Şimdi ve buraya odaklanalım. İlk olarak sürmekte olan bir sarsıntıyla geçmiş travmalarımız hemen tetiklenebileceğinden haberlerden uzak durmakta fayda var. Aralıklı haber alma ile yetinmelisiniz. Ardından olabildiğince hayatınıza odaklanmaya izin verin. Uyku ve dinlenmenin sizin için de bir ihtiyaç olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Sağ kalma suçluluğu en fazla travma yükü ağır kişilerde görülen suçluluk halidir. Ben suçluyum düşüncesi yardıma ihtiyacı olanlara dair gerekli eylemleri hızlıca sabote eder. Sağ kaldığı için kendine öfke duyan kişiler yaşayan ölü gibidirler. Siz onları daha cesaretli görebilirsiniz ancak onlar için her konuda gönüllü olmak bir acıdan kaçma stratejisidir. Oysa gerçek şu ki, sağ kalmayı da kalmamayı da biz seçmedik. Burada bize ait bir seçim yok. Hayatta kalmamızın daha iyi olmamızla ilgisi de yok. Yaşamak için biraz daha zamanımızın olmasında garip bir şey de yok. Buraya kadar nispeten daha hassas kişiler için bazı tespitler yazdım.
Psikolojik olarak daha sağlam bir gruptaysanız yardım için görev almanızda bir sorun yok. Buna rağmen şahit olduklarınız sizi oldukça yorabilir hatta ikincil travmalar oluşturabilir. Muhtemelen siz daha şanslı bir gruptasınız ve ölümle ilgili düşünceler yerine ihtiyaçlara odaklısınız. Seslere, kokulara, şeylere bir bütün olarak bakıp elinizden geleni küçümsemiyorsunuz. Sağ kalmakla ilgili durup düşünecek kadar vaktiniz olmamış olabilir. Eylemleriniz gücünü değerlerinizden alıyor. O nedenle yorgunluğu da daha az hissediyorsunuz.
Afet veya kayıplarda travma yaşamak elbette sizin için de mümkün ve aynı zamanda yaşadıklarınızdan bir yere kaçılmayacağını biliyorsunuz. Kaçınılmaz acıların hepsine birden travma dememek daha doğru geliyor. Aniden gelen bir deprem sizin için de inanılmaz ürkütücü ve duygusunu sorarsak çaresizlik… Tam burada anormal duruma verilen tepkilerin normal olduğunun altını çizebilirsiniz. Hassas gurup için geçerli olan sizin için de geçerli. Evet, siz de biraz dinlenmeli ve aralarda uyumayı önemsemelisiniz. Bu bir eksiklik değil bilakis güç veren bir sessizlik ihtiyacı.
Ölüm korkusunu tetikleyen her durumda bize ayrılan zamanı sorgulamamız da normal.
Nasıl ve nerede olursa olsun vaktini dahi bilsek yolumuzu değiştirecek olduğumuz en gerçek korku ölüm değil mi? Afetlerle bilmekten nefret ettiğimiz haddimizle ne yapacağız şimdi?
Kayıpların en kötü tarafıyla tanışıyoruz. Mesela mutluluğun kaybettiklerimiz olduğunu anlamak var ya, of ne acı… Hep söylenip durduğumuz yoksulluklarımız, yoksunluklarımız ve bırakamadıklarımız da var.
En asil ve en derin korkunun, korkuların atasının ölüm korkusu olduğunu bilmek ister misiniz? Zemin ayağımızın altından kaydıkça sonlu olmaya dair isyana kapılmak en yatkın olduğumuz günah değil mi? Enkazdan sağ çıkanlara sevinirken sağlam olduğun için utanmak yerine minnet duyabilmek de en zorlandığımız sevaplarımızdan olabilir mi?
Ve yine ölüme dair düşünceler üreten hassas zihnimizi tüm uyarılmışlığıyla koynumuza alıp hayata devam edeceğiz. Ne yaşadıysak geride kalacak. Dilerim sağ kalmak hiçbirimize yük olmaz. Dilerim hepimizin acılarını atlatacak gücü olur. Umarım acı bizi bencilleştirmez, unutkanlaştırmaz.
Twitter
Instagram
Yorum Yazın
🥺🥺🥺🥺