onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Serda Kranda Yazio: Zevzeklik ve Aristo’nun Retorik Üçgeni Üzerine

etiket Serda Kranda Yazio: Zevzeklik ve Aristo’nun Retorik Üçgeni Üzerine

Serda Kranda
12.11.2020 - 22:05 Son Güncelleme: 09.12.2020 - 19:36

Herkes ne kadar çok konuşuyor. Ama ne çok konuşuyor. Bazen yorulduğumu hissediyorum. Ancak bundan uzak durmak da mümkün değil çünkü bunu mümkün kılmak için münzevi bir yaşam sürmek gerekiyor ki bu da imkânsız. Peki ama kendimizi nasıl koruyacağız? Oysa korumalı, bunun yollarını bulmalı.

Benim işimi yapan pek çok meslektaşım gibi ben de sessiz, yumuşak ve neredeyse içine kapanık biriyim. İçine kapanıklık dedimse şöyle, dışarı açınıklık ile ilgili tercihlerimiz oluyor. Neyse işte böyle dışa açınık durumlar da haliyle bazen kafa karışıklığı yaratıyor. Geçenlerde bir yerde gördüm şöyle diyordu, “Matematikte neyi anlamadığımı bile anlayamıyorum.” İşte bunu ben en sıradan diyaloglarda bile yaşayabiliyorum. Bir şey demek istiyor ama tam olarak ne, ayırt edemiyorum. Anlayışımın kıt olduğuna da pek ihtimal vermediğim için bu duruma şöyle bir izahat getirdim, “Kendi düşünce sistemim sanırım Aristo’nun retorik üçgenini kullanıyor.”

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Ethos! Pathos! Logos! Gelin Buraya!

Ethos! Pathos! Logos! Gelin Buraya!

Şimdi efendim Aristo bundan binlerce yıl önce hitabet üzerine düşünmüş ve birtakım kriterler, dinamikler saptamış. Bu saptamalarına göre duyduğumuz, dinlediğimiz, okuduğumuz, gördüğümüz şeylerin üzerimizde etki bırakması yani bizi ikna etmesi ve kendini kabul ettirebilmesi için söyleyenin ve söylemin taşıması gereken özellikler var. 

Bunları anlatıyorum çünkü gerçekten karşımızda biri konuşurken gerçekten bize bir şey mi anlatıyor yoksa sadece zevzeklik mi ediyor, ayırt edebilmenin sırrının da Aristo’da olduğunu düşünüyorum. Çünkü duyduğumuz şeyleri çok ciddiye alıyoruz. Boş boş konuşanları bile… İşte Aristo’nun retorik üçgeni, ahmak zevzek ile müşfik bilgeyi ayırt etmemize de yardımcı olabilir.

Öncelikle retorik, biliyorsunuz belagat demek yani güçlü hitabet. Günümüzde reklamdan satış ve pazarlamaya, siyaset biliminden, basın açıklamaları ve iletişim çalışmalarına kadar pek çok alanda Aristo’nun retorik üçgeninden faydalanılıyor. Retorik üçgeni söylenen üzerinde yarattığı katma değer ile adeta iknanın temeli, o derece! İşte belki bu nedenle ben de anlamam gereken şeyleri komplike hale getiriyor ve çok açık bir Türkçeyle anlatılmış olmasına rağmen onları anlayamıyorum. Çünkü kendi düşünce yolaklarımda işleyemiyorum. İşleyemeyince de işler karışıyor.

3 Adımda Zevzek Anlama

3 Adımda Zevzek Anlama

1. Ethos: Karizma. Konuşanın kimliği, nasıl biri olduğu, bu söylediklerini söylemeye uygun nitelikte/yetkinlikte olup olmadığı. Davranışları, hali yani vasfı ile söylediği şeyler birine uygun mu? O, bunlardan bahsetmek için doğru kişi mi? “Yahu sen kimsin?” sorusunun muhatabı. 

Baktık biri bize bir şeyler geveliyor, hop! Hemen bakıyoruz. Ethos dinamiğini karşılıyor, kabını dolduruyor mu? Evetse dinlemeye devam, hayırsa artık imkanlarınız neye el veriyorsa o şekilde bir tavır takınabilirsiniz. Çünkü Ehos içinde neler neler var, şartlar çok çetin: erdemlilik, kişilik, yaşam tarzı seçimleri, inandırıcılık, dürüstlük… Etik şartlar da var çünkü sağlanması gereken. Misal niyet. Bu söylediklerini hangi niyetle söylüyor? Alçakgönüllülükle mi? Şefkatli mi mesela? Yapıcı ve geliştirici mi? Yoksa sallamak suretiyle saldırıyor mu? Sağlanması gereken bir şart daha var ki of ki ne of: Bilgelik.

Söyleyeceklerim bunlar. Söz ile sözü söyleyenin eşleşmesinde bir sorun varsa sanırım bizler işte orada biraz hata vermeye başlıyoruz. Ve işler değişebiliyor.

İşin en ilginç yanı biz onları böyle far tutulmuş tavşana gibi dinlerken o kadar masumlaşıyoruz ki bu tuhaf çekinik hal, onlara daha bir hava katıyor. Bu defa giderek sınırlarını genişletebiliyorlar. Aman diyeyim, Ethos çok önemli. Çok çok önemli.

2. Logos: Logos çok hoş bir kriter. Bu şu anlama geliyor. Karşımızdaki kişi konuşurken hangi argümanları kullanıyor. Argüman çok sevdiğim bir kelimedir. Argüman ile ilgili bir kere farkındalık kazandığınızda, çok insanın ne kadar boş konuştuğunu hemen anlıyorsunuz. Sadece yorum yapıyordur, kendi görüşlerini söylüyordur. 

E peki şahsı bizi ilgilendiriyor mudur? Cevap çoğu zaman hayır olacaktır. Aristo Retorik’te her dinleyicinin aynı zamanda bir hakem olduğundan bahseder. Buna dayanarak sanırım sırtımızı dikleştirebiliriz.  Yani eğer ethos tamam değilse logos da sallanıyorsa artık gözlerimizi kısıp şüphelenmenin vakti gelmiştir. Çünkü logos bilgidir, akıldır, mantıktır. Ve biliyoruz ki mantık kişiye özel değildir. Kişiye özel olan inançlardır. 

Bu başka bir yazının konusu. Mantık bilgisel, genel geçer ve evrenseldir. Bunu da neyle tesis ederiz, bilgiyi tanımlayarak. O halde bilginin özellikleri

nelerdir: güncellik bağlamında geçerli olacak, rasyonel olacak, gözlem ve mantık olarak tutarlı, bilimsel olarak dayanaklı ve elbette objektif olacak -objektif kelimesini büyük harflerle, bold ve altı çizili yazdım varsayın, bir editör olarak elim gidip yapamadım-.

Ah Logos! Benim bilge dostum… Logos güçlü dayanaklar ve güçlü referanslar ister. Şimdi artık biri konuşurken sözlerinde böyle şeyler var mı, bakabilirsiniz. Yoksa size kendisini dayatmaya çalışıyordur. “Yo, dostum, yemezler,” diyebilirsiniz. 

3. Pathos: En sevdiğim. Duygular. İnançlar. Yıllar önce bir ilişki terapistiyle röportaj yapmıştım ve danışanların genel yaklaşımını şöyle özetlemişti, “Sadece şiddet bitsin istiyoruz, ilişki değil; ilişki sürsün.” Ama işte gündelik/iş/ahbap ilişkilerinde bu böyle olmalı mı, tartışmaya açık. Pathos kriter olarak, dinleyenin duygularına hitap etmeye denk geliyor. 

Yani birinin bizi ikna edebilmesi için duygularımızı da ele geçirmesi gerek ki Platon da bunu “Dinleyicinin ruhunu ele geçirmek,” olarak tanımlıyor. Şimdi az önce de söylediğimiz gibi bilgi bilgidir zaten, kabul edilmesi iktiza eder ancak bazen işte bilgi olmaz birikim olur ya, o hallerde bu duygu fenomeni çok önemli. Söylenenleri kabul etmek için onların bizde uygun duyguları da tetiklemesi gerekiyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Duyduklarımıza inanmak, onlarla bağ kurabilmek. 

Bazı konuşmacılar (karşımızdaki yani) bu işte doğal olarak yeteneklidirler ve sizi, siz farkına bile varmadan buralardan, yani duygularınızdan vururlar. Bunu başardıkları an zaten şirazemizin kaydığı an. Bu nedenle bu kısma çok ama çok dikkat etmek gerekiyor. Karşınızda sizin sinir uçlarınızı eline geçirmiş biri olabilir ve bundan büyük zevk alıyor da olabilir. Bu insanların spekülatif sözlerinin yaygaraya, manipülasyonlarının da bam teline denk düştüğünü söylemem gerekiyor. Ah böyle anlarda tam olarak Smeagolleşebilirler. Her an tetikte olmalı. Biz anlayana kadar çok vakit kaybediyoruz. 

Sonra yatakta bir o yana bir bu yana dönüp aslında söyleyebileceğimiz ama akıl edip söyleyemediklerimizle sabahı sabah ediyoruz. Çünkü bunlar ne yazık ki düşünce sistemimizde toksik etki yaratabiliyorlar. O halde detoks şart. Püskürtün. Ya da daha iyisi duymazdan gelin ama asla, asla dikkate almayın. Artık biliyoruz. Üçgeni hiç unutmuyoruz.

Analitik Aklın Istırabı

Yine Aristo ne diyor, “Erdemli ve zeki birinin önem verdiği şeyler de iyidir.” Buralar işte hep bizim oralar… Sizin o güzelim aklınız derin bir analize koyulmuş duyduklarını işleme işiyle cebelleşirken aslında karşınızda su katılmamış bir zevzek duruyor olabilir. O sadece zevzeklik ediyordur ama sizin zarif ve çalışkan aklınız böylesi bir durumu bile ciddiye alıp anlamaya, bir sonuca varmaya çalışıyordur. Ha gayret ha gayret ama yok muzafferiyet!* olmuyor, bir türlü duyduklarını kabul edemiyor, bir yere oturtamıyor. Buradan sonra da kendini sorgulamaya, ne kadar yarası varsa deşmeye, benzer deneyimlerle eşleştirmeye hatta bilinçaltı kazılara falan başlıyor. Ne büyük zahmet ne meşakkat. Oysa konu aslında sizlik bile değil.

Umarım artık Aristo’nun Retorik üçgenini düşündüğünüz anlar yaşamazsınız ama lüzumlu hallerde mutlaka bacakları yerine oturtmaya bakın çünkü zevzeklik öyle fena ki insanı bir anda boşa düşürüyor. Düşmemeli. Zevzeklere alan açmamalı ve aklımızı karıştırmalarına fırsat vermemeli.

 *Devekuşu Kabare, Yasaklar’dan bir replik. Orijinalinde yok kelimesi yerine ayıp bir şey diyorlar, ben değiştirdim.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
32
8
2
1
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Pasif Kullanıcı

Yine Aristo ne diyor ; "O sofistlerin ağzına tüküreyim"

Mavi Rosa Mora

Üşenmedim, kucağımdaki kediyi yana aldım, kalktım ve ayakta alkışladım!