Gülşah Elikbank Yazio: Yeni Çağın İnsanları: Uykusuzlar
Karşılaştığımız önemli sorunlar, onları yarattığımız sırada sahip olduğumuz düşünce düzeyiyle çözülemez, demişti Einstein. Hayat herkes için farklı zorluklar içeriyor. Dünyaya eşit şartlarla gözümüzü açmadığımız gibi, bu adaletsizlik yaşam boyu devam da edebiliyor. Fakat içinde bulunduğumuz kozayı yırtıp oradan rengârenk bir kelebek olarak çıkmak da mümkün. Bizim eğitim sistemimizde eksik bırakılan en önemli şey, düşünmeyi öğrenmek bana kalırsa. Biz daha çok ne düşünmemiz gerektiğini söyleyen, sınırları bizim için önden çizen, katı bir gerçekliğin parçası olarak yetişiyoruz. Oysa doğru olan, ne düşüneceğinizi değil nasıl düşüneceğinizi öğrenmeniz. Yaratıcılık ancak böylesi özgür bir fikir ortamında gerçek anlamıyla yeşerebilir.
Kalabalık bir caddede yürürken etrafınıza şöyle bir bakın, ne görüyorsunuz. Mutsuz, yüzü asık, kaşları çatık, hızlı adımlarla bir yerlere koşturan, yorgun insanlar, değil mi?
Çok sevdiğim bir atasözü var, yavru kuşlar, gördüğünü işler… Çocuklarımız bizim yaşamlarımızda ne görüyor ki ne hayal etsinler geleceğe dair. Onlara söylediğimiz o büyük ideallerin hangisi bizim yaşamımızda sahiden var ki, bize inansınlar. Doğayı herkes seviyorsa, dünya neden günden güne çoraklaşıyor? Emeğe herkes böylesine saygılıysa, neden dünyanın zenginleri ile yoksulları arasındaki gelir farkı günden güne artıyor? Aşka hepimiz inanıyorsak, neden hiçbir sevda yarını göremiyor, neden ayrılıklar böylesine kanıksanıyor?
İnsan en kolay kendi inanıyor kendi yalanlarına. Yıllar önce, İhtimal romanımda; yalancıları iyi tanırım ben, birine her gün aynadan bakıyorum çünkü, derken tam da bu sahteliği kastediyordum. Biz kendisine bile yalan söyleyebilen bir türüz. Vahşi doğadaki en tehlikeli tür biziz bu nedenle. Peki insan bu yalanlarla sıkıca tuttuğu silahın bir gün kendi suratına doğru patlayacağını neden hiç düşünmüyor?
Yorum Yazın
Uzun zamandır okuduğum en güzel yazılardan biriydi. Teşekkürler