Barış Erbil Yazio: Depremin Sesi ve Algılarımız
Ülke olarak İzmir ilimiz ve çevresini vuran elim deprem felaketini yaşadığımız bu günleri birlikte ve beraberlik içinde, en az kayıp ve hasar ile atlatacağımızı umarak ve dilerek bu satırları kaleme almaya başlıyorum.
Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Hamdullah Livaoğlu geçtiğimiz günlerde deprem anında kaydedilen sinyalin sesini paylaştı ve sosyal medya başta olmak üzere birçok mecrada bu ürkütücü ses gündem konusu oldu. Peki bu frekans dalgasında bize ürkütücü gelen ne idi veya bu enerji nasıl işitsel bir boyuta bizim kulaklarımıza gelebildi?
Aslına bakarsanız doğada insan kulağının duyamayacağı çok sayıda frekans bulunur.
Yaklaşımımız ve algılarımız deneyimlediğimiz bütün sesleri belli kalıplara koymamızda büyük rol oynar.
Deprem gibi yok edici, elim sonuçlar doğuran ve insanlığın karşısında bir yere kadar önlem alabildiği bir doğal afete olan bakış açımız da böylelikle depremin enerji frekanslarına olan yaklaşımımızı daha dinlemeden beli bir kalıba sokacaktır. Duyularımız hislerimiz ile karşılıklı haberleşme içindedir yaşadığımız sürece ve bu haberleşme anlamlandırabileceğimiz bir kodlama ile beynimizde çözümlenir; depremin yıkıcılığı üzüntü ve çaresizlik hisleriyle harmanlanınca da geriye ürkütücü bir tablo kalır zihnimizde.
Uzay boşluğunun içinde Carl Sagan’ın ifade ettiği gibi “soluk mavi bir nokta” olduğumuzu düşünürsek algılamakta güçlük çekeceğimiz birçok deneyimi hayatımızın her anında yaşayabileceğimiz de su götürmez bir gerçek. Doğanın karşısında aciz olduğumuz anlar elbet olacaktır fakat elimizden eğer bunu önlemek ve bu “ürkütücü” sesin kaynağının açtığı yaraları sarmak için bir şeyler geliyorsa bunu yapmanın; nerede yanlışlar yapıldığını düşünüp tartmanın tam sırası. İnsan aklı ile var olduğu sürece çoğu felaketin üstesinden gelebilir ve gelecektir; özellikle yaşamın ve yaşamanın değerini unutmadığı sürece.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın