Peki sonra ne oldu? Pandemide elimize yapışan telefonlara bağımlı olduk. FOMO (fear of missing out) diye yeni bir korku yarattık. Hayat sürekli bir yerlerde akıyor ve biz bunu kaçırıyoruz diye düşünmeye başladık. İşlerimiz nispeten açıldı, belki yeni iş bulduk kendimize, belki krizi fırsata çevirdik, hayat yeniden başladı.
İşte o dönemde ebeveynleriyle birlikte yaşamaya başlayanlar için durum biraz zorlaşmaya başladı. Ev artık sadece o yetişkinin evi değildi. 2 yıl boyunca ebeveyniyle birlikte yaşamış olan arkadaşlarımla her dertleştiğimde aynı şeyleri söylediler, “Tamam ilk başta her şey iyiydi ama şimdi onu kendi evine dönmeye nasıl ikna edeceğim?” ya da “Bu kadar yıldır evde onun her ihtiyacını karşıladığım, istediğinde doktora, istediğinde gezmeye götürdüğüm, ev işlerinde bozulan yerleri tamir ettiğim ya da kendi halledebilecek bile olsa ona iş yaptırmadığım için artık her işi benden bekler hale geldi.” Birazcık söylenmeye kalksalar tepkileri de, duygusal baskıları da gecikmiyordu o ebeveynlerin, “Zaten yaşlıyım, sağlığım da kötü, beni böyle mi bırakacaksın? Hiç getirmeseydin daha iyiydi!”
Bunu her ebeveyn yapmıyor elbette, ilgiye bağımlı olmuş ebeveynler maalesef çocuklarının ilerlemesini pek istemediler sonrasında. “Ben doğurdum, büyüttüm elbette yapacak!” mantığı bir kere çöreklendi mi o kafaya, sonrasında sıyrılmak pek de kolay olmuyor sevgili okur.
Maalesef o kadar çok arkadaşım bu durumdan bunalmış durumda ki… İşlerini yoluna koymuş, kendi hayatına pandemiden sonra kaldığı yerden devam etmek isterken, ebeveyn terörüne takılıyorlar. Asla bitmeyen istekler, arzuları yerine getirilmediğinde gelen tepkiler, durduk yere edilen kaprisler ve son ölümcül vuruş olan göz yaşlarıyla hayatı kendi çocuklarına zorlaştırmayı seçmiş o ebeveynlerden bahsediyorum ben.
Flörtünü kendi evine davet edemeyenler, çok yakın arkadaşlarıyla kendi evinde sabaha kadar oturup eğlenemeyecek olanlar, arkadaşlarıyla plan yapsa o plana dahil olmak isteyen ebeveynleri, çocuğu olanların çocuk yetiştirmesine karışanları, oğlu ya da kızı azıcık söylense bir anda tansiyonu çıkanları, ayılıp bayılan ebeveynlerini anlatıyorlar büyük bir sıkışmışlık hissiyle. Çünkü sürekli vicdanlarından vuruyor bu ebeveynler.
Ve biliyor musunuz; bunu en çok anneler yapıyor. Babasıyla yaşayanların bu tip duygusal baskılara daha az maruz kaldığına şahit oldum. Annelerin nedense belli bir yaştan sonra belki de hayatı boyu kocasından göremediği ilginin alacaklısı gibi çocuğundan ilgi istemesi çok yaygın görülüyor. Artık yetişkin olmuş çocuklara “Ya şimdi başına bir şey gelirse, kendimi asla affetmem.” baskısını iliklerine işliyorlar. Yetişkin çocuklar da şu soruyu kendilerine sormaya korkar hale geldiler; pandemi olmasaydı ve her şey normal seyrinde gitseydi yine aynı duyguyu hissedecek miydin?