'12 Milyon İçin Ses Çıkarmayanların 12 Kişi İçin Ayağa Kalkmasını İbretle İzledik'
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 'İslam coğrafyasında 12 milyon insan katledildiğinde ses çıkarmayan insanlığın, 12 kişiye düzenlenen cinayet için ayağa kalkmasını ibretle izledik' dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Fransa'nın başkenti Paris'te, terörle mücadelede dayanışma için düzenlenen yürüyüşe ilişkin, 12 milyon insan katledildiğinde ses çıkarmayan insanlığın, sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izlediklerini söyledi.
Görmez, Margi Otel’de düzenlenen 30. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’nda, 6 ay önce Mardin’de, bir sonraki toplantıyı Balkanlar’da yapma isteği olduğunu ancak bunun gerçekleşemediğini söyledi. Toplantıyı, Balkanlar’ın kapısındaki Edirne'de yaptıklarını belirten Görmez, bölgeden toplantıya katılan din adamları aracılığıyla Balkanlar’da yaşayanlara selam yollayarak şöyle konuştu:
“Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ’da, Kosova’da, Bosna’da bulunan Müslüman kardeşlerimize topluca en kalbi, selamlarımızı yolluyoruz. O demir perdelerle kapandıkları zamanlarda, komünizmin yaşandığı zamanlarda zaman zaman gizli gizli sınıra gelip Selimiye’nin minarelerini seyreden o bütün büyüklerimize yüce rabbimden rahmet diliyorum.”
Görmez, son yıllarda İslamafobi’nin artışına dikkati çekti. İslam'a göre her canın değerli olduğunu, her masum insanın yok edilmesinin tüm insanlığı yok etmeye eşdeğer olduğunu vurgulayan Görmez, şöyle devam etti:
'Bir insanın ölümü, insanlığın ölümüdür, Kuran’ın ifadesiyle ölümler arasında ayrım yapmak insanlığa yakışmaz, katliamlar arasında ayrım yapmak insanoğlunun karı değildir. Şiddet ve terörün seküler temellere dayanmasıyla, sözde dini temellere dayanması arasında fark gözetmek doğru değildir. Vahşete dayalı ölümlerin, Şam’da Bağdat’ta olmasıyla Paris’te olmasının farkı yoktur. Dehşetle katliamın Karaçi’de Yemen’de meydana gelmesiyle Berlin’de, Londra’da, Washington’da meydana gelmesinin bir farkı yoktur.
Eğer dünya bu ölümlerin hepsine, katliamların tamamına bir mezhep, coğrafya ayrım yapmaksızın aynı tepkiyi vermiyorsa işte o zaman insanlık o tümüyle ölüme mahkumdur. Son günlerde bunu acı acı yaşıyoruz ibretle çağdaş dünyayı izliyoruz. Bir tarafta son 10 yılda İslam coğrafyasında acılarla kıvranan 12 milyon insan katledildi, yok edildi ama geçen hafta Paris’te yine hiçbir şekilde hiçbir müminin, hiçbir aklı selimin kabul etmeyeceği 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlığın sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik.'
'İnsanlık bir an önce kendine gelmeli'
Görmez, insanlığın biran önce kendisine gelmesi gerektiğini vurguladı. Dünya kamuoyunca teröre, şiddete ve vahşete sadece öldürülenlerin kimliğine ve coğrafyasına göre tepki oluşturuluyorsa bu ölümlere çare bulmanın maalesef mümkün olmadığını dile getiren Görmez, şunları anlattı:
'Son hafta yaşanan tüm ölümlerden insanlığın vicdani bir ders çıkarması gerekiyor. Bütün dünyanın üzerinde yaşanan acı ve ıstırapların üzerine merhametle, hakkaniyetle adaletle gitmeliyiz. Ancak o zaman yaşanabilir bir dünya tesis edebiliriz. Sömürgeler, işgaller, saldırılar karşısında maddi işkencelerle, büyük travmalar yaşayan Müslümanlar’ın kutsallarını aşağılayarak manevi işkenceler cinnet haline birer davetiye niteliği taşımaktadır. Acılarla kıvranan İslam coğrafyasında önce cinnet hallerini oluşturmak, sonra da kutsallarını aşağılayarak cinnet davetiyesi çıkarmak, hiçbir insana, çağdaş dünyaya yakışmaz. Bunların ifade özgürlüğü adı altında yapılıyor olması kabul edilemez.'
Görmez, terörü ve vahşeti kınayan bir tavır içinde olmanın, Müslüman’ın en önemli vazifelerinden olduğunu belirterek, 'Bir kez daha tüm insanlığın vicdanına seslenmek istiyorum, şiddet şiddetle ortadan kalkmaz, kan kanla temizlenmez, dünyanın güvenliği inançlar üzerinde baskıyla sağlanamaz. Güvenlik ve özgürlük asla birbirine alternatif şeyler değildir” diye konuştu.
'İslamafobia, şiddete dönüştü'
Görmez, İslamafobia’nın gelecek yıllarda daha çok konuşulacağını aktardı. İslamafobia kelimesini 11 Eylül’den sonra ilk kez Hollanda Başbakanı'nın telaffuz ettiğini ve daha sonra da sık duyulmaya başlandığını belirten görmez, şunları kaydetti:
'Zaman içerisinde İslamafobia, tüm dünyayı sararak korku olmaktan çıkarak, önce nefret ve düşmanlığa daha sonrada şiddete dönüştü. 2014 yılında camilere yapılan saldırılar, camilere yazılan ırkçı yazılar, camilere asılan domuz kafaları gibi nefret suçlarını sadece Avrupa’da görev yapan arkadaşlarımızın camilerine yapılanları dahi topladığımızda büyük bir yekun oluşturduğunu belirtmek isterim. Araştırmalar, Avrupa’da yaşayan 3 kişiden birinin bu korkuya kapıldığını gösteriyor. Elbette bunu biz Müslümalar büyük bir öz eleştiriyle, kendimiz üzerinde, İslam coğrafyasında düşünerek ele almalıyız.'
Görmez, Müslümanlar için İslam’ın rahmet mesajını insanlığa yaymakla mükellef diyanet camiası için üç insandan biri değil bir tek insanın kalbine, yaratıcının yeryüzüne rahmet olarak gönderdiği İslam’ın bir korku ve nefret olarak yerleşmesinin en büyük sorun ve dert olması gerektiğini vurguladı. Görmez, bu nefret ve korkunun yüreklerden nasıl taşınabileceği konusuna kafa yorulması gerektiğini kaydetti.
'Medeniyet götüreceğiz' denilerek hiçbir şey götürülmedi'
Yıllarca dünyadaki çeşitli coğrafyalara 'medeniyet götüreceğiz' denilerek hiçbir şey götürülmediğini söyledi.
Bugün Türkiye'nin Afrika'daki Müslümanlarla ilişkilerinin geliştiğini ifade eden Görmez, 'Sömürgelere maruz kalan bütün Afrika'yı görüyoruz ve biliyoruz ancak medeniyet adına bu topraklara hiçbir şeyin taşınmadığını görmenin hüznünü yaşıyoruz' diye konuştu.
Görmez, Afrika'nın birçok yerindeki insanların karnını doyuracak ekmek bulamadığını anımsattı. Yeryüzünde gelişmiş en büyük silahların insanların elinde olmaya devam ettiğini ifade eden Görmez, şöyle devam etti:
'Biz Somali'yi Türkiye olarak Sayın Başbakanın ilk ziyaretinde Türkiye'den bir uçak dolusu insanlar olarak ziyaret ettik. Somali'de acı acı şunu müşahede ettik. İnsanların sahip olduğu silahlar, araçlar, insanları korumak için yani güvenliği sağlamak için kullanılsaydı hiç kimse ne aç kalır, orada ne açlık olur ne sefalet olur. Üzülerek ifade edeyim, medeniyet götürüyoruz denilen hiçbir yere medeniyet götürülmedi. Arkasından demokrasi götürüyoruz denilen her yere sadece zulüm, sadece şiddet, sadece vahşet taşındı. Bunlar, yok sayılarak, bu sebepler yok sayılarak, bütün bunların neticelerini ve bu neticelerde yaşanan şiddeti Müslümanlara mal etmek İslam'a yapılabilecek en büyük haksızlık olur.'
'Dinler arası diyalog başlığı altında olmaz'
Görmez, Papa'nın Türkiye ziyaretinde bazı konuların ele alındığını, özellikle diyalog kelimesinin görüşmelerde de ifade edildiğini belirtti.
Diyalog kelimesinin kirlenen bir kelime olduğunu ifade eden Görmez, şöyle devam etti:
'Yeni bir iletişim biçimi geliştirilmek isteniyorsa, bu kilisenin kendisinin ilan ettiği dinler arası diyalog başlığı altında olmaz, olamaz dedim. Çünkü Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında, Müslümanlarla Yahudiler arasında, Müslümanlarla herhangi bir din mensupları arasında hakka ve adalete dayalı olarak insani ve sosyal her türlü ilişki olur. Ancak tevhid ve teslis arasında diyalog olmaz. Bunu toplumlar, topluluklar birbirlerini kandırmasınlar diye söylüyorum ancak hakka ve adalete dayalı yeni ilişkilerin kriterleri konuşulabilir. Benim önerim şu oldu, Kudüs bugün üzülerek belirteyim bir çatışmanın merkezi olarak dile geliyor. Kudüs her üç dinin de mukaddes kabul ettiği bir mekandır. Öyleyse 'Kudüs kriterleri' başlığı altında birlikte yaşama ahlakının kriterlerini konuşalım. Birlikte yaşama hukukunun kriterlerini konuşalım. İnanın son 40 yılda 1960'lı yıllardan bugüne kadar 'dinler arası diyalog' başlığı altında yapılan hiçbir toplantı insanlığa hiçbir şey katmamıştır.'
'Hakka ve adalete dayalı birlikte yaşama'
Görmez, kilisenin ilan ettiği başlıkla yol almanın mümkün olmayacağını vurguladı.
Göreve geldiği yıldan bu yana herkesin hakikatten ve doğruluktan yana olması gerektiğini ifade ettiğini belirten Görmez, şunları kaydetti:
'Dinler arasında diyalog olmaz. Hele hele bazı yerlerde diyalog merkezleri kuruldu. Bu merkezlerde dinlerin ortak yönleri bir araya getirilmek suretiyle adeta melez bir din üretilme çabalarına da şahit olduk. Bu hiçbir Müslümanın kabul edebileceği bir şey değildir. Eğer kendi inancına saygı duyuyorsa herhangi bir Hıristiyan'ın da kabul edebileceği bir şey değildir. Tekrar ediyorum tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz ama Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında Müslümanlarla gayrimüslümler arasında hakka ve adalete dayalı birlikte yaşamanın ahlakı, birlikte yaşamanın hukuku ve bunun kriterleri olur. Bunu da dünyaya armağan eden dinin mensuplarıyız biz.'
Salih Baran - Cihan Demirci, AA
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!