Vücudumuzda Bilmediğimiz Daha Neler Oluyor? Kilo Verdikten Sonra Tekrar Kilo Almamızın Gerçek Sebebi Ne?
Eğer uzun uğraşlar, sıkı diyetler ve bazı yeme bozuklukları ile mücadele ettikten sonra yeni bir vücuda kavuştuysanız; o kiloların nasıl geri gelebileceğini çok iyi bilirsiniz. Kabul etmek gerekiyor ki bazı insanlar, sıkı diyetlere ve yoğun egzersiz programlarına gerçekten sadık kalabiliyorlar. Ama büyük bir çoğunlukta genellikle bu yolda başarısız oluyor.
Peki kilo hafızası diye bir şey gerçekten olabilir mi? Ya da bedenimiz belli bir süre kilo verdikten sonra eski halini özleyebilir mi?
Aslında tam olarak öyle değil...
Vücudumuz, yeni bir metabolizma hızına alışırken yaşanabilecek ufak kilo alımları bir kilo belleği değil uyum sağlama olarak yorumlanıyor.
Metabolizma hızının, insandan insana değiştiğini biliyoruz. Bir de hepimizin çevresinde illa ki var olan o yiyip yiyip kilo almayan tipleri bir hayal edelim. Çoğumuz için bir dilim bol çikolatalı pasta yemek çok sevdiğimiz elbisemize girememek anlamına geliyor (Tamam burada azıcık mübalağa yapmış olabiliriz). Ama durum bu...
Metabolizma hızımız kısmen genetik olsada yaşam stilimiz ile hızlandırılabilir veya yavaşlatılabilir.
Düzenli egzersiz, kas kütlesini arttırır ve vücudunuzu istirahatte bile daha hızlı bir şekilde kalori yakmaya teşvik eder. Öte yandan, hormonal dengesizlikler de bunu yavaşlatabilir.
Yani metabolizma hızınızdan dolayı belli bir kilo aralığında olduğunu düşünüyorsanız, bunu değiştirmek sizin elinizde!
Metabolizmayı hallettiğimize göre şimdi "kilo belleğine" geri dönelim.
Aslında şu an işler biraz karışıyor. Şöyle ki uzmanların bazılarına göre bağırsaklarımızda hangi tarz ziyafetten hoşlandıklarını bilmediğimiz milyarlarca (evet doğru okudunuz milyarlarca) bakteri ile yaşıyoruz.
Scott, “Bağırsaklarımızda yaşayan milyarlarca bakteriyi dikkate aldığımızda işler oldukça ilginç.” diyor.
Aslında bu bakterilerin ihtiyacı olan şey şekerdir ve doymak için bu şekeri tüketmeleri gerekir. Eğer bir tatlı yediyseniz ve daha sonra nasıl karşı koyamadığınızı merak ediyorsanız işte cevabı bu. Bu milyarlarca küçük varlık irademize ve kararlarımıza etki ediyor. Böylece kendimizi bir anda şeker yığını içinde bulabiliyoruz.
Hepsi çok bilim kurgu gibi geliyor, değil mi?
Yine de bu canınız tatlı bir şey çektiğinde, bakteriler yüzünden oluyor anlamına gelmiyor. Örneğin çocukluğunuzdan beri dondurma yerken ne kadar mutlu olduğunuzu düşünün, bu bağırsak bakterilerinin size zorla yaptırdığı bir şey değil. Ve bunun üstesinden gelmek istiyorsanız, emin olun gelebilirsiniz.
Yeni bir rejim ve fitness programı ile bunu başarmak çok kolay.
Ve bir araştırmanın öne çıkardığı gibi obeziteyi de sadece irade eksikliğnin bir ürünü olarak düşünmemeliyiz. Değişime karşı direniş, genellikle 'öz-kontrol' sorunu olarak atfedilir ve altında çoklu benlikler ve bilişsel süreçler olduğu öne sürülür.
Bazı bağırsak mikropları da, bazen bireye rağmen sağlıklı yaşamı destekleyen şekilde davranışlar sergileyebilirler.
Bu bağırsak mikropları insan genlerini 100'den 1'e azaltır ve çoğunlukla birbirleriyle yaşam alanları ve besinler için rekabet ederler. Bu mikrobiyal nüfus ne kadar büyükse, ev sahibinin iştahını yönlendirmek için o kadar fazla güç gerekir. Bu nedenle, bağırsak bakterilerinizin (ve dolayısıyla belirli popülasyonun) çeşitliliği ne kadar düşükse, beslenme alışkanlıklarınız o kadar sağlıksız ve obezite riskiniz de o kadar fazla olabilir.
Champalimaud Merkezi'nde bir bilim adamı olan Carlos Ribeiro, sineklerin yeme davranışlarını inceledi.
Riberio'nun ekibi, ilk olarak sinekleri amino asitten yoksun bir besin düzeni ile besledi. Araştırmalara göre amino asit, bağırsaklarda bulunan bakterilerin isteklerini veya sayılarını etkileyen bir etken. Bakteri barındırmayan sinekler ise daha fazla amino asit ile beslendiler.
Sonuçlar, “Bakteriler, vücudun beslenme ihtiyaçlarını tam anlamıyla yeniden programlıyor.” diyor.
Ribeiro, “Bu bakterilerin iştahı değiştirmek için beyinle etkileşime girmesinin bir yolu var gibi görünüyor.” diyor. Ve bunu nasıl yaptıkları ise gizemini hâlâ koruyor. Bağırsak bakterilerinin yediklerimizi doğrudan değiştirebileceği konusunda kesin bir kanıt olmasa da, insanlarda bağırsak-beyin bağlantısının daha fazla kabul gördüğü bir gerçek.
Tabii ki, deneyin yapıldığı meyve sineklerinin de en fazla 5 tane bakteri bulundurduklarını unutmamak gerekiyor.
Bu da onlar için neyin lezzetli olduğunu bulmayı kolaylaştırıyor. Ama insan vücüdunda bulunan milyonlarca bakteri hesaba katıldığında çemberin sınırları bir anda genişliyor. Ama kesin bir cevap olarak şunu söyleyebiliriz ki 'ağırlık hafızası' diye bir belleğimiz yok, vücudumuzda bulunan bakteriler yeme düzenimizi etkiliyor.
Peki bu ne anlama geliyor? Bakterilere göre mi beslenmek zorundayız?
Scott, “Vücudumuzun yeni bir yaşam tarzına uyum sağlaması haftalar veya aylar alabilir.” diyor. Bu yüzden vücudumuzu çok ani değişimlerin içine sokmamalıyız. Kısacası verdiğimiz kiloların geri gelmesini istemiyorsak veya bakterilerin yeme alışkanlığımız üzerinde söz sahibi olmasını istemiyorsak, normal rutinimizi sadeleştirerek hayatımıza devam etmeliyiz.
Fermente gıdalar, bağırsak sağlığını arttırmanın harika bir yoludur.
Lahana turşusu, kefir, yoğurt gibi gıdaların hepsi mikrobiyom çeşitliliğimizi arttırmaya yardımcı olur. Daha fazla lif tüketmemize ve yapay tatlandırıcıları minimumda tutmamıza da yarıyor. Temel olarak yeme düzeniniz ne kadar çeşitli olursa (sebzeler, meyveler, lif, karbonhidrat ve protein vb. şeklinde) sizin için o kadar sağlıklı olur. Çünkü bakteriler de o kadar çeşitli olur.
En iyi sonucu her zaman kademeli ve sürdürülebilir bir alışkanlıkla elde edebilirsiniz.
Ve tabii ki, bağırsak sağlığımızı da unutmamak gerek.
Yorum Yazın
Ben de youtube'da videosunu izlemiştim. ORada biraz daha bilimsel anlatıyorlardı. Bana oldukça gerçekçi geldi. Bu bakteriler evrim sürecinde kendi sevdikleri... Devamını Gör