Görüş Bildir
Haberler
Gülşah Elikbank Yazio: Yeni Çağın İnsanları: Uykusuzlar

etiket Gülşah Elikbank Yazio: Yeni Çağın İnsanları: Uykusuzlar

Gülşah Elikbank
16.11.2020 - 11:07 Son Güncelleme: 21.03.2021 - 11:39

Karşılaştığımız önemli sorunlar, onları yarattığımız sırada sahip olduğumuz düşünce düzeyiyle çözülemez, demişti Einstein. Hayat herkes için farklı zorluklar içeriyor. Dünyaya eşit şartlarla gözümüzü açmadığımız gibi, bu adaletsizlik yaşam boyu devam da edebiliyor. Fakat içinde bulunduğumuz kozayı yırtıp oradan rengârenk bir kelebek olarak çıkmak da mümkün. Bizim eğitim sistemimizde eksik bırakılan en önemli şey, düşünmeyi öğrenmek bana kalırsa. Biz daha çok ne düşünmemiz gerektiğini söyleyen, sınırları bizim için önden çizen, katı bir gerçekliğin parçası olarak yetişiyoruz. Oysa doğru olan, ne düşüneceğinizi değil nasıl düşüneceğinizi öğrenmeniz. Yaratıcılık ancak böylesi özgür bir fikir ortamında gerçek anlamıyla yeşerebilir.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Kalabalık bir caddede yürürken etrafınıza şöyle bir bakın, ne görüyorsunuz. Mutsuz, yüzü asık, kaşları çatık, hızlı adımlarla bir yerlere koşturan, yorgun insanlar, değil mi?

Kalabalık bir caddede yürürken etrafınıza şöyle bir bakın, ne görüyorsunuz. Mutsuz, yüzü asık, kaşları çatık, hızlı adımlarla bir yerlere koşturan, yorgun insanlar, değil mi?

Melankoli, Edvard Munch

Çok sevdiğim bir atasözü var, yavru kuşlar, gördüğünü işler… Çocuklarımız bizim yaşamlarımızda ne görüyor ki ne hayal etsinler geleceğe dair. Onlara söylediğimiz o büyük ideallerin hangisi bizim yaşamımızda sahiden var ki, bize inansınlar. Doğayı herkes seviyorsa, dünya neden günden güne çoraklaşıyor? Emeğe herkes böylesine saygılıysa, neden dünyanın zenginleri ile yoksulları arasındaki gelir farkı günden güne artıyor? Aşka hepimiz inanıyorsak, neden hiçbir sevda yarını göremiyor, neden ayrılıklar böylesine kanıksanıyor?  

İnsan en kolay kendi inanıyor kendi yalanlarına. Yıllar önce, İhtimal romanımda; yalancıları iyi tanırım ben, birine her gün aynadan bakıyorum çünkü, derken tam da bu sahteliği kastediyordum. Biz kendisine bile yalan söyleyebilen bir türüz. Vahşi doğadaki en tehlikeli tür biziz bu nedenle. Peki insan bu yalanlarla sıkıca tuttuğu silahın bir gün kendi suratına doğru patlayacağını neden hiç düşünmüyor?

Çocuklarımız neden bu ülkede yaşamak istemiyor, hayallerini sorduğunuzda neden başka ülkelerin adlarını duyuyoruz dudaklarından?

Çocuklarımız neden bu ülkede yaşamak istemiyor, hayallerini sorduğunuzda neden başka ülkelerin adlarını duyuyoruz dudaklarından?

Belki de Gramsci’nin dediği gibi, eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarlar zamanı… Büyüsü bozulmuş bu yeni çağ ile baş etmek çok güç. Bizden ruhumuzu isteyen, karşılığında birkaç geçici haz sunan bir devrin, yapayalnız insanlarıyız aslında. En büyük sorunumuz, inançsızlık ve sevgisizlik. Fakat bunları yüksek sesli söyleyen insanlara da tahammülüz yok. Kral çıplak diyeni duymamak için haykırarak yalanlar söylemeye devam ediyoruz. Ne tuhaf ki, tüm bu olumsuz tabloya rağmen, umut yine insanda. Zekamızın kötümserliğini bir kenara bırakıp, irademizin iyimserliğini kuşanabilirsek, bu deli zamanlardan zaferle çıkabiliriz. İşte o zaman çocuklarımızın gözlerinin içine cesurca bakıp, belki yenildik ama denedik, diyebiliriz.

Baştan yenilgiyi kabul eden sisteme kafa tutacak Don Kişotlar, sahici değişimin tohumlarını atacak elbette. Uykusuz geceler, insana bazı gerçekleri fısıldar. En çok da rüyalarına sırtını dönenlere, o renkli hayalleri hatırlatmaya yarar ıssız geceler. Keder varsa, sevinç de oralarda bir yerlerdedir. Dünyada her şey zıddıyla var, savaş varsa, bir yerlerde barış da var. Karanlık zamanlar da şarkı da söylenecek elbette, karanlık zamanları anlatan, diyen şaire uyarak, aydınlığı arayan yürekler her zaman olacak. Değişimi uzaklarda aramak yanlış olur. Yarın, belki de yarından da yakındır.

Bu ülkenin kaderi o yarına dair kurulmuş bir cümle ile değişmedi mi?

Bu ülkenin kaderi o yarına dair kurulmuş bir cümle ile değişmedi mi?

Efendiler! Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz, dediğinde Atatürk’e kalpten inanan kaç kişi vardı yanı başında dersiniz? Ama o gerçeği biliyordu, yarını görmüştü. Bazen bir kişinin bir düşe inanması, geri kalan herkese yeter. Fakat artık kendimize inanma vakti de gelmedi mi, ne dersiniz?  

Pandemiye birlikte ruhumuz yenilenmeye muhtaç olduğunu bize haykırdı. Ardından gelen ulusal yaslar, yüreklerimizin birbirine ne kadar ihtiyacı olduğunu hatırlattı. Uykusuz gecelerin varacağı bir yer olduğu görüldü. Şimdi el birliğiyle kürekleri oraya doğru çekmek gerekiyor; yeni dünya bizi bekliyor.  

Instagram 

Twitter

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
13
1
1
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
hatice akdag

Uzun zamandır okuduğum en güzel yazılardan biriydi. Teşekkürler