90'larda Bütün Kızların Aşkı, Erkeklerin Düşmanı Olmuş 11 Ünlü Grup ve Erkek

Sınıfta platonik aşk beslediğimiz nice genç kızın televizyonda gördükleri birine gerçekten aşık olabileceklerinin ilk kanıtıydı Eduardo Capetillo. “Marimar” isimli diziyle hayatımıza girip, profesyonel halı yıkama servisinde özenle yıkattığı göğüs kıllarıyla bir anda ilgi odağı oldu. Çok şükür ki girdiği gibi bir gün aniden de çıkıp gidiverdi. Her neredeysen orada kal Eduardo, sensiz inan her şey daha güzel…Çok açık söyleyeyim, ben uzun süre bir kadının bu grubun herhangi bir üyesini çekici bulma ihtimaline temkinli yaklaştım. Olmaz öyle şey dedim. Grup üyelerinden biri Fatih Ürek’e benziyor resmen, bizim kızlar öyle zevksiz değildir dedim… Yanıldım…Buyur, bunlar da New Kids on the Block’un bir tık üstüydü. Bir ara çok meşhurdular, sonra unutuldular, sonra hangi erkek düşmanı yapımcının aklına geldiyse bir kez daha hortladılar. Ne zaman zıp zıp zıpladıkları bir kliplerini görsem, atari salonlarında kafasını çıkaran kurbağalara pata pata vurduğum gibi vurmak isterim…Evlenip biraz yaşlandı da kurtulduk çok şükür. Gençliğindeki yakışıklığıyla nice ortaokullu erkeğin yaz tatillerinde saçlarına oksijen sürüp sarartmaya çalışmasının sebebidir kendileri. Çok ah aldı, inşallah Angelina dırdırıyla hepimizin öcünü alıyordur şimdi…“Hep ithallere mi aşık olacağız? Yok mu Türkiye’den bir erkek?” ihtiyacına cevap vermek üzere Tarkan’la aynı dönemde piyasaya sürülen Tayfun bir dönem toplumdaki genç kızları bölmeyi başardı. Tarkan’a yönelenler bugün hala gururla gezerken, aynı süreçte Tayfun’a aşık olanlarsa alenen yanlış ata oynadıklarını çok geç fark etti. Terapilere gidenler, geçmişleriyle yüzleşmeye çalışanlar oldu…“Haydi zıpla”ya kadar babyface’liğiyle baş edemediğimiz ünlüler arasında yer alan Burak Kut, o noktadan sonra çok şükür ki düşüşe geçti. 45 yaşına gelip hala babyface oluşu, bizim kuşak kızlarında bir noktadan sonra “Ben bunla birlikte olsam, yanında velisi sanırlar” düşüncesi oluşturarak potadan çıkmasına sebep oldu.Bunun boyu kısa, bu biraz tıknaz diye kendimizi ne kadar avutsak da o acı gerçek maalesef yüzümüze çarptı: “Esas .ötü yere yakın olandan korkacaksın”. Bir süre ülkemizi kasıp kavurdu. Orayı burayı patlattığı filmleri ve gitarıyla gönülleri fethetti. Ancak ilahi takdir, yaşlandıkça Vahe Kılıçarslan’a benzeyerek sönümlendi…İlk çıktığındaki nispeten cılız ve sevimsiz görünümüyle bile kızların bir kısmını etkilemeyi başarmıştı ki adam o noktada durmadı arkadaşlar. Sürekli üzerine koydu, her geçen filminde daha da yakışıklı bir halde çıktı karşımıza. Yılmadı hayatımızdaki Çisil’leri, Buse’leri kendine aşık etmekten. Allah gecinden versin ama ölmediği sürece bize rahat yüzü yok…Allah var bu adam gerçekten çok yakışıklıydı. Yıllar sonra kilo almış haliyle bir anda televizyonda belirince bizim mahallede sokağa çıkıp koşanlar oldu, havai fişek patlatanlar oldu, birbirimize sarılıp “Aldı lan, İskender Paydaş kilo aldı şükürler olsun” diye ağladığımız arkadaşlar oldu…Dayı dedik bağrımıza bastık, meğer bunun da hayranı, aşığı çokmuş, arkamızdan iş çevirmiş. Neyse ki başarılı tek projesi Full House dizisi oldu. Şimdi torrent’e girip diziyi indirmeye kalksan 7 adet seeder’ı var. O da annesi, teyzesi, eniştesi falandır zaten. Bir yakışıklı da böyle yok olup gitti, iyi de oldu.Genel olarak yakışıklı adamlardan oluşan diziden en öne fırlayan Luke Perry ve Brandon oldu (Brandon’ın gerçek ismini hatırlayan bile yok bak, bu da bir şeydir) Luke Perry’e bağlanan “Yeni çağın James Dean’i olacak” umudu her ne kadar en başta korkutsa da kendisi o kadar meşhur olamadı. Muhtemelen Los Angeles’ta çarşı içinde bir sigorta acentesi açıp kariyerine bireysel emeklilik satarak falan devam etti. Brandon’sa… Sahi, Brandon naaptı bilen var mı?