Bölümün tamamına bu linkten ulaşarak konunun detaylarını öğrenebilirsiniz
Mikro ve makro besinlerin bedenimiz üzerinden duygularımıza olan etkisini bilimsel olarak açarken, size belirli bir beslenme türü dayatması, diyetler veya yasaklı gıdalardan bahsetmeyeceğimi bilin. Yapacağım şey, dünyada ki en güncel bilimsel içeriklerin ışığında, tükettiğimiz besinlerin bedenimize ve duygularımıza olan etkisi ve bunların beynimizde nasıl kimyasal reaksiyonlar yarattığıyla ilgili değerli bilgiler paylaşmak. Sonrasında bu bilgileri hayatınıza nasıl entegre edeceğinizle ilgili taktiler paylaşıyor olsam da, her şeyden önce eylemleriniz konusunda kendinize güvenmelisiniz.
Şekerle ilişkimiz
Örneğin şeker yediğimizi düşünelim😊 Doğum itibarıyla şekeri seviyoruz, “Pek tercih etmemeye çalışsak da” onların tatlı ve lezzetli olduğunu, bize yaşatabileceği hazzı biliyoruz ve bazen istiyoruz. Yüzlerce yıldır şekerin, tatlı tadı yüzünden sevildiğini sandık ama son dönemde bilim adamları fark etti ki aslında şeker bedenimize girdiğinde, midemizde Vagus sinirine bağlı sensörler beynimize ulaşıp basitçe şu mesajı gönderiyor, “Bu inanılmaz bir şey, daha fazla tüket.” Çünkü şekerin içinde ki moleküller, beynimizin dengesini sarsarak ciddi miktarda dopamin salınmasına neden oluyor ve bu resmen bir çeşit bağımlılığa dönüşüyor. Yedikçe, daha fazla, daha çok istiyoruz. Her dopamin zıplamasının düşüşü olduğu için şekerden sonraki yükselme her kadar haz verse de, arkasından gelen düşüş halleri, doğal olarak duygu durumumuzu olumsuz anlamda etkiliyor.
Yemekler bizi gerebilir veya rahatlatabilir
Şimdi yemekler bizi neden bazen rahatlatıyor ve bazen geriyor biraz bundan bahsedelim. Her şeyden önce şunu bilelim ki, yemek anına doğru yaklaştıkça vücudumuz heyecanla uyanmaya başlıyor. Bu coşku hali, açlığın geçeceği bilgisinden gelen bir uyarılma olabilir. Bunun biraz yemekle olan ilişkimizle de alakası var. Bazen yemeği kısıtlama dönemindeysek, sanki yine bir sınava oturacakmışız gibi hissettiğimiz anlarda bu heyecan gerilime dönüşebilir. Yemekten sonra ise midemize duran yemekle birlikte tatmin hissi, rahatlık, sakinlik, hafif bir ağırlık olabilir. Bu ağırlığın çok abartılı olması iyi değil tabii, tadında olmalı ve en önemli faktör doygunluk hissi. Buna bağlı beyin molekülümüz olan serotonin salınımıyla kendimizi tamamen bir tatmin ve rahatlık haline bürünmüş buluyoruz. Yani yemeğin bizi rahatlatması seratonin sayesinde oluyor. Bunu da vagus sinirimiz beyne mesaj göndererek sağlıyor. Çok yağlı ve şekerli gıdaları daha fazla yeme arzumuz hayatta kalma arzumuzdan kaynaklanıyor olabilir, ancak artık gıda kıtlığı dünyanın birçok yerinde yaşanmadığı için, bu temel içgüdümüz obezite veya şeker, tansiyon gibi farklı tıbbi sorunlara ve konumuz olan yemekle bağlantılı bir mutsuzluk ve umutsuzluğa sebep olabiliyor.