Yani sınırların açılmasıyla veya katı kuralların yumuşamasıyla birlikte; daha iyi tıbbi bakım amacıyla, sağlık sistemi salgın boyunca daha başarılı olmuş ülkelere doğru göçten bahsediyoruz. Bu durum bu ülkelerin de sağlık sistemleri aşırı yüklenmeye maruz kalacaktır, göçmenlerin bu ülkelere külfetlerinden bahsetmiyorum bile. Bir yanda sağlığa ulaşma hakkı, bir yanda ise ülkelerin kendilerini koruma hakkı savaş halinde olacaktır. Yok olan çizgiler ve milli kimliklerden önce insanlık kimliği, yeni dönemin yapı taşlarını oluşturacaktır.
“Yükselen Milliyetçilik” senaryosu ise, göç senaryosunun zıttı gibi görünüyor, ya da uzun vadede bir sonucu da olabilir. Gıda ve tıbbi malzemelerin ciddi bir şekilde azalması, hastalığın artışına bağlı olarak iş gücünün azalması veya ekonominin güçsüzleşmesiyle birlikte, kaybedilen kaynakların yenilenemeyecek olması; pek çok ülkeyi gıda ve tıbbı malzeme milliyetçiliğine itebilir. Daha bencil hale gelen devletler, sınırlarını güçlendirecek ve kendi milletini koruma haklarını her şeyin üstünde tutmaya başlayacak. Ayrışmalar, siyasi gerginlikler baş gösterecek ve belki de uzun vadede bunlar, virüsten daha yıkıcı olacak. Bu senaryonun en iyimser kurtarıcısı bölgesel örgütlerin, uluslararası örgütlerin canlanması ve ilişkileri, yardımları, göçleri düzenlemesi olabilir.
“Teknoloji-Maliyet Eğrisi” adıyla bir başka olası senaryoyu tartışmak için şu soruyu ortaya atalım: Bugün koronavirüs pandemisinin etkisini köreltmek ve geleceği daha istikrarlı ve sürdürülebilir bir yöne çekmek için ne tür yatırımlar yapabilir veya yapılmış ne tür yatırımlara destek olabiliriz? Biyoteknoloji ve sağlık hizmetlerine daha fazla yatırım iyi bir başlangıç noktası olabilir. Ancak şu anki hallerine değil. Bugün sağlık, pek çok ülke tarafından bir sosyal fayda olarak tanımlanmakta ancak bu tanımlamaya uyması için maliyeti hedeflenenden çok fazla. Uygun maliyetli evrensel sağlık hizmetini vurgulayan bir modele dönüşüm şart. Bu salgınla birlikte filizlenen “bilim diplomasisi” desteklenmeli ve siyaset yerine bilim ışığında sağlık gibi sosyal modeller dönüşüm geçirmeli. Bu senaryoya göre, koronavirüs bu farkındalığı mümkün kılabilir. Yalnızca sağlık değil, eğitim için de yeni bir hedef belirlenecek ve bu hedef, dijital dağıtım üzerine yoğunlaşmış olacak. Bu da aynı sağlıkta olduğu gibi, uygun maliyetli evrensel olana dönüşüm amacında gerçekleşecek.
Tüm bu senaryolar ışığında şöyle bir yorum ve eleştiri getirilebilir sanıyorum: koronavirüs, tarihte görülen pek çok olaydan daha büyük bir liderlik testi oldu. Hem sağlık anlamında, hem ekonomik anlamda, hem sosyal hem psikolojik anlamda bir krizle karşı karşıyayız. Hem biyolojik hem sosyal hem siyasi anlamda bir evrim bizi bekliyor. Tarihten öğrendiklerimizle, yaşananların neden-sonuç ilişkilerini incelediğimizde; geleceğin bizi neler beklediğine dair bazı önermeler yapmak mümkün görünüyor evet, ama bence hiç de kolay değil.
Günümüzün hiper bağlantılı dünyasında, yoğun küresel ağlar; kelebeğin kanat çırpışının etkisini çok daha uzağa, çok daha çabuk, çok daha farklılaşmış şekilde taşıyor. Bu sebeple, öngörülü davrandığımızı sanıyorken, çok yanılıyor da olabiliriz. Bugünkü salgının olası senaryolarını sayısız tartışmayla, sayısız seçenekle ortaya çıkartıp sunsak da gerçekte olacakların yanından bile geçemeyebiliriz. Ancak hepimiz hem fikiriz, bu test pek çok dinamiği, pek çok alışkanlığı ve doğru sandığımız bilgiyi, otorite olarak gördüğümüz şeyi değiştirecek.
Instagram
Twitter
Web
Yorum Yazın