Ya Bir Marka Yarat Ya Marka Ol!
Marka çağında yaşıyoruz. Markaları konuşuyor, markalardan alışveriş yapıyoruz. Kendimizi marka ya da markalara emanet ediyor; onların gölgesinde güven, prestij ve konfor yaşama ayrıcalığını kazanıyoruz.
Üstelik marka demek sadece ticari ürünlerin markalaşması demek değil. Artık marka şehirler, marka ülkeler ve hatta marka insanlar tanımlarının gerçekliğini kabul ediyoruz.
Marka olmak demek, güven vermek demektir.
Marka olmanın / marka kullanmanın dayanılmaz ayrıcalığı
Bir marka kullanmak kadar bir markanın içinde yer almak, örneğin o markayla çalışıyor olmak da kişiyi ayrıcalıklı tutar. Çalışanlar kendilerini daha iyi ve farklı hissederler. Müşterilerin yaklaşımı da değişir.
İster hoşumuza gitsin ister gitmesin markalar, kendimizi ifade etmemizden sosyal bağ kurmamız kadar birçok işlev üstlenir. Yaşadığımız tüketim kültüründe, markalar vazgeçilmezdir. Aldığımız ekmeğin türünden tutun da kullandığımız arabanın modeline kadar seçtiğimiz ya da reddettiğimiz bütün markalar, bizim modern dünyadaki yerimizi belirlememize yardımcı olur. Markalar bizim “kim olduğumuzu” yani “kimliğimizi” ifade eder.
Eskiden markadan beklenen sadece vaat ettiği işlevi yerine getirmesi iken bugün tüketiciler, markaların toplumsal duruşunu, çevre konularına nasıl yaklaştığını, hangi tarz sahibi olduğunu bilmek ve daha birçok konuda bilgi edinmek istiyorlar. Eğer marka, olmak istedikleri “kimlikle” örtüşüyorsa onu kendi dünyalarına alıyorlar, aksi takdirde markayı reddediyorlar.
Bir ülke kadar kazanan markalar var!
Dünyanın en değerli markaları
Listenin birinci sırasında bir teknoloji devi Apple var. Onu e-ticaret sektörünün başını çeken Amazon takip ediyor. Onları Google, Microsoft, Walmart, Samsung, Facebook, ICBC, Huawei, Verizon, China Construction Bank, Toyota, WeChat, Agricultural Bank Of China, Mercedes – Benz, State Grid, Deustche Telekom, Tiktok, Disney ve Home Depot takip ediyor. Ki Apple’ın piyasa değeri 1 trilyon dolara ulaştı ve bu rakam en büyük 500 Türk şirketinin toplamından fazla.
Dünyanın en değerli ilk yüz markası içinde 49 marka ABD’ye ait. Uzak Doğu’nun patronları Çin, Japonya ve Güney Kore toplam 34, Almanya ise 8 marka ile sıralanıyorlar.
Türkiye listelere bir marka dahi sokamamış. Zaten Türkiye’nin en büyük 10 markasından 5’inin bankalar olduğu düşünülürse, ne yazık ki güzel ülkemiz henüz markalarıyla dünyada söz sahibi konumda değil.
Oysaki marka olmadan olmaz!
Peki nasıl marka olacağız, nasıl marka yaratacağız?
İletişim ve pazarlama uzmanları bunun için marka kimliğinizi oluşturmanızı, ekibinizi bilgilendirmenizi ve eğitmenizi, müşteri ilişkilerini güçlendirmenizi, trendleri takip etmenizi, pazarlama ve reklam çalışmalarınızın bir bütünlüğünün olmasını ve kullanıcı deneyimini geliştirmenizi öneriyor.
Etkili bir konumlandırma, markaya sembolik anlamlar yükleme, ürünü ve faydayı önde tutma bu işin olmazsa olmazları.
Sonrası kolay.
Sonrası “markan kadar konuş” döneminin başlamasıdır. Güven, konfor, fayda ve prestij dolu bir deneyim.
Yorum Yazın
Editör kardeş “markan kadar konuş”…