onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Türker Toker Yazio: Okulları Kapatalım mı? Telafi Eğitimi Ne Zaman Başlasın?

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Türker Toker Yazio: Okulları Kapatalım mı? Telafi Eğitimi Ne Zaman Başlasın?

Türker Toker
30.05.2021 - 12:56 Son Güncelleme: 30.05.2021 - 16:28

“Mevcut okul kapanmaları, öğrenmenin dijital ortamda devam etmesi beklendiği için yaz tatillerinden farklı olsa da kapanmalar nedeniyle sosyoekonomik düzeyleri farklı olan ailelerin çocukları arasındaki öğrenme farklarının daha da artmasına sebep olmaktadır. Düşük gelirli hanelerde yaşayan dezavantajlı çocuklar, evde eğitim görmeyi zorlaştıran koşullarda yaşamlarını sürdürmektedirler.

Çevrim içi öğrenme ortamlarında donanım ve internet sahipliği anahtar faktörler olmakla birlikte Avrupa'da önemli sayıda çocuk ev ödevlerini yapacak uygun yerlerin olmadığı (% 5) veya internet erişimlerinin olmadığı (% 6-9) evlerde yaşamaktadır. Ayrıca çocukların %10,2'si yeterince ısıtılamayan evlerde yaşıyor, %7,2'sinin açık hava eğlence tesislerine erişimi yok ve %5'inin düzeylerine uygun okuma kitaplarına erişimi yok. ABD'de, devlet okullarındaki öğrencilerin tahmini %2,5'i sabit bir konutta yaşamamaktadır. ABD'de COVID-19 vakalarının büyük bir kısmının gözlemlendiği New York şehrinde, on öğrenciden biri önceki eğitim yılında evsizdi veya sürekli taşınmak zorunda kaldı.”[1]

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Yukarıdaki satırlar bilimsel bir çalışmadan elde edilen sonuçlardır.

Yukarıdaki satırlar bilimsel bir çalışmadan elde edilen sonuçlardır.

Eğitimin hemen hemen tüm paydaşları farkındalar ki dezavantajlı gruplarda yaşanan öğrenme farkları hatta öğrenme kayıpları ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Salgının etkileri yavaş yavaş hayatımızdan çıkarken eğitimde yeni normalden eski normale dönmeye, hayatımızı 1,5 sene öncesinde olduğu gibi yaşamaya dair çabalarımız da hızlanıyor. Önceki yazılarımda[2] öğrenme kaybının ve bu kayıpların özellikle dezavantajlı gruplarda yarattığı sorunların üzerinde durduğum için özellikle bu konu üzerinde durmayacağım. Bu yazıda ağırlıklı olarak OKULLARIN KAPATILMASI ve TELAFİ EĞİTİMİ üzerinde durmak istiyorum.

Okulların kapatılması

Bildiğiniz üzere Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, katıldığı bir televizyon programında okulların 2 Temmuz’a kadar açık kalmasını ve karnelerin de ara tatil olmadan 2 Temmuz tarihinde verilmesini planladıklarını ifade etti. Bakanlık son anda yine Twitter tepkileri nedeniyle geri adım atmazsa planlanan durum an itibariyle 2 Temmuz tarihi üzerinden konuşulmaktadır.

Sosyal medyada öğretmenlerin bir kısmı bu dönemde ciddi tükenmişlik yaşadıklarını, hem kendilerinin hem velilerin hem de özellikle öğrencilerin çok yorulduklarını belirten paylaşımlarla okulların 1 Haziran itibariyle kapatılmasını daha sonra Ağustos ortasında tekrar açılarak eğitimin başlaması gerektiğini söylüyorlar. Bu, planlanan ve hesaplanan süreden yaklaşık olarak bir ay daha kısa uzaktan ya da bazı sınıflarda yüz yüze eğitim yapılması talebi anlamına gelmekte. Kaba tabirle %9 civarında bir eksiklik söz konusu.

Bu talebin arkasındaki en büyük sebep öğretmen, veli ve öğrencilerde yaşanan yorgunluk olmakla birlikte;

Bu talebin arkasındaki en büyük sebep öğretmen, veli ve öğrencilerde yaşanan yorgunluk olmakla birlikte;

- MEB’in ölçme değerlendirme kararları nedeniyle derslere öğrenci gelmiyor olması

- Öğretmenlerin konuları tamamladıkları yönündeki görüşleri

gibi sebepler ilk sırada yer alıyor. Yapılan bilimsel çalışmalar [3], [4], [5], [6] COVID-19 süreçlerinde özellikle öğretmenlerin psikolojik olarak ciddi yıprandıklarını göstermektedir. MEB’in de bu süreçte öğretmene (hem devlet hem de özel) gerekli olan psikolojik desteği tam sağlamamış olması bu yıpranmışlığın ana nedenleri arasında yer almaktadır. Öğretmenlerin iş yüklerinin hiç olmadığı kadar arttığı da yadsınamaz bir gerçeklik olarak yerini koruyor. Buna veli, öğrenci gibi eğitimin temel paydaşlarının ve benzer şekilde tam kapanma dönemleri hariç sürekli olarak salgın esnasında çalışmak zorunda kalan eğitim yöneticilerinin de tükenmişliklerini eklediğimizde eğitimin tüm paydaşlarının oldukça zorlu bir süreçten geçtiğini söyleyebiliriz. 

Bununla birlikte konu ile ilgili zıt görüş bildiren, süreçte meslektaşlarının daha fazla fedakârlık yapması gerektiğini dile getiren paydaşlar da bulunmaktadır. Özellikle öğrenme farklarının daha da açılması, üzerine bir de uzun yaz tatili nedeniyle öğrenme kayıplarının eklenmesi [7] gibi nedenlerle okulların 2 Temmuz’a kadar devam etmesi gerektiğini savunmaktadırlar. 2020-2021 eğitim-öğretim yılında başarı farklarının dezavantajlı gruplar aleyhine açılmış olması ve ülkemizde zaten oldukça önemli olan yaz tatili öğrenme kaybı problemi de göz önünde bulundurularak 3 aylık bir tatilin uzun vadede yaratacağı olumsuz etkiler üzerinde hassasiyetle durulması gerekmektedir. Bu yazının konusu değil belki ama MEB, salgın olsun ya da olmasın gelişmiş ülkelerdeki örnekleri de gözeterek mutlaka gönüllü yaz okulu programlarını başlatmak zorundadır. Üç ay okul tatili zaten eğitime erişim yelpazesi çok geniş olan ülkemizde oldukça uzundur.

Kendi şahsi fikrim ise okulların, salgın süreçlerinde her türlü olumsuzluğa rağmen özellikle özel ders, kurs, takviye vb. durumlara erişimi olmayan çocuklar için açık tutulması gerekliliğidir. Dünyada hangi sebeple olursa olsun okulları erken kapatan bir ülke bulunmamaktadır. Hele ki zaten kör topal çalışan bir yapı içerisinde 3 aylık bir ara, telafisi imkânsız sonuçlar doğuracaktır.

Northwest Evaluation Association (NWEA) tarafından Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan son araştırma: Öğrencilerin 3. sınıftan sonra okul yılındaki okuma becerilerikazanımlarının yaklaşık %20'sini ve yaz tatilinde matematik kazanımlarının %27'sini kaybettiklerini ortaya çıkarmıştır. 7. sınıfa gelindiğinde ise öğrenciler okuma becerileri kazanımlarının ortalama %36'sını ve matematik kazanımlarının %50'sini tatilde kaybetmektedirler. [8]

Tüm bu sebepler okulların planlanan dönemden önce kapatılmasından en büyük zararı yine çocukların göreceğini ortaya koymaktadır. Öğrenme farkı, başarı farkı, öğrenme kaybı gibi kavramlar ciddi anlamda ülkemizin geleceğini tehdit etmektedir.

Telafi eğitimi ne zaman başlasın?

Telafi eğitimi ne zaman başlasın?

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 'Eğitimde telafi uygulamasına hazırız. Büyük ve kapsamlı bir telafi süreciyle akademik, sosyal duygusal ve fiziksel alanda olumsuz etkileri ortadan kaldıracağız. Haziran ayı itibarıyla başlayacağımız çalışmalar 2021-2022 eğitim yılını da kapsayacak.' açıklaması ile yaz tatili boyunca bir takım telafi faaliyetlerinin yapılacağına değindi.

Ek olarak Personel Genel Müdürü Ömer İnan “Telafi programımızın 'yaz dönemi' kapsamında, isteyen öğretmen ve öğrencilerimize, ikamet veya tatil adreslerinde; sanatsal, sportif ve kültürel etkinlikler için imkânlar oluşturuyoruz. Öğretmenlerimiz, bu programlarda öngörülen ders saati üzerinden görev alabileceklerdir.” paylaşımıyla gönüllülük esası çerçevesinde yer-zaman gözetmeksizin öğretmenlerin tatil yerlerinde ya da ikamet adreslerinde görev verilebileceğini belirtti. (Şırnak’ta yazın öğretmeni nasıl bulacaklarını düşünmüşlerdir diye düşünüyorum.)

Bunlara ek olarak takipçisi fazla birkaç hesap “öğretmene sordunuz mu?” minvalinde paylaşımla bakanlığı eleştirdiler. Tabi bu tarz bir iletişim sürecinin nedeni, salgın başından beri hem bakanlığın iletişim politikalarında yapmış olduğu hatalar hem de sahada art niyetli, popülist yaklaşımlar olarak salgın döneminin unutulmazları arasına girecektir. Detayları belli olmayan konuların 280 karakter ile duyurulması, sonra gelen tepkilerle kararların değiştirilmesi her koşulda sahayı memnun etmeye çalışan popülist politik kararlara neden olmaktadır. Sosyal medyanın sesine bu kadar çok kulak veriliyor olması zannımca çok da doğru değildir. 

Peki telafi “beceremedik, yapamadık” itirafı mıdır? Salgın döneminde eski alışkanlıklarımız yerine yeni normal dediğimiz bir kavramla baş başa kaldık. Uzaktan eğitim olmaz demek öncelikle bu alanın akademisyenlerine ve yaptıkları çalışmalara saygısızlık olur. Ancak yaptığımız uzaktan eğitim değil. Türkiye’de birkaç örneğin dışında da uzaktan eğitim yapıldığına şahit olmadık. Bu sadece ülkemizle sınırlı değil.

Aynı durum dünyanın birçok ülkesinde de aynı şekilde yaşanmakta. Hazırlıksız yakalandığımız ve salgın ha bugün bitti ha yarın bitecek diyerek felsefesi, ders tasarımı, sınıf yönetimi, ölçme-değerlendirme boyutu, etkileşim-geri bildirim boyutlarında bakanlığın ilgili eğitimleri vermekte geç kalması nedeniyle de acil uzaktan öğretim sürecini devam ettirdik. Bu da maalesef öğrenme farklarının fakir ile zengin arasında açılmasına neden oldu. Bununla birlikte uzaktan eğitime hiç erişemeyen, sadece EBA TV üzerinden eğitime devam eden, erişse dahi kısıtlı erişebilen donanım ve yazılım sorunu yaşayan öğrenciler bulunmaktadır.

Tüm bu sebepler acil uzaktan eğitimin tüm dünyada olduğu gibi bizde de öğrenme farkı ve kaybı oluşturduğu yönündeki tezleri destekliyor. Kaldı ki Ziya Hoca’nın önüne bununla ilgili dosyalarca bilgi notu konuldu. Ek olarak çocukların büyük çoğunluğunun sosyal, duygusal, sportif açıdan da tecrübe etmek zorunda kaldıkları eksiklikler hepimizin malumudur. Bu noktada dezavantajlı ailelerin çocuklarının çoğunluğu sokaklarda, mahalle aralarında, site bahçelerinde sosyal beceri noktasında sorun yaşamazken, sorun yaşayanlar ağırlıklı olarak avantajlı grup çocukları olduğuna da dikkat çekmek gerekir. Bu çocukların tenis kursları, baleleri, keman dersleri vs. iptal oldu. Bunun yanında duygusal regülasyon, öz yeterlilik gibi konularda ise eğitimli veli desteği alan avantajlı aile çocuklarının mental olarak daha iyi durumda oldukları gözlemlenmektedir. [9]

Özetle yaşanan her türlü kayıp ağırlıklı olarak dezavantajlı grupları etkilemektedir. Bu gruplardaki çocuklarda kaybın etkileri uzun vadede daha ağır olacaktır. [10] Okulların ivedilikle yüz yüze açılmaları gerekmektedir. UNESCO raporuna göre 2020-2021 eğitim-öğretim yılının üçte ikisi kayıp durumdadır. [11] Dünya Bankası raporuna göre Türkiye okul kapanma süreleri açısından ilk dörtte bulunmaktadır. [12] Bu sürelerin uzun vadede olumsuz etkileri bulunmaktadır. İlk ve öncelikli olarak okullar bir an önce yüz yüze açılmalıdır. Bu zaman kadar 815 bin öğretmene aşı randevusu açılmıştır. Aşılanması tamamlanan, kendisi ya da ailesinde kronik rahatsızlığı olmayan öğretmenler ve öğrenciler okullarda buluşmalıdır. Telafi eğitimi mutlaka yüz yüze planlanmalıdır.

Süreçte popülist söylemlerden uzak durup akademik, sosyal, duygusal, sportif destek beraberce sürdürülmelidir. Özellikle dezavantajlı gruplarda bireyselleştirilmiş yaklaşımla öğrenme farklarının kapatılması kayıpların telafi edilmesi yoluna gidilmelidir. Ayrıca telafinin gönüllülük ilkesi üzerinden planlanıyor olmasının özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olmak üzere yurdun büyük kısmındaki köy, kasaba, küçük ilçe gibi yerlerde yaşayan dezavantajlı çocukların aleyhine bir durum oluşturacağı unutulmamalıdır. Telafi programı Çankaya’da yaşayan öğretmen ve öğrencinin buluşturulması yerine Yüksekova’da yaşayan öğrencinin öğretmene kavuşturulması esasıyla planlanmalıdır. 

Hamaset olacak belki ama Atatürk’ün bir sözüyle bitirelim:

Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.”

Cumhuriyet’in fedakâr öğretmenlerinin önünde saygıyla eğiliyorum…

Instagram

Twitter

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
8
7
5
3
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
arslanoglu

Haftaya başlasın eylüle kadar