Yirmili Yaşların Sonuna Geldikçe Katlanılması Zorlaşan Durumlar
Yıllar geçiyor ve biz de tüm insanlığın korkulu rüyası olan o otuz yaş kabusuna giderek yaklaşıyoruz. Herkes korkulan şeyin yaşlanmak olduğunu sansa da gerçek böyle değil bana kalırsa. Tahammülümüzün azalması, eskiden keyif aldığımız pek çok şeyden artık o kadar keyif almamak korkutuyor aslında bizi. Bunu da birazdan okuyacağınız durumlarda acı bir şekilde tecrübe ediyoruz.
Yeni bir ilişkiye başlamak
Sabaha kadar kop kop!
O mekandan bu mekana, o konserden bu partiye koşturalım. Aman o etkinliğe de gidelim.Hiçbirini kaçırmayalım. Sabahlara kadar eğlenmek, dans etmek, asla yorulmamak, yorulsan da ses etmemek, her gün dışarı çıksan da ertesi gün aynı hevesle hazırlanıp yine çıkmak. Hooop! Bir yere kadar. Çok uzak zamanlar gibi görünse de bir zamanlar sen de böyleydin. Şimdi işten çıkıp eve gelirken otobüste uyuyakalmamak için direniyorsun değil mi ya da yemekten sonra koltuğa oturduğun an emekli gibi sızmamak için kendini çok zorluyorsun. Evet belki emekli değildik ama biz de çok yorulduk be!
Tripcanlar
Trip dediğin şey bir bataklık. girmeyen etrafından dolaşıyor, giren bin pişman. Hiçbir yaşta ve hiçbir şekilde dayanılacak bir şey değil zaten. Yine de yirmili yaşların başında bu kadar da sinirini bozmuyordu. Ama çok hoşlanıyorum ondan deyip hoş gördün, ya o benim en yakın arkadaşım tek kusuru da bu olsun dedin, içine attın. Amaaaa artık yeter, senin de bir canın olduğunu fark ettin. Çekilecek gibi değil di mi?
Kendi derdini dağ gibi büyük gören ilgi bağımlıları
Dostların derdi dinlenir, onları bir kenara ayıralım bir kere. Benim derdim, iğne deliğini doldurmayacak sorunlarını, dağ gibi büyütüp bize anlatan insanlarla. İstiyorlar ki, o an ne yapıyorsak hemen bırakıp onunla ve onun anlamsız dertleriyle ilgilenelim. 'Beğendiğim elbisenin bedeni kalmamış. Bu hayatta her şey ama her şey benim üstüme geliyor, dayanamıyorum artık.' Şimdi bu cümleye ne cevap versen yakışır? Güzel bir tokat yakışır bence.
Toplu taşıma
Bunu var ya yaşayan bilir. Hele ki büyükşehirde yaşıyorsanız, acıların en büyüğü, çilelerin en acısıdır bu. İnsan otobüse, metrobüse binmeye çalışırken, kendine olan saygısını yitiriyor. Bu gerçekten ben miyim diye kendini sorguluyor. Aslında iyi de bir insanım ama neden iş çıkışı otobüse binmeye çalışırken canavara dönüşüyorum diye düşünüyorsun. Yine de bir an önce eve gitmek için yapmayacağın şey yok. Kurdu oldun artık bu bataklığın!
Para para para!
Öğrenciyken parasızlık o kadar da koymuyor insana, bunda bir anlaşalım. Bir şekilde idare ederim, borç alırım, burs yatana kadar evden çıkmam, ailemden isterim diyorsun. Mezun olunca da ilk iki yıl tam anlamıyorsun neler olup bittiğini. Kafan ve kalbin hala o günlerde çünkü, ayılamamışsın. Belki ailen de ufak da olsa destek oluyor hala sana. Sonra yetişkinlik denilen o kabus tak diye çöküyor üstüne. Maaş, hesabına yattığı an, eline bile değmeden sağa sola dağılıyor. Sen sadece parayı oradan oraya aktaran bir aracısın.
Ne desek boş ya. Herkes görüyor birbirinin halini. Borcu borçla kapatıyorsun, ordan alıp oraya ekliyorsun ama yok olmuyor yani.
Bitmeyen sohbetler
Asosyal değiliz tabi bizim de arkadaşımız var sohbet ediyoruz, keyifli vakit geçiriyoruz. Sıkıntı, iş arkadaşlarıyla girilen zorunlu sohbetler, katılsan bir dert katılmasan bir dert şirket içi etkinliklerle. Hiç keyif almadığın ve mecburen sürdürdüğün bu samimiyetsiz sohbetler, bir süre sonra seni boğmaya başlıyor.
Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız!
Yalnızlık başlarda güzeldir aslında. Sessizliktir, dinginliktir, huzurdur, kendine ait olmaktır. Ta ki hasta olunup yataklara düşene kadar. Yapayalnız, çaresiz hissedersin kendini. E yanında naz yapabileceğin annen de yok. Demek ki başımıza bir şey gelse ölüp kalacağız bu evde diye düşünürsün. Evet öyle, yalnızlık garip şey, giren de pişman çıkan da.
Sesler, gürültüler ve baş ağrıları
Hani sen ergenken, yüksek sesle müzik dinlediğinde ailen ' kafamız şişti kapat şunu düzgün bir şeyler dinle' diyordu ya. Heh şimdi aileni anlama zamanı geldi. Hiçbir gürültüye tahammülün kalmayacak. Üzerinde 'kafam şişti' yazan bir balona binip sonsuzluğa doğru uçmak isteyeceksin.
Boş adamlar
Onlar her yerdeler. Evde, işte, otobüste, markette, internette. Kısaca boş adamlar uzunca fikir sahibi olmadan zikir sahibi olan insanlar. Konuya dair hiçbir bilgisi olmamasına rağmen en çok onlar konuşur. En çok onlar yüksek sesle nutuklar verir. Eskiden bu tip insanlara laf anlatmaya çalışır, 'ya kardeşim o iş öyle değil bak ben bunun okulunu okudum dur doğrusunu anlatayım' der, açıklama yapmaya çalışırdın. Tabii kime konuşuyorsun. Boş adam kendinden o kadar emin ki, pes ediyorsun eninde sonunda.
Boş adamlar hala çevrende ama sen değiştin. Artık bunları görünce 'he kardeşim he en büyük sensin' deyip geçiyorsun.
Memnuniyetsizler
Bunlar kadar tehlikeli insan grubu yok bu dünyada. En büyük dertler onlarda, en zor hayatı onlar yaşıyor ve kimse onları anlamıyor. Şu hayatta memnun oldukları tek bir şey yok. Yürüyen bir negatiflik bombası gibiler ve gerçekten hiç çekilmiyorlar. Eskiden, arkadaşımdır kalbi kırılmasın, iş arkadaşımdır yüz yüze bakıyoruz diye sabrediyordun ama artık yeter. Çıkın lan hayatımızdan!
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
kendi derdini dağ gibi büyük gören ilgi bağımlıları şimdi buraya gelir ve o sihirli sözcükler ağızlarından dökülür; 'oha ben'
yukarda var bir tane
aaa ben..
çok doğru tespitler. Özellikle yeni bir ilişkiye başlamanın artık kasıyor oluşu...