Görüş Bildir
Haberler
Pandemiden Sonra Hâlâ Ebeveynleriyle Aynı Evde Yaşamak Zorunda Kalanların Dramı

etiket Pandemiden Sonra Hâlâ Ebeveynleriyle Aynı Evde Yaşamak Zorunda Kalanların Dramı

Derya Özel
26.08.2024 - 22:07 Son Güncelleme: 27.08.2024 - 20:38

Son zamanlarda kadın ya da erkek fark etmeksizin, kendilerini ebeveynlerine adayan bir dolu insan görüyorum. Bir zamanlar kendi hayatları olan bu yetişkin insanlar, özellikle pandemiden sonra anne - babasıyla birlikte yaşamaya başlayıp, daha sonra kendi hayatlarına kaldıkları yerden devam edemeyen, bağımlı insanlara dönüştüler. Bu durumdan kurtulmak isteyip de gidemeyen bir yığın yetişkin var etrafımda. Konuyu biraz açayım…

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

P.Ö. (Pandemiden Önce)

P.Ö. (Pandemiden Önce)

Pandemiden önce hepimizin iyi kötü bir hayatı vardı. ‘Hastalık’ kelimesi bizi her zamanki kadar korkutur ama üzerine sürekli düşünüp kendimize anksiyete yaratacak noktaya getirmezdik. Bizim yaş grubu için anne - babalarımız zaten kendi hallerinde yaşayıp giderler, biz de onları ara sıra yoklar, hal hatır sorardık. Aslında her şey olması gerektiği gibiydi. İyi kötü bir maaşımız ya da gelirimiz, kendimize göre dertlerimiz, canımız sıkkın olduğunda kucaklaşacak dostlarımız ve akıp giden bir sosyal hayatımız vardı. Kendimizi bu kadar yalnızlaştırmadığımız, kendi isteğimizle arada kabuğumuza çekildiğimiz ve yine kendi isteğimizle o kabuktan çıktığımız inziva zamanlarımız olurdu. Kimse, yalnızlığa methiyeler düzmez, insanlara karşı bu kadar tahammülsüzleşmezdi.

Gel gelelim bir gün tam da filmlerde olacağını düşündüğümüz şey oldu, dünya eve kapandı. Zaman zaman önüme arşivden fotoğraflar ve videolar düştüğünde yaşadığım huzursuzluk hâlâ tazeliğini koruyor. O fotoğraflara bakmaya dayanamıyorum, bana o zamanki çaresizliğimi hatırlatıyor. Biz neler yaşamışız be sevgili okur…

P.S. (Pandemiden Sonra)

İşte ne olduysa o pandemi sırasında oldu. Yazacaklarımdan sonra muhtemel linçin kapımı çalacağını bilsem de, gözlemlediğim şeyin haklılığını da sonuna kadar savunacağım. 

Başta da dediğim gibi bu gözlemlediğim hikâyenin kahramanı sadece kadınlar değil, erkekler de oldu. 

Pandemide evde yalnız bırakmak istemedikleri anne ya da babalarını (neden ayrı yazıyorum; çünkü genellikle birlikte yaşayan ebeveynleri olanlar bunu daha az yaşadığı için) birlikte yaşamaya ikna etti bizim yetişkin nesil. Ya onların yanına taşındılar ya da onların evlerini kapatıp kendi yanlarına taşınmalarını istediler. Buraya kadar her şey anlaşılır gidiyor elbette. Çünkü o dönem hepimizin işleri bozuldu, kimimiz dükkanlarımızı kapattık, kimimiz işlerimizden atıldık, iş yeri sahipleri direnemedi, çalışanlar patronların iki dudağı arasına baktı işsiz kalıp kalmayacaklarını öğrenmek için. Gelir düşünce, evi çekip çevirmek zorlaştı ve bu da aile yanına taşınmak için önemli sebeplerden biri oldu. Hem onların sağlığını düşünmek hem artık gelmeyen gelirin zorluğunu hafifletmek, hem de o kapanma döneminde evde aile sıcaklığı ve güveni içinde olmak pek çoğuna iyi geldi.

Pandemi bitti. Her şey normale döndü kademeli olarak.

Pandemi bitti. Her şey normale döndü kademeli olarak.

Peki sonra ne oldu? Pandemide elimize yapışan telefonlara bağımlı olduk. FOMO (fear of missing out) diye yeni bir korku yarattık. Hayat sürekli bir yerlerde akıyor ve biz bunu kaçırıyoruz diye düşünmeye başladık. İşlerimiz nispeten açıldı, belki yeni iş bulduk kendimize, belki krizi fırsata çevirdik, hayat yeniden başladı. 

İşte o dönemde ebeveynleriyle birlikte yaşamaya başlayanlar için durum biraz zorlaşmaya başladı. Ev artık sadece o yetişkinin evi değildi. 2 yıl boyunca ebeveyniyle birlikte yaşamış olan arkadaşlarımla her dertleştiğimde aynı şeyleri söylediler, “Tamam ilk başta her şey iyiydi ama şimdi onu kendi evine dönmeye nasıl ikna edeceğim?” ya da “Bu kadar yıldır evde onun her ihtiyacını karşıladığım, istediğinde doktora, istediğinde gezmeye götürdüğüm, ev işlerinde bozulan yerleri tamir ettiğim ya da kendi halledebilecek bile olsa ona iş yaptırmadığım için artık her işi benden bekler hale geldi.” Birazcık söylenmeye kalksalar tepkileri de, duygusal baskıları da gecikmiyordu o ebeveynlerin, “Zaten yaşlıyım, sağlığım da kötü, beni böyle mi bırakacaksın? Hiç getirmeseydin daha iyiydi!” 

Bunu her ebeveyn yapmıyor elbette, ilgiye bağımlı olmuş ebeveynler maalesef çocuklarının ilerlemesini pek istemediler sonrasında. “Ben doğurdum, büyüttüm elbette yapacak!” mantığı bir kere çöreklendi mi o kafaya, sonrasında sıyrılmak pek de kolay olmuyor sevgili okur. 

Maalesef o kadar çok arkadaşım bu durumdan bunalmış durumda ki… İşlerini yoluna koymuş, kendi hayatına pandemiden sonra kaldığı yerden devam etmek isterken, ebeveyn terörüne takılıyorlar. Asla bitmeyen istekler, arzuları yerine getirilmediğinde gelen tepkiler, durduk yere edilen kaprisler ve son ölümcül vuruş olan göz yaşlarıyla hayatı kendi çocuklarına zorlaştırmayı seçmiş o ebeveynlerden bahsediyorum ben. 

Flörtünü kendi evine davet edemeyenler, çok yakın arkadaşlarıyla kendi evinde sabaha kadar oturup eğlenemeyecek olanlar, arkadaşlarıyla plan yapsa o plana dahil olmak isteyen ebeveynleri, çocuğu olanların çocuk yetiştirmesine karışanları, oğlu ya da kızı azıcık söylense bir anda tansiyonu çıkanları, ayılıp bayılan ebeveynlerini anlatıyorlar büyük bir sıkışmışlık hissiyle. Çünkü sürekli vicdanlarından vuruyor bu ebeveynler.

Ve biliyor musunuz; bunu en çok anneler yapıyor. Babasıyla yaşayanların bu tip duygusal baskılara daha az maruz kaldığına şahit oldum. Annelerin nedense belli bir yaştan sonra belki de hayatı boyu kocasından göremediği ilginin alacaklısı gibi çocuğundan ilgi istemesi çok yaygın görülüyor. Artık yetişkin olmuş çocuklara “Ya şimdi başına bir şey gelirse, kendimi asla affetmem.” baskısını iliklerine işliyorlar. Yetişkin çocuklar da şu soruyu kendilerine sormaya korkar hale geldiler; pandemi olmasaydı ve her şey normal seyrinde gitseydi yine aynı duyguyu hissedecek miydin?

Peki ne yapmalı?

Peki ne yapmalı?

Uzman Klinik Psikolog Merve Saraçoğlu’na sordum: 

-Ebeveynleriyle birlikte yaşayıp artık kendi hayatlarına kendi evlerinde ve kendi düzenlerinde devam etmek isteyen ama ailesine bunu nasıl söyleyeceğini bilemeyen yetişkinler ne yapmalı? Suçluluk duygusuyla nasıl başa çıkmalı? Olası duygusal sömürülere nasıl cevap vermeli? 

-“Öncelikle, bağımsız bir yaşama geçme isteğinin doğal ve sağlıklı bir gelişim olduğu unutulmamalı. Suçluluk duygusu hissedilmesi normaldir, ancak bu duyguyu anlamaya çalışarak ve olağan dışı bir süreç yaşanıldığını hatırlayarak suçlamalardan kaçınmakta fayda var. 

Ailenizle bu durumu konuşurken, onların duygularını anlamaya çalışın, ancak kendi isteklerinizi de net bir şekilde ifade edin. Kararınızın sizin kişisel gelişiminiz ve bağımsızlığınız için önemli olduğunu vurgulayın. Bu, onları terk etme değil, kendi hayatınızı yeniden kurma ve devam ettirme çabasıdır. Desteğinizin her zaman süreceğini belirtmeniz de onları rahatlatacaktır. ‘Hayır’ demek ya da sınır koymak, öz saygınızı ve öz değerinizi korumak için önemlidir. Siz kendinize iyi davranmazsanız başkasına da faydanız olmaz.” diyor Merve Saraçoğlu. 

Farkında olmak kadar, isteklerinizin ve hayattan beklentilerinizin arkasında durmak da önemli değil mi sevgili okur?

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
7
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam