Osman Balcıgil Yazio: Sır Neden Dosta Bile Söylenmez?
Yeniden merhaba değerli “Ezoterist” dostları.
İlk yazımızda “Nereden geliyor, nereye gidiyoruz?” diye sormuştuk ya hani, gelin yolculuğumuzu bu soru üzerinden sürdürmeye devam edelim.
Hepimiz, tarih sahnesine adımını atan ilk insandan bugüne, sorular sorduğumuzu, bu sorulara cevaplar bulmaya çalıştığımızı biliyoruz.
Gazetecilerin mesleki olarak kullandıkları “5 N 1 K” kuralarını hatırlayalım.
Gazetelerin, televizyonların ya da öteki iletişim araçlarının editörleri, muhabirlerin getirdikleri haberleri ancak “ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman, kim” soruları sorulmuş ve cevapları alınmışsa eksiksiz bulurlar.
Herkesin önemsemesi gereken bu soruları, bazıları boş verir.
Kimileriyse üzerlerine milyonlarca soru daha ilave eder.
Kabul etmeliyiz ki, Ajda Pekkan’ın seslendirdiği “Boş vermişim dünyaya” şarkısına kulak verip tempo tutanların sayısı ezici çoğunlukta ve şahane bir hayat sürüyorlar.
Sevgilinin koynunda uyuyup sabahı etmek varken, her gece yüksek yerlere çıkıp yıldızlara bakmak, her birinin durumunu ayrı ayrı not etmek, zaman içinde onlara isimler koymak pek de “akıllı işi” bir durum olmasa gerek.
Keşke ezoterizm üzerine çalışanlar da yıldızlar, optik, matbaa, saat ve son icadımız olan internet teknolojileri gibi zevkli ve derhal işe yarayacak konular üzerine çalışmayı seçmiş olsalar.
Ezoteristlerin işinin, yıldızları gösterip isimlerini saymak kadar kolay olmadığı, şu ana kadar söylediklerimizden anlaşılmış olmalı.
Öyleyse, en başta kurduğumuz bir cümleyi burada tekrarlamamız yararlı olacak:
Her meramı herkese anlatmak zor, hatta imkânsızdır.
Derinliği olan, bir başka deyişle netameli konularda çalışanlar, binlerce yıldır anlama, anlatma ve anlaşılma zorluklarıyla boğuştukları için “susma” haklarını kullanıyorlar.
Yorum Yazın