Gülşah Elikbank Yazio: Kendinizi ve Acınızı Dönüştürmek Elinizde
İnsan, kendi çizilmiş sınırları içinde, günden güne kalbindeki genişlemeyle, bilindik yolları aşmak istiyor. İçindeki potansiyel, dünyanın ondan beklediğinden çok daha fazla ne de olsa. İnsan, bilendir çünkü. Hem var olduğunu bilen, hem de öleceğini bilen… Bildikleriyle baş etmek o kadar kolay değildir. Sanat, bu sarsıcı gerçekle yüzleşmenin, gerektiğinde çarpışmanın yegâne yoludur.
Dünyaya çırılçıplak gelen insanın kuşanabildiği tek şeydir aslında sanat.
Bana sorarsanız sanat, yaşamın tesellisidir. Var olmanın dayanılmaz ağırlığı altında kalan insanı oradan çekip çıkarandır. Bir başkasının kalp atışını kendi yüreğinde duyumsamaktır.
Acını sanata dönüştür, cümlesini ilk duyduğumda yazdığım bunca romanla aslında ne yapmaya çalıştığımı ilk kez derinden hissettim. Yazdığım her roman, önce beni dönüştürdü. Dönüştüğüm insanı, her yeni adımda daha çok sevmeye başladım. Önce kendi kusurlarımı, hatalarımı anladım, sonra dünyanınkileri… Kimsenin kimseden bir farkı olmadığını, kalbi kırık tek çocuğun ben olmadığımı, kahramanların yalnızca doğru zamanda harekete geçmeyi bilenler arasından çıkabileceğini öğrendim ve öğrenmenin yaşamım son bulmadan bitmeyeceğini de… Zamanın insanın eseri ama insanın zamanın esiri olduğunu da öğrendim. Esareti bitirenin sanat olduğunu duyumsadım, dünyaya yeniden inandım. Bu yolda özellikle çocukları kapsayan bir Avrupa Birliği projesi geliştirdim. Bu proje için, benim gibi bu inanca tutunan insanlarla karşılaştım. Misal, sergisine Yara ismini vermiş çağdaş sanatın tüm olanaklarını serlerinde kullanan ve “Sanat, acının tarihidir.”, diyecek kadar kendi yaralarından beslenen Ressam Barış Cihanoğlu ile karşılaştım. Hiçbir karşılaşma nasıl tesadüf değilse, daha ilk eseriyle göz göze geldiğimde neden onun atölyesinde olduğumu kavradım. Kendi varlığını bile sorgular hale gelmiş bir adamın resimle, heykelle, renkler ve onların öyküsüyle yaşama tutunmasının hikayesini dinledim ondan.
Keza geçen hafta Summart’ta gezdiğim Wenda Koyuncu küratörlüğünde, Doğukan Çiğdem’in “Taş, Hayvan, İnsan” adlı ilham veren sergisini adımlarken de aynı duyguya kapıldım.
İlk insandan, ilk oluşan toplumdan bu yana aslında aynı hafızayı, bilinci paylaştığımız düşünülürse henüz insanlık doğum sancısını tamamlamadı bile. İçinde yaşadığımız bu tuhaf zamanlar onun sancısı. Sanat bu sancıyı ortaya çıkarıp hissedilir kılıyor ve böylece tedavi de mümkün hale geliyor. Sanat, inanmaktır çünkü. İnananlar ve inanmayanlar arasında derin bir fark vardır, tıpkı karanlıkla aydınlığın arasındaki gibi. Arayışı, aldanışı, uyumsuzluğu hiç bitmeyenlerin tarafıdır, sanat… Size böylesi ilham verecek, düşündürecek, fikirlerinizi tetikleyecek yenilikçi isimleri keşfetmenizi öneririm. Aynı çağı paylaşmaktan keyif aldığım sanatçılar bulduğum zaman çok mutlu oluyorum, iyi ki varlar.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın