Uzun yıllardır hasretini çektiğim bir kavuşmanın bir anda gerçek olması gibi bir duygu kapladı etrafımı bir anda.
O kadar hüzünlü bir gülümseme vardı ki yüzümüzde, dokunsalar ağlardık, kimse dokunmasın diye geçirmiştik muhtemelen içimizden. Birbirimizi üzmek istemiyorduk. Beraber son fotoğrafımız olduğunu biliyorken, öylesine çekinmiştik ki birbirimize bunu itiraf etmeyi… Mutluyduk da halbuki. Sarılıp bir an için bile olsa zamanı durdurmuştuk. Sarılmamızı bile gizlemeye çalışmıştık bu resimde. Çekinmiştik; son sarılmamız olduğunu ikimiz de anlamayalım diye… Köşede bir çay bardağı vardı. Ağzına kadar doluydu ama hiç içilmemişti. Sanırım ben gelince içmeyi unutmuştu ya da boşvermişti, ki çaysız yapamazdı. Belli ki birlikte geçireceğimiz son on dakikamıza o çay bile eşlik etsin istememişti. O anda hiç farkında değildik ikimiz de, halbuki gözlerimiz hafiften dolmuştu. Görevlinin “gülümseyin, çekiyorum” dediği hâlâ aklımda. Demek ki gülümseyememişiz. Ama gülümsediğimi de çok net hatırlıyorum. Çekindiklerimizi belki de ilk gören ve hiçbir zaman anlayamayacak olan kişi, adını bile bilmediğim, yüzünü hiç hatırlamadığım o görevliydi.
Dudaklarımız sanki bir an önce anlatmaya başlamamız gereken onca şey için konuşmamızı bekliyor gibi hafif aralıktı kalmıştı. Az zamanımız vardı; anlatacak, anlaşılmasını istediğimiz çok şey vardı, ama hiçbir şey konuşmayacağımızı ikimiz de biliyorduk. Saçları dağınıktı odaya ilk girdiğimde. Gömleğinin yakasında da küçük bir kırışıklık vardı, daha doğrusu biraz yukarı doğru kıvrılmıştı sağ tarafı. Ama fotoğrafımızda saçları o kadar güzel, gömleğinin yakası o kadar muntazamdı ki. Belli ki o resim çekilmeden birkaç saniye önce saçlarını ve gömleğini düzeltmişti. Onu, hep o haliyle hatırlamamı istemiş ama bunu da bana hiç hissettirmeden yapmıştı. Hangi ara saçlarını taradı, hangi ara gömleğini düzeltti hiç anlayamamıştım. Ayrılırken son defa sımsıkı sarıldık. Ama sımsıkı sarılmak da istemiyorduk. Bu veda sarılmasını kimse kabullenmek istemiyordu. Elimden gelebilseydi eğer sadece el sallayıp; “Hadi o zaman görüşürüz, ben akşamüstü yine gelirim.” diyebilmeyi o kadar isterdim ki… Bu son sarılışın oldukça sıradan olmasını o kadar isterdim ki…
Beraber güldüğümüz, ağladığımız ve sustuğumuz çok zamanımız olmuştu. Ama ilk ve son defa beraber çekindiğimiz bir anımız vardı. Bu, “çekindiğimiz” son fotoğraftı…
Instagram
X
'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'