Görüş Bildir
Haberler
Yeni Nesil Olan Bizlerin, Sevme ve Sevilme Yeteneğimizi Kaybetmemizin 10 Nedeni

Yeni Nesil Olan Bizlerin, Sevme ve Sevilme Yeteneğimizi Kaybetmemizin 10 Nedeni

cakyz
11.04.2015 - 16:27 Son Güncelleme: 13.04.2015 - 14:59

Yeni nesil gençler olan bizlerin, sevmek ve sevilmek konusunda bu kadar kötü oluşumuzun nedeni olarak onlarca noktaya dikkat çekilebilir belki de. Fakat bizi bu duygu halinden uzaklaştıran, bizleri dünyada başka hiçbir şeyin mutlu edemeyeceği kadar mutlu eden bu duygulardan çekip alan yeni yetme değer yargılarımızı şekillendiren en temel 10 nedene dikkat çekmek istiyoruz bu yazıda. 

Ve umuyoruz ki, işe önce eksikliklerimizi kabul ederek başlayacak ve daha sonra bu eksiklikleri nasıl giderebileceğimizi düşünerek, gerçekten sevmek ve sevilmek duygularına bir adım daha yaklaşacağız. İşte o zaman göreceğiz ki, bu hayatta peşinde koştuğumuz birçok şey kocaman bir anlamsızlıktan ibaret ve insanı insan yapan tek şey, birini sevmek ve karşılığında sevilebilmek.

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Anlık zevkleri öyle çok önemsiyoruz ki, sonsuz ve ruhani aşk ile bağ kuramıyoruz.

1. Anlık zevkleri öyle çok önemsiyoruz ki, sonsuz ve ruhani aşk ile bağ kuramıyoruz.

Gülümsüyoruz. Bunu, gülümsemenin arkasında yatan yoğun 'bağ' ile ortaya çıktığını unutarak gülümsüyoruz ve o anı istediğimiz şekilde geçirdikten sonra, sonrasına dair hiçbir şeyi umursamıyoruz. Örneğin 'seni seviyorum' diyoruz birbirimize, peki gerçekten seviyor muyuz? Sevmek kavramından ne anlıyoruz? Neyi, neden ve nasıl sevebiliyoruz? Bu soruları asla sormuyoruz çünkü hayat yüzeysellik ile çok daha kolay ve akıcı gibi görünüyor. Öyle mi peki cidden? Sonsuz ve ruhani olanı yakalamak, duyguları en derinden gerçek hislerle yaşamak ve insanlık kavramının öngöreceği şekilde hayatlarımızı şekillendirmek pek çekici gelmiyor mu? Elbette gelmiyor, çünkü bizim nesilimiz kolaya kaçmayı, sorgulamamayı, yüzeyde bulunan ile yetinmeyi yaşamak sanıyor.

2. 'Uzlaşmak' kavramını hayatlarımızdan çıkarmış durumdayız.

2. 'Uzlaşmak' kavramını hayatlarımızdan çıkarmış durumdayız.

Daima kendi isteklerimizi düşünüyoruz ve kendi isteklerimizin olması için diretiyoruz. Asla orta yol bulmak, bazı şeylerden fedakarlık etmek ve karşımızdaki insanın da isteklerini göz önüne almak gibi şeyler yapmıyoruz. 

Peki böyle bir durumda nasıl sağlıklı bir ilişki kurulabilir? Bu halde başlanılan bir ilişkide iki taraftan birinin mutlaka mutsuz olacağı gerçeğini görmek çok mu zor? Peki sağlıksız bir ilişkide sevmek ve sevilmek gibi kavramlardan nasıl söz edilebilir? İmkansız... Uzlaşmak kavramını hayatlarımızdan çıkarmış olmak, bizi sevmek ve sevilmek gibi kavramlardan uzaklaştıran yegane şeydir.

3. Korkuyoruz: 'Bağlanmak' fikri bize oldukça ürkütücü görünüyor.

3. Korkuyoruz: 'Bağlanmak' fikri bize oldukça ürkütücü görünüyor.

Bizim nesilimizin güzel taraflarından bir tanesi özgürlüğe olan düşkünlüğü. Özgür olmayı, dilediğimiz zaman dilediğimiz şeyleri yapabilmeyi ve kendimizi hiçbir kısıtlamanın altında hissetmemeyi seviyoruz. Fakat bu durumun beraberinde getirdiği bir diğer şey ise 'bağlanmak' korkusu. Birine bağlanınca tüm özgürlüğümüzü kaybedeceğimizi, hayatlarımızın asla eskisi gibi olmayacağı ve aslında kendimiz olmaktan çıkacağımız fikrine kapılıyoruz. Eğer bu fikirden kurtulamazsak asla birine bağlanamayacağız ve doğal olarak sevmek ve sevilmek duygularını iliklerimizde hissedinceye kadar yaşayamayacağız. Yapmamız gereken şey basit: Özgürlüğümüz ve bağlılığımızı bir dengeye oturtmak. Eğer bunu başarabilirsek işte o zaman nesilimizin güzel bir tarafını, eksik bir tarafıyla buluşturmuş olacağız ve gerçekten sevip sevilebilmeye bir adım daha yaklaşacağız.

4. "Birlikte eğlenme" anlayışımız tamamen "takılmak" ve "faydalanmak" üzerine kurulu.

4. "Birlikte eğlenme" anlayışımız tamamen "takılmak" ve "faydalanmak" üzerine kurulu.

Oysa ki bizler inanız, hepimizin tüm dünyayı sevebilecek ve karşımızdaki insana değer verebilecek bir kalbi var. Bizi sevmek isteyen ve bizi sevebilecek bir insanı tanımak ve onunla gerçekten bir bağ kurmak yerine, yalnızca 'takılmak' ile yetiniyoruz. Takılıyoruz, eğleniyoruz, ertesi sabah uyanıyoruz ve her şey unutulmuş. Sahilde yakılmış birkaç odun parçası gibi, her şeyi bir anda tüketiyor ve hiçbir şeyin, ertesi gün hayatımızı daha anlamlı bir hale getirmesine olanak tanımıyoruz. 

Shakespeare de bir insandı. 'Seni bir yaz gecesiyle kıyaslayacak mıyım?' diye soran da oydu. O günden bugüne, insan ruhu çürüdü ve bizim gibi nesiller yetişti. Aşk unutuldu, yabancılaşmış ve yalnız hayatlar fora!

5. Hayatta ulaşmaya çalıştığımız hedeflerin arasında "basit ve güçlü bir sevgi" yok.

5. Hayatta ulaşmaya çalıştığımız hedeflerin arasında "basit ve güçlü bir sevgi" yok.

Sanki programlanmış robotlarız ve bize 'hedef' olarak seçmemiz gerektiği söylenen şeylere odaklanmaktan başka hiçbir şey yapmıyoruz. Eğer öğrenciysek okulu başarılı bir şekilde bitirip iyi bir işe girmeyi, eğer bir çalışansak daha fazla ve iyi çalışarak işte yükselmeyi, eğer bir ailemiz varsa onların hayatını 'iyileştirmeyi' (maddi olarak) hedeflemekten başka bir şey yapmıyoruz. Hepimiz aşkı aradığımızı ve istediğimizi söylüyoruz fakat hiçbirimiz aşka ulaşmak için hayatını feda edebilecek arzulara sahip değil. Durum böyle olunca yüzeysel ve sıkılgan hayatlar sürerek, her gün bu materyal ve anlamsız hayatın sonuna biraz daha yaklaşıyoruz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Her geçen gün biraz daha 'benmerkezci' oluyoruz.

6. Her geçen gün biraz daha 'benmerkezci' oluyoruz.

Şunu kabul etmek lazım: Yaşadığımız bu dünyada herkes ben merkezci: Yani her birimiz öncelikli olarak kendi ihtiyaçlarımızı düşünüyoruz ve bu ihtiyaçları her şeyin önünde tutuyoruz, ahlaki ve toplumsal değerlerin bile. Bunun iyi veya kötü bir şey olduğu konuşulur, tartışılır fakat hiçbir şey durumun böyle olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. İnsanın doğası budur.

Durum böyle olunca karşımızdaki insanları anlamak ve onların hayattaki değerlerini gözetmek gibi bir ilişkisellikten de uzaklaşıyoruz. Bencilliğimize bencillik ekliyoruz ve aslında bizi insan yapan değerlerden her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz. Böyle bir durumda, sevmek ve sevilmek gibi kavramlarda eriyip gidiyor, hiçlikle karışıp bizleri yalnızlığa sürüklüyor.

7. Yalnızca biriyle 'dışarı çıkmış olmak' için biriyle dışarı çıkıyor ve seviyesiz ilişkiler kuruyoruz.

7. Yalnızca biriyle 'dışarı çıkmış olmak' için biriyle dışarı çıkıyor ve seviyesiz ilişkiler kuruyoruz.

Tıpkı bir spor gibi görüyoruz bunu: Sağlığımız ve toplum tarafından algılanış şeklimizi istediğimiz (bize istememiz empoze edilen) yönde belirlemek için biriyle randevulaşıyoruz, birlikte dışarı çıkıyoruz ve kendimizi aslında hiç istemediğimiz, yüzeysel bir ilişkinin içerisinde peşinden gitmiyor. Sırf insanlar 'Sevgilin var mı?' diye sorduğunda, 'Evet' diyebilmek için birisiyle sevgili oluyoruz. Bu tip ilişkilerimiz doğal olarak hep hüsranla sonuçlanıyor ve biz bunun sebebi olarak karşımızdaki insanı suçluyoruz. Aslında en büyük suç kendimizin değil mi?

8. Hayallerimizde yarattığımız masalsı bir gerçeklikte yaşamayı tercih ediyoruz.

8. Hayallerimizde yarattığımız masalsı bir gerçeklikte yaşamayı tercih ediyoruz.

İçinde yaşadığımız bu dünyanın bize aşıladığı bir şey daha var: 'Eğer gerçeklerle yetinemiyorsan, gerçekliğin acı dünyası sana çekici gelmiyorsa, işte o zaman hayal dünyanda yarattığın farklı bir gerçeklikte mutlu olabilirsin.' Peki gerçekten öyle mi? Yalnızca hayallerimizde severek ve sevilerek mutlu olma şansımız var mıdır? Yoksa bu durum, gerçeklik ile baş edemeyip kendi dünyasına çekilen güçsüz insanlara mı özgü? 

Bu sorunun cevabı önemli değil çünkü bu cevap şu gerçeği değiştirmeyecek: Gerçek dünyada da mutlu olabilme, sevip sevilebilme şansımız var. İstediğimiz taktirde bunu başarabilme şansımız olduğunu herkes çok iyi biliyor. Fakat bu yolun zorluklarından kaçarak kendimizi hayali bir peri masalında olarak düşünmemiz ve ona göre yaşamamız, gerçek sevgiyi bulma şansımızı oldukça düşürüyor.

9. Yaşamda 'mükemmel' olanı bulabileceğimize inanıyoruz.

9. Yaşamda 'mükemmel' olanı bulabileceğimize inanıyoruz.

Zihinlerimizde bir 'mükemmel' imgesi var ve bunun ulaşılabilir olduğuna inanıyoruz. Bu nednele hiçbir şeyi beğenmiyor, bizi gerçekten sevebilecek insanlarla yetinemiyoruz. Aksi ve huysuz biri olup çıkıveriyoruz sonunda. İşte buna mükemmeliyetçi deniyor. 

Kendimizi kandırdığımızı görmek çok mu zor? Şu dünyada hiç kimsenin mükemmel olmadığını, herkesin bir takım kusurlarla varolduğunu ve gerçekten sevdiğimiz insanları kusurlarıyla kabul etmenin bir erdem sayılacağını anlamak çok mu zor? Aslında değil fakat biz bunu görmek istemiyoruz ve gerçekten sevip sevilebilme şansımızı bu nedenle azaltıyoruz.

10. Son olarak kabul edelim: Birçoğumuz sevmek ve sevilmek konusunda çok yeteneksiziz.

10. Son olarak kabul edelim: Birçoğumuz sevmek ve sevilmek konusunda çok yeteneksiziz.

Birçoğumuz bu konuda adeta bir çocuk gibi. Ne birini sevmeyi biliyoruz ne de sevilmenin nasıl bir şey olduğunu çıkarımlayabiliyoruz. Bu konuda yeteneksisiz. Sevmek ve sevilmeyi saçma televizyon dizilerindeki çıkar ilişkileri sanıyoruz fakat içimizden bir sesin, bu duygunun böyle bir şey olmadığını da söylüyor. Kendimizi arada kalmış hissediyoruz ve yeteneksizliğimizi gidermek için hiçbir şey yapamıyoruz. Oysa ki bu eksiğimizi görüp, onun üstüne giderek, sevmeyi ve sevilmeyi öğrenmeye çalışmak, bu yüce duygular için kalbimizi sahiden ortaya koymaya çalışmak gerekir. 

Tıpkı hayatın her alanında olduğu gibi, işe önce eksiklerimizi kabul ederek ve sonrasında bu eksiklikleri gidermek için neler yapabileceğimizi düşünerek başlayabiliriz. İnanın, bu konu üstüne gidilmesi gereken yegane konudur çünkü göreceksiniz ki, eğer gerçekten sevmeyi ve sevilmeyi başarabilirseniz, hayatta sizi başka hiçbir şeyin mutlu edemeyeceği kadar mutlu olacaksınız.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
267
52
19
14
14
11
3