onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Serda Kranda Yazio: Madalyalarımı Sakın Atmayın!

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Serda Kranda Yazio: Madalyalarımı Sakın Atmayın!

Serda Kranda
09.08.2022 - 14:21

Coco’yu izlediniz mi? Hani mesajı “İnsan ancak unutulunca ölür,” olan o muhteşem film. Bugün Twitter’da psikoloji profesörü Kadriye Esin Cantez’e ait plaketlerin bit pazarına düşmesiyle ilgili bir tweet vardı. Tezgâhta yan yana duran plaketlerin sahibiyse geçtiğimiz aylarda ölmüştü. 

Ben de bu Esin Cantez tweet’ini arkadaşlarımla paylaştım. Acaba onlar ne düşünüyorlardı? Birçok ilginç geri dönüş aldım. Kimi “ben ölünce beni yaksınlar” diyordu, kimi “evimi müzeye çevirmelerinin bir manası yok” kimi de “ölünce hiçbir şeyimle, ardımda bıraktıklarıma yük olmam” diyordu. Plaketlerin bit pazarına düşmesine benim gibi içerleyenler de olmuştu elbette. 

Doğrusu tweeti görünce içim bir tuhaf oldu. Aynı paylaşımın altında eski bir genelkurmay başkanına ait madalyaların da bit pazarına düştüğüne dair bir içerik daha vardı. “Biz ölünce başarılarımız da ölür mü? Bizden geriye ne kalır? Bu konu, vefayla ne kadar ilgilidir?” gibi sorular kadar yaşamın beyhudeliğini ve bunu bertaraf eden hatırayı düşündüm.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Beyhude olan beyhudeliğin kendisidir diyeyim.

Beyhude olan beyhudeliğin kendisidir diyeyim.

Baştan söyleyeyim. Ben binlerce yıl yaşamak isteyen biriyim. Buraları o kadar seviyorum ki eğer bir gün öleceksem -ki öyle görünüyor- hem olabildiğince geç olsun isterim hem de hatırlanayım, yad edileyim isterim. Düşündüm, ben ölünce benim eşyalarımı ne yapsınlar? Mesela evimi müze yapsınlar -küçük düşünemiyorum, pardon-. Hadi diyelim “o kadar da değil!” en kötü bir iki parça bir şeyimi saklasınlar. Onlar için itinayla hazırladığım kütüphanemi bölüşsün iki kardeş. Benim de madalyalarım, plaketlerim mi var? Hepsini saklayamadılar diyelim -dedim ben, küçük düşünemiyorum; madem var, çok olsun bari- vallahi ayakucuma gömsünler de yine de satıp savmasınlar. 

Sartre, Bulantı’da şöyle der: “Bir ağaç ayaklarımın altında toprağı kara bir tırnakla kaşıyor. Kendimi bırakmak, unutmak, uyumak istiyorum ama yapamıyorum bunu; boğuluyorum: Varoluş her tarafımdan, gözlerimden, burnumdan, ağzımdan içeri dalıyor.”  İşte ben olsam, bunun devamını “Ve dalları tomurcuklanıp pembe sarı çiçekler açıyor” diye getirirdim. Nitekim aynı metinde şöyle devam ediyor Sartre, “Varoluş nedir diye sorsalardı, özlerini değişime uğratmadan, nesnelere eklenen boş bir biçimdir, derdim.” Mesela ben buna, boş bir biçim değil de “hoş bir biçim” derdim. Çünkü ben Sartre değilim, herkesi mutsuz edemem. (şaka şaka, çok severim kendisini.)

Babaannemin hırkası, anneannemin radyosu

Bu kadarını sakladım, onlardan geriye. Anneannemin fotoğraf albümü annemde. Teyzemin müthiş komik hikayeleri dilimizde. Evet her canlı ölümü tadacaktır peki ya unutulmak? Hiç olmamış gibi geçip gitmek. Yo yo… 

Son günlerde çok konuşuluyor. Aile dizimi, atalarla temas, ata köklerle kavuşma, aile travmaları vs. Onca yıl sonra, bir umut başvurduğumuz büyük büyük babamızın hikâyesi önemli de duvardaki paşa dedemizin kılıcı neden beyhude? 

Bizden sonrakilere evler, hanlar, yalılar vs. miras bırakabiliyoruz ve onlar bunları yakıp yok edip “zaten beyhude bir şey yaşamak, yalı da neymiş” demiyorlar ama iki tane fotoğrafımızı saklayamıyorlar ya da üç tane plakete bakıp “amaaan ölümlü dünya” denilebiliyor öyle mi?

Bir bir susacağız

Bir bir susacağız

Beyhudelik, bir boşluk ihtiyacı olsa gerek. Yaşadım, öldüm ve bir anlamı yok bunun. 

“Bütün dünya olağan gözüküyor ama bir gün, bir hafta, bir ay ya da bir yıl sonra çürüyüp yok olacak. Çünkü bir yarık var. Hiç durmadan, adım adım hacmini arttıran bir yarık; uçsuz bucaksız bir unutuş, dipsiz bir uçurum, boşluğun istilası. Bir bir susacağız.” Evet, George Perec çok haklı. Bu boşluk istilasına teslim mi olunmalı? Yoksa unutulmadan hemen önce hatırlamaya, hatıraya değer mi vermeli? Birinin yokluğundan oluşan fiziksel boşluğu doldurmaya yetmez elbet hatırlamak ancak o boşluğun bir devir muhteşem olduğunu hissedebilmek de az şey değil sanki. 

Beyhudelik İlkesi*

Eğer unutmak gerçekten iyi olsaydı, bugünkü insanlık birikimimizin hiçbiri olmazdı. Sonsuz bir yeniden başlayış. Ve biliyoruz ki geçip gitmek değil olayımız, istemesek de illaki bir şey bırakacağız; hiç olmadı göz rengimizi, çene yapımızı, çarpık bacaklarımızı ve şeker hastalığımızı, kalp krizi riskimizi. Hatta kırılganlığımızı, neşemizi, merakımızı… Öyle yokmuşuz gibi yapamıyoruz. Olmuyor öyle. “Bilinçli çabayla elde edilmiş, iradeli bir beyhudelik mi meselemiz?”**

Hayata karşı koyamayız. Hayatın kendi, varoluş, sürdürülebilirlik ilkesiyle tasarlanmış gibidir. Unutulamazlık, yok edilemezlik. Harika bir ilke. Bir kere geldin dünyaya, gelmemiş gibi yapamıyorsun. O kadar yapamıyorsun ki, yüzlerce yıl sonra bile bir hikâyeyle yeniden var oluyorsun. Ya bir mezatta satılan fotoğrafın geçiyor bir meraklının eline ya bir aile travmasının izleri sürülüyor ta sana kadar. 

Birinin bir vakitler Gürcistan’da yaşamış çoban dedesi çıkıyorsun ya da 2000’li yıllarda Türkiye’de yaşamış editör büyük büyük annesi. Yaşamışlığın bir anda, kontrolün dışında kullanıma açılıyor.  

“Kuş ölür, sen uçmayı hatırla.”***

Hisli sözlere hislenmek yetmez. Sözü dinlemek de lazım.

Herkes ölür sen yaşamı hatırla. Gülüşleri, sabahı sabah edişleri, yürek çarpıntılarını, en sevdiği şarkıyı hatırla. Fasulyeye kaç şeker koyduğunu, çamaşırları nasıl bembeyaz yaptığını… En kötü, o kurabiyenin tarifini hatırla. Beyhude olan bizim yaşamlarımız değil çünkü. Her birimiz 4 kerede yaşıyoruz: Kendimiz için, bizden öncekiler, bizden sonrakiler ve bizim zamanımızdakiler için. Öyle hiç olmamış gibi yapamazsın. 

Tam unutulacakken unutulmayan

Coco’ya geri dönelim. Esin Hanım’ın plaketlerinin atılması belki bir unutma girişimiydi. Ancak artık biliyoruz, bunu hiç unutmayacağız. Ne zaman bir plaket görsek ya da ölen bir yakınımızın eşyalarının ne olacağını düşünsek aklımıza Esin Cantez gelecek. En azından bir süre daha, kendisi kolay kolay unutulmayacak. Ne demiştik, hayatı zorla beyhudeleştiremezsiniz. Çünkü varoluş, her tarafımızdan, gözlerimizden, burnumuzdan, ağzımızdan içeri dalacak ve pembe sarı çiçekler açacak.   

*Henry Miller, Oğlak Dönencesi

**Cioran, Var Olma Eğilimi

***Füruğ Ferruhzad

Twitter

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
5
2
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın