onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Özel İçerik
check-circle
Bu içerik, Onedio.com kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haberler
Ressam Halime Türkyılmaz: Eserlerimde Özgün Bir Resim Mühendisliği Geliştiriyorum!

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Ressam Halime Türkyılmaz: Eserlerimde Özgün Bir Resim Mühendisliği Geliştiriyorum!

Prof.Dr.Uğur Batı
12.09.2024 - 21:15 Son Güncelleme: 13.09.2024 - 09:40

“Ressamım; yurdumun taşından, toprağından sürüp gelir nakışlarım.

 Taşıma, toprağıma toz konduranın alnını karışlarım.”  

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Halime Türkyılmaz, “keşifçi” bir ressam. Boyasız mineral taşlarla geliştirdiği “doğal” teknik, özgündü ve dünya çapında ilgi çekti, adından söz ettirdi. Sadece kum resimleri de değil, doğayı resimlerinde kullandığı empresyonist, dışa vurumcu tekniği “doğal nahif” içine koyarak “mükemmel” bir ergonomi yarattı. Kum resimlerinden getirdiği dokulu yüzeylerde de çok iyi sonuç veren işleri, Türkyılmaz’ı plastik değerler açısından Türk resminde yükselen bir değer haline getirdi.

Halime Türkyılmaz: “Ben teknik bir resim peşindeyim. Taşların en küçük mikronlarıyla çalışıyorum. Mineral haline gelmiş yani toza yakın, kendi renklerinde taşlar bunlar. Renk tayfımfa sadece doğada var olan renkler var ve resmimde her değer için farklı tonlardaki kumları kullanıp onları tutkal spreyle zemine boyut olarak katıyorum. Bu bir mühendislik çalışması ve gelecekteki çalışmalarımla bir resim mühendisliği hedefliyorum.”

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

-Doğal granül taşlardan oluşan, boya kullanılmadan dökerek uygulanan ve sabitlenen kumdan resim sanatı… Kum resimlerinden söz etmek istiyoruz. Kariyerinize böyle başladınız. Özgün ve otantik bir resim formu. Biraz tekniğini anlatır mısınız?

-Doğal granül taşlardan oluşan, boya kullanılmadan dökerek uygulanan ve sabitlenen kumdan resim sanatı… Kum resimlerinden söz etmek istiyoruz. Kariyerinize böyle başladınız. Özgün ve otantik bir resim formu. Biraz tekniğini anlatır mısınız?

Kum resmi bir inovasyon. En önemlisi bu teknik, benimle başladı ve benimle devam ediyor. Üniversite ikinci sınıfta başladım. Taşların en küçük mikronlarıyla çalışıyorum. Mineral haline gelmiş yani toza yakın kendi renklerinde taşların yüzeye dağılımıyla oluşuyor bu resim. Doğal granül taşlardan oluşan, boya kullanılmadan dökerek uygulanan ve sabitlenen kumdan resim sanatı. Ülkemizin birçok şehrindeki taş ocaklarından (şimdilik keşfettiğim Tekirdağ ve Eskişehir) çıkarılan, binaların iç ve dış dekorasyonu için kullanılan, 0-0,7 mikron aralığındaki, tamamen boyasız mineral taşlardır. Kendim direk ocaklara gidip 25’er kiloluk çuvallarla alıyorum. İstediğim boyutlarda eleyip kullanabileceğim kısımlardan faydalanıyorum. Renk skalası sadece doğada var olan renklerden ibaret. Siyah, beyaz, kahve ve yeşil tonlarında. 

-Kum resminden, bu kadar özgün bir resimden, biraz daha söz etmeliyiz. Yüzeyler, dokular, renkler nasıl gerçekleşiyor?

Çok toz olan kısımlarını genelde renk tonlamaları için kullanıyorum. Daha sonra tuval, duralit, ahşap, seramik... Zemin üzerine önce şeffaf tutkal sürüp kurumasını bekliyorum. Sonrasında resmi çizip spatula veya parmaklarımla resmi yapıp bitirdikten sonra yine şeffaf tutkalı sulandırıp sprey ile üstüne sıkıyorum. Böylelikle hem alttan hem üstten sabitlemiş oluyoruz ve resim zeminde bozulmadan kalıyor. Yapacağım resmi çizdikten sonra şeffaf tutkalla (yat tutkalı) tek kat astar atıyorum. Resmi tamamladıktan sonra üstüne tekrar aynı tutkalı sulandırarak spreyle sokup sabitliyorum. Böylece alttan ve üstten resim sabitlenmiş oluyor. Bu şekilde resim dokulu, nostaljik görünüyor.

-Anadolu? Sonsuz kırlar? Kadınlar? İnsanlar? Doğa manzaraları…. Otantik ve yalnızlamış “senkronik” bir doğa. Halime Türkyılmaz, izleyicisini adeta Türkiye’nin dört bir yanına seyahate çıkarıyor. Tüm bu unsurlar sanatınıza nasıl ilham oldu? Ve bu bakışın Halime Türkyılmaz resmindeki ve ruhsallığındaki yeri nedir?

-Anadolu? Sonsuz kırlar? Kadınlar? İnsanlar? Doğa manzaraları…. Otantik ve yalnızlamış “senkronik” bir doğa. Halime Türkyılmaz, izleyicisini adeta Türkiye’nin dört bir yanına seyahate çıkarıyor. Tüm bu unsurlar sanatınıza nasıl ilham oldu? Ve bu bakışın Halime Türkyılmaz resmindeki ve ruhsallığındaki yeri nedir?

Çocukluğumdan beri doğayla iç içe büyüdüm. Hep bahçeli evimiz oldu. Ayvalık’ta zeytin ağaçları, İzmir’de kiraz ağaçları. Ve ben hep o ağaçların üstüne çıkar orada kendime oyunlar kurardım. Yıllar sonra memleketimize geri döndüğümüzde Kırşehir’in o uçsuz bucaksız bozkırı zihnimde derin bir yer bıraktı. Ayçiçek tarlaları, buğday tarlaları ve ortalarında tek bir tane ağaç. Bahar döneminde yemyeşil, hasat döneminde sapsarı kareler. Ege’den iç Anadolu’ya taşındığımız her şehirden esintiler katılıyor tuvalime.  Doğa ait olduğumuz şey. İnsan en çok doğadan yapılmıştır ve ben de kendi resmimi inşa etme yolu olarak doğayı gördüm.

-Bir Ressamın “teknik portresi!” Sert fırça darbeleri… Yumuşak fırça darbeleri… Halime Türkyılmaz bu kadar sade ve zarif ve özgün çizimler yapıyor? Adeta bir peyzaj ressamı gibi davranıyorsunuz. Üreticisi ve doğrudan yorumcusu olarak; kendi sanat üretim pratiğinizi hem içerik hem de teknik olarak nasıl yorumluyor ve tanımlıyorsunuz?

Işık, renk ve perspektif her ne kadar doğada var olsa da benim gerçekliğimle resme yansıyor. Sakin, nahif, sabırlı ve yumuşak kalpli bir kişilik yapım var. Fakat bezen çok keskin sınırları olan, bazen de cesaretiyle insanları şaşırtan bir yapıdayım. Bu da ister istemez resimlere yansıyor.  Aslında Anadolu motifleri ile doğa motiflerini birleştirdiğim bir şiirsellik peşindeyim. Rengin süslemeci biçimlerine önem veriyorum. Amacım bize özgü bir renk tayfının, ışık derinliğinin doğuşunu hazırlayan ressamlardan olmak. Ömer Uluç ile Oya Katoğlu gibi “ulusal”, diğer bir deyişle “yöresel” kökenli resmimizin değişik açılardan sürdürücüleri olarak değerlendirilmek isteğim. Renksel yüzey duyarlılığını, geleneksel Türk resminden aldığı esinlerle çağdaş doğrultuda değerlendiren bir “Halime Türkyılmaz” çizgisinden söz edilmesini arzularım. Zamanla çizgiyi nakışa, renge, lekeye dönüştürmüş olmakla biçimin katı kurallarını yıkmayı hedefliyorum. Doğanın ve yöresel yaşamın şiirini resimlerimde yazmak amacım.

-“Baharın Gelişi” sergisi … Sergiyi şöyle ifade ettiniz: “Bu doğaya dönüş, mavi ve yeşilin sonsuz uyumuyla ve ışığın yansıttığı enerjiyle bizi büyülerken, aslında ölüm ve yaşam döngüsünün içindeki o aşk içimizdeki yaşam enerjisinin kaynağına götürür bizi”. Halime Türkyılmaz’ın bahar, mevsim, zaman ve doğa bakışı nedir?

-“Baharın Gelişi” sergisi … Sergiyi şöyle ifade ettiniz: “Bu doğaya dönüş, mavi ve yeşilin sonsuz uyumuyla ve ışığın yansıttığı enerjiyle bizi büyülerken, aslında ölüm ve yaşam döngüsünün içindeki o aşk içimizdeki yaşam enerjisinin kaynağına götürür bizi”. Halime Türkyılmaz’ın bahar, mevsim, zaman ve doğa bakışı nedir?

“Baharın Gelişi” sergisinde tarih mayıs ayıydı ve isminden de anlaşılacağı gibi bahar dönemiydi. Ben doğanın döngülerini tıpkı bir çiftçi gibi gözlemlemeyi severim. Kışın yapraklar sökülür, fırtınalar çıkar, kar yağar ve bahara doğru tüm bunlar biter ve yeniden bir yaşam döngüsü başlar. Aslında kışın sertliğinden sonra doğa dinginleşir ve yeniden doğar. Son üç sergim hep bu uyanıştaki canlılığı anlatır. Tıpkı depresyondan çıkış gibidir. Yeniden doğarız, yeniden heyecanlanırız. Psikolojiyi doğanın döngülerine benzetirim bu yüzden. Başımıza üzücü bir şey geldiğinde önce öfkeleniriz, sonra depresyona gireriz, sonra anlayış ve huzur gelir ve bundan sonrasında yeniden doğarız.  Bu söylediğimin resimde teknik karşılığı da var tabii.  Doğu’nun süslemesiyle Batı’nın tekniğini sentezleyen, yöresel konuları figüratif bir biçimde yorumluyorum. Ben, kendi duyarlılıklarım, gözlemlerim ve bakış açılarımla yöresel resimler resmediyorum.

-Resmin ilkelerini iyi taşıyan, bütünlüğünü bozmayan resimler sizin işiniz. “Ağaçlar” serinizde de bu kez Anadolu/doğa resimlerinizden öne çıkarmalar yapıp, ağaçları tek tek stilize ediyorsunuz. Ağaçlar serinizdeki felsefeniz nedir?

Ağaç imgesi Anadolu ve dünya kültüründe de çok önemli bir yere sahip. Tüm toplum kesinlerinde “Hayat Ağacı” yorumlamaları mevcuttur.  Benim için de Ağaç kadın demektir. Kökleri ne kadar sağlam olursa o kadar yıkılmaz. Gölgesinde serinletir, meyvesiyle besler. Ağaç soyutlamalarımda daha sınırsızım, daha özgürüm. Kendimle olduğum gibiyim. Doğa resimlerindeki ağaçlardan koparıp tek başına ele aldığım çalışmalar. Daha birey.

-Renkler, yığılmalar, canlı sert renkler… Renk konusunun tehlikeli bir yanı olduğunu düşünüyor musunuz? Canlı ve çarpıcı renkler kullanıyorsunuz ve bu da izleyiciyi çok kolay yakalayabilir. Renkle kurulabilecek böylesi bir etkileşimde izleyicinin asıl anlatmak istediğini kaçırdığınız oluyor mu?

-Renkler, yığılmalar, canlı sert renkler… Renk konusunun tehlikeli bir yanı olduğunu düşünüyor musunuz? Canlı ve çarpıcı renkler kullanıyorsunuz ve bu da izleyiciyi çok kolay yakalayabilir. Renkle kurulabilecek böylesi bir etkileşimde izleyicinin asıl anlatmak istediğini kaçırdığınız oluyor mu?

Doğada var olan tüm renkleri kullanmaya çalışıyorum. Anlatmaya çalıştığım şey, renklerle, ışıkla, gölgeyle bir bütün. Sanat izleyicisinin ilk aşamada dikkatini çeken çarpıcı renkler daha sonrasında ayrıntılardaki hikâyeler ve gerçeklikle beraber izleyici ve eser arasında daha güçlü bir bağ kurulmasını sağlıyor. Bu durum da anlatmak istediğim hikâyeyi destekliyor ve farkındalığı yüksek bir iletişim kuruyor. Ağaç dalları arasında yaprakları parlatan güneş, ayçiçeklerine yansıyan gün batımı renkleri, çay bahçesinde yeni filizlenen çayın o çarpıcı yeşil rengi izleyiciyle bağlantı kurarken, bir yandan da ilgiyi konudan uzaklaştırmadan, bir süreç yaşatıyor. Bir sır vermek isterim: Ben, duyarlı olduğum doğal örüntüleri biçimsel olana dönüştürüyorum. Öyle bir biçimsel görüntü ortaya koyuyorum ki, adeta Tanrı her şeyi yukarıdan, karşıdan, geriden, beriden böyle görüyor diye hayal ediyorum.  Neticede sanat bir görme biçimidir ve sanat yapıtına, resimler yapıtlara biçimler yoluyla girer. Biçem önemli çünkü öze değin sorunu biçimsele dönüştürebilmişsem, resim de insancıl bir nitelik kazanmış demektir diye düşünüyorum.

Ara Spot: Halime Türkyılmaz, onun resmindeki doğal görünümler, o bölgelerinin artistik topografyasına yönelir.  Onun çalışmalarındaki yerleşim bölgesi içindeki tarlalar, çiçekleri, çaylar, ağaç, kütük vb. yekünü değil, Türkyılmaz’ın zincir zincir bir araya getirdiği kendi resimlerinin toplamıdır. Onun topografyasında kent, kasaba vb. yöre görüntü ve konularının yer aldığı resimlerde o yörenin simgelenmesi prensibi vardır. Bu bir ağaç, bir nehir, bir ayçiçeği vb. o yörede varlığını sürekli hissettiren başrol oyuncusudur. Gerisi figürandır. İzlenimci resimlerde kolay kolay rol alamazlar. Türkyılmaz’ın resmi budur.  Bir de yineleme ifade tarzı kırsal yaşamda egemen olan tekdüzeliği engeller. Bu anlamda Türkyılmaz resmettiği doğaya geniş bir perspektiften bakar.

-Halime Türkyılmaz resmindeki “evrensellik” ilkelerini nereden anlarız? Siz hangi unsurlarda bunu buluyorsunuz?

-Halime Türkyılmaz resmindeki “evrensellik” ilkelerini nereden anlarız? Siz hangi unsurlarda bunu buluyorsunuz?

Öncelikle renk, doğa, duygular evrenseldir. Dili aynıdır. Duygulara hitap eden, bizi bir şekilde bir yerden yakalayan bu deneyimler, insanların yaşamlarından kesitler bulundurarak bu iletişimi daha güçlü kılar.  Bu nedenle, kullandığım renkler, doğa ve ağaç imgeleri evrensel bir dildir. Ben resmimde mesela üst üste bindirilmiş ağaçları, yana getirilmiş ekinleri, biçim, renk, gölge ve ışık oyunlarıyla ele alırım.  Gökyüzünün ve renklerimin canlılığı, sertliği, ne bileyim resmimin capcanlı mavisi, dağ üzerinde ve önünde dizilmiş ağaçları birbirinden ayırır. Resmimdeki görüntüleri, biçim ve ışık oyunlarıyla üst üste bindiririm. Yeşil, sarı, mor, kırmızı, kahverengi ve mavi renkleri resme hâkim olarak kullanırım. Benim doğa görüntülerini soyutlamacı ve ışıksal bir üslupla yorumladığım eserlerim ön plana çıkar. Bütün kesitlere ayrılmış ve sonra kesitler birleşerek bütünü oluşturmuş bu resimler adeta lego parçaları gibidir. Ben açıkça doğaya farklı bir perspektiften bakarım. Belki birçok kişi için önemli olmayan unsurlar, benim resimlerinin vazgeçilmez öğeleri oluverirler. Ağaçlar, deniz, çiçekler, yeşiller benim resimlerimde bir armoni içindedirler. Resmim armoni ve kompozisyon etkisindedir. Benim resimlerim “mindful”dur!

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

-Malzeme ve eser arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? Halime Türkyılmaz’a baktığımızda, geleneksel malzemeler dışında neler görmeyi beklemeliyiz?

-Malzeme ve eser arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? Halime Türkyılmaz’a baktığımızda, geleneksel malzemeler dışında neler görmeyi beklemeliyiz?

Malzemeyi iyi tanımak, birbiriyle uyumlarını keşfetmek ve bunları tuvalle, yüzeyle buluşturmak başlı başına bir süreç. Geleneksel malzemeler, yağlı boya, akrilik boya ve süreç içerisinde bu malzemelerle çalışıp uyum sağlayacak farklı materyaller kullanmayı seviyorum. Daha önceden bahsettiğim gibi, kum tekniğiyle yaptığım eserlerimde farklı bir teknik ve materyal kullanırken, doğa resimlerimde boya çeşitlerini ve geleneksel yöntemleri kullanıyorum. 

-Sanatçılar kendilerini topluma karşı sorumlu hissetmektedirler. Bu nedenle birçok toplumsal konularda (eğitim, sanat vb.) duyarlı sanatçılar görev almaktadırlar. Sizin toplumsal sorumluluğunuz ne? Ne anlatıyorsunuz?

Sanatçılar toplumları her dönem derinden etkilemiştir. Doğal olarak bu durum, sanatçıların toplumla ilişkisel anlamda sürekli bir iletişim halinde kalmasını sağlamıştır. Öncelikle gençlerin sanat eğitimini çok önemsiyorum. Davet edildiğim okullarda, yaptığım konuşmalarda, çocuğun sanatsal gelişim süreçleri ve sanat eğitimi gibi konulara kesinlikle değinmeye çalışıyorum. Aynı zamanda sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak, içerik olarak da desteklemeye çalışıyorum ve devam edeceğim.

-Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Hangi sanatsal akımlardan etkilendiniz? Sizi etkileyen sanatçılar kimler? Sanat tarihinde sizi etkileyen akımlar, dönemler hangileridir? Sanatçılar kimlerdir?

-Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Hangi sanatsal akımlardan etkilendiniz? Sizi etkileyen sanatçılar kimler? Sanat tarihinde sizi etkileyen akımlar, dönemler hangileridir? Sanatçılar kimlerdir?

Öncelikle iyi bir izlenimci olmaya çalışıyorum. Doğayı, kırsalı, insan yaşamlarını gözlemlemek, dahil olmak ve o enerjiyi hissetmek, bütünsel anlamda bana çok iyi geliyor. Monet, Cezanne, Van Gogh, Bedri Rahmi, Turan Erol gibi sanatçılar bu süreçte tekrar tekrar araştırdığım, odaklandığım ve örnekler alarak sanata bakışımı genişleten, hayal gücümü zenginleştiren önemli kişilerdir. Empresyonizme hayranlık duyuyorken, zaman zaman beni derinden etkileyen dışa vurumcular, pop-art sanatçıları, barok ve klasik dönem eserleri dikkatimi çekiyor. Matisse’in sanatına da hayranlık duyuyorum. Eren Eyüboğlu da harikadır. Bu olaya çok yönlü bakmaya çalışıyorum. Bir sanatçının renk kullanımını incelemek, diğer akımdan farklı bir felsefeyi almak, sanatsal anlamda beni besleyen ve ilham veren etkenleri oluşturuyor.

-Dijital sanat, NFT, yapay zekâ, vs. teknolojinin son yıllardaki gelişimi yüksek sanatı öldürüyor mu sizce, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Dijital sanat, NFT, yapay zekâ, vs. teknolojinin son yıllardaki gelişimi yüksek sanatı öldürüyor mu sizce, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu gerçekten tartışmalı bir konu. Sanatın dijitalleşmesi, teknolojik etkenlerin sanatla birleşerek ortaya yeni ürünler çıkarması, ulaşılabilirlik ve görünürlük açısından yeni bir kapı açmışsa da boya, tuval, fırça etkisinin verdiği his, geleneksel yaklaşım hâlâ benim için daha kıymetli tabii. Ama hızlı bir değişimin yaşandığı dünyada, bu gelişmelere açık olmak gerektiği gibi, geleneksel yaklaşımın da kıymetini bilmek gerektiğini düşünüyorum. Her yeni gelişim, üslup, teknolojik olsun olmasın, malzeme ya da teknikle ilgili olsun mesela, bilmiyorum ama kesin olan şey, üretilen sanat insanın yüksek sanat yaratım gücünü tetikler, artırır. Hele ki söz konusu olan yapay zekâ gibi makinelerin öğrenme gücü olarak ifade bir unsur olduğunda işin epistomolojisi (bilgi felsefesi) devreye girer. Lakin henüz teknolojide insanda olandan farklı olarak bir “ego” yoktur. Peki soru şu? Hep ego mu kazanır? Belki de! Ego yani kimlik, insanı makine ile rekabette hep bir adım öne taşıyacaktır. Yapay zekâ, kusursuz ya da mükemmel kopya üretebilir, orijinalinden de sıfır bir yenilik getirebilir. Ama benim inancım şu: Makinenin ürettiği bir resim hiçbir zaman için tekniği ve üslubu makinece öğrenilmiş olan o sanatçının yeni bir eseri olamayacaktır.

-Genel olarak “Halime Türkyılmaz” sanat felsefesini yazacak olsak, neler söylememiz gerekir?

-Genel olarak “Halime Türkyılmaz” sanat felsefesini yazacak olsak, neler söylememiz gerekir?

Her sanatçının bir felsefesi olmalıdır. Bunu sen belirlesen iyi olur (Gülüyor). Belirlemez ve bunu izleyicilerine anlatamazsan, o felsefeyi senin adına izleyici belirler. Bu arada resimde “yerelliği” ya da “evrenselliği”, bir kural çerçevesinde ayırt etmek oldukça zordur. Lakin sanat tarzımda yöresel ve ulusal nitelikler, net bir şekilde görünmese de bu topraklarda doğup büyüyen bir sanatçı olarak kişisel duyarlılığımın, yöreselliğimin izlerinin sanatımda görülmesini isterim. Bir de şunu söyleyeyim: Bu sözünü ettiğim örüntüyü izleyici, bazen sanatçının kendisi bile fark edemeyebilir.  Bilmem ki, gün içinde kaç defa nefes alıyoruz diye saymaya kalkarsak, her nefes alışverişimizde duraksamaya sebep oluruz. Bence sanatımız da nefesimiz gibidir. Evrensellik için resmimiz mutlaka yöresellik izleri taşımalı, nereye ne koysam yöresel olur dediğimiz bir yapıt, aynen bu şekilde duraksar. Sanki o zaman iş doğallığını kaybeder. Bizi yaşanmışlıktan öte uymak zorunda olduğumuz bir kuralın çerçevesine hapseder. Bunu sevmiyorum. Doğru değil mi sanki, insanoğlu ölene kadar nefes alıp verir. 

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
2
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam