Zira Damat Ferit Paşa hükümeti Beşiktaş’a büyük bir saygısızlık yapmış ve 56 sahamızı ticari faaliyetler için birilerine peşkeş çekmiştir! Bu yüzden Beşiktaş sahasız kalmıştır. Neyse ki Atatürk ve arkadaşları tarafından çok kısa bir süre sonra devrim yapılınca Beşiktaş yeniden antrenman sahalarına kavuşabilmiştir.
Beşiktaş’a hayat veren hemen tüm karakterlerin hayatı birer uzun metrajlı film gibidir ve bu satırların yazarı da Şeref Bey’lerin, Refik Osman Top’ların, Süleyman Seba’ların çocukluklarını geçirdikleri yerlerde soluk alıp vermiştir; görevimizin bilincinde, vazifemizin başındayız. Tekrar semtimize, mahallemize dönelim şimdi…
Hemen her yıl, bazen her ay Yeşilçam’ın doğal platosu gibiydi mahallemiz; hepimiz Memduh Ün’lerin, Kemal Sunal’ların, Bülent Kayabaş’ların figüranları olarak adeta bir film setindeymişçesine yaşıyorduk çocukluğumuzu.
56 sahasında yedi ya da sekiz yaşlarında başlayan “Arsada Futbol” serüvenim onlu yaşlarımın son çeyreğinde sona erdi; malum, BJK Plaza inşaatı başladı. Ancak inşaat başlayana kadar Beşiktaş’ın tüm çocukları 56’nın tozunu yutarak Metin Kurt’un söylediği o veciz cümlenin canlı tanıklığını yaptılar: “Futbol borsada değil, arsada güzel…”
Sonra ben büyüdüm ve hayat serüvenimde Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yayınlarının başına geçtim. Kulübümüz adına çıkartılan kitapların, dergilerin başyazarlığını, futbol edebiyatı serisinin editörlüğünü bile üstlendim. Beşiktaş’a hizmet ediyor olmak hakikaten de hayatımın en Şeref’li zamanlarını bana yaşatıyordu. Öyle ki bizzat kendi dergilerimi, kendi işlerimi, asıl hayatımı kazandığım kendi yayınlarımı bile çoğu zaman ihmal ederek sırf Beşiktaş’a daha iyi hizmet verebilmek adına zaten yıllardır sürdürdüğüm gönüllü hizmetten sonra profesyonel olarak kulüpte sembolik bir ücret karşılığında görev almaya başlamış ve örneğin Beşiktaş dergimizle 30 binleri aşan bir abone sayısına ulaşmıştık. Ülkenin en fazla dergi abonesine sahip kulüp dergisinin yaratıcı yazı işlerinin sorumlusu olmak gurur vericiydi. Kulübe ilk girerken şöyle demiştim: “Bilimin, sanatın ve edebiyatın Beşiktaş değerlerine yansıtılması bir yurttaşlık görevidir ve bu görevi bana vermeniz benim için büyük bir onurdur.”
Sonra yıllar geçti ve yazının başında sözünü ettiğim o yönetici zatın gelip bizlere “Artık bilim sanat falan, böyle şeyler istemiyorum, bu dergiyi de kapatacağım” mesajını iletmesi ve süreç içerisinde bu şahsın aslında kulübe ait olan Beşiktaş dergisini kendi dergi grubu içinde çıkarma planlarını teşhir etmemiz ve kulübün çıkarlarından çok kendi şahsi çıkarları dahilinde hareket etmesi sonucunda biz o güzel atlarımıza atlayıp çekip gitmek zorunda kaldık. Benim şahsi hikâyem, kulübüm Beşiktaş’tan çok çirkin bir şekilde ihraç edilme hikâyeme daha sonra tekrar değineceğiz. Ama şunu söyleyeyim. Kovulsak da meydanı boş bırakmadık. Delice miydi yaptığımız iş? Belki evet. Ama kamu yararına çalışan bir derneğe ait bir değerin üzerine çökülmesine ve yok edilmesine karşı çıkmayı onurlu bir yurttaşlık görevi olarak gördük ve bin kere aynı şeyi yaşasam bin kere aynı şeyi yine yaparım.
Yorum Yazın