Özlem Gökbel Yazio: Ben Uysalım, Sen Uysalsın, Hepimiz “Uysallar”ız
Özlem Gökbel Yazio: Ben Uysalım, Sen Uysalsın, Hepimiz “Uysallar”ız
“Ben Kimim” diye başlar tüm ilk sorular. “Yaşam amacım ne?”, “Burada ne işim var?” diye de devam eder genelde bu sonsuz zincir… Harekete geçiren de çoğunlukla “Ben en son ne zaman mutluydum?” olur… Cevapları net olarak keşfeden ve yüksek sesle söyleyebilen enderdir ve o ölçüde özgürleşmiş özellerdendir. Gölgesiyle barışmıştır o. Denklemi çözemeyenlerse aynı hapishanenin (!) içinde yeknesaklığın getirdiği sıkıcılıkla kâh taşar, kâh coşar, kâh ağlar… Aynasız bir aynılıktır hayat; göstermez sana seni; en dipte, kuytudaki öz hücresinde “mış gibi” yaptırarak yaşatır. Sen bazen mutlu, bazen üzgün, bazen zalim, bazen de uysalsındır…
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Zor geçen günlerde yüzümü güldüren nadir konulardan biri de Türk sinema ve dizi sektörü.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Başarılı sinematografisi, efsane oyunculukları, özellikle yerli dizilerde alışık olmadığımız kadrajları, senaryosu, müzik kullanımı, kurgusu ve mesajları ile neo-noir filmler tadında bir diziye kavuşmuş olmanın mutluluğu ile 2 günde bitirdim.
Uysallar hepimize ayna tutuyor, biz mecbur kendimizi görüyoruz!
Öz-yalnızlık; öz-arayış; hapishane inşası metaforu ile yaratılmış (bir nevi) öz-esaret; şehri kaplayan sisin sembolize ettiği gizli-ikili yaşamlar, körlük ve kapanan bilinçler..
Ama bana göre Uysallar’ın en miniği Ece’nin (Nilay Yeral) hepimize hatırlatmaya çalıştığı kapitalizm ve modernizmin yuttuğu insana karşı “saf-bilge insan” modeli dizinin vurguladığı en önemli noktalardan biri!
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bu ikilinin, tahminimce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki yıllarına dayanan “kankalık”ları zaman içinde ünü ülke sınırlarını aşan ortak üretimlere dönüşmüş durumda.
Evet, sanki iyi-kötü bir ödülle takdir edilecek gibi geliyor bana Uysallar.
Zaten çok beğendiğim Songül Öden, zamanında işletme mühendisi iken Oktay’a aşık olup, iki (sorunlu!) çocuk doğurup, “evinin kadını” moduna geçen, sonra da hızla geçen yılların paniği ile kendisini gençleştirme ve “yeniden hatırlama” derdine düşen Nil Uysal’ı canlandırırken bu kez bende hayranlık uyandırdı.
Şahsen bugüne dek nispeten daha hafif rollerde izlediğim Öner Erkan’ın (Oktay Uysal) oyunculuğunun beni şaşırttığını itiraf etmeliyim.
Gündüzleri mimar Oktay, geceleri Punk Oktay maske değiş tokuşunda, bu bölünmeyi rolün icap ettirdiği beceriksizlikle yansıtacak oyuncu seçimi için ben yine Onur & Hakan ekürisini tebrik edeceğim.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bana kendi ütopyamdan vazgeçmememi hatırlatan, en başta söylediğim “özgürleşmiş özellerden” olan Moloz Arif’e (Durukan Ordu) ise teşekkürü borç bilirim.
Velhasıl emeği geçen herkesi tebrik etmek istiyorum.
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
Yorum Yazın