Yemek Yemeyi Neden Çok Seviyoruz?
İştahlı insanlarla ilgili hep olumlu şeyler söylenir, ben de iştahlı kişileri severim. Onlar dürüsttür, pozitif enerjiye sahiptir ve neşelidir. Bu sözüm, neyi ve ne kadar yiyeceğini bilenler için. Genelde sağlıklı insan yemek yemeyi sever. Bu sevgi tutkuya dönüşmeye başladığında vücudumuz tepkisini şişmanlık ve hastalık olarak gösterir.
Peki, yemek yemeyi neden bu kadar çok seviyoruz? Yemeği tattığımızda beynimizde neler oluyor? Dil ve beyin ilişkisine başka hangi faktörler ekleniyor?
Yeni yılda kendine zayıflama sözü verenler bu yazıyı iyi okusun!
Tat almanın bilimsel süreci
Bu konuda bilimsel araştırmalar bize şunu söylüyor: Bu fincan kahveyi vücudumuzdaki reseptörler algılıyor, daha sonra bu bilgi beynimizde aktif nöronlara dönüştürülüyor. Işığın dalga boyları renklere dönüştürüldüğü gibi. Sıvıdaki moleküller ağzımdaki reseptörler tarafından tespit ediliyor. Beş temel tattan biri olarak kategorize ediliyor. Bu tuzlu, ekşi, acı, tatlı ve umami. Havadaki moleküller burundaki reseptörler tarafından tespit ediliyor ve kokulara dönüştürülüyor.
Daha bitmedi... Ve dokunma, sıcaklık, ses ve daha fazlası da devreye giriyor. Tüm bu bilgiler dildeki reseptörler tarafından tespit ediliyor. Beynimizdeki nöronlar arasında sinyallere dönüştürülüyor. Daha sonra bir araya getirilen ve entegre edilen bilgileri beyin böyle tanımlıyor. Siz sadece bir fincan kahve içiyorsunuz ve beğeniyorsunuz. Arkadaki işlem karmaşık ve inanılmaz.
Yarım saniyede
Benim 50 saniyede anlattığım bu sürecin tamamı yarım saniyede gerçekleşiyor?
Bütün bu süreci bilinçli olarak mı yapıyoruz? Hayır… Belki de Boğaziçi’nde bir arkadaşımızla içtiğimiz çaya avuç dolusu para verip, umursamadığımız anların arka planında işte bu gerçek vardır.
Biraz daha açarsak: Örneğin, bir yemeği daha lezzetli bulmamızın nedeni, sadece yemeğin gerçekten lezzetli olması değil, aynı zamanda ödediğimiz fiyatın, sunumunun, markasının, popülerliğinin, özgünlüğünün, bizce uygunluğunun, bize sağladığı faydaların, vb. etkisi olabilir. Ya da bir yemeği daha az lezzetli bulmamızın nedeni, sadece yemeğin gerçekten lezzetli olmaması değil, aynı zamanda zararlı olduğunu, bize uygun olmadığını, çevremize zarar verdiğini, bizce etik olmadığını, sıkıcı geldiğini, vb. düşünmemiz olabilir.
İnsanlar bilinçli olarak deneyimlediğimiz şeyi düşünme eğilimindedir. O zaman gerçekliğin mutlak gerçek bir yansıması olmalıdır. Bu bilinçli deneyim, bu gerçekliği gerçekten hiç yansıtmıyor. Belki de hayattan tat almak için bu bilincin yemek yeme sırasında devre dışı kalması ayrı bir nimettir.
Yemek ve dil
Göz görmez beyin görür, derler. Doğrudur. Dil tatmaz, beyin tadar! Yemek, sadece dilimizdeki lezzet algılamasıyla sınırlı değildir. Beynimiz, duyularımızın karmaşıklığını anlamak ve gerçekten neden bazı tatları sevdiğimizi keşfetmek için çeşitli teknikler kullanır. Önyargılarımızın, özellikle gıda endüstrisinde, deneyimlerimizi nasıl etkilediğini anlamak önemlidir.
Maalesef hepimizin ön yargıları var. En başta da yemek konusunda. O nedenle; bir anne yemeğinin, bir sevgilinin elinden sunulan yemeğin, şık bir restorandaki yemeğin, bir kutlama yemeğinin zihnimizde bu kadar güçlü ön yargılara sahiptir.