onedio
Görüş Bildir

türkiyeli Haberleri

türkiyeli ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. türkiyeli ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Google'ın Doodle'ındaki Türkiyeli Kadınlar
Ocaklı Köyünün Güçlü Kadınları Google’ın 8 Mart Kadınlar Gününe özel Doodle’ı ile Dünyaya Seslendiler Google, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırlanan global doodle ile tüm dünya kadınlarının bu özel gününü kutladı. Avrupa, Orta Doğu ve Afrika da dahil olmak üzere dünya çapında ilham veren 100 kadını öne çıkaran doodle’ın Türkiye’deki kahramanları ise Aydın/ Nazilli’nin Ocaklı köyünde çalışan köylü kadınlarımız oldu. Ocaklı köyünün kadınları İpek Hanımın Çiftliği’nde sebze ve meyvenin yanı sıra köy ekmeğinden yufkaya, turunç reçelinden tarhanaya kadar onlarca ürünün üretimi ve dağıtımını gerçekleştiriyor.Göze çarpan bir diğer isim ise çocuk aktivist Malala Yousafzai. Pakistan’da kızların okuması için yürüttüğü kampanyalar nedeniyle ülkede sembol isim haline gelen Yousafzai, hatırlanacağı üzere, 2011 yılında Pakistan hükümetince verilen 'ulusal barış ödülüne' layık görülmüştü.CNN TÜRK
Türk Havucunu Çaldılar
Çokuluslu Biyoteknoloji Şirketi Monsanto, bitki çeşit hakkını talep ettiği Türkiye kaynaklı Mor havucu pazara sürüyor... Hint asıllı tohum aktivisti ve yazar Vandana Shiva tarafından Buğday Derneği'ne iletilen yazıya göre, Çokuluslu Biyoteknoloji Şirketi Monsanto, bitki çeşit hakkını talep ettiği Türkiye kaynaklı Mor havucu pazara sürüyor. GDO'ya Hayır platformunun bir parçası olan Buğday Derneği'nin Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir, konuyla ilgili şöyle görüş bildirdi: “Yerli çeşitlerimiz sadece kültürel çeşitliliğimizin bir parçası veya gıda güvenliğimizin garantisi değildir. Yerli çeşitler aynı zamanda üreticiler elinde sürekli olarak kendilerini yenileyen ve ekolojik şartlara uyum sağlayan tohumları içerir. Dolayısıyla tohumlar, onları eken çiftçiler, ekildikleri coğrafya ile bir bütündür. Biyo-korsanlık, çeşitleri sadece genetik malzemeler olarak görmeye, toplumun bütününe ait olan -dolayısıyla da kimseye ait olmayan- bu zenginliği kendilerine mal etmeye, çiftçiliği köleleştirmeye çalışmanın adıdır ve ekolojik yaşam mücadelesi içinde olan herkesin bu konuda uyanık olması gerekir. Mor havuç örneği tohumların sadece çiftçilikle devam ettirilmesi değil aynı zamanda genetik materyal olarak topluma ait olması gerektiğini çok güzel anlatıyor. Yerli çeşitlerin sahiplenilmesi ile ilgili hukuki mevzuatın bu bağlamda ele alınması zaruridir.” Biyoçeşitlilik, tarım, biyogüvenlik gibi konularda danışmanlık hizmeti veren Prickly Research’ın (www.pricklyresearch.com) Genel Müdürü, 1994 yılından beri biyoçeşitlilik üzerinde çalışmalar yürüten Edward Hammond’ın 20 Şubat 2014 tarihinde kaleme aldığı yazı aşağıdaki gibi: 'Çoğu insan havucun turuncu olduğunu düşünür. Bu daha çok, 16. ve 17. yüzyıllarda Hollandalı bitki ıslahatçılarının, Hollanda krallığının rengini öne çıkarmak için havucu bu renkte üretmeleri ve böylece, havucun geleneksel rengi olarak turuncu rengin kabulüne yol açmış olmalarının sonucudur. Bitki ıslahçılarının 300 yıldır üzerinde durmadığı mor havucu, Monsanto’nun bağlı kuruluşu Seminis neden şimdi yeniden üretmeye kalkışıyor? Sebebi yoğun bitki yetiştiriciliği mi? Hayır. Genetik mühendislik mi? O da değil. Seminis, mor havucu pazara çıkarmak için dünyada renkli havuç üretimine ara vermemiş bir yer olan Türkiye’nin güneyine giderek buralı çiftçilerden tohum satın aldı. Basit bir eleme sürecinden sonra, şirket bu havucun kendisine ait olduğunu iddia etti ve hem ABD’de (US PVPA Sertifikası 200400327) hem de AB’de (EU CPVO Sertifikası 20050779) bitki çeşit hakkını (PVR) aldı. Sertifika, 1999 yılının Kasım ayında, eski bir Seminis temsilcisi John Wester’in Adana, Türkiye’de bir çiftçi pazarından açık tozlaşma ile üremiş yerel, yani çiftçiye ait havuç tohumu satın aldığını, bu tohumu Seminis havuç yetiştiricisine gönderdiğini, tohum paketinin üzerinde isim yazmadığını, bu nedenle “Türkiye menşeli Siyah Havuç” olarak isimlendirildiğini ifade ediyor. Ardından, kendi talebinden utanmışçasına, tohum derlemeyi aşağıdaki şekilde tarif ederek, köy pazarlarındaki tohumun kendi fikri mülkiyet hakkı için satın alınmış olmasını haklı gösteriyor. ‘’ABD tarım bakanlığının ve uzak, izole bölgelerden yabani bitki gen kaynakları toplayan bu gibi çalışmaları, yeni ve heyecan verici bir çeşitlilik sağladığından çok değerli çalışmalardır.” Yeni ve heyecan verici çeşitlilik deniyor, ama Seminis’in durumunda, tohum derlemesi çeşitliliği korumak amaçlı değil, fikri mülkiyet hakkı ve kar için yapılmıştı. Şunu da belirtmek gerekir ki Seminis, tarım alanın merkezinde yer alan 1,5 milyon nüfuslu Adana’yı uzak ve izole bölge olarak ileri sürmesi doğru değildir. “Türkiye menşeli Mor Havuç” olarak adlandırılan yerel çeşidin, Seminis’in fikri mülkiyeti olan Anthonina’ya dönüşmesi süreci hiç de karmaşık değildi. Mor Havuç herhangi bir türle melezleştirilmedi. Seminis yalnızca Türk tohumunu ekti ve filizlenenler arasından çabucak kendi amacına en uygun olanları, yani istenen kök şeklini sağlayan ve mor renkli bitkileri seçti. 2000 yılı sonları ve 2004 yılı başları arasında Kaliforniya’da altı nesil üretilmesi sonrasında, Mor Türk havucundan Anthonina’nın dolaysız elemesi tamamlanmış oldu. Bunun ardından Seminis, önce ABD’de, sonra da AB’de bitki çeşit hakkına başvurup bunu elde etti. Mor Türk Havucunun geçmişi hakkında başka neler biliyoruz? Bitki Çeşidi Hakkı savunucuları muhtemelen, Türkiyeli çiftçilerin Mor Türk Havucunu ekmeye devam edebileceklerini söyleyerek Monsanto’nun Anthonina’yı kendine mal etmesinde yanlış bir şey olmadığını savunacaklardır. Zarar verildi mi? Hayır. Türkiyeli çiftçilerin kendi havuçlarını ekmeye devam edebilecekleri doğru olsa da, konu bu değil. Tartışma bazı kritik konuların etrafından dolanıyor: İlk olarak, Seminis havucu kendine mal etmek için fazla bir işlemden geçirmiş değil. Anthonina, özellikle havucun en çok pazarlanabilir özelliği olan rengi açısından, özünde Türkiyeli çiftçilerinin melezlemiş olduğu tohum ile aynı. Monsanto esasen kendi melezlemediği şeyin Bitki Çeşit Hakkı’na sahip. İkinci olarak, fayda-paylaşımı da tamamen göz ardı edilmiş. Monsanto’nun, genetiği Türkiye’de olan kaynaklara (havuç tohumlarının ABD’ye gönderilmesinden iki yıl önce, 1997 yılında Türkiye Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni imzalamıştı) erişebilmiş olması ve bunlardan yararlanmaya devam etmesi mor havucu melezlemiş olan çiftçilere herhangi bir yarar sağlamıyor. Monsanto’nun, başka birinin getirdiği yeniliği sahiplendiğini belgeleyen bu olayda tohumun kaynağına ilişkin kilit detaylar ifşa oldu. Bitki çeşit hakkına başvuranların daha ağzı sıkı olduğu veya kaynak tohumları nereden elde ettiğinin sorulmadığı durumlarla ise daha sık karşılaşılıyor, bu da bitki çeşidi koruma yasasındaki çiftçilerin kaynaklarının ve getirdiği yeniliklerin çalınabilmesine yol açan kabul edilmez bir eksikliktir.”
En Çok Ev İşi Yapan Kadınlar Türkiye’de
OECD'nin Dünya Kadınlar Günü raporuna göre Türkiye’de kadınların çalışma hayatında adı yok. En çok ev işi yapan kadınlar Türkiye’de; kadınlar günde 377 dakikalarını ev işine ayırıyor Fransa’nın başkenti Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde dünya kadınlarına ilişkin çarpıcı bir rapor yayınladı. Rapora göre 34 OECD ülkesi arasında, en çok ev işi yapan kadınlar Türkiye’de yaşıyor. Türkiyeli kadınlar günde 377 dakikalarını ev işine ayırırken, Türkiyeli erkeklerde bu süre 116 dakika ile sınırlı kaldı. 34 ülke içinde en fazla ev işi yapan erkekler günde 180 dakika ile Norveç’ten çıktı. Norveçli kadınlar da ev işine günde 210 dakika ayırıyor. Japon erkekleri ise günde sadece 62 dakika ile en az ev işi yapan erkekler olarak listenin en son sırasında yer aldı. Boş vakitleri yok Miliyet gazetesinde yer alan habere göre, raporda kadınların gün içinde kendilerine ayırabildikleri ‘boş vakit’ de incelendi. Türkiye bu listede 247 dakika ile sondan 6’ncı oldu. Türkiye’nin gerisinde kalan ülkeler Portekiz, Meksika, Japonya, Hindistan ve Çin olarak açıklandı. Gün içinde kendilerine en fazla zaman ayırabilen kadınlar ise 367 dakika ile Norveçliler. Öte yandan Türk erkekleri gün içerisinde kendilerine 279 dakikayı ayırabiliyor. Raporun bir diğer çarpıcı detayı Türkiye’deki kadınların maaşlı bir iş için ayırdıkları ortalama sürenin azlığı oldu. Ortalama alındığında Türkiye’deki kadınların bunun için ayırdıkları süre günde 124 dakika. Bu da Türkiye’nin listenin en sonunda yer almasına neden oluyor. Maaşlı bir iş için en fazla vakit harcayan kadınlar ise 291 dakika ile Çinliler. Türkiye’de erkeklerin bu konuda ayırdıkları süre ise 360 dakika. OECD rapor için 34 ülkeden 20 bin kişi ile görüştü. Eşitsizlikte 68’inci sıradayız BM Enformasyon Merkezi’nin (UNIC) rakamları, kadın-erkek eşitsizliğinin küresel bir sorun olduğunu gösteren çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Her on kadından üçünün, bir tanıdığı tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı bildirilirken, hala günde 800 kadının hamilelik ya da doğum sırasında önlenebilir sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Küresel seviyede 20 ila 24 yaşındaki kadınların üçte birinin, yani yaklaşık 70 milyon kadının 18 yaşın altında evlendirildiğine dikkat çekilirken, köklü önlemler alınmaması halinde gelecek on yıl içinde çocuk gelin sayısının 150 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. BM’ye göre, aynı işi yapsalar bile kadınlar erkeklerden yüzde 17 ila yüzde 35 oranında daha az maaş alıyor. Türkiye, siyasi katılım, üreme sağlığı, eğitim ve iş gücüne katılımda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini yansıtan 2012 Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde (TCEE) 187 ülke arasında 68’inci sırada yer alıyor. Parlamentolararası Birlik’in (IPU) ulusal parlamentolardaki kadın milletvekili sayısı konusundaki en son verilerine göre ise Türkiye, 548 üyeli meclisindeki 79 kadın milletvekiliyle 188 ülke arasında 92’inci sırada bulunuyor. T24
The Independent: 'Erdoğan Aksini Söylüyor Ama Türkiye IŞİD'e Hala Göz Yumuyor'
The Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, Türkiye’nin ‘IŞİD militanlarının Suriye’ye geçişine daha geçen hafta bile izin verdiğini’ ve ABD’nin IŞİD kuşatması altındaki ‘ yarı-bağımsız ‘ Kobani’de sıkışan Kürtlere yardımda gecikmesinin arkasında da Ankara’nın baskısı olduğunu yazdı.Cockburn, ‘ IŞİD’i durdurmaya sadece hava saldırıları yetmez ‘ başlıklı yazısında, Britanya parlamentosunun IŞİD saldırılarına katılma kararını mercek altına aldı; ABD’yle Britanya’nın bu harekatla, Irak ve Suriye’de ‘ ana oyuncuların dışarıya gösterdiklerinden çok daha farklı gündemlerinin bulunduğu bir dizi iç içe geçmiş ihtilafa gömüleceğini’ yazdı.Cockburn, ‘ ana oyuncuların dışarıya gösterdiklerinden çok daha farklı gündemleri ‘ne de örnek olarak da Türkiye’nin Kobani’ye bakışını gösterdi. Yazının ilgili bölümünün tam metni şöyle:”Sözgelimi, IŞİD’in kuzey Suriye’de, Türkiye sınırında bulunan Kobani’ye saldırısına bakın. Burada IŞİD savaşçılarıyla mücadele eden yaklaşık 300 bin Kürt giderek küçülen bir alanda sıkıştı. Neredeyse 200 bin Suriyeli Kürt şimdiden sınırın Türkiye tarafına kaçtı. ABD hava gücünü, ilerleyen militanlara karşı her yerden çok burada kullanabilirdi. Kürtlerin başkenti Erbil’in kurtarılmasına ağustosta Amerikan hava saldırıları yardım etmişti; aynısı niçin Kobani için yapılmasındı?Tuhaf bir biçimde, ABD hava gücünü düne kadar, IŞİD’in hava saldırılarının başlamasından sonra en ciddi saldırılarını düzenlediği Kobani hariç Suriye’deki her yerde kullandı. Örgüt burada, Irak ve Suriye ordularından ele geçirdiği tank ve havan toplarıyla 64 köyde kontol sağladı. Amerikalılar niçin sessiz kaldı? Bunun arkasında, 2011’den bu yana güney sınırı boyunca büyüyen ve 2,5 milyon Suriyeli Kürde ev sahipliği yapan yarı-bağımsız Kürt kantonlarına hiç değer vermeyen Türkiye’yi rahatsız etmeme isteği var gibi görünüyor.Ankara’nın tavrı, IŞİD’i Kürtlere karşı kullanmanın faydalarını gördüğüne işaret. Sınırın Türkiye tarafındaki muhabirler, IŞİD’le savaşmak isteyen Türkiyeli Kürtlerin aksine, IŞİD militanlarının daha geçen hafta Suriye’ye kolayca gidip geldiğini anlatıyor. Türkiye’deki bir gözlemci şu soruyu soruyor: ‘ ‘Gezi Parkı eylemleri sırasında şiddete karışmayan ama yaralanan göstericileri tedavi etmiş doktorlar ‘teröre yardım etmekle’ yargılanırken niçin çatışmada yaralanan IŞİD militanları hala hastanelerde tedavi için Türkiye’ye getiriliyor? ”Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York’taki BM Genel Kurulu’nda IŞİD’e karşı olduğuna dair bütün açıklamalarına rağmen, militanlar Türkiye devletinden belli bir miktar tolerans görüyor. İstanbul’un kalbindeki İstiklal Caddesi’nde arka arkaya düzenlenen iki ayrı gösteride polisin tavrını belgeleyen fotoğraflar da bunu açıkça ortaya koydu. İlk fotoğrafta, polis tarafından rahatsız edilmeyen IŞİD yanlısı göstericiler uzun bir beyaz pankart taşıyordu. İkinci karedeyse, ertesi gün aynı caddede düzenlenen bir gösteride, dini eğitimi protesto eden bir grup Çevik Kuvvet tarafından dövülüyordu.Türkiye hükümetinin IŞİD’le sıkı fıkı olduğunu söylemiyorum. Fakat Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan kurtulmak ve Suriyeli Kürtleri zayıflatmak, Erdoğan’ın gündeminde daha ön sıralarda yer alıyor. Buna göz yuman ABD de, Pakistan’ın Taliban’a gizli ama hayati önemdeki desteğine tepki göstermeyerek 2001’de Afganistan’da yaptığı hatayı tekrarlıyor. Bazı Amerikalı diplomatlara göre bu, Afganistan’daki ABD-Britanya müdahalesini daha en başından başarısız kılan, devasa boyutta bir hataydı.Britanya Irak’ta büyük ölçüde sembolik olan ilk müdahalalerine başlarken göz önünde bulundurulması gereken şey şu ki, bu krizde sadece askeri yollarla elde edilecek başarılar sınırlı.”Diken
Hollanda'da Yerel Seçimlerin Favorisi: Aşırı Sağcı Wilders
Hollanda halkı, yeni belediye yönetimlerini belirlemek amacıyla 19 Mart Çarşamba günü sandığa gidiyor.Kamuoyu yoklamalarına göre, aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) önde görünüyor. İktidar partilerinin seçimden önemli kayıplarla çıkması bekleniyor. İktidar ortağı Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (PvdA) 1946'dan bu yana yönettiği Amsterdam'ı kaybedebileceği konuşuluyor.Seçimlerde ulusal partilerin yanı sıra, yerel listeler de belediye meclislerine girebilmek için çaba harcayacak. Belediyelerin, eğitimden, güvenliğe kadar bir çok konuda sorumlu olduğu ülkede, yerel seçimler büyük önem taşıyor.Seçimler 22 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için de 'ön prova' niteliği taşıyor.Uyguladıkları ekonomik ve sosyal programlar nedeniyle sıkça eleştirilen iktidar ortakları Liberal Sağ Parti (VVD) ile sosyal demokrat PvdA'nın önemli ölçüde oy kaybetmesi bekleniyor.Son kamuoyu yoklamalarına göre Geert Wilders önderliğindeki aşırı sağcı PVV önde bulunuyor. PVV'yi Sosyalist Parti (SP) ve liberal Demokratlar 66 (D66) partisi izliyor.Hollanda siyasetinin en köklü partisi olan Hristiyan Demokrat Parti'nin (CDA) de seçimden oylarını artırarak çıkması bekleniyor.Kamuoyu yoklamalarına göre 1946 yılından bu yana Amsterdam'ı yöneten PvdA'nın, ilk kez bu kenti kaybetme riski bulunuyor. D66 ile PvdA'nın oyları başa baş gidiyor.Başbakan Mark Rutte, belediye meclislerinde Wilders’ın partisi PVV ile ortaklık yapabileceklerini belirtiyor.Wilders, daha önce Rutte ile aynı partide milletvekilliği görevinde bulunuyordu. Bu nedenle her iki ismin birçok söylemi birbirine yakın. Ancak, Rutte, bazı konularda Wilders'ın, 'solculardan bile daha sol söyleme sahip olmasından' şikâyet ediyor.Wilders ise seçim çalışmalarında 'yabancı düşmanlığı' propagandasını sürdürüyor. Partisinin güçlü olduğu Lahey'de yaptığı konuşmada, 'Hollanda'da daha az Faslı istiyorsanız bize oy verin' demesi tartışmalara yol açtı. PvdA'nın Fas kökenli yöneticilerinden Fuad Sidali, Wilders'a 'Hitler' benzetmesi yaptı, tepkiler üzerine Sidali sözlerini geri aldı.Ancak, konuşması nedeniyle Wilders hakkında Ulusal Ayrımcılık Merkezi'ne şikâyetin yanı sıra savcılığa da suç duyurusunda bulunuldu.Sol partiler, Wilders'ın açıklamalarını anımsatarak göçmen toplumunun desteğini istiyor.Çok sayıda Türkiye kökenli aday da yerel seçimlerde şans arıyor. Türkiye kökenli adaylar ağırlıklı olarak PvdA ve Yeşil Sol (GL) listelerinde yer alıyor. SP, CDA ve D66 listelerinde de Türkiyeli adaylar bulunuyor,PvdA'nın Soest kentindeki liste başı aday Osman Suna, 'seçim yolsuzluğu' suçlamasıyla adaylıktan alındı. Suna'nın, bir camide oy kullanmayacaklardan seçmen pusulalarını istediği görüntüler basına yansıdı. Hollanda'da 'Vekâletle oy kullanma' olanağı bulunduğu için Suna, oy pusulalarını kendi lehine kullanmakla' suçlandı.Türkiye kökenli adayların en yoğun olduğu Rotterdam da ise PvdA tarafından hazırlanan parti içi araştırma raporunda Türkiye kökenli adaylar eleştirildi. Adayların büyük bölümünün 'sosyal demokratlıkla ilgisinin bulunmadığı' ve belediyenin işlevi konusunda bilgisiz oldukları belirtildi.Raporda, adayların kendi tabanını oluşturduğu, çoğunun bir dernek, cami ya da vakfa bağlı olduğu dile getirildi. 'Siyasette olmalarının tek nedeni aylık ek gelir ve kendilerine yeni iş kapısı açmak. Bu nedenle seçilme süresi en az 2 dönemle sınırlansın. Aylık belediye meclis üyesi maaşı da 500 Euro’ya düşürülsün' önerisi yer aldı.Hollanda'da 300 bin civarında Türkiye kökenli seçmen bulunuyor. Katılımın düşük olduğu seçimlerde göçmenlerin 'blok oyları' seçim sonuçlarında belirleyici olabiliyor.
Süleyman Şah Türbesi Çevresinde Çatışmalar Şiddetlendi
Türk hava sahasını ihlal eden Suriye jetinin düşürülmesi ve El Kaide bağlantılı radikal islamcı örgüt Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) ülke dışındaki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah türbesini yıkma tehditi sınırda tansiyonu arttırdı.Namık Durukan - AnkaraOrdu sınırda teyekkuza geçirilirken bölgede özerk kanton ilan eden Kürt yönetiminin silahlı ordusu YPG ile IŞİD arasında çatışmalar şiddetlendi. Kürtlerin üç yönetim merkezinden biri olan Kobane, IŞİD tarafından kuşatıldı. Çatışmalarda ikisi Türk 25 IŞİD savaşçısı, YPG tarafından öldürüldü. IŞİD ise 9 YPG'linin cenazesini gösterdi. IŞİD'in Süleyman Şah Türbesine zarar vermesi ihtamaline karşı sınırda teyakuza geçirilen özel birliklerin Suriye topraklarına girmesi halinde bazı noktalarda silahlı YPG grupları ile karşılaşabileceği belirtiliyor.Suriye'nin Kürt bölgesi Rojava'ya yönelik saldırılarını arttıran IŞİD ile Kürt ordusu YPG arasında çatışmalar Süleymanşah Türbesi, Kobane ve Tal Abyad çevreminde yoğunlaşıyor. Kobane'ye yönelik IŞİD'in ilerlemesi sürerken Sirîn beldesinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. IŞİD'in tehdidi altında bulunan Rakka ve Til Ebyad'daki köylerden yüzlerce Kürt evlerini terk etti. Çatışmalarda bir YPG birliği ile irtibatın kesildiği, 5 YPG'linin ise öldürüldüğü açıklandı.Türk askeri müdahale ederse?YPG ile IŞİD arasındaki çatışmalar Türkiye'ye 30 kilometre uzaklıktaki Süleyman Şah türbesi çevresinde de sürüyor. Türk bayrağının indirilmemesi halinde türbeye zarar vereceğini açıklayan IŞİD'e karşı ordu sınırda teyakuza geçirildi. Kobani'ye yakın bir bölgede yer alan Süleyman Şah Türbesi’ne kara müdahelesi yapılması halinde ordu birlikleri ile YPG silahlı güçlerinin karşı karşıya gelme ihtimalinin kaçınılmaz olacağı belirtiliyor. Bu durumda nasıl hareket edileceği bölgede tartışılıyor. YPG, Rojava bölgesine yabancı askeri birliklerin girmesine karşı olduğunu daha önce açıklamıştı.İki Türk vatandaşı varYPG'nin 25'in üzerinde IŞİD savaşçısının öldürüldüğü yönündeki açıklaması IŞİD kaynakları tarafından da doğrulandı. IŞİD kaynakları, grubun arasında 2 Türk ve çok sayıda Azeri militanın olduğunu açıkladı. Türkiyeli savaşçılardan İnegöllü Ebu İsmail (Erdal) ve Ankaralı Mustafa’nın YGP ile girdikleri çatışmada öldükleri açıklandı. İsmail (Erdal)'ın Türkiye'deyken bitkisel ürünler sattığı ve 2 ay önce Suriye'ye geçtiği bildirildi.Hedef Rimelan petrol bölgesiBu arada IŞİD haberlerine yer veren bazı Arap internet siteleri ise çatışmalarda öldürülen 9 YPG savaşçısının fotoğraflarını yayınladı. İddiaya göre IŞİD, sıcak çatışmaların sürdüğü Tel Abyad ve Kobani'de ilerleyişini sürdürüyor.Saldırılarını bir kaç koldan sürdüren IŞİD'in amacı, bir süre önce ilan edilen Cezire, Afrin ve Kobane kantonları arasındaki bağlantıyı kesip Cezire bölgesi içinde kalan petrol bölgesi Rimelan ve çevresini ele geçirmek.Seferberlik çağrısıIŞİD'in saldırısını durdurmak amacıyla Rojava'da seferberlik ilan edilirken, eli silah tutanlar cepheye gitmesi istendi. Bu kapsamda bir çok Kürt yerleşim biriminde duyarlılığı arttırmak amacıyla gösteriler yapıldı.YPG Genel Komutanlığı imzası ile yayınlanan yazılı açıklamada ise, IŞİD'in saldırılarını durdurmak ve kazanımlara sahip çıkılması amacıyla Türkiye, İran ve Irak'taki Kürt örgüt, grup ve siyasi partilerinden yardım istendi. Açıklamada Suriye'deki Kürt örgütlerine de aralarındaki sorunları bir kenara bırakarak, saldırıya karşı YPG ile ortak hareket etmeye çağrılarak, 'Yüklendiğimiz tarihi sorumlulukla, tüm parti, örgüt, siyasi çevreler, gençlik ve kadın hareketleri, bağımsız şahsiyetler, Cizîre, Kobani ve Efrin Demokratik Özerk Yönetimlerinin sorumluları, Suriye Kürtlerin Ulusal Meclisi (ENKS), Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ve Demokratik Toplum Hareketi’ne (TEV-DEM), aralarındaki çelişkileri bir tarafa bırakarak bu hassas dönemde güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz' denildi.Barzani'den de yardım istendiÇağrıda, PYD'nin Rojava politikasını eleştiren Irak Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani'den de yardım istenmesi dikkat çekti. Barzani ve Kuzey Irak Kürt örgütlerinden yardım talebi konusunda şu bilgilere yer verildi:'Çağrımız, başta Güney Kürdistan (Kuzey Irak) Bölge Başkanlığı, KCK Yönetimi, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP), Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve Goran Hareketi(Değişim) olmak üzere tüm Kürdistani güçlere yöneliktir. Kürdistani güçleri Rojava’ya yönelik saldırılara karşı ulusal görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Biz inanıyoruz ki, Rojava başarılı olacak ve bu başarısı tüm Kürdistan halklarını olacak.''Kürtlerin kazanımlarına saldırı'
Festival Mevsimi Başlıyor
Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, DT, Nisan ve Mayıs aylarında Diyarbakır, Adana, Van, Ankara, Trabzon, Konya ve Antalya'da 7 ulusal, uluslararası ve çocuk festivalini sanatseverlerle buluşturacak. Türkiye tiyatro yazınını iyileştirmek, yeni çağdaş Türkiyeli yazarlar desteklemek ve giderek dünyadaki barış kültürünün ilerlemesine katkı sağlamak amacıyla cumhuriyet dönemi Türkiye tiyatro yazınının önemli isimlerinden Orhan Asena'ya ithaf edilen 'Diyarbakır 11. Orhan Asena Yerli Oyunları Tiyatro Festivali', 5–26 Nisan'da gerçekleşecek. Sabancı Vakfı'nın işbirliğiyle Sabancı 16. Uluslararası Adana Tiyatro Festivali, 14 Nisan-16 Mayıs'ta yapılacak. 'Van 13. Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali' , farklı okullardan tiyatro gruplarının hazırladığı oyunların yanı sıra amatör gençlik tiyatrolarının da katılımıyla 23 Nisan–8 Mayıs tarihlerinde düzenlenecek. '10. Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali' , 24-29 Nisan'da hayata geçirilecek. Festival, Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na tiyatro sanatı ile katkıda bulunmak, Türkiye tiyatrosunun dünya çocukları yoluyla yurtdışına açılımını sağlamak, onu tanıtmak ve yurt dışında bu daldaki gelişmeleri takip ederek, kurumsal dinamizmi sağlayarak kültürlerarası alışverişe ve değişime hizmet etmeyi amaçlıyor. 'Trabzon, 15. Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali' , 2-15 Mayıs'ta yapılacak. İlki 'Karadeniz'e Kıyısı Olan Ülkeler Festivali' adı altında Gürcistan, Moldova, Rusya, Romanya ve Ukrayna'nın katılımıyla gerçekleştirilen festival genişleyerek Karadeniz'e kıyısı bulunmayan ülkeleri de ağırlıyor. '7. 'Bin Nefes Bir Ses' Uluslararası Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler Tiyatro Festivali' , Konya'nın kültürel anlamda da gelişmesine katkı sağlamak, değişime ön ayak olmak, hoşgörüyü farklı medeniyetlere tanıtmak ve Türk dilinin onurlandırılması, zenginleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amaçlarıyla 4–14 Mayıs'ta sanat severlerle buluşacak. 'Antalya, 5. Uluslararası Tiyatro Festivali' , 17-27 Mayıs'ta düzenlenecek. Günümüz tiyatrosunu geçmişin sahnesinde sergilemek amacıyla hayata geçirilen festival, bölgedeki antik tiyatrolarda seyirciye yeni bir deneyim yaşatarak Türkiye'nin tarihi sanatsal dokusunu, uluslararası bir platformda paylaşmayı hedefliyor. AA
Buenos Aires Türk Filmleri Festivali Başlıyor
Türkiye filmlerini Arjantinli sinemaseverlerle buluşturan Buenos Aires Türk Filmleri Festivali'nin 2.'si bu yıl 27 Mart-2 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Yeşim Ustaoğlu'nun yönetmen konuğu olduğu festivali Buenos Aires Üniversitesi Siyasal Bilimler öğrencisi Serdar Vardar ve Sinema öğrencisi Ali Taylan birlikte organize ediyor. Gaumont sinemasında yapılacak gösterimler bitiminde Dünya Kupası sonrası Buenos Aires'e direkt uçuşu programına alan Türk Hava Yolları'nın da Arjantinli sinameveserlere bir sürprizi olacak. Arjantin Ulusal Sinema Estitüsü İNCAA, Asi Film Yapımcılık, Buenos Aires Türkiye Büyükelçiliği ve Türk Hava Yolları'nın katkılarıyla gerçekleştirilen festival, 27 Mart günü Caner Alper ve Mehmet Binay'ın 'Zenne' filmiyle açılış yapıyor. Geçen yılın öne çıkan ve uluslararası mecralarda ödüllere layık görülen 7 filmin gösterileceği festivalin onur konuğu ise yönetmen Yeşim Ustaoğlu. Asi filmin ortağı ve yapımcısı Serdal Doğan'ın Türk sinema endüstrisi üzerine vereceği söyleşinin yanında, 'Güzel Günler Göreceğiz' filminin senaristi Emre Kavuk ve 'Sen Aydınlatırsın Geceyi' filminin yapımcısı Şebnem Vitrinel gösterim sonrası seyirciler buluşacak isimler arasında. Konusunu ailesi tarafından öldürülen Ahmet Yıldız'ın gerçek hikayesinden alan 'Zenne'nin ardından sırasıyla, Reha Erdem'in 'Jin', Yeşim Ustaoğlu'nun 'Araf', Aslı Özge'nin 'Hayat Boyu', Hasan Tolga Pulat'ın 'Güzel Günler Göreceğiz', Onur Ünlü'nün 'Sen Aydınlatırsın Geceyi' ve Umut Dağ'ın 'Kuma' filmleri sinemaseverlerle buluşacak. Festival kapsamında müzik dinletisi ve resim sergisi Festival boyunca yönetmenlerin ve yapımcıların yer alacağı söyleşilerin yanında Murat Palta'nın Türk filmlerini Osmanlı döneminde yorumlayan illüstrasyonlarının bulunduğu bir sergi de yer alıyor.Buenos Aires'li sinemaseverler, Türkiyeli ve Arjantinli sanatçılardan oluşan 'Sonidos Turquesas' adlı grubunun sunacağı canlı müzik performansıyla Anadolu ezgilerini tanıma şansı elde edecek. Türk Hava Yolları Arjantin bürosu, festival katılımcıları arasında yapılacak çekilişle bir kişiye gidiş - dönüş İstanbul bileti hediye edecek.DHA
Ermeniler Kesab'dan Kaçıyor
Ermenilerin yoğunlukla yaşadığı ve Türkiye'nin Hatay sınırı yakınında bulunan Kesab'tan birçok Ermeni yoğun çatışmaların yaşandığı Lazkiye'ye kaçıyor. Ayaklarında terlik, üstlerinde pijamayla kaçan 600 aile bölgedeki kiliselere sığındı. Cihatçı grupların son günlerde yoğun saldırısına maruz kalan Kesab'tan kaçan Ermenilerin durumu, Türkçe yayınlanan bir Ermeni sitesinde haber oldu. Erivan merkezli 'news.AM' haber sitesinde yer alan bilgilere göre, göç eden Ermeniler çaresizlik içinde yardım bekliyor. Kesab Ermenilerinden Hasmik Berberyan'ın görüşlerine yer verilen haberde, 'Suriyeli fanatik İslamcılar Türklerin yardımıyla Kesab Ermeni kilisesini Ermenilerden arındırarak silah deposuna dönüştürdüler' iddiası yer alıyor. Kesab'taki evlerin yağmalandığını ve kundaklanmaya başladığını belirten Berberyan halkın Lazkiye'ye kaçtığını söylüyor. Berberyan, Kesab'ta Alevilerin kentin savunulması sırasında çok sayıda kayıp verdiğini, Ermenilerin ise kenti büyük oranda terkettiğini belirtiyor. Ancak bazı Ermenilerin ise evlerini bırakmak istemediğinden veya kaçacak imkanlara sahip olmadığından kentte kaldığını söylüyor. Yayınlanan haberde, Lazkiye'ye gelen Ermenilerden bir kısmının hastanelerde akrabaların yanında kaldığını 400 kadarının da kiliseye sığındığı belirtiliyor. Haberde, Hasmik Berberyan'ın Ermenistan yönetiminden yardım çağrısı da yer alıyor, Berberyan ciddi bir yiyecek sıkıntısı yaşadıklarını belirtiyor. Bir gün evlerine geri dönmeyi umut ettiklerini söyleyen Berberyan, geçici bir süre için Ermenistan'a yerleşebileceklerini belirtiyor. CNN Türk