Daha önceki yazılarımı takip ettiyseniz Anadolu’dan başlayacak olan bir dişil uyanışı aktarmış ve bunun insanlığa olan faydalarını anlatmıştım.
Odaklandığım alan itibarı ile düşüncem insan sağlığı, yerkürenin canlılığı ve yenilenmesi, dünyevi yapılarımızın olgunlaşması, toplumsal ve aile yapılanmalarının geleceği, sadece azınlığın ihtiyaçlarına değil bütünün faydasına hizmet edebilmeleri ve kolektif spiritüel tekamülümüz, hepsi cinsiyet eşitliğinin ve kadınların erdemsel olarak toplumun her yerinde güçlenmesinden geçiyor..
Hilary Hart’ ın söylediği gibi: 'Kadınların spiritüel gücü, dengesi bozulmuş bu dünyada eksik bir parça.....'
Bunun anlamını size bu defa 3 maddede aktarmaya çalışacağım.
1. Zıtlıkların varlığı ve birliği
Evren ve dünyadan genelden özele, büyük resimden küçük resime aslında her şey ZITLIKLAR , karşıtlıklar içinde oluşuyor. Yani ölüm de var, canlı olmak yaşamak da, acı var, yaşadık büyük acılar, haz var, iyi de var, kötü de, karanlık aydınlıkta bazı açılardan İYİ Kİ var.. Sorguluyoruz bu kadar kötülük niye var? Çünkü acaba zıtlıkların bütünlüğü için zıt taraflar yeterince varlık gösteriyor mu? Yani kötülük kadar yeterince iyilik var mı?
Çünkü eğer zıtlıklar dengeli bir şekilde varsa zihin ve kalp ( sağ ve sol beyin ) birbirini denetler, böylece bir TUTARLILIK yakalanır. Çünkü aslında bütün yaratım da bu iki zıtlıktan oluşuyor. Erkeğin eylemsel spermi kadının durağan yumurtasıyla buluşabildiği gibi.. Yani durağanlık ve eylemsellik bir arada..
“Kendini denetlemeyenler için bilgelik yoktur. Zihnini denetlemeyi bilmeyen insan özgür olamaz. Özgür olmayan bir insan nasıl mutlu olabilir? “ -Bhagavad Gita-
Demekki zıtlıklar denetleme getiriyor. Dolayısıyla denge getiriyor. Hatta mutluluk, refah getiriyor. Denetlemenin olmadığı yerde çarpıklık, cehalet, kötülük hüküm sürüyor.
Her şey hayatta NEDENSELLİĞİN üzerine kurulu ise bizler dünyanın pek çok yerinde bugün zıtlıkların var olmadığı ortamlardaki sonuçları yaşıyoruz demektir. Zıtlıkların dengeyle var olabildiği ortamlarda ise nasıl medeniyetler olabildiğini hepimiz görüyoruz.
Kritik konu da işte tam bu: ZITLIKLAR var olmalı. Hem de sürdürülebilir bir şekilde var olmalı ! Oysaki cinsiyetlerin tarihsel ve sosyolojik evrimleşmesine bakarsak (ki bunu beni tanıyanlar bilir saatlerce anlatabilirim, eğitimlerde konuşmacılıklarda yaptığım gibi) Anayanlı toplumlardan Ataerkil toplumlara giderken sahip olunan zıtlıklar birliği kaybolmuş. Çünkü zıtlıkların varlığı kaybolmuş.. Yani bir tür toplumsal cinsiyet monarşisinden bahsediyoruz. Bizler şu an Sanayi devrimi sonrası özellikle onca çabaya rağmen hala modern dünyada ERİL EKONOMİNİN, ERİL DAVRANIŞLARIN VE TABİKİ SEÇİMLERİN hakim olduğu hayatlarımızda DİŞİL EKONOMI, DİŞİL ERDEMLER , DİŞİL ENERJİden ne kadar bahsedebiliyoruz? Dolayısıyla ZITLIK dediğimiz şey cinsiyetler ve onların yarattığı dünyada, günümüzde yok. Olan ortamların nasıl yükseldiğini, nasıl güçlendiğini de görüyoruz.
WEF ( Dünya Ekonomik Forumu ) Cinsiyetler arası fark raporuna göre ekonomik, sosyal, sağlık, eğitim alanında 132 yıl fark var. Yani zıtlık varlığı dünyada yok. Ancak bu farkın az olduğu Avrupa ülkelerine baktığımızda esenlik seviyesinin yüksekliğini hepimiz biliyoruz. Onlar da felaketlerden çıktılar. Onlar da yıllar süren ve milyon kayıplar verilen 2. Dünya savaşı yaşadılar. Neyi doğru yaptılar da zıtlıkların varlığını ve bütünlüğünü hem sosyo-kültürel hem ekonomik, güvenlik, hem de toplumsal mutluluk ile yaşıyorlar?
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının 3. ve 5. Maddesi ile hedeflenen eşit iyi yaşam olanakları ve cinsiyet dengesi ile varlık sürdüren kuşaklar yarattıkları için olabilir mi?
Tarihte her şey kendini gösteriyor. Sadece TEKERRÜRÜNE İZİN VERMEMİZ GEREKİYOR!
Tarihteki bütün zaferlerde YENİDEN DOĞUŞUN kaynağın da yapıcılık ve yıkıcılıkla bir araya geliyor. Ancak bu şekilde muzaffer olunuyor. Bunun için de tüm liderlerde, yönetimlerde eril ve dişil yetkinlikler bir arada.
Bakın Girit’de ki Minos Medeniyeti ( Girit Hint-Avrupa göçlerinden yani ataerkil akımlarından en son etkilenen medeniyettir ) elinde çift taraflı baltayla orduları, toplumları yönettiğini görürsünüz. Oysa ki eril düzen, toplumlardaki dişil varlığı pasif hale getirmiş olduğu için bu güçlü kadın örneklerinin çoğunu da maalesef tarihin sayfalarına kapattı. İşte şimdi o sayfalardan, güçlenerek tekrar çıkıyor...
Yorum Yazın