Görüş Bildir
Haberler
Ev Yutması Sendromu ve 2 Dakika Kuralı

etiket Ev Yutması Sendromu ve 2 Dakika Kuralı

Kevser Aycan Aşkım Saroğlu
03.02.2024 - 12:50 Son Güncelleme: 27.03.2024 - 20:42

Var herkesin bir 10 bin adım hayali. İşler bitirilecek, sabah erken kalkılacak ya da iş çıkışı eve dönerken o 10 bin adım atılacak. Evden çalışanlar için ise o 10 bin adım mutlaka olmazsa olmaz bir aktivite. Günün içine, o 10 bin adım, bir vakitte yedirilecek. Adeta bütün sağlıklı yaşam mottosu o 10 bin adıma sıkışmış durumda. 10 bin adım oldu mu? Selelere doldu mu durumu? Ama genelde olmuyor! Zira bunun bir sebebi var o da:

Ev yutması sendromu.

Astrolojik olarak, haritalarınızın bir yerinde Boğa, Yengeç, Balık ya da Yay burçlarında gezegen toplaşması varsa bu sendroma yakalanmak daha olası. Hatta siz çoktan yakalandınız.

Zaten ülkemizin yükselen burcu Yengeç, geçmişten getirdiğimiz alışkanlıklarımızı gösteren güney ay düğümümüz de Balık burcunda. Dolayısıyla hepimiz bu ülkede yaşadığımız için biraz yengeç biraz balık burcu özelliklerine sahip olduğumuzdan o 10 bin adım işi biraz yalan oluyor.

Ama burada asıl anlatacağım konu ev yutması sendromu.

Evlerimiz, biricik çelik kozamız, bizi dış dünyanın hay huyundan, tehlikelerinden, gürültüsünden, huzursuzluğundan, soğuğundan, sıcağından, pahalılığından, karmaşasından, düşmanlığından koruyan can duvarlarımız, evlerimiz yeri geldiğinde sırlı kapılarını kapatıp bizi yutabiliyor.

Nasıl mı?

İşte birazdan onu anlatıyorum!

İçeriğin Devamı Aşağıda

Atasözlerimizde vardır, insan evinde aç kalmaz diye, aslında bir şey uydurup yersin, demek istiyor, az ya da çok. Ev iyidir, duvarlarını dahi seversin oh mis.

Atasözlerimizde vardır, insan evinde aç kalmaz diye, aslında bir şey uydurup yersin, demek istiyor, az ya da çok. Ev iyidir, duvarlarını dahi seversin oh mis.

Ev, aslında kök çakramız gibidir, kendimizi orada güvende hissederiz. Elbette tam tersi de doğru olabilir bazen, evde yaşanan gerginliklerden ya da çatışmalardan ötürü evlerine giderken ayakları geri geri gidenler de vardır ama konumuz burada bu değil.

Bu yazının konusu, özellikle pandemiden sonra evde çalışanlar artması ve giderek her geçen gün çok sayıda insanın ev yutması sendromuna yakalanması.

Evlerin bir de yutma özelliği var, bunu da anladık özellikle pandemi sonrası ‘evden çalışma’ yaygınlaşınca. Ev yutması sendromuna yakalananlar epidemi kıvamında çoğaldı.

Hani oyun merkezleri filan açıldı ya, ‘evden kaçma oyunları’ yapıyorlar, ipuçlarını bulup, kilitli odalardan çıkıyorsun, sonunda özgürlüğüne kavuşuyorsun. İşte bir çok insan, özellikle online işler arttıktan sonra bu oyunu oynuyor kendi evlerinde.  Çoğu zaman evden çıkmayı başaramıyor çünkü ev tarafından yutuluyorlar.

Evin en doğal hakkı bana kalırsa yutmak. Size o kadar kollarını, kucağını açmış, sarıp sarmalamış, halbuki onu otel gibi kullanıyordunuz, sabah çık akşam kör karanlıkta gel, yemek hazırla, televizyon ya da internete gir, uyu, hop ertesi sabah. Ev de haklı, kendini çok yalnız hissediyordu, iki çift kahkahaya insana hasretti, şimdi yutuyor, biraz hasret gideriyor.

Online çalışanlar veya emekliler ya da çalışmayanlar çok iyi bilir bu sendromu. Evin nasıl güzelce yuttuğunu.

Sabah kalkarsın, acilen gitmen gereken bir yer yoksa, işin filan, işte çoluk çocuk varsa onları okula filan yollarsın, sonra ev tarafından yutulursun. Hava güneşlidir mesela iki gıdım dışarıya çıkıp birkaç adım, ‘hedef 10 bin adım daima’ atacaksın ama evden çıkamazsın. Ev yutmuştur. Önceleri şu işi bitireyim de öyle çıkarım dersin. Bulaşıkları koydun makineye, a orada toz var, hadi çalıştır elektrik süpürgesini, sonra şunu düzelteyim, ay yoruldum bir kahve içeyim, iki Instagram bir tik tok bakayım, YouTube derken öğlen oldu bile. Akşam yemeği için hazırlık yapmak lazım, dur bir arkadaşın aradı, azıcık şöyle uzan koltukta uzun otur, gözlerin kapanır, aa bir bakmışsın akşam altı olmuş hava kararmış, kim çıkacak yani bu saatten sonra akşam oldu zaten. Şimdi işten gelen gelir, sofra bulaşık, diziler. Ve evet bugün de ev tarafından yutuldunuz.

Ertesi gün çok azimli ve kararlısınız, çıkıp bir yürüyecek, alışverişi bizzat görerek dokunarak yapacak, online işlerine bulaşmayacak; o 10 bin adımı atacaksınız. Çok kararlıysanız, önerim ev tarafından yutulmadan, o evden çıkana kadar akıllı telefonunuzdan uzak durun ve 2 dakika kuralını uygulayın. Elinize telefonu asla almayın. Çünkü o telefonlar o kadar akıllı ki; sizi en az 3 saat esir etmek üzere programlanmışlar. Instagram’a, whatsApp’a, YouTube’a filan girdiniz: Bitti. Yutulacaksınız. Yemek tarifleri, sağlık önerileri, 5 dakikada edineceğiniz sayısız pratik fikir, yaşam alışkanlıklarınızı değiştirecek, ilişkilerinizi, şıp diye düzeltecek ‘şahane’ öneriler ve magazin haberleri, ayak üstü terapi, egzersiz derken ev yutmak üzere ağzını çoktan açmaya başladı. Hele bir de arkadaşlarınıza bakıp ne yiyip içtiklerine, hallerine, gezmelerine dertlerine, yorum emoji bırakma mesailerine girer, ardından birkaç influncer’a falan göz atarsanız, oldu saat öğlen üç.

Japonya’da galiba bir araştırma yapılmış anlatanların yalancısıyım, tam öğlen üç gibi insanların vücut biyoritmi düşük seviyeye ulaştığı için tam öğle uykuya yatma vaktiymiş. Kısacası halk dilinde ‘şekerleme zamanı’.  Dikkat dağılıyor, performans düşüyor. Yarım saat uyuyorlarmış tam o saatte. Zaten sıcak ülkelerde de siesta zamanı var tam bu saatlere denk geliyor. İşte saat 3 oldu, 10 bin adım size şu anda yüz bin adım gibi gözüküyor. İyisi mi yarına kalsın. Azıcık kestirin, şöyle bir gevşeyin, televizyon karşısında uzun oturun gitsin. İşte gene ev yuttu gitti, afiyet şeker olsun. 10 bin adım bir başka zamana inşallah.

2 dakika!

Başta yazmıştım, büyük bir irade örneği gösterdiniz diyelim ve o akıllı telefonu elinize almadıysanız ve 2 dakika kuralını uygularsanız belki ev tarafından yutulmadan evden çıkıp 5-10 bin adım atma şansınız var.

Neydi o 2 dakika kuralı? Üretkenlik gurusu David Allen’in ortaya attığı bir kavram bu. Kuralın mantığı: Bir eylem iki dakikadan az sürecekse o tanımlandığı an yapılmalıdır. Asıl mantığı şu; bir şey yapmak zorundasın ama ev yutmasına ya da yatak yutmasına, kısaca üşengeçliğe yakalanmışsın ama başlayamıyorsun. Ay o ödevi şimdi nasıl yapıcam, o bulaşıkları nasıl yıkayacağım, o işi nasıl bitireceğim modundasın ve bir türlü başlamıyorsun ya. Özetle gözünde büyüyor ya; işte o zaman 2 dakika kuralını uygula. Bir de gözünde küçült diyeceğim ama o başka bir yazının konusu.

Örneğin yazı yazacaksın, üşeniyorsun sadece 2 dakikalığına yazayım belki bir iki cümle yazarım diyorsun ve oturuyorsun bilgisayarın başına. Nasılsa 2 dakikacık oturacaksın, şıp diye kalkıp, özgürce üşengeçliğime dönerim diye kendini ikna ettin, zaten iki dakika bu, göz açıp kapayıncaya bitecek. Neyse ikna ettin zihnini oturdun.

Eğer başlarsan yine o 2 dakika kuralı şöyle çalışıyor. İki dakika diye başlıyorsun ama bitirmeden kalkmıyorsun, işte böyle çalışıyormuş insan psikolojisi. Başlayınca bitiriyor. Aynı şey örneğin bulaşık yıkamak için de geçerli, bari bir iki bardak yıkayayım diyorsun, bakıyorsun hepsini makineye dizmiş ya da elde yıkayıp bitirmişsin. Hem unutma; sen bulaşık yıkarken, bulaşık da seni yıkar. Bunun meali şu; işe daldığın zaman, özellikle su ile ilgili bir iş yaptığında zihnin de yıkanıyor.

Peki ev yutması sendromuna karşı 2 dakika kuralını nasıl uygularsın? Kalk portmantoya kadar git, paltonu, montunu üzerine giy sanki çıkacakmışsın gibi, hatta ayakkabılarını eline al, giymeye hazırmış gibi. İşte o an 2 dakika kuralı gerçekleşir ve sen kapıdan çıkma başarısını gösterebilirsin!

Mucize.

Kapıdan dışarı ayağını attın mı, evden kaçmayı başardın, yutulmadan çıktın.

E o zaman gelsin 10 bin adım.

Onu da gözünde büyütme…

Nasılsa sadece iki dakika yürüyeceksin!

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
39
11
5
4
3
2
2