Serda Kranda Yazio: Yazarın 7 Ölümcül Günahı
Yıllardır yazarlarla çalışıyorum. Yazmak isteyenlerle. Yazmak isteyip bir türlü istediği gibi (olması gerektiği gibi) yazamayanlarla. Geçenlerde bir şey araştırırken fark ettim ki hepimizin çok iyi bildiği 7 ölümcül günah, yazıda da sakınılması gereken şeyler. Hoş bana kalsa bu 7 günaha birkaç ekleme daha yapardım ama bana kalmadı… Madem öyle mevcuda uyup onların yazıda işleri nasıl karıştırdığına bakalım:
1. Kibir
2. Açgözlülük
Yazı bir skor işi değildir. Kaç sayfa yazdığınıza ya da daha daha daha yazmanız gerektiği düşüncesine bakmayın. Diğer yandan yazdıkça yazası gelir insanın. Uzadıkça uzayan tasvirlere, bitmek bilmez diyaloglara kapılıp “Ooo çok iyi gidiyor,” demeyin. Ya da anlatacak çok şeyiniz var diye ya da anlatmaya değer çok şey var diye düşünüp her şeyi aynı kitabın içine koymayın. Açgözlülüğün karşısında ölçülülük vardır. Ölçülülük çok güzeldir ben çok severim. Kendisi popüler erdemler arasında yer almasa da aslında varlığıyla diğer pek çok erdemi besler, onlara bakar, büyütür. Kitap yazmak tıpkı bir açık büfenin önünde durmak gibidir. İstediğiniz her şeyi istediğiniz kadar yazma hakkınız vardır, evet, gerçekten de vardır ama ölçülülük tabaklarda kalanların çöpe dökülmesini engeller. Tabağınızın ölçüsünde, ihtiyacınız kadarını almayı bilmek gerek. Böylece sarkan, tavsayan ya da balonlaşan içeriklerden kendinizi korumuş olursunuz.
3. Şehvet
4. Öfke
Olmayacak. Bazen gerçekten olmayacak. Saatler, günler boyu o masanın başında oturacak, yazıp yazıp sileceksiniz. Başarmak, başaramamaktır. Başarısızlığa karşı dayanıklı olmaktır. Her hata bir bilgi her pişmanlık bir deneyimdir. Bu bilinmezlerle dolu, kendi kuralları olan işte bilmelisiniz ki o kurallar, her kitapta yeniden yazılır, bir daha bozulur. Bu denemeler, yanılmalar sizi öfkelendirmesin. Kendinizi kötü hissettiğiniz anların kıymetini bilmelisiniz. Yazıda işlerin iyi gitmediğine dair hissinizi dikkate alın. Bu, çalışmanız, düşünmeniz yeniden tasarlamanız gereken şeylerin varlığını işaret eder. İyi olmadığını düşündüğümüz şey (bitmediyse henüz), aslında sadece eksiktir ya da fazladır. Öfkeyle baş etmenin yolu azim ve kendine güvenden geçer. Acele etmeyin, bazı şeyler aylar, yıllar sürer. Onunla geçirdiğimiz zaman, ona verdiğimiz emek, yüklediğimiz anlam… Gerçek bir mutlu son için, ince ince çalışmaya devam.
5. Kıskançlık
6. Tembellik
Tembellik gerçek bir ayak bağıdır. Hani bir laf var ya “Kader gayrete aşıktır,” diye. Buna ben de inanıyorum. Herkes bir şeyler ister, dualar eder, dilekler diler, adaklar adar ama sadece bazıları hayallerini gerçekleştirme işini sadece hayata bırakmaz. İnsan harika bir ateşleyicidir. Altınızda muhteşem bir araba olsa bile siz kontağı çevirmedikçe hareket etmeyecektir. “Canım istemiyor, içimden gelmiyor, o masanın başına geçemiyorum, şuradan kalkıp oraya gidemiyorum… Çok istiyorum ama bir türlü fırsat bulamıyorum…” Buna ben inanmıyorum. İstek çok güçlüdür, bir şeyi yapamıyorsanız aslında sadece istemiyorsunuzdur. Ufak ufak başlamanın gücüne inanın.
Hadi size bir sır vereyim. Yaparak değil, düşünerek başlayın. Bunu gerçekten kanepede uzanarak, gözleriniz açıkken ve kapalıyken de yapabilirsiniz. Ben karşımda biri sıkıcı sıkıcı konuşurken çoğu zaman bunu yapıyorum. Tasarlayın. Aklınızda… Yazı, yazarak başlamaz. Düşünerek başlar. Bu küçük şey, çok kıymetlidir. Zahmetsizdir, masrafsızdır, eğlencelidir. Uzun uzun düşününün. Haftalarca, aylarca düşünün. Aynı hikâyeyi düşünün. O hikayedeki insanları düşünün. Bırakın kafanızın içinde gezinsinler, birbirleriyle tanışsınlar, badireler atlatsınlar, gülsünler, bir sürü terbiyesizlikler yapsınlar. Sizi temin ederim, çok ama çok eğleneceksiniz. Buna da üşenecek değiliz ya! Artık iyice tanışık olduğunuz bu hikâyeyi yazmaya başladığınızda işlerin nasıl tıkır tıkır ilerlediğini görüp çok şaşıracaksınız. Ha bir de ne düşündüğünüzü kimseye söylemeyin. Bu sizin tek kişilik şahane gizli bahçeniz, kimseyi içeri almayın.
Yorum Yazın
Serda Hanım’ın yazdıklarını okuyunca gözümün önündeki sis perdesinin kalktığını hissediyorum. Öyle bir etkisi var bende :)