28 Ağustos’tan beri Kurbağalıdere’ye doğru salınan perde, dereyle birlikte yaş alıyor, yoruluyor, kirleniyor, bazen meraklı bakışlara maruz kalıyor, bazen dalgacı Twitter mesajlarına… Kurbağalıdere’deki teknecilerden biri “Evimin yeni perdeleri nasıl? Mobilyaları da sizden bekliyorum!” diye tatlı bir şekilde selamlamış misal, derenin temizliği için iş başında olan işçilerse perdenin gönüllü muhafızları adeta… İlk kez görenler arasında ' Belediye Kurbağalıdere'ye perde asmış!' tepkisi verenlerin sayısı da az değil. Geride bıraktığımız hafta sonu yağmurla dolup taşarken dere, rengi artık kirli beyaza dönmekte olan dev perde de bolca dalgalandı, yıprandı… Hatta bir kanadının ucundaki güpür sırası fırtına esnasında koptu gitti.
Üç buçuk metre yüksekliğindeki, 16 metre uzunluğundaki iki kanattan oluşan perdenin yaratıcısı, onu Kurbağalıdere’ye ‘yakıştıranı’ bir sanatçı; Özgül Arslan. Kamusal alan enstalasyonları, özellikle kafa yorduğu mevzulardan. “Doğru zamanda, doğru yere yerleştirilmiş bir sanat çalışmasının çok etkili olduğunu düşünüyorum” diyor. ‘Maruz’ adlı bu son enstalasyonunda ise aynı zamanda kendisinin de yaşadığı mahalle sınırlarında olan, toplumsal bir etki yaratmış Kurbağalıdere’ye ‘dokunuyor’, perdesiyle. Kurbağalıdere’deki ‘pisliğin’ bizzat bizlerden, tek tek hepimizden, mahremimiz bellediğimiz evlerimizden dışarı dökülen atıklar olduğunun altını çiziyor ‘Maruz’la, Arslan. Bunu, misal yeni bir evin taşınma günü muhakkak, akşam olmadan yerleştirilen, dışarıya karşı içeriyi ‘korumak’ üzere hızla asılıveren ilk ‘eşyası’nı, perdeyi kullanarak yapıyor. Köprüye astığı kocaman perde parçası, derenin doğal parçası olan evsel atıklarımızla baş başa kalmış durumda. İçeriyi dışarıdan ayıran koruma örtümüz, perdemiz; içeriden dışarı atıverdiklerimize maruz kalıyor yani... Arslan’ın perdesi hem maruz kaldıklarımızın, hem maruz bıraktıklarımızın üzerinde salınıyor.