Buket Harıkçı Yazio: Neden Kandırılırız, Nasıl Anlarız? Yalanlar ile Hayatın Tadı
Anadoluda yaşanmış gerçek bir hikayeyle başlayalım konumuza;
Olay, Kayseri’nin Germir ilçesinde yaşanmıştır.
İlçenin bir köyünde zalim bir köy ağası ve güzel bir kızı vardır. Bu güzel kıza aşık olan bir de köyün delisi ‘Deli Ceşiş’ vardır.
Mecnun aklıyla kimsenin cesaret edemeyeceğini yapar Çeşiş ve gider ağaya anlatır durumu.
‘’Ağam ben kızını seviyorum, bana verir misin kızını? ‘’
Ağa zalimdir, deli olmasa Ceşiş’in alacaktır canını ama onun duygularıyla oynamayı seçer.
‘’Ceşiş bu konuyu kızımla bir görüşeyim onun da fikrini alayım’’ der.
1.Pinokyo Etkisi
4. Etkin Bir Rol Oynamak
Hayali konular üretebilir, hiç olmamışı olmuş gibi gösterebilir, etkileyici ve kalıcı etkiye sahip olabiliriz. Bu yüzden de yalan söylemek bizim için bir araç…
5. Biyokimyasal Bir Sorundur
Evet yalancı olmak, yalan söylemek tamamen patolojik bir sorun olabilir.
En yakın psikiyatriden bir randevu talep edilmelidir.
6. Samimi Yalancılar
Aslında niyeti kötülük yapmak veya koşulları zorlaştırmak değil, iyi nedenlerle sonucu tatlıya bağlamaktır burada amaç. Hayır ne olursa olsun yalan yalandır.
Örneğin “Yalan Gözcülüğü” adlı kitabın yazarı Meyer, “Yalan söylemek nefes almak kadar eski bir eylem” diyor.
Evrimsel süreçte mutlaka insan beyni için yalanın katkısı olmuştur. Nihayetinde yalan söyleyenler, söylemeyenlere oranla ‘hafıza’larını daha etkin kullanıyor olmalı.
Uzman Meyer devam etsin, “Eğer kandırılmak istemiyorsanız bilmeniz gereken, neye aç olduğunuz” diyor ve ekliyor; “Yalan söylemek, bu boşluğu doldurmak, kim ya da nasıl olmak istediğimiz hakkındaki dileklerimizi ve fantezilerimizle gerçek halimizi bağlamak için bir teşebbüs aslında. Boşlukları doldurmak için yalana başvurmamız kaçınılmaz.”
Yalan hakkında konuşmamız gereken çok şey var, yabancılara daha çok yalan söylüyoruz mesela.
Yabancılar, birbirleriyle tanışmalarının ilk 10 dakikasında 3 kez yalan söylüyormuş. Pes!
Etrafımızdaki hemen herkes yalancı ise ve gerçekten kandırılıyor isek, tüm bu yöntemlere her yerde ve herkes için başvuruyorsak hangimiz hakikatiz, hangimiz kime güven besleyecek, nasıl bir paradoks bu?
Ve en tehlikeli yalan içine doğru karışmış yalandır. Kişinin kendisinin bile inandığı yalanlar vardır.
Zaten moda akım bir belge alarak uzmanım diyen de yukarı kaydır ve bu linkten şunu al deyip rolden role giren blogerlar da yalana baş vurmuyor mu? İş veren işçisine, ödevini yapmayan öğrenci öğretmenine, güçlü güçsüze yalan söylüyor.
Köyün delisi Çeçiş’ e yapılan şey ise tam olarak kandırılmanın, yalanın en içler acısı halidir. Neredeyse ömrüne mal olmuştur. Ve insan kendine de karşısındaki insana da güven duymadığı için yalana başvurur. İnsan kendini sevmediği için karşısındakini sevemez ve elbette bu duygu ile yalan söylemek kaçınılmaz olur. Gider gelir aynı insanlarla aynı yalanın etrafında dolanır. Aradığı kendidir. Kendini bilmek için de yalana, kandırmaya başvurabilir. Hırpaladığı kendidir, reddettiği kendidir. İnsan kendinden çıkar
yine kendine dönendir.
Karşı tarafı aldatmak da kandırmak da kendine yaptığı eylemdir. Hatta bazı yalancılar vardır, karşısındakini köşeye sıkıştırır ‘’Sen de en az benim kadar yalancısın ‘’ diye. Çünkü onun hayatı ve yalanı etrafındaki herkese ve her şeye sirayet etmiş olabilir. Ayrıca yalanıcıların kendilerinde ve karşılarındakinde deneyimledikleri en belirgin duygu ‘’Güven’’dir. Kandıranlar güven duygusundan yoksundur. Şüpheci ve samimiyetsiz olabilirler. Ne yazık …
Kandırmak bir tür hırsızlıktır. Zaman çalar, enerji emer… Kişi sırf kendi sınırlarını keşfetmek ve hadsizliğini deneyimlemek için de yalana başvurabilir. Kandıran, kandırılanı belirsiz ve mesnetsiz duygularına alet ederken, sevgiyle, duygularla alay eder. Ya da ettiğini zanneder. Halbuki aynaya bakması ve ‘’Orada bir canavar var’’ demesi için işler saat.
Yeter ki aynaya bakacak cesareti olsun yalancıların. Hepimiz zaman zaman Deli Çeçiş oluyoruz, bazen de o köyün zalim ağası oluyoruz.
Bu bir kandırmanın türküsüdür. Ve bizler artık bu kandırmalı
türkülerle cazz yapmalıyız…
Ya da gazel okumalıyız…
Dolayısıyla neden sorusu ne sorusundan daha değerlidir!
‘’Ne ile kandırıyorsun’’ değil, ‘’Neden kandırıyorsun? ‘’ mesela…
Cevabı bulursak kandıranın da kananın da kendimiz olduğunu fark edeceğiz.
Çünkü birbirimizi tamamlayan bir bütünün parçasıyız.
Yorum Yazın