Tarih boyunca su, pek çok kültürde yaşamın kaynağı, temizlenmenin ve yeniden başlamanın sembolü olmuştur. Özdal, suyun bu evrensel yönlerini edebiyat ile işleyerek, ona bambaşka bir boyut kazandırıyor. Suyun her hareketinde, her damlasında bir hikâye, bir dönüşüm ve bir bağlantı görüyor. Bu, onun eserlerini benzersiz kılan en önemli özelliklerden biri.
Her nehir, her göl ve her deniz Özdal’ın gözünde ayrı bir hikâye anlatıyor. Amsterdam kanallarındaki su, şehrin hafızasını taşırken; Meke Gölü’nde, kurumuş bir yüzeyde yaşamın ne kadar kırılgan olduğunu görüyor. Midilli’de denizin altına bırakılan taş, yalnızca bir anı değil, geçmişi gelecekle birleştiren bir sembole dönüşüyor. Bu yaklaşım, suyun hem somut bir kaynak hem de soyut bir anlatıcı olduğunu ortaya koyuyor.
Özdal’ın suya olan ilgisi yalnızca estetik bir hayranlıkla sınırlı değil. Suya bakışı, ekolojik hassasiyeti de içinde barındırıyor. Kuruyan göller, değişen nehirler gibi olaylara duyduğu tanıklık, onun bu kırılganlığı bir sanatçı duyarlılığıyla ele almasına ve okuyucuya bunu hissettirmesine vesile oluyor. Su, Özdal için yalnızca bir anlatı aracı değil; yaşamın döngüselliğini ve insanoğlunun bu döngüdeki yerini anlamak için bir yol gösterici.
Onun suya duyduğu bağlılık, ritüellerle de kendini gösteriyor. Midilli’de denizin altına bırakılan bir taş, Özdal için sadece bir anı değil; insanlık geçmişinin sessiz bir yankısı, geleceğe uzanan bir iz. Su, onun için bir bağ, bir hafıza ve bir anlam... Bu bağ, yalnızca bir sanatçının estetik yaratımını değil, bir düşünürün derin gözlemlerini de içinde barındırıyor.
Nihat Özdal’ın suyla kurduğu bu ilişki, yaşamın en temel unsurlarına ve insanın doğayla olan bağlarına dair sorgulamalara dayanıyor. Bu bağlantı, onun sanatını evrensel bir boyuta taşırken, suyu bir metaforun ötesine geçirip bir yaşam felsefesine dönüştürüyor. Su Seyahatnamesi, bu anlayışın en güçlü yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
“Su, sadece bir akış değil, aynı zamanda her şeyin başladığı ve döndüğü yer” diyor Nihat Özdal. Su Seyahatnamesi, tam da bu bakış açısıyla suyun hafızasında bir yolculuğa çıkarıyor. “Bir nehrin hafızasında yalnızca akış değil; taşların, kıyıların ve zamanın izleri saklıdır” diyerek, suyun sadece fiziksel değil, duygusal ve tarihsel anlamlarını da okura dipnot olarak veriyor.
En çok etkilendiğim sözleriyse, “kaybolmanın özgürlüğü, bilmediğin bir suyun kenarında otururken başlar.” Bu kitabı elinize aldığınızda, her bir damlada geçmişten bir iz, her bir akışta geleceğe bir mesaj bulacaksınız. Su Seyahatnamesi, yazarın anlık günlükleri, seyahat notları ve su aracılığıyla eşsiz bir yolculuğa davet…
Instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio