Görüş Bildir
Hastalık Tito Vilanova'yı Bu Hale Getirdi
Barcelona'nın tedavi gören eski teknik direktörü Tito Vilanova'nın son hali herkesi üzdü. Barcelona'nın eski teknik direktörü Tito Vilanova'nın, Getafe maçındaki görüntüsü futbolseverleri üzdü. Kanser hastası olan ve kemoterapi gören Vilanova, Barcelona'nın B takımında forma giyen oğlu Adria ile birlikte Nou Camp'ta Barcelona-Getafe maçını izledi. Vilanova'nın bir hayli kilo verdiği, saçlarının döküldüğü gözlendi.Eurosport
Belçika Senatosu Çocuklara Ötenazi Hakkını Onayladı
Belçika 2002 yılında yetişkinler için ötenaziyi yasallaştırmıştı. Şimdi bu yasanın ölümcül bir hastalığa yakalanan ve dayanılmaz fiziksel acılar çeken çocukları da kapsaması yolunda bir öneri Senato'da onaylandı. Kimileri bunu 'mantıklı bir adım', kimileri ise 'delilik' diye niteliyor. Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmış bir çocuk düşünün. Ve zehirli bir iğne ile öldürülmeyi talep edişini. Birçok insan için bu, hayal bile edilemeyecek bir kabus senaryosu. Çoğumuz bir çocuğun ölümcül bir hastalığa yakalanıp yavaş yavaş eridiği acımasız gerçeklikle yüzyüze gelmeyeceğiz muhtemelen. Fakat bazı Belçikalı çocuk doktorları, bu durumdaki çocukların acıları giderilemiyorsa, ölmeyi talep etme hakkına sahip olması gerektiğini savunuyor. Ziekenhuis Üniversitesi'nden Doktor Gerlant van Berlaer, 'Nadiren şöyle durumlar olabiliyor: Tedavi etmeye çalıştığımız ama daha iyi olmaları için hiç bir şey yapamadığımız çocuklar oluyor. Bu çocukların hayatlarına son verme kararı almaya hakkı olması lazım.' diyor. Van Berlaer ve 16 diğer çocuk doktoru, Belçikalı senatörlerin çocuklar için ötenazi yasasını kabul etmeleri talebiyle Kasım ayında bir açık mektup yayımladı. Doktor van Berlaer 'Hayır, kendimizi Allah yerine koymuyoruz, zaten sona erecek hayatlardan söz ediyoruz.' diyor: 'Doğal haline bırakıldığında sefil, acı içinde ve korkunç bir şekilde son bulabilecek hayatlar bunlar. Hastanelerde bir çok arkadaşlarının aynı hastalıktan nasıl öldüğünü görmüş olabilirler. Ve bu durumda 'Böyle ölmek istemiyorum. Kendi istediğim gibi ölmek istiyorum' derler ise, doktorları olarak elimizden gelecek tek şey bu arzularını yerine getirmek olabilir. Ben bunu yapabilmemiz gerektiğine inanıyorum.' Geçen ay Belçika Senatosu'ndan 17'ye karşı 50 kabul oyu ile geçen yasa tasarısına göre, bu hakkın kullanılabilmesi için öncelikle çocukların ötenazinin ne olduğunu anlamaları, sonra anne-babaları ve doktorlarının da bu talebe onay vermeleri koşulları konuluyor. Belçika'nın kuzey komşusu Hollanda'da ötenazi 12 yaşın üzerindeki çocuklar için, anne ve babalarının da rızası olmak koşuluyla yasal bir hak sayılıyor. Fakat Belçika'daki tasarı meclisin diğer kanadınca da onaylanırsa, dünyada ilk kez bir ülkede çocuklar için ötenazi, hiç bir yaş sınırı olmaksızın kabul edilmiş olacak. Senato'daki sosyalist grubun lideri ve tasarının destekçilerinden Philippe Mahoux, düzenlemeyi 'En büyük insanlık jesti' diye tanımladı. Mahoux, asıl skandalın, ölümcül hasta çocukların acı çekmesine dur dememek olduğunu söylüyor. Tasarıya karşı oy kullananlardan Hristiyan Demokrat senatör Els van Hoof ise insanın kaderini belirlemesi prensibinin herkesin sadece nasıl yaşayacağına değil, nasıl öleceğine de karar vermesi şeklinde yorumlanmasının yanlış olduğuna inanıyor. Van Hoof 'Tasarıyı önce akıl sağlığı sorunları olan çocukları da içerecek şekilde sunmuşlardı.' diyor ve, 'Tartışma sırasında ötenaziyi savunanlar anoreksik çocuklar, hayattan yorulan çocklar gibi kategorileri de gündeme getirdiler. Nereye kadar gidecek?' diye soruyor. Senatör van Hoof, yetişkinler için uygulanan ötenazi hakkının kaygan bir zemin olduğunun şimdiden kanıtlandığı görüşünde. 2002'de kabul edilen ötenazi yasası yetişkinlerin: yetkin ve şuuru yerinde talebi defaatle dile getirmiş tedavisi mümkün olmayan ciddi bir hastalık nedeniyle dayanılmaz fiziksel ya da zihinsel acılar içinde olmalarını şart koşuyor. Fakat 2013 yılı içinde Belçika'da kamuoyu gündemine gelen iki vaka, van Hoof'un kaygılarını iyice artırmış. Marc ve Eddy Verbessem, genetik bir hastalık nedeniyle bir süre sonra göremeyeceklerini öğrenince, artık kendi başlarına yaşamlarını sürdüremeyeceklerini düşünerek ötenazi talebinde bulunmuşlardı. Bunu dokuz ay sonra kadından erkekliğe geçiş yapan transseksüel Nathan Verhelst'in ölümü izledi. Bir dizi cinsiyet değiştirme ameliyatı başarısız olunca ölmek istemişti. Els van Hoof, danıştığı bir hukukçuya göre, ikizlerin muhtemelen yasadaki ötenazi kriterine uyduğunu söylüyor, ama Nathan Verhelst'in durumu onu kaygılandırıyor. Her üç olayda da ötenazi kararını onaylayan kişi, Brüksel Üniversitesi'nden onkolog ve geçici bakım uzmanı Profesör Doktor Wim Distelmans. Dr. Distelmans aynı zamanda doktorlar, hukukçular ve ilgili tarafların yasanın uygulanışını denetlemek üzere biraraya geldiği Ötenazi Komisyonu'nun eş başkanı. Ötenazi konusunda eleştirileri olanlar bu komisyonun yasanın kabul edildiği 2002'den 2012'ye kadar gerçekleştirilen 6 bin 945 ötenazi vakasının hiçbiri hakkında savcılıktan soruşturma istemediğine dikkat çekiyorlar.Yani komisyon on yıl içinde, istisnasız bütün ötenazi uygulamalarını yasaya uygun bulmuş. 2012 yılının 20 Nisan'ında kimya dalında öğretim üyesi Tom Mortier'e Brüksel'deki bir hastaneden telefon gelmiş. Annesinin öldüğü bildirilmiş. 64 yaşındaki Godelieva de Troyer depresyon geçiriyormuş. Ölmeden üç ay önce oğluna üç e-posta göndererek doktorlarından ötenazi istediğini bildirmiş. Ama Mortier doktorların buna asla izin vermeyeceğini düşünmüş. Tom Mortier çok öfkeli. Annesinin 'ölmeye hakkı olduğu' tezini kabul etmiyor. 'Benim bakışıma göre bu hastalar için değil doktorlar için çıkarılmış bir yasa. Böylelikle ceza almaktan kurtuluyorlar' diyor. 'Ötenazi etik olmayan bir şey. Hastanı öldürüyorsun. Şimdi de bunu bir tür en büyük insan sevgisi gibi lanse ediyorlar. Belçika ne hale geldi, anlamıyorum...' diye konuşuyor. Bu yasanın çocukları içerecek şekilde genişletilmesi girişimi ise Mortier'e göre 'delilik'. Doktor Marleen Renard Leuven Ünivertise Hastanesi'nde çocuklar için geçici bakımdan sorumlu bir onkolog. Çocuklar için bir ötenazi yasası çıkarmanın gerekmediğini, ölmekte olan çocukların acısını dindirecek yollar bulunduğunu söylüyor. 'Acıyı bastıramazsak, çocuğu uyutabiliyoruz. Eğer bunu da artık gerçekten insanlık dışı bulmaya başlarsak, Etik Komisyonuna giderek çocuğun hayatının sonlanması için izin istiyoruz. Ama bunu yapmak için çok sayıda kişinin hemfikir olması gerekiyor.' diyor. Renard, kendi tecrübesine göre çocukların 'ölmek istiyorum' demediğini söylüyor. 'Çok sayıda büyük acılar çeken ergen çocuk gördüm. Daima bir sonraki günden umutları vardır. Hiç bir zaman hiçbiri bana 'Artık dayanamıyorum, ne olur durdurun bunu' demedi. ÖLmek değil, yaşamak istiyorlar.' Çocuklar ölmek istediklerini söyleseler bile, acaba böyle bir kararı verebilecek olgunluktalar mı? Ötenazi savunucusu Doktor Gerlant van Berlaer, ölümcül bir hastalığa yakalanan ve yaşamlarının önemli bir kısmını yetişkinlerle geçiren çocukların çok erken büyümek zorunda kaldıklarını düşünüyor. Kendi oğlu 8 yaşında kanserden ölen ve şu anda Leuven Üniversite Hastanesi çocuk onkoloji bölümünde gönüllü olarak çalışan Feike van den Oever da bu görüşte. 'Onunla sohbetlerimizde, çocuğun nasıl yaşının çok ötesinde bir düzeyde düşündüğünü farkedebiliyordunuz.' diyor ama 'Çocuklar neler olup bittiğini anlıyor. Peki bu ötenazi talep edebilecek kadar mı? Bence hayır.' Tasarı yasalaşırsa kaç çocuğun ötenazi isteyeceğini bilmek mümkün değil. Yetişkinler açısından bu sayı 2002'den bu yana her yıl arttı. Kanser hastalarının yüzde 80'i ötenazi istiyor. Ötenazi hakkını ilk savunanlardan Doktor Jan Bernheim, ne zaman öleceğini ve acısız, seçtiği bir zamanda ölebileceğini bilmesinin hastaların kalan günlerinin kalitesini yükselttiğini, onlara moral verdiğini söylüyor. 'Acı bütün diğer faktörlerin üzerine çıkan bir şey. Günler süren acılar, inlemelerle ölmek yerine bir törenle, genellikle hoş bir duygusal ortamda ölüyorlar.' diyor. Bir çocuğun ölümü kuşkusuz bir trajedi. Fakat Belçikalı çocuklara hayatlarına son verilmesini isteme hakkı verilecek mi, bunu bu yılın ilk aylarında Belçika parlamentosunun diğer kanadında yapılacak oylama belirleyecek. Linda Pressly Belçika | BBCTürkçe
H3N2: Bu Salgının İlacı Yok
Son günlerde pek çok insan halsizlik, yüksek ateş, öksürük ve baş ağrısı gibi şikayetlerle hastanelere koşuyor. Hastalığa neden olan en büyük etken ise H3N2 virüsü. Bu virüsün yol açtığı grip çeşidi, uzun tedavi süreci ve yaş aralığı gözetmemesiyle dikkat çekiyor. Hızla yayılan ve artık bir salgın boyutuna varan gribin tedavisinde ise ilaç sıkıntısı yaşanıyor. ‘İlaç eksikliği rol oynuyor’ Milliyet'in haberine göre;uzmanlar, etken maddesi ‘oseltamivir’ olan antiviral ilaçların piyasada bulunmamasından yakınıyor. Eczaneler de doktorların söylediği gibi ‘oseltamivir’ içeren ilaçların kendilerinde bulunmadığını belirtiyor. Türk Eczacılar Odası Başkanı Semih Güngör, “Gribin başlangıcında kullanılsa gribi daha hafif atlatmamızı sağlayacak olan ilaçların piyasada bulunmaması büyük sıkıntı yaratıyor” diyor. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Münir Büke, hastaların antiviral ilaçlara ulaşamamasının hastalığın atlatılmasında ilaç eksikliğinin önemli bir rol oynadığını belirterek, “Gribin başlangıcında, yani ilk 36 saat içerisinde kullanılacak olan antiviral grip ilaçları da tedavi sürecinin kısaltılmasında önemli rol oynar” dedi. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sıla Akhan, piyasada olmayan ilaçlarla ilgili olarak şunları söylüyor: “Antiviral ilaçlar gripten korunmak için değil ama gribin başlangıcında alındığında grip tedavisindeki süreci kısaltıyor. İstirahat, ilaca bağılı kalmadan yapılacak en iyi tedavi yöntemi.” İşte o ilaçlar Grip tedavisinde kullanılan Tamiflu ilacı Grip tedavisinde kullanılan Oseflu Grip tedavisinde kullanılan Enfluvir Kanser tedavisinde kullanılan Tamoxifen ilacı Bağırsak kanseri tedavisinde kullanılan Salofalk ilacı Kanser tedavisinde kullanılan Emthexate ilacı Parkinson tedavisinde kullanılan Madopar ilacı Tüp Bebek tedavisinde kullanılan Pregnyl ilacı Nüfusun %2’si enfekte oldu Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, son günlerde etkili olan H3N2 virüsünden son bir ay içerisinde, nüfusun yüzde 2’sinin enfekte olduğunu bildirdi. Ceyhan, “Bu yeni bir virüs olmadığı için bir salgın beklemiyoruz. Bu yılki grip aşısının içinde H3N2 virüsüne karşı koruyan antijen var. İnsanlar şu anda aşı olurlarsa 6 ay boyunca bundan kurtulabilirler” dedi. Cumhuriyet
Ağız Kanseri Nedir? Ağız Kanserinden Nasıl Korunulur?
Baş boyun bölgesinde görülen kanserlerin 1/3 kısmı boğazda, 2/3 kısmı ağız boşluğu ve çenelerde gözlenmektedir.Tüm kanserler içinde ağız kanserlerinin oranı ise % 2-%4 tür.Ağız kanserlerine sebep olanlar:- Sigara ve alkol kullanımı (ayrı ayrı yada bir arada), tütün çiğneme- O bölgede kronik tahriş (eski dolgu ve protezler, dil dudak yanak ısırma vs.)- HPV- P27 geninde bulunan W genotipi.Meme ve prostat kanserlerinin ağıza yayılımı özellikle alt çenede sıktır. Baş boyun kanserlerinde de lenf nodlarına sıçrama yüksektir.Kanserlerde erken tanının önemi burda daha çok ortaya çıkmaktadır. Örneğin löseminin ilk belirtisi ağızda ortaya çıkar. Kanserden önce görülen öncü belirtiler genellikle ağız kanserlerinde de ortaya çıkarlar.'Löseminin ilk belirtisi ağızda ortaya çıkar.'Ağızda sebebi ortadan kaldırılmasına rağmen 3 haftada geçmeyen kırmızı ve beyaz yaralar, iltihabi oluşumu andıran bazı görüntüler, şişlik, leke, çatlaklar ağız kanserinin yada vücudun başka bir yerindeki başlayan kanserin ilk belirtileri olabilir. Dil kanseri çoğunlukla acı verir ve dilin anormal bir şekilde sert ve bükülmez olmasına neden olur. Konuşma ve yutkunma zorluğuyla birlikte dilde uyuşukluk hissi de görülebilir. Ağızdaki kanser nedenli yaralar, protez vuruğu, aft gibi yaralara benzese de bu yaralarda özellikle 2-3 hafta geçmesine rağmen iyileşme gerçekleşmez ise mutlaka bir diş hekimine müracaat edilmesi gereklidir.Tanı koyarken emin olabilmek için yaradan biyopsi alınması,EMAR ve CT gibi radyolojik tetkikler yapılması gerekmektedir. Kanser şüphesi varlığında mümkün olan en geniş alanın kontol edilmesi gereklidir.Bu yüzden standart diş hekimliği görüntüleme cihazlarının yanında CT ve bazen EMAR önemlidir.Kanserli doku tamamen çıkarılıp ilerleyen zamanda hastalığın tekrarlama riskine karşın düzenli kontroller aksatılmaz ise iyileşme, yaşam süresinde artış ve yaşam kalitesinin artışı mümkündür. Günümüzde artan vakalar dikkate alındığında,bu tür yaraların ihmal edilmemesi gerekir.CT (bilgisayarlı tomografi) ve EMAR (elektromanyetik rezonans) çekilirken, ağız kanserlerinin yayılım alanlarında yumuşak dokuların da varlığı, damarların görülebilmesi için ilaç enjekte edilmesini gerektirir. Bu ilaç sadece uygulama sırasında verilir. CT için ilaç iyot; EMAR için gadolinyum içerir. Her ikisinde de alerji görülme ihtimali vardır. Her iki ilaç da böbreklerden atılır. Bu yüzden hastaların bu açılardan da kontrolü gerekmektedir.EMAR çekiminde vücutta bulunan her türlü metal, hem alınacak görüntünün kalitesini etkileyecektir hem de kalp pili taşıyan bir hasta için hayati risk taşıyabilmektedir. Kalp pili, ortopedik protez gibi vücudunda sabit metal taşıyanların bu açıdan değerlendirilmesi gereklidir.Dental implantlar Titanyumdan yapılırlar. Ağızdaki implant sayısı çok fazla değilse görüntünün düzgün bir şekilde elde edilmesinde çok fazla sıkıntı oluşturmazlar. Ancak implant yeni yerleştirilmiş ve henüz iyileşme aşamasında ise (çeneye yerleştirilmesini takip eden ortalama 4-5 ay) kemikte yanma, implant bölgesinde iltihab ve implantın düşmesi gibi durumlarla karşılaşılabilir.Emar öncesi ağızdaki metal destekli köprü ve kaplamalar, metal içerikli(amalgam) dolgular mutlaka sökülmelidir.Tam porselen köprü ve kaplamaların da sayısına bağlı olarak görüntü kalitesini etkileyebileceği unutulmamalıdır.'Ağızdaki yaralar 2-3 hafta geçmesine rağmen iyileşmezse mutlaka bir diş hekimine müracaat edilmesi gereklidir.'Kanser teşhisi koyulan bir hasta, kemoterapi(KT) ve radyoterapi(RT) seanslarına başlamadan önce mutlaka bir diş hekimine ağız kontrolünü yaptırmalıdır. Çünkü KT ve RT sırasında ve sonrasında diş çekimi yapılamamaktadır. KT ve RT sürecinde hasta ağız bakımına yeterince dikkat edemeyeceği için KT ve RT kaynaklı sorunlar, önlem alınmazsa kişinin yaşam konforunu ciddi şekilde düşürmektedir.Kanser tedavisi gören kişilerde tükürük azalması sık görülmektedir.Bu da ağız kuruluğu, özellikle dişlerin çiğneme yüzeyleri ve yanağa bakan yüzlerinde görülen çürüklerin başlamasına sebep olabilir.Kanser tedavisi sırasında ve tedavinin bitiminde hastalığın tekrarını önlemek amaçlı verilen bisfosfonatlar, diş çekimi halinde iyileşmeyen yaralara, kemik ölümüne ve ileri aşamalarda çene kaybına sebep olabilmektedir.Kemik erimesi için kullanılan bisfosfanat dozları çok düşük olsa da diş hekimini bilgilendirmek, olası sıkıntıların önlenmesini sağlar.Bütün bu şartlar göz önüne alındığında kanser tedavisine başlayacak olan hasta mutlaka önce bir diş hekimine gelmeli-yönlendirilmelidir. Çürük dişler tedavi sürecinde sıkıntı çıkarmayacak durumda ise dolgu ile kurtarılabilir. Ancak kanser hastalıklarında çoğunlukla radikal tedavilerle diş çekimleri gerekmektedir.Ağız içinde geçmeyen yaraların kansere dönüşme ihtimalinin takibi ve kontrolü;teşhisi koyulmuş kanser hastalarında hem tedavi öncesi hem tedavi sırasında ve sonrasında yaşam kalitesi ve sağlığın artırılabilmesi için diş hekimi muayeneleri ihmal edilmemelidir.
Domuz Gribinden Beter!
Burun akıntısı, öksürük, ateş ya da baş ağrısı şikâyetiyle hastanelere başvuranların sayısında son dönemde ciddi bir artış yaşanıyor. Uzmanlar da son günlerde salgının boyutunun arttığını belirtiyor ve uyarıyor: 'Hep korktuğumuz domuz gribi değil, maalesef daha ağır geçen H3N2 virüsü ile karşı karşıyayız. Her hasta en az 1 hafta dinlenmeli, risk grubundakiler mutlaka doktora görünmeli.' 'DOMUZ GRİBİ OLSA DAHA İYİ' Prof. Dr. Selim Badur: Grip aktivitesinde bir artış var ancak bu her kış olan ve beklenen bir dönemdir. Mevsimsel grip dediğimiz H3N2 virüsü ve H1N1 virüsü ağırlıklı bir salgın. Ancak biz çoğunlukla incelediğimizde H3N2 virüsünü görüyoruz. Aslında birkaç yıl önce adından söz ettiren ve domuz gribi olarak anılan H1N1 virüsü olsa daha iyi çünkü o daha hızlı geçiyor. H3N2 daha ağır geçiyor. Bu grip virüsü saptananların yüzde 80'inden fazlasında H3N2 virüsüyle karşılaşıyoruz. Yaklaşık 1 hafta istirahat etmek gerekiyor. Antibiyotiklerin maalesef etkisi yok. Antiviral ilaçlar bulguların ortaya çıkmasından itibaren 48 saat içinde kullanılması gerekiyor. Geç kalındığında pek işe yaramıyor. Aşılanmak için de henüz geç değil. Şubat sonuna kadar aşılanma yapılabilir. 'PİYASADA İLAÇ BULMAK ZOR' Prof. Dr. Önder Ergönül: İnfluenza A ile karşı karşıyayız. Bu H1N1 ya da H3N2 virüsü olabiliyor. Domuz gribi dendiği zaman insanlara hala çok kötü geliyor ancak domuz gribi aslında hafif bir türdür. Daha geç geçen daha ağır seyreden bir tablo görüyoruz. Aralık başı, ortası gibi başlayan salgın şu sıralar en yüksek seviyeye ulaştı. Giderek sayılar artıyor. Evde istirahat, işe ya da okula rahatsızlık bitmeden dönmemek yayılma hızını da azaltır. Kronik rahatsızlığı olan, kalp hastaları, kanser hastaları, yaşlılar, hamileler mutlaka doktora danışmalı. Yalnız bir sıkıntı da ilacının piyasada pek bulunmaması. Etken madde oseltamivir içeren 3 ilaç şu anda piyasada çok zor bulunuyor. Hastalar boş yere de antibiyotik kullanmamalı. Bu grip riskli mi? Bakan açıkladı Açıklama Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, “Her sene olduğu gibi bu sene de bugünlerde bir grip piki yaşıyoruz. Yaşanan grip pikinde herhangi bir olağanüstü sıkıntı söz konusu değil” dedi. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, son günlerde basında çıkan H3N2 virüsü haberlerinin gerçeği yansıtmadığını, bu aylarda grip salgını yaşandığını, vatandaşın panik yapmaması gerektiğini söyledi. Müezzinoğlu, vatandaşları sulu gıdalar tüketmesi konusunda da uyardı. Ekim ve Kasım ayından itibaren Mart sonuna kadar mevsimsel grip salgınlarının yaşandığının altını çizen Bakan Müezzinoğlu, 'Her sene olduğu gibi bu sene de bugünlerde bir grip piki yaşıyoruz. Milliyet
Bu Balın Kilosu 15 Bin Lira!
Artvin’deki Sarıçayır yaylasında bir mağaradan çıkarılan balın kilogramı 5 bin avro yani 15 bin lira... Bal üreticisi Günay Gündüz, ‘Kovansız oluşan bal, içeriğindeki minareller nedeniyle benzersiz’ diyor Artvin’deki Sarıçayır Yaylası’nda bir mağaradan çıkarılan ‘Peri Balı’, kilogramı 5 bin avro yani 15 bin liradan satılıyor. Bin 800 metrelik mağaradan çıkarılan toplam 18 kilogram balın 6 kilogramı satıldı. Artvin’in Şavşat ilçesinde bal üreticiliği yapan Günay Gündüz, endemik bitki çeşitliliği nedeniyle dünyada ender bulunan balların üretildiği ilçede Sarıçay Yaylası’nda bir mağarada buldukları ‘Peri Balı’nın içeriğindeki mineralleri nedeniyle yüksek fiyatlara alıcı bulduğunu belirtti. Tedavide yardımcı Bölgede üç kuşaktır balcılıkla uğraştıklarını, 2009’da yayladaki bir mağarada arı hareketliliği saptadıklarını ifade eden Gündüz, “1800 metrelik mağarada yaptığımız araştırma sonucu bal olabileceğini tahmin ettik. 500 metrelik halatlarla profesyonel dağcıların yardımıyla indiğimiz mağarada kayalara bağlı olarak 18 kilogram bal bulduk. Bal analizi konusunda en prestijli kurum olan Fransa’daki CETAM laboratuvarına gönderdik. Burada yapılan analizlerde kovan olmadan kayalara bağlı oluşan bu balın içeriğindeki mineraller nedeniyle çok farklı olduğu ve 7 yıllık olduğu saptandı.” Balın 2009’da Fransa’daki bal borsasında 1 kilogramının 45 bin avro, 2010 yılında ise Çin’deki borsada 1 kilogramının 28 bin avro fiyatla ilaç firmalarına satıldığını anlatan Gündüz, tedaviye yardımcı olan balın Türkiye’deki satış fiyatının 5 bin avro olarak tespit edildiğini anlattı. Balın 6 kilogramının satıldığını belirten Gündüz: “170 ve 250 gramlık kavanozlarda sattığımız bala kanser gibi müzmin hastalıklarla mücadele eden insanlar rağbet gösteriyor. İnsanlar balın fiyatını sorduğunda şaşırıyor. Bir otomobil parası şaşırtıyor.” AA
Reklam
Zaytung'un Münir Özkul Terbiyesizliği!
Mizah sitesi Zaytung’un dün sabah saatlerinde espri amaçlı girdiği bir son dakika sitenin başını çok ağrıtacağa benziyor. 2013′te peş peşe gelen ünlü ölümlerine de atfen, hakkında yıllardır “öldü” haberleri yayılan Münir Özkul ile ilgili site, şu espriyi yaptı: O yazı: “Ve Münir Özkul 2014′ü de gördü…“ Sitenin bu esprisinin ardından sosyal medyada tepkiler gecikmedi. Son dakikayı Twitter hesabından da yayınlayan Zaytung sitesine takipçilerinden sert eleştiriler geldi. Sözlük Kullanıcıları da Sessiz Kalmadı! Öte yandan konuyla ilgili katılımcı sözlüklerden (Ekşi, Ulu, İtü) de yoğun tepki oluştu. Kimi sözlüklerde konu Zaytung ve Münir Özkul başlıkları altında gündeme getirilirken, kimi sözlüklerde ise “Zaytung’un Münir Özkul Terbiyesizliği” şeklinde ayrı başlıklar açıldı. Sözlük kullanıcılarından bazıları yapılanın bir mizah olduğunu savunurken, bazılarıysa yapılanın terbiyesizlik olduğu görüşünü savundu. Zaytung.com: “Kanserden dahi mizah yaparız, hassasiyetimiz yok!” Zaytung’un kurucusu Hakan Bilginer ise bu tip tepki alan içerikler için çeşitli röportajlarında, “Toplumsal kırmızı çizgileri pek de umursamıyoruz. Hatta mümkün mertebe zorlamaya çalışıyoruz. Bazıları oldukça sert tepkiler alıyor, tehdit edenler oluyor, mahkemeye veririz diyen oluyor. Aslında bu tepkiler çok hoşumuza gidiyor ve bazılarını bu yüzden tepki alacağını bile bile yayınlıyoruz. Bize göre kanser dahi mizah konusu yapılabilir. Esas durum da bu, o insanı mizah sınırları dışına itmek aslında onu yabancılaştırmak oluyor. Korunmaya muhtaç duruma düşürüyor. Onu mizah sınırları içine soktuğunda normalleştirmiş oluyorsun.”şeklinde konuştu. Sitenin kurucusu Bilginer’in verdiği bir başka röportajdan: Sitede yer alan haberlerin asparagas olduğunu anlayanlar ve anlamayanlar var. Tongaya düşenlere gülüyor musunuz? HAKAN BİLGİNER: Anlayanlar okusun anlamayanlar da mümkünse pek kalabalık etmesinler diye düşünüyorum. Yani temel olarak “bir haber uyduralım da insanlar tongaya düşsün” gibi bir şey amaçlamıyoruz tabii. Okuyucu kitlesi de bu haberleri gerçek sanacak kadar saf olan güruh değil. Ama evet, epey sık yaşanıyor bahsettiğiniz “tongaya düşme” durumu ve zaman zaman oldukça eğlenceli sonuçlar ortaya çıktığını da itiraf etmeliyim. Tepki alıyor musunuz? Bazen birtakım kesimleri kızdıracak şeyler olabiliyor? HAKAN BİLGİNER: Evet zaman zaman kimi haberlerden sonra epey tepki geliyor ama zaten biz haberi yazarken ya da yayınlarken biliyoruz tepki geleceğini. Daha doğrusu bekliyoruz. Eğer bizimki gibi temel olarak ironi ve sarkazm üzerine kurulu bir mizah yapmaya çalışıyorsanız bu tepkiler yaptığınız işin amacına ulaştığının bir göstergesi oluyor zira. Türkiye gibi tabuları, kutsalları bol bir ülkede çok da zor olmuyor o amaca ulaşmak gerçi… (Alıntı kaynak: Cumhuriyet) Zaytung İçin Yeni Bir Şey Değil Görüldüğü gibi sitenin kurucusu durumdan memnun. Ayrıca bir hatırlatma: Zaytung ile ilgili her tepkide sitenin ziyaretçi trafiği daha da artmakta, bilinirliği daha da yaygınlaşmaktadır. Sitenin daha önce de yaşlılar, çocuklar, engelliler, kanser hastaları, down sendromlular ve dini bazı içerikleri internette fazlasıyla tepki aldı. Sözlüklerde tanımlamalar girildi, Twitter’da tvitler atıldı, bloglarda inceleme yazıları yazıldı, haber sitelerinde haber oldu. Site yönetimi hiçbir tepkiye karşın açıklama yapmadı, içerik yayından kaldırmadı. Sadece mahkemeye verilen bir içerik yayından çekildi fakat savcı takipsizlik kararı vermişti. (İlgili haber:  Zaytung, Dini İnançları Hedef Alan O Haberini Yayından Kaldırdı!) Zaytung bu ve benzer haberleriyle daha çok tepki alacağa benziyor. Kim bilir, belki zamanla herkes içselleştirip kabullenecek bu durumu. Artık tepkiler de olmayacak.Sosyalmedyahaber
Reklam
Ebru Gündeş'in Zarrab'ı Ziyaretleri Tepki Çekti
17 Aralık soruşturmasında tutuklanan Reza Zarrab'ı cezaevinde eşi şarkıcı Ebru Gündeş'in görüş günleri dışında sık sık ziyaret etmesi ve her gün 45 dakika görüşme izni aldığı yönündeki iddialar, tutuklu ve hükümlü yakınlarının tepkisini çekti. Bu haberlere Balyoz ve Ergenekon davalarının tutuklu ve hükümlülerinin yakınları, tepki gösterdi. Balyoz davası hükümlüsü olan ancak sağlık sorunları nedeniyle tutuklu bulunmayan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Ergin Saygun'un kızı Ece Saygun, Twitter'dan, 'Silivri'de ayda 1, sadece 45 dakika açık görüş yapılabilirken, Reza Zarrab'ı Ebru Gündeş ve İbrahim Tatlıses nasıl ziyaret edebiliyor? Ben hasta babamı bile her gün ziyaret etmek için özel izin alamamıştım. Ebru Gündeş nasıl bir sebeple almış bu izni?' dedi. Ergenekon davası sanığı gazeteci Tuncay Özkan'ın kızı Nazlıcan Özkan ise yine Twitter'dan, 'Bunun Ebru Gündeş özelinde kinlenmesine karşıyım ama her gün 45 dakika görüş izni veren savcı: Ben niye yılda 12 kez sarılabiliyorum babama?' diye sordu. Milliyet'in sorularını yanıtlayan Ece Saygun, 'Sıklıkla cezaevine yapılan ziyaretleri görünce insan haliyle düşünüyor. Babam tutuklandığının ertesi günü açık görüş bile yapamadık. Her ayın ilk çarşambasında görüşebildik' dedi. Odatv davasında 1 yıla yakın Silivri Cezaevi'nde tutuklu kaldıktan sonra serbest kalan gazeteci Doğan Yurdakul ise 'Tutuklu bulunduğum süreçte de kanser hastası olan eşim Güngör Yurdakul vefat etti. Eşimle son kez görüşüp gözlerinin içine bakabilmek ve vedalaşabilmek için izin istedim ancak kabul edilmedi' diye konuştu. Balyoz davası hükümlüsü emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri'nin eşi Nilgün Tanyeri, 'Bunun çifte standart olduğunu düşünüyorum. Annesinin babasının cenazesine yetişemeyenler, gidemeyenler oldu. 3 yıl bitti 4. yıla giriyoruz, bizim çığlıklarımızı kimse duymadı. Cezaevine yaptığım ilk ziyaret sırasında telli çamaşır giymem nedeniyle X-ray'den geçerken durduruldum. Kızım manto tutarak perdeleme yaptı, herkesin içinde çamaşırımı çıkarmak zorunda kaldım' dedi. Balyoz ve Ergenekon davalarında bazı sanıkların avukatlığını yapan Celal Ülgen uygulamayı şöyle eleştirdi: 'Ziyaretçiler kapsamında yasa ve yönetmelikler önünde tutuklu olan Cumhurbaşkanı'nın akrabası ya da işçi Mehmet efendinin de çocuğu olsun aynı statüdedir. Herhangi bir farklılık yoktur. Ergenekon ve Balyoz sanıklarına uygulanan, düşman ceza infaz hukukuydu. Şimdi de dost infaz hukuku uygulanıyor.' Cezaevinde görüşmeler Hükümlü ve tutukluların ziyaret edilmeleri hakkında yönetmeliğe göre yapılıyor. Yönetmelikte 'Hükümlü ve tutuklular,yakınları ile haftada bir kez olacak şekilde, üçü kapalı biri açık görüş olmak üzere ayda dört kez görüşme yapabilir. Belirlenen ziyaret günü ve saatleri dışındaki ziyaretleri ile tutuklu ve hükümlü yakınları dışında kalan kişilerin ziyaretlerine, makul sebep bulunması halinde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir' deniyor. Reza Zarrab'ın avukatı Şeyda Yıldırım ise Gündeş'in sık sık eşini cezaevinde ziyaret etmesiyle ilgili, 'Öyle her gün görüşmesi söz konusu değil. Ebru Gündeş ile 2 haftada kez gittik. Normal eş ziyaret günleri var. Salı günleri ona gidiyor. Onun dışında da 2 kez savcılıktan izin alarak gittik. Görüşlerde kapalı olarak yapılıyor cam arkasından. İbrahim Tatlıses ise kendisi izin almış, biz orada tesadüfen karşılaştık. İnsanlar tuhaf tuhaf şeyler yazıyorlar. Üstelik Twitter'da beni de ekleyerek yazıyorlar. Bir araştırın, bir öğrenin de gerçeği ondan sonra çemkirin' dedi. Zarrab 21 Aralık sabahı tutuklanıp Metris Cezaevi'ne gönderildikten sonra eşi Ebru Gündeş'in cezaevini sık sık ziyaret ettiği ortaya çıktı. DHA muhabirleri Gündeş'i 23 Aralık'ta, 25 Aralık'ta ve en son 30 Aralık'ta cezaevine girerken görüntüledi. Gündeş'in savcılıktan her gün 45 dakika görüşme izni aldığı iddia edildi. Zarrab'ın annesi, babası ve kız kardeşi de 24 Aralık'ta ziyarete gitti. ensonhaber.com
Akşamdan Kalmalara Tavsiyeler
Akşamdan kalma durumu Aşırı alkol yüzünden vücuttaki su ve şeker oranının düşmesi durumu, mideyi etkiler ve uyku düzenini bozar. Otomobil kullanma West England Üniversitesi uzmanlar akşamdan kalma insanların daha fazla hata yaptığını tespit etti. Bu kişilerin direksiyona geçmesi önerilmiyor. Kadınları neden alkol daha fazla çarpar Kadınların vücutlarında erkeklere oranla daha fazla yağ ve daha az su bulunur. Bu yüzden alkolün yol açtığı vücuttaki su kaybı daha olur. Ne içmeli Bira, şampanya gibi asitli içeceklerde bulunan karbonmonoksit kabarcıklar alkolün kana daha hızlı karışmasına neden olur. Diğer alkollere oranla daha fazla çarpar. İçmeden önce önlem Alkol almadan önce haşlanmış patates ve tereyağı ile yapılan püre yenmesi mide rahatsızlıklarına engel olur. Daha uzun sürede sarhoş olmayı sağlar. Ayrıca alkolden önce su içmek öneriliyor. Karıştırmak Aynı gece içinde farklı farklı alkol tüketimlerinin daha fazla sarhoş ve akyamdan kalma durumuna yol açtığı hakkında toplumda yanlış bir kanı var. Uzmanlara göre alkolü karıştırmak değil ne kadar içtiğiniz önemli ve vücudunuzun alkole ne kadar alışık olduğuyla alakalı. Yatmadan önce Uzmanlar yatmadan önce vücuttaki su kaybını minimuma indirmek için su tüketilmesini tavsiye ediyor. Ancak Migren hastaları için süt içmelerinin daha iyi olacağına dikkat çekiliyor. Mayo Clinic'in yaptığı araştırmalara göre yatmadan önce bir tane aspirin alımı da ağrıların hafiflemesine yardımcı oluyor. Çivi Çiviyi sökmez Akşamdan kalmaların uyandıktan sonra bir tane bira veya asitli içecek içerek ayılmaya çalışması tamamen yanlış. Bu içecekler içildiği anda bir rahatlama hissi verse de vücudun daha fazla su kaybına neden oluyor. Bol bol su içmek daha faydalı. Acı kahve ayıltmaz Sert kahve tüketiminin aşırı alkolden sonra insanı ayılttığı söyleniyor. Ancak Brigham Hastanesi'nin yaptığı araştırmaya göre kahve sadece ihtiva ettiği uyarıcılar sayesinde başınızı kaldırmaya biraz faydası dokunur. Vatan
Kanser Olan Eşini Kaybettikten Sonra Düğün Fotoğraflarını Kızıyla Tekrar Canlandıran Baba
Ben Nunery, karısını akciğer kanserinden kaybettikten 2 yıl sonra, küçük kızıyla birlikte yaşadıkları evden taşınmaya karar vermişler. Evdeki tüm eşyalar kaldırıldığı zaman Ben, evin eşiyle birlikte evlendikten hemen sonra taşındıkları halde yani bomboş olduğunu görünce kızıyla birlikte düğün fotoğraflarını tekrar canlandırmaya karar vermiş.İşte yürek burkan çalışma
Reklam