Fırat Neziroğlu Yazio: Çağdaş Sanat ve Köklerimiz Üzerine...
Halı, bu toprakların dili. Göçebe toplulukların çadırının duvarı, tavanı, yeri... Binek hayvanları ile aralarındaki bağ.
Anadolu’nun kadim kültürü. En eski el zanaatlerinden biri. Tüm dünyada kullanılan iki tür düğüm vardır. Biri Türk (Gördes) düğümü diğeri de İran düğümü. Bilinen ilk halı Pazırık halısıdır, ortalama 2500 yaşındadır ve Türk düğümü ile dokunmuştur.
Bugün bu dili sanat haline getirenlerden biri de Ramazan Can. İşlerini hayranlıkla takip ederim. Çok severim. Bugün için bize yeni sözler söyler Ramazan’ın halıları ve sanatı.
Tekstilin çağdaş sanat içinde henüz kabul görüyor olması çok manidar. Ben de bir dokuyucu olarak ürettiğim için çok içten bir beğeni duyuyorum Ramazan’ın işlerine karşı.
Her söz kendi diliyle söylenince anlamlı. Ramazan da kendi dilini öyle güzel kullanıyor ki geçmiş, bugün ve gelecek arasında güçlü bir köprü kurup üzerinde yolculuğa çıkarıyor bizleri.
Şehir hayatıyla birlikte okul hayatım da başlamış oldu. Kulakları çınlasın ilkokul öğretmenim resim konusunda fazlaca yeteneğim olduğunu söyler bu konuda aileme telkinlerde bulunurdu.
Sağ olsun beni kendisinin de hocası olan çok değerli bir sanatçıya Sait Civcioğlu’na yönlendirdi.
Burada Andreas Huyssen’ den bir alıntı yapmak istiyorum. ‘’Anımsayan özne, düne ait olan geçmiş yaşantısını, bugünde bellek aracılığı ile oluşturur. Belleğin sakladığı izler olarak anılar, geçmişe ait iken; bellek, şimdide yaratılan bir kurgu olarak, varlığını içinde bulunduğumuz an’a yayar. Geçmiş, şimdi, gelecek birlikteliği, bu anlamda belleğin kimlik tasarımlarında kullanılmasını sağlar.’’
Bu nedenle bir olayı yaşamak ile bir temsil içinde anımsamak arasında, geçmiş ve şimdinin arasında olduğu gibi ince bir yarıktan söz edilebilir.
Amacım Orta Asya’da Şamanizm’in var olduğu ilk zamanlardan göçler yoluyla meseleyi Anadolu’ya getirmek ve Yörüklerle sonuçlandırmaktı.
Topladığım dokuma örneklerini kullanmanın vakti gelmişti ve aile yadigarı olan 60 yıllık kıl çadırı böyle bir işe dönüştürdüm
Osmanlı devletinden bu yana güdülen politikalar neticesinde göçebe yaşam biçiminden tarım kültürüne geçen Yörükler, Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemde ise ekonomik nedenlerden dolayı kent kültürüne geçiş yapmışlardır.
Bu seriyle birlikte dokumalarla fazlasıyla haşır neşir olmaya başladım.
İslamiyet’in yanlış yorumlamalarından kaynaklı olarak gelen tasvir yasağıyla Türklerin sanki bu duruma bir başkaldırı gibi bütün yaratma arzusunu dokumalara aktardığını düşünüyorum.
Yaptığım bu geziler esnasında bazı küçük örnekler topladım. (Bkz. alttaki görsel)
O diyaloglar esnasında geçen bir cümle benim hem 2018’de Anna Laudel galeride açtığım sergimin adı hem de o serginin en önemli parçası olan bu dokumanın ismi oldu… Evvel Zaman İşi.
Bu mottoyu ve benzerlerini daha sonra farklı işlerimde de kullandım.
Neon ve halıyı birlikte kullanmaya başladıktan sonra sanatsal bir ifade aracı olarak bu iki malzeme arasındaki ilişkiyi ve bunlar arasındaki hiyerarşiyi sorgulamaya başladım.
Derrida’ya göre bizler dünyayı bu tür dikotomilerin penceresinden okumaktayız.
Yani, Derrida’ya göre her bir dikotomideki kavramın biri diğerinden bağımsız değildir.
Benim öyküm kısaca böyle sevgili Fırat.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın